Amerika'nın iki aydan
beridir aralıksız müslüman Afgan halkına yönelik zalimce
sürdürdüğü yıkıcı savaş; ona Afganistan'a egemen olma,
yöneticilerini bertaraf etme ve İslami yönelişin önünü
kesme imkanını sağladı. Gerçek şu ki bu imkanı elde etme
noktasında, Kuzey İttifakı diye anılan kindar Tacik ve
Özbek liderler, Amerika'ya yardım ettiler. Nitekim Amerika, müslüman
Afganlı kardeşlerine savaş açmayı onlardan isteyince bunu
kabul ettiler. Öyle ki, gece gündüz müslüman kardeşlerine
katil füzeler yağdırırken ve onlara Boing 52 ağır
bombardıman uçaklarıyla saldırırken, onlar Amerika’nın
yanında yer aldılar. Tıpkı bunlar gibi başta Arap aleminin
ve Pakistan ve Türkiye'nin yöneticileri olmak üzere, İslam
aleminin yöneticilerinin büyük çoğunluğu Amerika'ya
yardım edip onun tarafında yer aldı. Afganistan'ın
çevresindeki halkı müslüman ülkelerin yöneticileri de
Amerika'ya yardım edip yanında yer aldılar. Evet bu yöneticiler
düşmanca davranışlar sergilediler. Bunlar soyut manada bir
işbirlikçilik yapmadılar. Aksine güvenlik sırları dahil
olmak üzere Amerika'nın işini kolaylaştıracak ne varsa
yaptılar. Hava alanlarını, Askeri birliklerini, Deniz ve Hava
sahalarını Amerikan güçlerine açarak, tam bir destek
vererek katıksız ihanetlerini gösterdiler.
Müslüman milletlere/halklara gelince;
maalesef onlar da korkunç ve kötü bir biçimde Afganlı müslüman
kardeşleri için kendilerine düşeni yapmaktan geri durdular.
Halbuki Afganlı kardeşlerine yardım etmek farz idi. Allah
Azze ve Celle şöyle dedi:
Mü'minler ancak kardeştir [Hucurat 10]
Rasul (s.a.v) de şöyle dedi:
"Müslüman müslümanın
kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu yardımsız bırakmaz. O'nun küçük
düşürülmesine müsaade etmez." "Herhangi
bir yerde yardıma muhtaç olduğu halde, bir müslümanın
namusunu ve muharrematını muhafaza etmek üzere ona yardım
etmeyen müslüman kişi, aynı duruma düştüğünde Allah onu
yalnız bırakır. Bir müslüman da yardıma muhtaç olan kardeşine
namusunu ve muharrematını korumak üzere yardım ederse, böyle
bir durumda kaldığında muhakkak ki Allah da ona yardım eder."
Kaldı ki müslüman halkların, hain ve
korkak yöneticilerinin Amerika'ya kolaylık sağlamak için
topraklarını, hava alanlarını ve hava ile deniz sahalarını
açmalarına engel olma imkanları vardı. Zira Amerika müslümanlara
savaş açmıştı. Eğer bu yöneticiler buna razı
olmasalardı, insanlar onları kovmaya ordularıyla güç
yetirebilirlerdi. Nitekim halkın evlatları olan askerler bunu
pekala yapabilirlerdi.
Başkan Bush'u savaşa karar verme konusunda
cesaretlendiren etken; Amerikan kamuoyunun intikam duygusu ve 11
Eylül olaylarının faillerine hak ettikleri cezanın verilmesi
yönündeki baskısının yanısıra Afganistan'ın zayıf bir
devlet olması ve İslam aleminin yöneticilerinin ihanet
içinde olmaları olmuştur. Zira daha önceleri defalarca
ihanet etmişlerdi. Ayrıca küfür devletlerin tek cephe olması
da buna katkıda bulundu. Küfür devletlerin böylesine tek
cephe olmaları bize, Rasul (s.a.v.)'in "Diğer
ümmetlerin, obur kişinin yemeğe saldırması gibi size
saldırmaları yakındır.." şeklindeki hadisini
hatırlattı. Dünyanın en ücra köşelerine kadar kafir
devletler ve milletler Amerika'nın yardımına çağrılırken
İslam aleminin yöneticilerinden birinin veya dünyanın başka
yerinde bir liderin çıkıp erkekçe dünyayı, yeryüzünün
en fakir halkı olan Afganistan halkının yanında yer almaya
çağırdığını ne yazık ki görmedik ve duymadık.
