Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.”(Al-i İmran:139)

Batı memleketlerinde ikamet eden herkes, siyasi ve resmi kurumlardan destek gören batı enformasyon araçlarının İslam’a ve Müslümanlara yönelik haksızca başlattıkları korkunç saldırılarının büyüklüğünü görmektedir. Bu kasıtlı saldırılar nedeniyle Müslümanların maruz kaldığı durumların ne kadar zor olduğu yine herkes tarafından müşahede edilmektedir. Öyle ki Müslümanlar, can ve mallarının güvenliğinden dahi emin değillerdir. Batı devletleri onları şüphe ve zanla suçlamaya, hatta cezalandırmaya başladılar. Oysa bu devletler, kanunlara bağlı olarak, insan hak ve hürriyetlerinin korunduğunu iddia ederek ağızlarını açıp kapatıyorlar. Batılı insanın zihnindeki Müslüman portresi, terörizm ve ölüm olarak çizilmiş oldu. Kayda değer alınmayacak kadar az bir miktarda karşıt muhalefetin bulunmasına karşın çoğunluğunun kabulüyle birlikte Müslümanlara karşı bir takım kanunların çıkartılmasına yönelik çağrı başlatıldı ki, böylece Müslümanlar şüphe ve töhmet altında bırakılmak istenmektedir. Hâl böyle iken; himmet ve azmi zayıf olan, şeref ve izzete sahip olmaya, din ve hakka yardım etmek üzere hareket etmeye ve fedakarlık göstermeye hazır olamayan bazı Müslümanlar rezillik ve miskinlik hali göstermektedir. Gelişen vakıa bu şekilde oluşurken Müslümanların şu noktalara dikkatlerini çekmek bize vacip olmaktadır:

1- Kafirlerin arasında kalan Müslümanların bugün uğradıkları imtihan, fitne ve iftiralar ve İslama yapılan saldırı ilk sefer olmuyor. Resulullah (sav) ve onunla birlikte müminler Mekke’de bu tür fitne ve işkenceye maruz kaldılar. Onlar çok sıkıntı çektiler ve zalimlerin tasallutu altında kaldılar. Resulullah (sav) Taif’te toplandıktan sonra Allah’a yönelttiği dua bu durumu en dakik bir şekilde göstermektedir: “Allah’ım sana kuvvetimin zayıflığı, çıkış yollarımın yokluğu ve insanlara karşı güçsüzlüğü, ancak sana şikayet ediyorum. Ey en rahmetli olan, zayıf olanların rabbi sensin benim rabbim sensin. Beni, kimin bakımına bırakıyorsun? Kötü muamele yapacak kimselere mi?” Ayrıca, Habeşistan’a hicret edenler şiddetli bir imtihana tâbi oldular. Kureyş Habeşistan kralına bir heyet gönderip, hicret eden Müslümanların kendilerine teslim edilmesini isteyince, Müslümanlar sıkıntılı duruma düştüler. Ümmü Seleme (ra) bu durumu şu sözlerle vasıflandırdı: “Bunun benzeri başımıza hiç gelmedi.”

2- O günkü Müslümanlar, daima dinleri üzerinde sebatlık gösteriyorlardı. Kendilerine yönelik zor imtihanlarda dahi hiç tutumlarını değiştirmiyor ve dönüş yapmıyorlardı. Bu nedenle zaferi hep elde ettiler ve düşmanlarına karşı egemen oldular. Resulullah (sav) Mekke’de iken kendisine zafer gelmeden bu gerçeği belirtmişti. Habbab bin El-Ert şöyle dedi:“Dedik ki ey Resulullah (sav) bize zaferi istemez misin? Allah’a bizim için dua etmez misin?” Resulullah (sav) şöyle dedi: “Sizden olan müminler başından ayağına kadar testereyle parçalanıyordu, yine de dininden vazgeçmiyordu. Demir taraklarla eti kemiğinden yüzülüyordu ve buna rağmen dininden vazgeçmiyordu.” Ondan sonra Resulullah (sav) şöyle dedi: “Allah (cc) bu dini tamamlayacak, tâki, bineğe binen kimse Sana’dan Hadramut’a kadar yürüyecek, Allah’tan ve koyunları için kurttan başka kimseden korkmayacaktır. Fakat, siz acele ediyorsunuz.” Habeşistan’a hicret eden Müslümanlar kendi dinleri ve imanlarının kendilerinden istedikleri tutumu edinmekten geri kalmadılar. Kureyş heyeti onları geri almak için Necaşi’nin yanına gelince Ümmü Seleme (ra) bu durumu şöyle açıkladı: “Müslümanlar toplandılar, birbirlerine şöyle dediler; İsa hakkında (Necaşi) bize sorarsa ne diyelim? Birbirlerine dediler ki; Allah-u Teala’nın ve peygamberinin onun hakkında dediklerini diyeceğiz ve ne olursa olsun!” Müslümanlar Necaşi’nin yanına gelince onlara dedi ki: “Meryem oğlu İsa hakkında ne diyorsunuz?” Ebu Talib oğlu Cafer şöyle dedi: “Nebimiz onun hakkında dediğini diyoruz, o ise; Allah’ın kulu, Resulü, üflediği ruh ve bakire ve Allah’a kulluk etmeye kendini teslim eden Meryem üzerine indirdiği söz ve Allah’ın emridir. Bu durumda Necaşi elini yere vurdu ve bir odun tahtası aldı ve onunla yeri çizerek şöyle dedi; “Sizin dediğiniz bu çizgiden hiç ayrılmıyor.” Etrafında bulunan patrikleri burunlarından ses çıkartmaya başladılar. Necaşi onlara şöyle dedi; “Siz burnunuzdan ses çıkartıyorsunuz ve bu sesi çıkartıyorsunuz!! Allah’a yemin ederim ki Müslümanlar siz gidin, benim toprağımda emniyettesiniz. Kim size söverse cezalandırılacak, kim size söverse (tekrara) cezalandırılacaktır. Eğer, size eziyet dokunursa bize hiçbir dağ kalmasın. (Kureyş heyetinin) getirdiği hediyeleri kendilerine çevirin, bunlara ihtiyacımız yoktur. Allah’a yemin ederim ki, Allah (cc) bana otoritemi tekrar verdiği günden hiçbir rüşvet almadım, nasıl şimdi rüşveti alacağım? Ona itaat ettiğim müddetçe insanlar bana itaat ederler. Kureyş heyeti rezil olarak, getirdikleri hediyeleri kendilerine çevrilerek oradan ayrıldılar.”

