ONLARIN GÜVENLİK ANTLAŞMALARI GÜVENLİĞİ SAĞLAMAZ

Osmanlı Devleti’nin I. Dünya savaşında yenilgiye uğraması üzerine kâfir İngiliz ve Fransızlar Müslüman beldeleri askeri olarak işgal ettikten sonra ajanları olan Mustafa Kemal vasıtasıyla Hilâfeti ortadan kaldırdılar. İşte o tarihten itibaren kafirler Müslümanların geleceği, ülkeleri ve bütün imkanlarına el koydular. Bölgenin taksimatını, kendileri için uzun süreli kalacak şekilde yapıp, bu bağlamda karton devletçikler kurdular ve sürekli aralarında tefrika ve huzursuzluğun oluşması içinde zehirli tohumlar bıraktılar. Geliştirip, yerleştirdikleri bu yeni ortamı Müslümanların tekrar değiştirmelerinden korumak içinde kendilerine hizmet edecek ajan yöneticileri iş başına getirdiler. Bu gelişmelerin ardından II. Dünya savaşına müteakip süper güç olarak ortaya çıkan Amerika, bölgeye girerek kendince uygun bulduğu İngiliz politikasının izinden gidip var olan siyasi durumu muhafaza etti ve böylece İngilizlerle rekabete girerek bölgenin siyasi haritasında hiç bir değişiklik yapmayarak, yalnızca İngilizlere bağlı olan yöneticileri kendisine bağlamaya çalıştı ve hâlende çalışmaktadır.

Irak, Kuveyt ve diğer Körfez ülkeleri bu stratejiden bir parça olup, bundan uzak değillerdir. Bu yüzden İngiltere, Irak için çizmiş olduğu sınırda, onu deniz kıyısından mahrum bıraktı. Kuzeyde Kürt isyanını alevlendirirken, güneyde de Şii sorununu icad etti ve Irak ile İran arasında bir düşmanlık çıkarttı ki, bu hâdise Irak’ın dış yardımlara muhtaç kalmasına neden oldu ve kendi çıkarını korumak için Irak’ı adeta bir kalkan olarak kullanıp baştan kaybedilmiş savaşlara soktu. Öte yandan İngiltere, Irak’ın Kuveyt’i kendisine ilhak etmesi için Kuveyt’i Irak’ın tek deniz boğazı yaptı ve Kuveyt’i karada ve denizdeki servetlerine karşı açgözlülüğü kabartmak için büyük devletlerle donattı. Böylece İngilizler yabancı güçler güvenliği düşüncesini Kuveyt’e yerleştirmeyi başardı. Zira Kuveyt, 1899’da Osmanlı devletinin vücudundan alınarak, 1990’da gerçekleşen Körfez savaşına kadar İngilizlerin askerî himayesi altında kalmıştı. İşte o zaman Kuveyt, Amerika ile gizli maddeler içeren 10 yıllık güvenlik antlaşması imzalamıştı. Bu antlaşmanın üzerinden 10 sene geçtikten sonra Kuveyt savunma bakanı; taraflar antlaşmayı ilga etmek veya bazı maddelerinin değiştirilmesini öngörmedikleri sürece antlaşmanın kendiliğinden yenilenebilecek bir fıkra içerdiğini belirten bir demeç verdi. İşte bu yüzden Kuveyt’in dışişlerinden sorumlu devlet bakanı antlaşmayı yenilemek üzere Washington’a gitti ve bu meseleyi, 18.04.2001’de Amerikan savunma bakanıyla görüştükten sonra açıkladı. Şimdi sormamız gereken soru şudur; Bu antlaşmanın şer’i hükmü nedir? Ve gerçekten ülkenin güvenliğini sağlar mı, yoksa ülkenin hazır lokma gibi sömürgeci kafirlerin sofralarına gelmesine mi sebebiyet verir?

İslam şeriatı, kafirlerin Müslümanlar üzerine güçlü olmalarına sebebiyet veren her türlü antlaşmaları haram kılmıştır. Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır:

“Allah, kâfirler için mü’minler aleyhine asla yol vermeyecektir.” (Nisa:141) Ayrıca Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Müşriklerin ateşiyle aydınlanmayın” . Bu hadis, ‘onların himayesi altına girmeyin’ şeklinde bir kinayedir.

Bu antlaşmanın vakıası ise güvenlik yerine korku getirmektedir. Hatta ülkenin egemenliği, servetleri ve bütün imkanlarını kâfir sömürgeci olan düşmana teslim etmektir.Aynen kurdu, sürünün başına çoban olarak bırakılması gibi. Zira Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır:

“Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi.” (Ankebut:41)

Kuveyt’in 100 sene zarfında bağlı kaldığı yabancı himayenin gereği olan bu antlaşmalar güvenliği sağlamamıştır. Zira İngiltere, petrolü çalmak için Kuveyt’i ve körfezi koruma altına almıştır. Şu anda ise bu iş, Amerika tarafından yapılmaktadır. Kuveyt, petrolün keşfedildiği günden beri kendisi hiç bir zaman güvenliği sağlayamamıştır. İşte o yüzden petrol üretim patent hakkını İngiliz şirketlerine vererek %80’leri geçecek şekilde tanımıştır. İşte bu yüzden petrolün varili 1970’li yıllara kadar ½ $’dan daha az bir fiyatla satılıyordu. Bugün petrolün gerçek fiyatı ise 90 $ olduğu halde çok ucuz fiyatla satılmaya devam edilmektedir. Ayrıca Irak’ın Kuveyt’e karşı savurduğu tehditler, İngiltere’nin iki ülke arasındaki sınırları çizdiği tarihten bu yana devam ede gelmiştir. İngiltere, doğu Süveyş’ten çekildikten sonra İran Şahını güçlendirmeye çalışarak, çöl ovalıklarını İran’a vermesi yönünde Kuveyt’i zorlamıştır. Yine İngiltere, İran-Irak savaşını alevlendirince, Kuveyt’in Irak’tan yana tavır takınmasına baskı uygulamıştır ki, bu işin maliyeti Kuveyt’e pahalıya mâl olmuştur. Öyleki, İran’ın tehditlerine hedef olmuş ve bu nedenle petrol gemilerinin, üzerlerine Amerikan bayrağı çekecek kadar askeri taarruzlara maruz bırakılmıştır.