Diğer taraftan Amerika, Bush'un savaş ilan
ettiği akşam Kongre önünde ilan ettiği beş hedefi gerçekleştirmekle
yetinmedi. Aksine haddini çok aştı. Aslında Amerika
Birleşmiş Milletler adı altında Afganistan'a egemen olmayı
öngörmektedir. Afganistan'a yeni bir biçim vermeye çalışıyor.
Batı hadaratıyla O'nu değiştirmeye çalışıyor. Yasalarla
onu Amerika sömürgesinin bir parçası haline getirmek istiyor
ki, kurtuluşu pek kolay olmasın. Bu nedenle Afganistan için
yeni bir Anayasa ortaya koymak üzere çalışma başlatmış
bile... Nitekim İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya ve
Japonya için birer anayasa ihdas etmişti. Afganistan için
ortaya koyacağı anayasa ile daha uzun bir müddet onu Amerikanın
güdümünde tutmayı amaçlamaktadır. Zira yeni bir yargı
sistemi, yeni bir ekonomik sistemi, yeni bir eğitim-öğretim
politikası oluşturmak için çalışıyor ki; hayatın her
alanını kendi maslahatlarına uygun bir hale getirsin.
Aslında bunu yalnız Afganistan için düşünmüyor, bütün
Orta Asya için düşünmektedir. Bu Amerika Dışişleri
Bakanlığı Araştırma Servisinin Afganistan'ın İnşası
diye isimlendirdikleri projedir. Bu aynı zamanda 5.12.2001'de
Bonn'da yapılan toplantıda ortaya çıkan belgede öngörülen
şeydir. Amerika'nın Bonn belgesini kabul etmekte takip ettiği
üslup, öngörülerine hukuki bir zemin kazandırmak
adınadır. O bu boşluktan yararlanarak, Afganistan'ı eline geçirmeye
çalışmaktadır. Bunun için kararlarda belirleyici olmalarını
şart koştuğu uzmanlar şunlardır:
Richard Haass (Dışişleri Bakanlığı
Siyasi Planlama Dairesi Müdürü), Marc Grossman (Dışişleri
Bakan Vekili), Jeffrey Lunstead (Afganistan, Pakistan ve
Bangladeş konusunda uzman) ve Halil Zad (Afgan asıllı
Afganistan konusunda Beyaz Saray'a danışmanı).
Bu bağlamda Amerika kabilelerin liderlerini,
ehli hal ve akdı ve Afganistan'da elinde yetki olan kişilerin
listesini oluşturarak ve onlardan üye yaparak, onları çoğu
batı kültürünün hayranı olan işbirlikçi hain liderlere
bağladı. O liderlerle de Bonn'da dokuz gün yüzeysel değerlendirmeler
yaptı. Neticede Amerika'nın önceden hazırladığı belge
kabul edildi. Buna göre beş üyesi olan geçici bir başkan seçilerek,
birkaç tane de önemli görülen bakanlıklar ihdas edildi. Böylece
bu yazılı belge, resmi olarak yönetime altı aylık bir yönetme
yetkisi veriyordu. Sonrasında ise, Afganistan'ın gelecekteki
durumunu belirleyecektir. Bu belgenin ortaya konulmasından bir
gün sonra yani 6.12.2001'de B.M. Güvenlik Konseyi 1383 Sayılı
kararı oy birliğiyle kabul etti. Bu kararda "B.M.Güvenlik
Konseyinin Bonn belgesini onayladığını ve Afganistan'da
daimi bir yönetimin kurulmasının beklenileceği”
deklare edildi...
