ARAP ZİRVE KONFERANSLARININ
TÜMÜ ENTRİKANIN VE İHANETİN
BİRER RESMİ BELGELERİDİR
28.3.2001 Çarşamba günü
24. Arap zirvesi sona ermiştir. İlk Arap zirvesi ise
13-17/01/1964 tarihinde gerçekleşmiş idi.
Bu
son konferanstan 52 bent içeren sonuç bildirisi ortaya çıkmıştır.
Bu bildiriye ve ilk konferanstan bugüne kadar yapılan zirve
konferanslarından ortaya çıkan bildirilere baktığımız
zaman Arap yöneticilerinin ümmetin hayatî çıkarlarından
vazgeçtiklerini, ümmete ihanet ettiklerini, bundan dolayı
şiddetli şekilde onları hesaba çekmenin gerekli olduğunu
ve onlara tahtlarından indirilmesinin hak olduğuna dair bir
neticeye varmak için insan fazla incelemeye, araştırmaya ve
düşünmeye muhtaç değildir.
En son yapılan bu
konferans, periyodik konferanslardan biridir. Bunun manası;
Yapılan bu konferans belli bir münasebet için yapılmamıştır.
Ancak konferans, katılanların nezdindeki şu temel amaç
için yapılmıştır: (H.3 Muharrem 1422, M.28 Mart 2001 de)
önceki yaptıkları Kahire konferanslarının kararlarını
pekiştirmek.
Bu konferansın kararları
Filistin’i kurtarmak veya yahudilerin ellerinden onu tekrar
geri almaya yönelik herhangi bir amaç taşımayan birer
hayali lafızlardan ibarettir. Daha doğrusu, içeriğinde Müslüman
memleketlerinde yahudilerin varlığını bir hançer olarak
yerleştirmek, yahudilerin Filistin’i gasbetmesini
meşrulaştırmaktır. Onların (Arap yöneticileri) konferans
yapmaktaki ayrıca hedefleri, yahudilerin Müslümanların
üzerine yaptıkları vahşi cinayetlerine yasal hüviyet
kazandırmaktır.
Doğrusu, bu yöneticilerin
yaptıkları konferanstan çıkacak kararları beklenmeyen
kararlar değildir. Zira, bunlar beklenen kararlardır.
Çünkü, bu yöneticilerin kafir batıya bağlılıklarının
ne kadar sağlam olduğunu ve yahudi varlığını tanımak için
kıyasıya yarıştıklarını âşikar bilmekteyiz.
Bu yöneticilerin herhangi
bir şeye itibar vermeden ümmetin maslahatlarından vazgeçmek
için gösterdikleri böylesi cesaretlere şaşırmadık.
Fakat, kendi kendimize soruyoruz; Güce sahip olan samimi
kimseler bunlara karşı ne zamana kadar suskun kalacaklar?! Yöneticilerinden
ve bunların arkasında duran kafirlerin kendilerine
sundukları geçici dünya menfaatine mi razı oldular?! Allah’ın
rızası yerine Allah’ın gazabını mı istiyorlar?!
Oysa Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“Huzurumuza çıkacaklarını
beklemeyenler, dünya hayatına razı olup onunla rahat
bulanlar ve âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak.
İşte onların, kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden
varacakları yer, ateştir!”
(Yunus 7-8)
Bunlar halklarına karşı
sorumluluklarını unuttular mı ?! yoksa unutmazlıktan mı
geliyorlar?! Ama bu yöneticiler,
konferansta ihanetlerini pekiştirmeyi unutmadılar. Şöyle
ki; Eski bildirilerinde tekrarlanan pek tehlikeli açıklamalarına
şöyle değindiler: “Kudüs’le
ilgili BM’lerin Güvenlik Konseyinden çıkan kararlarına
ve özellikle 1968’deki 252 nolu, 1980’deki 267, 465 ve
478 nolu kararlarına bağlılıklarını (Arap) liderleri bir
kez daha göstermektedirler. Bu kararlar Kudüs’ün asıl
çizgilerini değiştirmek için İsrail’in yaptığı ve
yapmakta olduğu icraatların tümünü bozmayı pekiştirdi.”
