|
 |

|

|
Hizb-ut Tahrir
Pakistan Sözcüsü Sayın
Navid Butt’un Açıklaması: Pakistan
Yönetimi Kendi Halkının Kanından Daha Çok, Batılı
Kafirlerin Kanlarına Kıymet Veriyor!
|

|
11 Eylül’den
bu yana Pakistan yönetimi, sürekli Afganistan operasyonu karşısında
gösterdiği tavır sayesinde edindiği, devletlerarası
destekten dolayı övünüyor. Fakat bu desteği, kendi
vatandaşlarının haklarının savunmasında kullanmayı
aklına bir türlü getiremiyor. Hükümet Pakistan halkını
tercih edeceğine, bıkmaz usanmaz bir gayretle Batılıların
haklarının koruyuculuğunu yapmak için çalışıyor.
Hükümetin devletlerarası arenada,
yargılanmadan, illegal bir şekilde hapishanelere doldurulan, kötü
şartlar içerisinde bulunan binlerce masumun Pakistanlı için
yaptıkları ise, zerre miktarıncadır. Benzer şekilde hükümet,
yurtdışında bulunan Pakistanlı insanlara karşı yapılan
iğrenç saldırılara katılanlar karşısında, Batılı hükümetlerin
takındığı tavır için baskı oluşturma gayretlerinde de
başarısız oldu. Hükümet aynı şekilde ülke içinde de katılaştı.
O azınlıkların özellikle hristiyan toplulukların güvenliğini
sağlamaktan aciz düştü. Afganlı kardeşleriyle dayanışma
kurmak isteyen vatandaşlarına karşı kalpsiz bir davranış
sergiledi.
Mesela; hükümet Afganistan sınırından
girmeye çalışan mazlumları, cihada geri dönmesinler diye
tutuklayarak hapsetti. Üstelik askerlerimizin hayatını
tehlikeye atan ve sık sık tekrarlanan ABD’nin sınır ötesi
bombalamalarının protesto edilmesine tahammül edemedi. Bu
Pakistanlı hükümet görevlilerine verilecek en güzel cevap; ABD’nin
hedef şaşıran bombalarının Pakistan
toprakları üzerine düşmesidir.
Hükümetin Kabil’de esir düşen sekiz
Batılı’nın özgürlüğünü kazanması için üstlendiği
rol, bir diğer dikkat çekici çelişkidir. Hükümetin Taliban
yönetiminin meşruiyetini hala onaylıyor olmasının ve
İslamabad’daki Taliban elçiliğini kapatmamış olmasının
tek nedeni; Amerikalıların esir düşen askerlerinin
kurtarılabilmesi için girişimlerde bulunma imkanının
sağlanmasıdır. Eğer rehineler güvenli bir gözetim altında
olsalardı, muhakkak ki ABD Pakistan’a elçiliği derhal
kapatmasını emrederdi. Kuzey İttifakı tarafından esir
alınan Pakistanlılara gelince; hükümet onlar için güvenli
bir çıkış hazırlamaya çalıştığında, Amerika’nın küstah
tavırlarıyla karşılaşıyor, hor ve hakir görülüyor. ABD
Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, bu kimselerinin akıbetini ya
teslim olmak ya da ölmek olarak tarif
etti. Pakistan yönetimi kafir Amerika’yla olan tüm bağlantılarını
koparıp kendi tebaasının haklarını koruyacağına, onun
Afganistan Müslümanlarına karşı başlattığı alçak savaşında,
onunla yaptığı işbirliğinin boyutlarını genişletmeye
çalışıyor.
İslam’da vatandaşlık, korumadır. İslam
Devleti’nin tebaasından olan herkesin can, mal, din, nesep ve
haysiyeti koruma altındadır. Bu kimse hangi ırktan olursa
olsun, ister Müslüman, isterse zımmi olsun aynıdır. İslam
Devleti’nin Müslüman ve gayri müslim tebaa arasında fark gözetmesi
veya tebaadan birini diğer devletlere, sorgulamaları,
yargılamaları veya herhangi başka bir sebep için teslim
etmesi caiz değildir. Resulullah (s.a.v.) şöyle dedi: Bir
zımmiye (İslam Devleti’nin Müslüman olmayan vatandaşı)
zarar veren, bana zarar vermiş gibidir.
Buna rağmen ABD insan hakları ve adalet
şampiyonu olduğunu iddia edebiliyor. Fakat pratikte o kendi Müslüman
vatandaşlarının haklarını gasbettiği gibi, onlara
adaletsizce muamele ediyor. Bugün Müslümanlar dünyada korku
içinde yaşıyorlar. Onların ya çok az hakkı var ya da hiç
yok! İslam Dünyasında bulunan yönetimler açıkça Batılı
kafirlerin menfaatlerinin bekçisidirler. Kendi vatandaşlarından
çok, Batılıların kanlarına değer veriyorlar. Bu
şaşırtıcı değildir. Çünkü hem müslümanların hem de Müslüman
olmayanların haklarının koruyucusu olan tek devlet Raşidi
Hilafet Devleti’dir.
Resulullah (sav.) şöyle dedi: “Bilin
ki; İmam kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla
korunulur. ”
|
|
Hizb-ut
Tahrir |
|
Pakistan Vilayeti |
30 Kasım 2001 |
|
|
|
|
 |
|