Amerika'nın Afganistan halkının
geleceğinin belirlenmesi konusunda izlediği bu çirkin ve
habis üslup devletler arası ilişkilerde tehlikeli bir durum
arz etmektedir. Öyle ki böylesi bir müdahale B.M. antlaşmasının
hiçbir maddesine uymadığı gibi "Devletler Hukuku"
veya “Devletler Örfü” diye addedilen hiçbir hukuki
kritere uymamaktadır. Buna rağmen B.M. Güvenlik Konseyinin
şimdiki başkanı, Amerika'nın bu tasarrufunun dayanağı olan
bir maddeyi açıklamış olması hiçbir mana ifade etmiyor.
Amerika'nın bu hukuk dışı üslubu, kendisini sınırlandıran
her kanunu bertaraf etmektedir. Çünkü Birleşmiş Milletler
yalancı şahit gibi derhal Amerika'nın uygulamalarına
muvafakat veriyor. Amerika'nın bundan böyle takip edeceği bu
hukuki olmayan üslup, alaka kurduğu zayıf devletler ve
Milletler açısından büyük bir tehlike arz etmektedir. Bu
aslında olsa olsa Amerika'nın B.M. kararlarına uymayı
milletlere dayatarak uyguladığı devlet terörüdür. Bu
meseleye ciddi anlamda bakan herkes, bütün büyük devletler
açısından durumun böyle olduğunu açıkça görecektir.
Özellikle söz konusu olan İslam ve müslümanlar olunca,
büyük devletlerin birlikteliği kendini daha çok
göstermektedir.
Ne var ki söz konusu olan bu belge ile
Afganistan halkını kindar sömürgeci Amerika’nın iğrenç
ellerinde karanlık bir gelecek bekliyor. Feryad ve figan içinde
bulunan müslüman Afgan halkını, kanının daha çok akıtılacağı
konusunda uyarmak gerekmektedir. Ayrıca Afgan halkını, daha
önce diğer müslüman halklara yaptıkları gibi şeytani
tuzaklarla dinlerinden uzaklaştırılacakları konusunda da
uyarmak gerekmektedir. Nitekim bunu Batı düşüncesinin baskısı
altında bırakarak, üstelik askeri bir despotizm uygulayarak
bunu yapmaya çalışacaklardır. Her zaman yaptıkları gibi yönetimi
işbirlikçilerine bırakmadan önce doğrudan doğruya
kafirlerle yöneteceklerdir. Suriye, Mısır ve Kuzey Afrika da
hep böyle olmadı mı?! Belgenin maddelerinde ortaya çıktığı
gibi Amerika’nın niyeti, Afganistan halkını planladığı
gibi güç kullanarak yoldan çıkaramadığında onları bela
ve musibetlere uğratarak amacına ulaşmaktır. İşbirlikçileriyle
halka egemen olmayı başaramazsa, başka yıkıcı yollara
başvuracaktır.
Yedi sayfalık Bonn belgesinde, aslında
Amerika demek olan Birleşmiş Milletlerin adı elli kez geçmektedir.
Gerçek şu ki Amerika; B.M.nin adını kendi işlerine bir
perde yaparak Afganistan halkını aldatmaktadır. Zira Afgan
halkı kafir Batı'nın nüfuzuna karşı çıkmaktadır.
Çünkü Afganistan halkının müslüman olduğunu ve Rus
işgaline karşı binlerce şehit verdiklerini biliyorlar. Öyle
ki daha önce ayakta olan Rusya'nın belini kırdılar. Ayrıca
daha önceleri de sömürgeci İngiltere'yi feci bir şekilde
ülkelerinden kovmuşlardı. Aslında şu anda değişik
şekillere bürünerek çirkin yüzünü gizleyen Amerika’nın
işgalini de kabul etmemektedirler. Bu nedenle Bonn Belgesi,
Amerika'ya B.M. kılığında Afganistan'ın iç ve dış
işlerini ve diğer ilgili işlerini dizayn etme fonksiyonunu
vermiş durumdadır. Bu hal, belgenin ek 2. maddesinde
"Birleşmiş Milletlerin (yani Amerika’nın) geçiş döneminde
rol oynayacağı..." şeklinde belirtilmiştir. Söz konusu
belgenin maddeleri şöyledir:
1. B.M. Genel
Sekreteri Kofi Annan'ın her alan ile ilgili B.M.nin
(Amerika’nın) Afganistan ile ilgili yaptığı işlerden
sorumlu bir elçisi olacaktır.
