ΙΙ. ΙΙΙ. AŞAMA
VERGİLER ve DOLAR ENDEKSLİ SENETLER MISIR
EKONOMİSİNDEKİ KRİZİ İKİYE KATLADI
Mısır hükümeti, senelik ciroları genel
olarak 150 bin cenih (Mısır para birimi) olan mahalli
ticaret eşyası ve ürün alıp-satan tüccarları ve hizmet
sunan gelir sahiplerini de kapsamına alması için alış-veriş
(K.D.V.) vergisinin ikinci ve üçüncü aşamalarını öne
çekti. Bilindiği gibi Mısır hükümeti tüccarın
kazancını aşındırmakla beraber ürünlerin fiyatına % 10
oranında yansıyan ve tüketiciyi sıkıntıya sokan
alış-veriş vergisini halen almaya devam etmektedir. Böyle
iken ikinci ve üçüncü vergi aşamaları uygulanmakta olan
vergi oranlarına ek olarak % 10 ila % 20 oranında mahalli
boyuttaki bütün mal ve hizmetlere vergi getirilerek küçük
ölçekteki tüccara, hizmet sunanlara ve tüketiciye bir yük
bindirilecektir.
Ne gariptir ki Mısır hükümeti ikinci ve
üçüncü vergi aşamaları ekonominin durgun olduğu bu
olumsuz şartların gölgesinde öne alıyor. Halbuki bu
uygulama kapitalist iktisat öngörülerine aykırıdır.
Öyle ki kapitalist öngörüler durgunluk anlarında ticari
malların piyasada dolaşımına yardım edecek tüketimin sağlanması
için vergilerin düşürülmesi yönündedir. Artı istihdam
alanları oluşturularak işsizlerin sayısında düşüş
meydana getirilir. Bunlar kapitalist ekonomistlerin üzerinde
birleştiği esaslardır. Ne var ki hükümet haddi aşmış
gerçeği ters yüz etmiştir. İşleri yolunda
koyamamıştır. Halkın şiarlarını ve görüşlerini
hafife almış önemsememiştir. Buna karşılık Maliye
Bakanının ikinci aşamanın uygulamasına geçilmesinin
tüketiciye veya durgunluğun artmasına bir etkisi
olmayacağı şeklinde açıklama yaptığını görmekteyiz.
Bunu da devletin fiyatlar üzerindeki kontrolüne ve tacirlere
olan güvenine bağlıyor. Kaldı ki bu sözün ekonomik ve
düşünsel bazda hiçbir anlamı ve değeri yoktur. Ayrıca
devreye sokmada bu kadar acele ettikleri ikinci ve üçüncü
aşama vergilerin asıl sebebinin, ekonomide genel manada
dengeyi sağlamak için duydukları 20 milyar cenih olduğu
bilinmektedir.
Diğer taraftan iç borç- öyle ki bu tür
borçlar sosyal hayatın, memur maaşlarının, diğer zorunlu
harcamaların, bankaların ve hazinenin teminatıdır. Merkez
bankasının gecikmeli olarak açıkladığına göre iç
borç 273 milyar cenih olup Gayri Safi Milli Hasılatın % 89’na
tekabül etmektedir. Bu durum kapitalist ekonomistlerin araştırmalarıyla
ortaya koydukları % 60 sınırını da aşmış
bulunmaktadır. Artı bu iç borçlanmanın da konut,
beslenme, sağlık ve eğitim gibi zaruri olan alanlara
harcanması gerekir. Nitekim Gayri Safi Milli Hasılat
ortalama % 6 oranında gelişme gösterirse bile bu iç borcu
kapatma noktasında fayda sağlayabilir. Ancak dengeyi bozan büyük
açıklar bulunursa bir fayda sağlamaz ve ekonominin çökmesini
doğurur.
Bütün bunları rağmen hükümet işi,
Maliye Bakanına Merkez Bankası’na ait iki milyar dolarlık
hisse senedi dünya borsasına arz etme yetkisine vermeye
vardırdı. Batının Mısır ekonomisine güvendiğini onun
yararına olan adımlar attığını alelacele halka müjdelediler.
Milyar dolarlık Mısır devletine ait hisse senetlerine
almaları konusunda halkı ikna ettiler. Hatta alım talebi
3.8 milyar dolara ulaştı. Bunun beş yüz milyon dolarlık
kısmının süresi beş yıl geri kalan bir milyar doların süresi
ise on yıl olarak belirlenmişti. Ne var ki böyle senetlerin
arz edilmesi Merkez Bankasına dolara olan güvenin teminatı
durumuna soktuğu gerçeği halka açıklanmamıştır. Bu hükümet
gerçeği çarpıttığı gibi bu bunun hakiki nedenine halka
beyan etmemiştir. Beş yıl süresi olan senetlere ödenecek
kar, Mısır ekonomisine %7.6, on yıl süreli olan senetlere
ödenecek kar da % 9.1 dolayında bir yük getiriyor. İşte
bu yüksek orandaki kar, Batı aleminde icat edip hakim
olduğu dünya borsasında hisse senetleri sayesinde
mallarının asla zayi olmayacağının teminatıdır. Bunlar
Mısır ekonomisinin sıhhatini ve yararlı adımlar
atıldığını göstermiyor. Bilakis bunlar Kafir Batının müslüman
ülkeler için gelip çatmasını beklediği zararlı
gelişmelerdir. Aksi taktirde şöyle sormak lazım: bir müddet
önce Güney Doğu Asya ülkelerine çökerten ekonomik kriz
esnasında Kafir Batının ve kurumlarının verdiği güvence
ve O’nun güçlü ekonomik sistemi neredeydi!?
