ENDONEZYA’NIN ASIL SORUNU AMERİKA'NIN EGEMENLİĞİNİ KABUL ETMESİDİR

 Bilindiği gibi Endonezya “parçala -yut” politikasını izleyen Hollanda’nın egemenliği altında uzun süre kalmıştır. İkinci dünya savaşında Hollanda’yı oradan çıkaran Japonya Endonezya’yı işgal etmeye başladı. Ancak Endonez halkı, Endonezya’da işgalcilik yerleşmeden Japonya’yı topraklarından çıkartıp, ardından bağımsızlığını ilan etmek için harekete geçti. Bu harekete geçiş, özellikle batılı ülkeler ve uluslararası yalnızlıktan kurtulan Amerika’nın destekleriyle tezahür etti. Fakat Endonezya’nın bağımsızlığı yapay idi. Çünkü Amerika başta olmak üzere batı hegemonyası değişik maskeler altına girerek Hollanda ve Japonya nüfuzunun yerine geçti. Ancak ülke yöneticisi Sukarno, Amerikanın adamı olduğu halde Amerika’nın ülkedeki karışıklığı bahane ederek Sukarno’yu devirmek suretiyle general Suharto’nun darbe yapmasına izin verdi. Ancak burada komünist partisinin nüfuzu yayılmaya başladı. Bunun üzerine hem Endonezya’daki komünist partisinin nüfuzunun azaltılması hem de kendi nüfuzunun sağlamlaşması için Amerika, Suharto’nun ülkeyi diktatörlükle hükmetmesine yeşil ışık yaktı. Halbuki 1975’de Doğu Timor bölgesini almasına izin veren de o idi.

Bu olay, Suharto’nun Amerikan başkanı Ford ve ABD dışişleri bakanı H. Kissinger’le görüştükten birkaç saat sonra gerçekleşti. Çünkü o gün, Amerika’nın çıkarı için Doğu Timor’un Endonezya’ya ilhak edilmesi gerekiyordu. Şimdi ise Amerika, sadece Doğu Timor’un Endonezya’dan ayrılması şöyle dursun, idaresi kolay olması için Endonezya’yı bile parçalanmış birkaç devletçik haline getirmeyi öngörüyor.

Fakat ne zaman ki, Suharto fesada karıştı, bütün insanlara acizliği gözüktü ve Amerika’nın politikasını yürütmeyecek kadar güçsüzleşince onun azledilmesine karar verdi. İşte bu bağlamda Suharto otoritesi düşesiye kadar Amerika ona skandallar çıkardı. 1977’de ekonomi krizi meydana getirdi, ki bu yüzden Endonezya parasının dolar karşısında değerinin %80’ini kayıp etti ve ülke içinde karışıklığın meydana gelmesine yol açtı.

Ardından geçici olarak devlet başkanı Habibi geldi. Daha sonra seçime gidildi ve seçimde Abdurrahman Vahid seçildi. Zira Vahid Amerika’nın kuklası idi. O kadar ki, ABD eski dışişleri bakanı H. Kissinger kendisine Vahidi müsteşar olarak atamış idi. Ancak Amerika Vahid, kendi siyasetini yürütemeyecek kadar güçsüz olduğuna kanaat getirince onu azletmek için Suharto’ya yaptığının aynısını Vahide de yaptı. Kissinger’in

müsteşar ataması kendisine yaramadı. Ordu, emniyet teşkilatı, parti liderleri ve parlamenterler onu yalnız bıraktılar. Nihayet resmi olarak azledildi. Yerine Sukarno’nun kızı Megawati devlet başkanı olarak atandı.

Böylece Endonezya gibi bir ülke üç yıldan az bir zamanda gömlek değiştirir gibi dört devlet başkanı değiştirmiş oldu.

Acaba Abdurrahman Vahid azledilerek yerine Megawati’nin getirilmesi Endonezya’nın derdine derman olmuş mudur? Ayrıca şu an ülke, istikrara mı kavuşuyor? Cevap şüphesiz hayır. Bilakis Endonezya’nın problemleri hâla çözülmüş değil, hatta artmaktadır. Zira Endonezya’nın en büyük sorunu Amerika’nın orada egemen olması ve ülke yöneticilerinin Amerika’nın ajanları olmasıdır.

Ve şimdi Amerika, yöneticilerin uşaklılıklarını yetersiz görüp orduyu da kendisine bağlamak istemektedir.

Bu bağlamda ABD dışişleri bakanı Paul, 30-07-2001’de Avustralya’da şöyle açıklamalarda bulundu:

“Endonezya ordusu ile ilişki kurmak istiyoruz. Ancak bu insan hakları ilkesi hesabına olmayacaktır.” ABD dışişleri bakanı, Endonezya’da ordusunun 1999’de ortaya çıkan Doğu Timor bağımsız hareketini bastırmasına işaret etti. İşte bu, Endonezya’nın en büyük sorunu. Yani Amerika’nın orada egemen olmasıdır. Bu büyük sorundan şu problemler doğmaktadır:

1- Ülkede Laikliğin pekiştirilmesi, Müslümanların İslam’ın nizamları olan yönetim, ekonomi, uluslararası ilişkilerden, helal-haram, hayır-şer, salah-fesat gibi islami mefhum ve kanaatlerden uzaklaştırılmaları.