2.
Adı geçen özel elçi bu belgede üzerinde ittifak edilen
maddelerin uygulanmasına gözetmenlik yaparak yardımcı
olacaktır.
3.
B.M. (Amerika) geçici yönetimin, hür bir ortamda yeni bir
Sosyal Sözleşmeyi sağlamasına çalışılacaktır.
Çünkü B.M.(Amerika) toplumun rey ehlini tespit etmeye
özel bir önem vermektedir. Nitekim Sosyal Sözleşme için
bunlar büyük bir öneme sahiptir.
4.
Geçici yönetim toplandığında veya bağımsız bir heyet
toplantı yaptığında, B.M. Genel Sekreterinin özel
elçisi veya onun vekilinin davet edilmesi mümkün olacaktır.
5.
Geçici Hükümet veya Bağımsız Heyet'in toplanması veya
görüş sahibi insanları ilgilendiren bir konuda karara
varılması fiilen engellendiğinde B.M. Genel Sekreterin
özel elçisi toplantıya engel olan durumu ortadan
kaldırmak veya geçici Hükümet ve Bağımsız Heyet'in
bakış açıları doğrultusunda karar almak için değerli
gayretlerini sarf edecektir.
6.
İnsan Haklarına aykırı bir olay meydana geldiğinde B.M.
(Amerika) gerekli görürse konuyu araştırıp telafisi için
tavsiyede bulunabilecektir...
Ayrıca söz konusu belge, Amerika’nın
B.M. örtüsünde Afganistan için anayasa vazedildiği sırada
hazır bulunması şart koşularak şu ifadelere yer veriliyor.
"...Geçici Hükümet iki ay zarfında Anayasayı
vazedecek heyeti B.M. yardımıyla oluşturacaktır."
"B.M. (Amerika) kurumlaşmaya yardım edecek ve görüş
sahibi kişilerin görüşlerini almak üzere toplantı yapacak
olan özel bağımsız heyetin çalışmasına katkıda
bulunacaktır. Ayrıca B.M. Genel Sekreterinin etkin çalışması
sağlanacaktır."
Amerikan denetimimde yargı siteminin teşekkülü
de öngörülmüştür: "Geçici Hükümete düşen
B.M.nin (Amerika’nın) yardımı ve iştirakiyle içeride
uygulanacak olan yargı sistemini, İslami esaslara, devlet
hukukuna, kanunlara ve Afganistan'ın geleneksel örfi hukukuna
uygun bir şekilde kuracak olan heyeti oluşturmaktır."
"İslami esaslar" sözcüğü de zikredilerek
yargı sistemine yaptıkları müdahaleleri gizlemektedirler.
Amerika’nın ekonomik sisteme müdahalesi de
öngörülmektedir: "...Geçici Hükümetin B.M.
(Amerika) yardımıyla ülkede geçerli olacak parayı çıkaracak
Afganistan Merkez Bankasını kurması gerekmektedir..."
Amerika medeni hizmetler konusuna da müdahale etmek istiyor:
"Geçici Hükümete düşen B.M.(Amerika) yardımıyla
medeni hizmetler görecek bir heyeti oluşturmaktır..."