Ey müslümanlar!
Gerçek şu ki İslam’da vergiler
iktisadi bir gelir kaynağı değildir. Ancak şu istisnai
durumlarda alınması gerekir: Beytülmalda, cihad ve onunla
ilgili işlerde, kaza ile meydana gelen olaylarda, deprem ve
sel gibi afetlerde veya kamuoyu yararına inşa edilmesi
zaruri olan okul ve hastane vb. şeylerin inşa edilmesi gibi
müslümanlara harcanması gerekli olan yeteri kadar para
mevcut değilse vergi alınır. Artı vergi ancak ve ancak gücü
yeten müslümandan alınır. Oranını müslümanların
halifesi belirler. Bu oran yeme-içme, giyinme ve barınma
diye sıralanan zaruri ihtiyaçlardan ve genele göre ortalama
bir hayat yaşamak için lazım gelen ihtiyaçlardan fazla
olan mallara göre tespit edilir. Vergiye sebep olan ihtiyaç
giderildiği zaman vergi ortadan kalkar. Kaldı ki İslâm;
devlete faiz üzere yürüyen her nevi kâr ortaklığı haram
kıldığı gibi, ülkenin mal ve servetini başkalarının
egemen olduğu ortaklıklara yatırması da haramdır.
Diğer taraftan Mısır devletin koyduğu
vergiler kapitalist bir niteliğe sahip olan Mısır
ekonomisinin başta gelen gelir kaynağıdır. Öyle ki vergi
mükelleflerini ayrıntılarıyla belirleyen kanunlar
konmuştur. Muhasebe memurunu ayartabilen veya rüşvet
verebilecek durumda olan nüfuz ve sermaye sahibi olanlar bu
vergilerden yakasını kurtarabilmektedir. Fakat fakir memur
ve işçiler ve özellikle devlet memurlarının bunlardan
kurtulma şansı yoktur. Bu vergilerin bütün yükünü onlar
taşıyor.
Mısır’da hüküm süren devletin
Hüsnü Mübarek ve çetesinin ülkeyi getirdikleri duruma
gerçekten bakan herkes bu devletin sömürgeci iktisat
stratejisinin ayrıcalıklı sınıflar temeline dayandığı
görür ve idrâk eder. Nitekim bu strateji adına sömürgeci
denen çoğu kafir Batı ve Yahudi olanlara ülkenin kapılarını
açmıştır. Yerli kapitalistlere gelince; Batı ve Yahudi
şirketlerin vekilleri ve komisyoncu simsarlarıdırlar.
Başka değil!.. Dahası bu strateji ile Mısır ekonomisini
bir daha asla çözülemeyecek üzere Amerika'ya bağlamak
hedeflenmiştir.
Ey İnsanlar!
Kuşkusuz İslâm’da ekonomi, müslüman
ve müslüman olmayan bütün fertlerin, giyinme,
yiyecek-içecek ve konuttan ibaret olan temel ihtiyaçlarının
yeteri kadar karşılanması ve tamamlayıcı niteliğinde
olan ihtiyaçlar bazında da toplumun genelinin ihtiyacının
karşılanması esası üzerine kurulmuştur. Fakat kapitalist
ekonomi, ihtiyaçları temel ve tamamlayıcı diye ayırmaz.
Herkesi gücüne göre temel ve tamamlayıcı olmasına
bakılmaksızın istediğini elde etme ile baş başa
bırakır. İhtiyaçları insanî, ahlakî ve ruhî değerlere
göre değil sadece maddi değer açısından ele alır.
İşte bu nedenle Amerika gibi ülkelerde bazı fertlerin
servetleri astronomik rakamlarla ifade edilirken milyonlarca
insan da kapitalist ekonomik sistemden dolayı hiçbir
şeyleri olmayan miskinler durumuna gelmiştir. Ayrıca
zenginliğe ulaşmış birinin yarın fakir olmayacağı güvencesini
de kapitalist ekonomi sağlamamaktadır.