Bu sözler, Kudüs’ten ve ondan sorumlu olmaktan vazgeçmeye
dair bir açıklamadır. BM’ler Kudüs’ü Güvenlik
Konseyinin elini bırakıyor ki, bu tağut Kudüs’te
tasarruf hakkına sahip olsun. Ayrıca bu karar, Kudüs’le
ilgili kafirlerin sinsi planlarını da gerçekleştirmeye
doğru götürmektedir. Şu var ki, 1947’den bugüne kadar
Kudüs’le ilgili ne kadar kararlar alınmışsa, bunlardan
hiç biri Kudüs’te Müslümanların hakkı var veya
(1967’de eski Ürdün yöneticisi Hüseyin yahudilere onu
teslim ettikten sonra) tekrar Müslümanlara teslim etmek
gereklidir diye bir şey içermedi. Bundan dolayı, Arap yöneticilerinin
Kudüs’le ilgili BM Güvenlik konseyinin kararlarına
bağlı olduklarına dair düzenlenen bir çok zirve ve
konferanslarda yaptıkları açıklamalar bunu pekiştirmeleri
ve yöneticilerin Kudüs hakkında sinsi icraat yaptıklarına
delalet eder. Burada şöyle bir soru ortaya çıkar:
Yahudilere Kudüs’ün teslim edilmesinin üzerinden 30
seneden fazla bir zaman geçmiştir. Bu yöneticiler Kudüs’ü
Yahudilerin egemenliğinden geri almak için bu müddet zarfında
ne yaptılar?! Buna cevap, açıkça görüldüğü gibi hiç
bir şey yapmadılar. Bu sinsi ifadeler gölgesinde bu
meseleden sorumlu olmaktan vazgeçtiler. Aynen daha önce
Filistin meselesinde olduğu gibi. Nitekim, İngilizler 1947’de
Filistin’in bir kısmını Yahudilere teslim etmişti. Daha
sonra 1967’de K. Hüseyin’de kalan kısmı yahudilere
teslim etti.
Bu
konferansın sonuç bildirisinde Filistin halkı karşısında
sorumlu olmaktan da vazgeçtiler. Sonuç bildirisinde şunlara
yer verildi: “Arap liderleri, Filistin halkına lazım
olan devletlerarası himaye sağlaması ve mesuliyeti
üstlenmesi için Güvenlik konseyine yeniden bir çağrıda
bulunuyorlar.....Ayrıca, bu hedef için devletlerarası güç
oluşturmaya BM’i davet ediyorlar.”
İşte, bu yöneticiler
hiç utanmadan ve alçakça, Filistin’deki Müslümanlardan
tamamen vazgeçtiklerini bildiriyorlar. Batılılar bunları
Arap liderleri olarak adlandırıyorlar! Aynı anda bu
liderler! Güvenlik konseyinin üye devletlerinden; Amerika’dan
himayeyi talep ediyorlar. Başka ifadeyle, Müslümanların
fiili düşmanlarından himaye istiyorlar. Oysa, bu fiili düşmanlar
birkaç yüzyıldan bugüne kadar Müslümanların çektikleri
ve gördükleri bütün musibetlerin gerçek sebebinin ta
kendileridir. Bu konferanslarda asıl yapılması gereken, bu
düşmanlardan, onların egemenliklerinden ve
tasallutlarından kurtulmak için gerekli münakaşaların
konusu temel alınmalıydı. Yine bu toplantılarda İslam
Devleti Hilafeti kurma ve hazırlanma konusu münakaşa
edilmeliydi. Arap yöneticiler ve Müslümanların başında
bulunan diğer idareciler vatancılık, milliyetçilik gibi
setler koyarak ve hendekler kazarak, ümmetin arasını açmak
için ne kadar çaba sarf ederlerse sarf etsinler bütün
çabaları suya düşecektir.
Düşmanların
ve münafıkların yukarı kalkmış burunlarına rağmen
doğudaki en uzak noktada Endonezya’dan, batıdaki Fas’a
kadar ümmet tek bir vücut olarak kalacaktır. Filistinliler
ise İslam ümmetinin halklarından bir halktır. Akdeniz’den
Ürdün nehrine kadar toprağa sahip olan Filistin İslami
topraktır. Müslümanlar milyonlarca şehit verseler de onu
yahudilerin egemenliğinden kurtarmak zorundadırlar.
Şüphesiz
ki, Arap zirve konferansları ihanet ve entrika
konferanslarıdır. Bu konferansları yapma düşüncesi, batının
geçen yüzyılın ortasında Arap bölgesindeki ajanlarına
verdiği en tehlikeli ve sinsi plandır. Filistin sorunu için
bu konferansların etkisi pek yıkıcı idi. Aslında, 1948’de
yahudi varlığının kuruluşundan sonra Filistin sorunun
çözümü zorlanınca, bu konferanslar bu sorunu çözmek
için yapılmaya başlandı.