Bütün bunlarla Amerika, idari organlara
egemen olup toplumu ifsad etmek istemektedir. Bu amaçla yeni
yapılacak bütün uygulamalara şahid olup müdahale
etmektedir. Nitekim şöyle bir ifade de geçmektedir:"Geçici
Hükümet B.M. yardımıyla bu belgede geçmeyen diğer
konularda da heyetler oluşturabilir." Bu belgede halka
egemen olacak hükümet üyelerinin yetkileri ve sorumluluklarına
da Amerika’nın müdahale etmek istediği görülmektedir:
"Geçici Hükümet üyelerinin yetkileri duruma göre
B.M.nin (Amerika’nın) müsaadesiyle genişletilebilecektir."
Bütün devlet kurumlarının yapısında meydana gelecek
değişime de müdahale etmek istemektedir: "Geçici
Hükümetin egemenliği altında kurulmuş olan bütün icra
kurumları duruma göre B.M.nin (Amerika’nın) izniyle
genişleyecektir." Dahası Amerika belgede yer alan
maddelerin nasıl işletildiğini de kontrol etmeyi
arzulamaktadır: "B.M. Genel Sekreterinin özel
temsilcisi bu belgede yer alan bütün maddelerin nasıl
işletildiğini bütün yönleriyle kontrol edebilecektir."
Şüphe yok ki Amerika; müslümanların
acımasız bir düşmanıdır. Aralıksız bir şekilde iki ay
boyunca hatta mübarek Ramazan ayında bile, Afganistan'a bomba
yağdırdı. Hala da bomba yağdırmaya devam ediyor. Böylece
suçsuz günahsız on binlerce insanın kanına girdi. Cenk
kalesinde esirleri bile katletti. Kandehar ve Mezar-ı Şerif'te
insanları katletti. Tarihi boyunca sürekli terör estiren bir
ülke olmasına rağmen, “terörle mücadele” adı altında
müslümanlara savaş açtı. Nitekim önce Amerikan yerlilerini
ve Hintli kızılderilileri katlederek memleketlerini istila
etti. Ardından siyah tenli Afrikalılara yöneldi ve onları
kendisine köle yaptı. Bu nevi ırkçılığı hala yapmaya
devam etmektedir. İşte bu Nagazaki ve Hiroşima’ya atım
bombası atarak tarihin en büyük cinayetini işleyen
Amerika'dır. Füzelerle Irak, Sudan ve Afganistan’ı vuran
ülke yine Amerika'dır. Bununla birlikte geçen yüzyıl
boyunca Latin Amerika'da, Afrika'da, Güney Asya'da ve İslam
aleminde meydana gelen bölgesel savaşların büyük bir kısmını
yine Amerika çıkarmıştır. Bütün uzmanlarca bilinmektedir
ki, bu savaşlar CIA tarafından çıkarılmaktadır. Nitekim
CIA Amerikan İstihbarat Teşkilatıdır ki, faaliyet alanı
Amerika sınırları dışındadır. İşte bu yüzden CIA
dünya tarihinin en tehlikeli terör örgütüdür. Geçen asrın
ellili yıllarında askeri ihtilaller meydana getirmeye
başladı. Milletleri bu ihtilallerle oyalayıp durdu. Bir çok
kez Rusya ile uğraştı. Çeşitli alanlarda kullanmak üzere işbirlikçilerinden
askerler satın aldı. Nitekim bunlar ile hukuken yasaklanmış
terör eylemleri yapıp durdu. Ta ki CIA diye isim yaptı. O'nun
işlediği kirli işler herkesçe duyuldu. Sonuçta ABD Kongresi
faaliyetlerine hukuki bir çerçeve çizdi. Amerika yönetimi bu
örgütün eleman sayısını ve fedailerini gizli tutmasını
her zaman destekledi. Nitekim BM'yi de kendi maslahatları
doğrultusunda kullanmaktadır. Kendi özel maslahatı için
devletler hukukunu vazetmektedir. Her hususta çifte standartlı
bir tavır sergilemektedir. En sadık dostunun İsrail olduğunu
söylemekten çekinmez. Ona her yıl milyarlarca dolar yardım
yağdırır. İslam aleminin kalbine saplanmış bir hançer
olarak kalabilmesi için, ona yeni silahları en son gelişmiş
şekliyle vermeye devam eder. Diğer taraftan müslümanların
başına yönetici olarak kendi uşaklarını tayin eder.