Buna karşılık İslâm ekonomisi halk
için fakirlik diye bir problemi tanımaz. Böyle bir
problemin yaşanmasına müsaade etmez. Çünkü Beytül Mal’ın
zekat diye topladığı malları ancak ve ancak Kur’an-ı
Kerim’de belirtilen sekiz sınıfa harcayabilir. Tabii her
sınıf ile ilgili durumun oluşmuş olması gerekir. İlgili
ayeti kerime şöyledir:
“Sadakalar (zekatlar) Allah’tan bir
farz olarak ancak yoksullara, düşkünlere, zekat toplayan
memurlara, gönülleri İslâm’a ısındırılacak olanlara,
esirlikten kurtulmak isteyen kölelere, borçlulara, Allah
yolunda cihad edenlere ve yolda kalmış yolcuya mahsustur.
Allah alim ve hakimdir.” (Tevbe-60)
Ayrıca İslâm’da mülkiyetin tanımı; “Şari’in
izni dairesinde bir şeyin ayni ile faydalanmaktır” şeklindedir.
Ferdin kendisinden faydalanacağına dair Şari’in izni
varsa bu şey şahsi mülkiyete konu olur. Kendisinden
devletin yararlanabileceğine dair Şari’in izni olan şeyde
de devletin mülkiyeti söz konusu olur. Şari’in izniyle
kamuoyunun kendisinden yararlanabileceği şeylerde ümmetin
ortak malı olarak sabit olur. İslâm’da mülkiyet; şu
anda egemen olan sistemin birbirine karıştırdığı gibi
sermaye sahiplerinin keyfine göre değildir. İslâm devletleştirme
veya özelleştirme olgusunu tanımaz. İnsanın helal mala
sahip olmasının ölçülerini koymuştur.
İslâm işsizliği de tanımaz! Zorda
kalan borçluya zekat fonundan mal verir. Ayrıca temizleyip
ekmesi, bağ-bahçe yapması veya imar etmesi için ona karşılıksız
ölü arazi verir. İslâm’da çalışanların belini kıran
vergiler ve sosyal güvence primleri de yoktur. İthalat ve
ihracat yapan tüccarları sıkıntıya sokan gümrük
vergileri de yoktur. Ancak karşı devlet gümrük alıyorsa
onların tüccarlarından da aynı oranda gümrük vergisi alınır.
Gerçek şu ki İslâm nafakasını temin etmekten aciz olan
bireylerin kefili ve teminatıdır. Zira Resül (sav) şöyle
buyuruyor: “Kim geride bir mal bırakırsa o
varislerinindir. Kim de geride kimsesiz ve çaresiz birini bırakırsa
o da bana aittir.” İslâm sefih birinin harama
harcama yapmasına izin vermez. Büyükelçiliklerde lüks
harcamalara müsaade etmediği gibi zinayı, fısk ve fücuru,
kötü ahlak ve düşük fikirleri yayacak plan, proje ve
kutlamalara harcama yapmaya da imkân tanımaz.
İslâm iktisat sistemi nakit para krizi
nedir bilmez. Çünkü gidişatını altın ve gümüşe
dayandırarak sürdürür. Malî krizlere yol açan ve Amerika
tarafından istenildiğinde çoğaltıp, kısıtlanan dolar
vb. paralara dayanarak faaliyetlerini yürütmez.
İslâm iktisat sistemi çalkantı ve
durgunluk durumlarının ortaya çıkmasına da imkân tanımaz.
Çünkü servetin zenginlerin elinde dolaşan bir devlet
olmasına yol vermez. Zira Allah (cc) mealen şöyle
buyuruyor: “Allah’ın fethedilen ülkeler halkının
mallarından Peygamber’ine verdiği ganimetler, Allah,
peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda
kalmışlar içindir. Böylece o mallar içinizden yalnız
zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz.” (Haşr-7)
İşte İslâm iktisadı ticaret
mallarının bolca yöneldiği müslüman ve ecnebi mallarının
hareketli bir dolaşım sağladığı, güvenli atmosfeleri bu
şekilde bağrında saklar. İslâm Hilafet devletinde İslâm
iktisadının uygulandığı dönemlerde Mısır’da ve
diğer İslâm ülkelerinde yaşayan gayri müslimler
müslümanlardan önce bu duruma tanıklık etmişlerdir.
Ey Müslümanlar!
Sizi küfür nizaamlarını kökünden
söküp atarak yalnızca İslâm hükümleriyle hükmedecek
Hilafet Devletini kurmaya kurmak için çalışanlarla beraber
çalışmaya davet ediyoruz. Ey İnsanlar! Topyekün hepinizi,
insanlara zulmetmekte hiçbir ahid, antlaşma ve sınır
tanımayan kapitalizmin şerrinden kurtulup İslâm’ın güvencesinde,
adaletinde ve genişliğinde yaşamaya davet ediyoruz.!
“O ülkelerin halkı iman edip
sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden
nice bereket kapılarını açardık. Fakat yalanladılar, biz
de işledikleri kötülükler yüzünden onları
yakalayıverdik.” (A’raf- 96)
Hizb-ut
Tahrir
H. 10 Rebiül Ahir 1422
Mısır
Vilayeti
M 4 Temmuz 2001
|