2- Amerika’nın daha kolay bir şekilde egemen olması için, tek olan devleti birbirlerini kıracak şekilde parçalayarak birer devletçik haline getirmesidir. Zira Endonezya bölündükten sonra her devletçik, güçsüz ordu ve kurumlar olduğu zaman Amerika’dan yardim isteyecek ki, onun oradaki nüfuzu artsın.

3- Amerika’nın bir yandan ülkenin bütün servetlerini çalması, diğer yandan orayı Amerikan firmalarına tüketici pazar haline getirmesidir. Zira Endonezya, sömürgeci devletlerin iştahını kabartacak kadar yer üstü ve yer altı zenginliğe sahiptir. Suharto ve Abdurrahman Vahidin azledilmeleri gerekiyordu. Ancak Migawati’nin devlet başkanı olması doğru mu idi? Hayır. Sebeplerine gelince:

Birincisi: Migawati de Amerikan ajanıdır. Amerika’nın hizmeti için Endonezya’nın maslahatını göz ardı ederek, Abdurrahman Vahid’den daha aktif olmaya çalışacaktır. Bütün bunları, sırf Amerika’nın rızasını kazanmak ve Amerika’nın onu Vahide yaptığı gibi azletmemesi için bunları yapacaktır.

İkincisi ise: Migavati bir kadın, kadının yönetici olması ise şeran caiz değildir. Her ne kadar bazı fakihler bilinenlerin dışına çıkarak kadının yönetimde bazı küçük mevkilerde bulunmasına cevaz verdiler ise de bunu hiçbir müçtehit imamı söylememiştir Ona biat veren parlamenterler kendilerini nasıl savunacaklar? Zira bunların tutumları Resulullah’ın şu hadisiyle taban tabana çelişmektedir:

“Yönetim işlerini kadına teslim eden bir topluluk hiçbir zaman kurtuluşu bulamazlar. ”

Ayrıca aynı parlamenterler Abdurrahman Vahidi seçtiklerinde migawati başkan adayı idi. Onun adaylığına İslam şeriatı cevaz vermiyor gerekçesiyle karşı çıkmışlardı. Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır:

“Hayır, Rabbine and olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 65)

Peki ne değişti ki bu hassas mevkiyi ona teslim etsinler? Yoksa onlara Amerika’dan ilham mi geldi? Bütün bunlar, bu milletvekillerinin helal-haram ilkesine riayet etmediklerini gösterir ki, Müslümanların temsilcisi unvanına ehil bile değillerdir. Allah-u Teala buyurur ki:

“Yoksa onlar (İslam öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar? iyi anlayan bir toplum için, hükümranlığı Allah’tan daha güzel kim vardır?

Ey Endonezya Müslümanları:

Çözüm, temel problemi anlamakla sağlanır. Temel problem ise; Amerika’nın Endonezya’nın yönetim, ekonomi ve bütün kurumlarına egemen olmasıdır. Bu temel sorunun ve bundan doğan bütün sorunlarının yegane çıkış yolu; Amerika veya onun gibi sömürgeci kafir devletlere bağlı olmayan, şeri şartlara haiz olan bir yöneticiye biat etmektir. Bu yönetici, Amerika başta olmak üzere nüfuz sahibi bütün kafirleri ülkeden çıkaracağı, kafirlerin kışkırttığı bölünmüşlüğe ve ayrılıkçılığa izin vermeyecek şekilde ülkenin birliğini koruyacağı, ülkenin bütün tebaalarına karşı ülkenin servetlerini dağıtırken, ikinci veya üçüncü muamele yapmadan herkesin hakkını ifa ederek adil davranacağı samimi bir yönetici olacaktır. Ve her şeyden önce kendisini seçen ehl-i hal ve akd ile anlaşmak veçhiyle şu anda uygulanmakta olan anayasa ve kanunları derhal ilga edip, yerine uygulamaya yönelik samimi olarak yüce Allah’ın kitabından ve Resulullah’ın sünnetinden alınan anayasa ve kanunlar koyacaktır.

Allah-u Teala söyle buyurur:

“Hüküm ancak Allah’ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır. ” (Enam: 57)

“Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendisidir. ” (Maide: 44)

Ey Endonezya Müslümanları:

Yukarıda işaret ettiğimiz yöneticiyi seçmek ülkedeki eh-li hal vel akd başta olmak üzere hepimizin sorumluluğudur. Ehl-i hal vel akd ise alimler, milletvekilleri, düşünürler, İslâmî hiziplerin liderleri, aşiret reisleri, ordu ve iç güvenlik güçleri ve insanları temsil etme özelliğine sahip herkestir. Bu farzı yerine getirmek için hemen harekete geçin ve Allah’ın şu buyruğuna kulak verin:

“Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz. Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayat olacak ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz. ” (Taha: 123-124)

Hizb-ut Tahrir                 H. 10 Cumadil ule 1422
Endonezya                         M. 31 Temmuz 2001