Bu
zirve konferanslarının ilk ve en tehlikeli olanı 1964’te
yapılan Kahire konferansı ve ondan sonra 1974’te yapılan
Ribat konferansı idi. Bu konferanslarda Filistin sorununun
İslamî vasfı yok edildikten sonra Arap vasfı da izale
edilmesi kararları alındı. Ayrıca bu konferanslar Filistin
Kurtuluş Örgütünün kurulmasına ve Filistin için FKÖ’nün
tek temsilcisi haline getirilmesine dair bir takım kararlar
çıkartmıştır ki, bu örgüt Filistinlilerin
elleriyle Filistin’i yahudilerin ellerinden kurtarma işini
üstlensin bahanesini
güdülmüştür. Bunun sonucu, bu örgüt yahudilerle Oslo
anlaşmasını imzaladı ve onlara 1948’de Filistin’den
işgal edilen topraklarından vazgeçmiştir. Bunun yanı
sıra 1967’de işgal edilen topraklar üzerine zillet
içerisinde yahudilerle görüşmeleri başlatmıştır.
Halbuki 1967’de işgal edilen toprakların yüzölçümü
Filistin’in beşte birisinden fazla değildir. Bundan sonra,
bu beşte birinin tümüne talip olmaz oldular, ondan bir kısmına
rıza göstermeye başladılar. Buna rağmen, yahudiler buna
da razı olmadılar. Ayrıca, yahudiler bu örgütü
alçaltmakta ve zillete düşürtmektedir.
Artık, bu
konferansların kararları arka arkaya gelmeye başladı; 1982’de
Fas konferansı yapıldı. Bu konferans yahudilerle Arapların
ve Filistinlilerin barış yapmalarının ve yahudilerin
varlığını tanımalarının şartlarını içeren (Suudi
Arabistan Kralı olan ) Fahd’ın projesini onayladı. Ondan
sonra 1988’de Cezayir, 1989’da Kazablanka konferansı
yapıldı. Bu iki konferansta Yahudilerin varlığını açıkça
tanıma konusunu incelemek maksadıyla Ortadoğu’da
devletlerarası barış konferansının yapılmasına çağrıda
bulundular. Bunların neticesi 1991’de Madrid konferansı
yapıldı. Öyle ki, bundan önce ve sonra Arap devletleri ile
yahudi varlığı arasında gizli ve açık resmî görüşmeler
ve anlaşmalar ard arda yapılmaya başlandı.
Yapılmış olan 24 Arap
zirve konferansını inceleyen kimse görür ki, bu
konferansların tümü Filistin aleyhine çevrilmiş birer
entrikalar, Filistin toprağından vazgeçmek için teşvik
edici alına kararlarla doludur.
Bu konferansları yapmak ve
bunlar için propaganda yapmak; Allah’a Resulü’ne ve
müminlerin topluluğuna bir ihanet ve hainlik sayılır.
Zira, bunlar sadece kafir batının ve yahudilerin çıkarlarını
gerçekleştirmek için hazırlanmış planlardır ve daima
onların lehine sonuçlanır.
Ey Müslümanlar!..
Tek bir ümmet (İslam
ümmeti) açısından, bir çok yöneticilerle böylesi
konferanslarda bulunulması; parçalanmışlığın ve bölünmüşlüğün
delilidir. Araplar (ve diğer İslam beldelerindeki parça
parça devletçikler) yirmiden fazla parçalanmış devlete
sahip olmak yerine tek bir devlete sahip olmalıdırlar. Bu
ise onlara Allah’ın kıldığı farzdır. Nitekim, bu düşük
ve ajan olan yöneticilerin yönetimde bulunmaları, ümmetin
başına gelen bir musibettir. Bu yöneticileri indirmek,
Allah’ın kitabını ve Resulünün sünnetini uygulamak
üzerine biat edilecek, tek bir İslam ümmeti içerisinde
Arap olan ve olmayan Müslümanları birleştirecek, Allah’ın
indirdikleriyle hükmedecek tek bir halifeyi ikame etmek
bütün Müslümanlara Şer’i bir farzdır. Bu halife Müslümanları
saldıran kafirlerden memleketlerini ve servetlerini
kurtarmak, yahudilerin varlığını kökünden sökmek ve
bütün dünyaya İslam risaletini taşımak maksadıyla
cihadı da ilan edecektir. Ancak bu şekilde Müslümanlar,
hainlerden ve ajanların konferanslarından, bölünmekten,
yahudilerin varlığından ve sömürgeci kafir devletlerin
egemenliğinden kurtulurlar.
“Ey
iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım
ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.”
(Muhammed 7)
Hizb-ut
Tahrir
H.4. Muharrem 1422
M.29 Mart 2001
|