Bütün bunlardan sonra İngiltere, Amerika’nın bölgedeki nüfuzuna karşı rakip olarak Irak’ın Kuveyt’e girmesine yeşil ışık yaktı. Fakat Amerika, bölgedeki İngiltere’nin yerine gelip petrol kuyularına el koymak için Irak’ı tuzağa düşürmeyi başardı. Bunun sonucunda Kuveyt, İngiliz himayesinden Amerika’nın himayesine istemeyerek geçmek zorunda kalmıştır. Bugün Kuveyt, Amerika ile güvenlik (!) antlaşmasını imzalamasının ardından 10 yıl geçmesine rağmen paraların gereksiz yerlere harcanmasından, Amerikan güçlerinin ülkeyi işgal etmesinden, gerilim ve istikrarsızlığın artmasından başka hiç bir şey elde etmemiştir. Çünkü asıl mesele, Müslümanların sahip olduğu servetlerinin üzerine tutuşturulan alevdir. Bu alevin yakıtı Kuveyt, Irak ve bölgedeki Müslümanlar, maşası ise onların mallarıdır. Bu da çok garip bir durum değildir. Çünkü Allah (cc) buyuruyor: “Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.” (Nisa: 101)

Bütün bu açıklamalardan sonra Amerika ve İngiltere’den güvenlik ve himaye beklenir mi? Siyasette bilinmesi gereken prensibe göre bu tür antlaşmalar siyasi bir intihardır. Çünkü himaye edilen ülke, himayeyi sağlayan ülkenin istilasına uğrar ve gerekirse onu av gibi yutar, yok eder. Allah (cc):

“Nasıl olabilir ki! Onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onları çoğu yoldan çıkmışlardır.” (Tevbe: 8) buyurmaktadır. İngiltere’nin Irak’ın Kuveyt’e girmesi için yeşil ışık yakması bunun en açık delilidir. Buna göre Amerika ve İngiltere ile yapılan onlarca antlaşmalar hiçbir zaman güvenliği sağlayamamıştır.Çünkü kafirler, bölge halkının kendilerinin himayesinden kurtulmalarını asla istemezler. Irak, İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle antlaşmalar yapmak da güvenliği sağlamaz. Çünkü bu ülkelerin yöneticileri sömürgeci kafirlerin ajanı, bölgedeki rolleri ise istikrarsızlığın oluşmasını sağlayıcı birer maşa olmalarıdır.

Ey Müslümanlar!

Kuveyt’in Irak’ın ve tüm Müslümanların güvenliği, ancak ümmetin akidesine dayalı, İslam’ı tatbik edecek, İslam beldelerini birleştirecek, kafirlerin nüfuzunu yok edecek, onlara haddini bildirmek üzere güç hazırlayacak, İslam’ı davet ve cihad yoluyla dünyaya yayacak Raşidi Hilafet devletinin gölgesinde gerçekleşebilir. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: “İmam bir kalkandır. Onun arkasından savaşılır ve onunla korunulur.” (Müslim 3428.) Çünkü bütün bu görevler Halife’ye düşer. Halife olmayınca ümmetin bütün hakları kayboldu ve Amerika gibi bütün kafirlere muhtaç duruma geldi. İşte güvenlik, istikrarsızlık ve bütün Müslümanların dertlerine derman olan köklü çözüm budur. Çünkü güvenlik sorunu, kafirlerin kendi çıkarlarını korumak ve bölgede nüfuz sağlamak için doğurduğu girift sorunlarla bağlantılı olan bir konudur.

Ey Müslümanlar!

Hilâfet devletinin kurulması bazılarınca çok uzak bir iş sanılsa da, hakikatte bu iş -Allah’ın izniyle gözün açılıp kapanması kadar yakındır. Zira Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenlere, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm’ı) onların iyiliğine yerleştirilip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaadetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır.” (Nur: 55) Ayrıca Hilâfet devletinin kurulması için çalışmak, Allah’ın her Müslüman’a kıldığı bir vecibedir. Zira Allah (cc) buyuruyor ki:

“(Sana şu talimatı verdik): Aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet ve onların arzularına uyma. Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükmünden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak günahlarının bir kısmını onların başına belâ etmek ister. İnsanların bir çoğu da zaten yoldan çıkmışlardır. Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliyye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir toplum için, hüküm verecek Allah’tan daha güzel kim vardır.” (Maide: 49-50) Resulullah (sav) ise şöyle buyurmaktadır “..ve kim -bir halifenin bulunması için- boynunda biat bulunmadan ölürse cahiliyye ölümü üzere ölmüş olur.” (Müslim) Ayrıca sahabenin icma-ı bütün Müslümanlar için tek bir halifeye biat edilmesinin farz olduğuna delalet etmiştir. Ki bu, Müslümanların dünyada da ahirette de aziz, onurlu ve mutlu olmalarına neden olacaktır.

“Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır. O’na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah’a amel-i salih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.” (Fatır: 10)

Kuveyt Vilayeti          M 23. Nisan 2001
Hizb-ut Tahrir           H 29. Muharrem 1422