3- Müslümanlar kendilerine meydan okunan hususlara karşı tek bir saf oluşturarak tek bir vücut olmalılar. Müslüman’ın kendisinden şüpheyi uzaklaştırmak ve kafirlerin sevgisini kazanmak için diğer Müslüman kardeşlerinden beri olması ve onu reddetmesi hiç caiz değildir. Müslümanlar kendi kardeşleriyle görüş, mezhep, fikri ve çalışmada ihtilafa düşse bile, onları düşmanlarına teslim edemezler. Şunu unutmamalıyız ki; Müslümanlara yöneltilen saldırıdan hiçbir Müslüman ve hiçbir İslami cemaat kurtulamayacaktır.

4- Kafirlerin rızasını kazanmak umuduyla Müslümanların İslam’ı gerçeği dışında göstermeleri hiç caiz değildir. İslam, Müslümanların boyunlarında bulunan bir emanettir. Allah (cc) onları bu mukaddes emanet için kıyamet gününde hesaba çekecektir. Müslümanlar maruz kaldıkları baskılardan kurtulmak maksadıyla İslam’ın bir kısmından vazgeçmeleri kesinlikle doğru değildir. Ayrıca, bir kısmından vazgeçmek İslam’ın diğer kısımlarından vazgeçmeye yol açar. Müslümanların dinlerine bağlılığı oranında değerleri yükselir. Hatta kafirler nezdinde bile kıymetleri yükselir.

5- Bu son olaylar, Batı memleketlerinde yaşayan Müslümanlar ile İslam ümmeti arasındaki bağın var olduğunu göstermiştir. Batılılar, aralarında yaşayan Müslümanları İslam ümmetinden bir parça saydıklarını gösterdi. Öyleyse, bazı Müslümanlar ümmetten ve onun sorunlarından uzak kalıp, nasıl olurda yalnız buradaki kendi sorunlarıyla ilgilenmek ister? Daha doğrusu, Müslümanları batı toplumlarına entegre ettirmeye nasıl çalışırlar?!

Ey Müslümanlar!

Şu an batı dünyasında karşılaştığınız sıkıntı ve imtihandan ders ve ibret alın. İslam risaleti taşımak ve İslam’a daveti tebliğ etme hususunda size düşen farzı yerine getirmekten geri kalmayın. Çünkü, bütün dünya İslam nuruna ve adaletine muhtaçtır. Batının buna ihtiyacı diğerlerinden daha az değildir. Siz çıplak gözlerinizle, dünyaya yönelik kapitalizmin tahakkümünün ne kadar dehşetli olduğu, sizi terörizmle ve diğer vasıflarla nasıl vasıflandırdığını, kullandıkları metodun ne kadar çirkin ve câni olduğunu gördünüz. Oysa, siz bütün bu vasıflardan uzaksınız. Tamamen Yusuf (as)’ın beraatı gibi berisiniz. Bugün batı dünyasında İslam davetini taşımak ve İslam’ı yayma farzı geçen günlerden daha fazla üzerinize elzem oldu. Batılıları ve bütün dünyayı küfrün fikirlerinden, hadaratından, kültüründen ve egemenliğinden kurtarmak için göreviniz son derece ağır ve yücedir.

İslam ahkâmı size kahramanca izzetli olmayı farz kılıyor. Zaferin sizin olacağına, sizin haklı olduğunuza ve Allah’ın dinini yükselteceğinize tam şekilde güvenmelisiniz. Biliniz ki, zorluğun akabinde kolaylık gelir. Muhakkak ki, hak batıla galip gelecektir. Zulmün dönemi ne kadar uzarsa uzasın ve Allah’ın dinine yapılan iftiralar ve gerçeği saptırmak için yapılan faaliyetler ne kadar sürerse sürsün, şüphesiz İslam güneşi doğacak ve karanlığı aydınlatacaktır.

“Elif, Lam, Ra. Allah’ın izniyle insanları karanlıktan kurtarıp nura ve hamid ve aziz olan Allah’ın yoluna getirmek için sana bu kitabı (Kur-anı) indirdik.” (İbrahim: 1)

Hizb-ut Tahrir

H. 18 Receb 1422

Avrupa Vilayeti

M. 5 Ekim 2001

 

Yukarı