İşine gelmezse, müslümanlar konusunda hiçbir antlaşmaya
bağlı kalmaz. Müslümanlar kendi gelecekleri hakkında söz
sahibi olmak isteyince, onlardan intikam alır. Bu nedenle müslüman
halkların düşmanlarını tanımaları gerekmektedir.
Afganistan’dan büyük ders almalıdırlar. Bilmelidirler ki,
bugün Afganistan'a yaptığını yarın başka bir müslüman
halka yapmaktan çekinmeyecektir. İşte Irak'a yönelik
tahrikleri görüyorsunuz. Ya da Somali ve diğer devletler ile
ilgili bahaneleri ortadadır. Nitekim Amerikan Kuvvetlerinin
komuta merkezinin Kuveyt'e taşınması tamamlanmıştır.
Körfezde kuvvetlerini arttırdı.
Unutulmamalıdır ki Amerika ve O'nun kafir işbirlikçileri
İslam ülkelerini teker teker sömürgeleri haline getirmeleri
konusunda birleşmiştir. İslam ülkelerine tamamen egemen
olmak istemektedir. Bundan kurtulmanın tek bir yolu vardır. O
da şudur: İslam ülkelerine egemen olan uşak, hain ve
kafir yöneticileri ve onların laiklik esası üzerine kurulu
olan, küfür nizamlarını yerinden söküp atarak,
müslümanların birliğini sağlayacak, müslümanları
kendisinden korkulan bir aslan konumuna yükseltecek en
önemlisi de İslam Ahkamını tatbik edecek Raşidi Hilafet
Devletini kurmaktır. Eğer bunu başarırlarsa zalim
cimrilerin sofrasına oturan kimsesiz yetimler konumundan
kurtulurlar. Bu durumda Allah'ın yardımı müslümanlarla
beraber olur. Zira Allah Subhanehu ve Teala şöyle dedi:
"Eğer Allah'ın dinine yardım
ederseniz Allah da size yardım eder, ayaklarınızı sabit
kılar." [Muhammed 7]
Allah'ın Rasulü (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
"İmam (Halife) kalkandır. Onunla korunulur ve onun
arkasında savaşılır."
Gerçek şu ki, Afgan halkı nizam ve yaşam
biçimi olarak İslam dininden başka bir dine inanmamaktadır.
Bu nedenle işin sonunun nereye varacağını bilmeden, Batı kültürünü
ve Amerika’nın küfür düzenini onlara dayatmak, abesle iştigaldir.
Ayrıca bu ancak Allah'ın gadabına sebep olacaktır. Üstelik
böyle bir durum anarşizme, güvensizliğe, fesada ve kanın
akmasına sebep olacaktır. Bu nedenle Afgan halkına ve
özellikle ehli hall ve’l akdin ve görüşüne başvurulan
kimselerin; bedeli ne olursa olsun her türlü sorumluluğu
üstlenip İslam’a sarılmaları gerekmektedir. İslam’dan
başka bir anayasa kabul etmemeleri gerekir. Demokrasi veya
devlet örfü veya başka bir şey olup olmamasına
bakmaksızın, Allah'ın indirmediği şeylerin kendilerine
hakim olmalarına rıza göstermeyerek reddetmeleri gerekir.
Nitekim Rasul (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Size iki şey bırakıyorum! Onlara
sımsıkı sarıldıkça yolunuzu sapıtmazszınız. Bu iki şey
Allah'ın Kitabı ve Benim Sünnetimdir.
Sizi gecesi gündüzü gibi olan bembeyaz bir
delil (yol) üzere bırakıyorum ondan sapan ancak helak olur.
Afgan halkının kindar ırkçı lığı bir
tarafa bırakmaları gerekir. Çünkü Rasul(s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: “Irkçılığa çağıran bizden
değildir.” “Allah katında en değerliniz Allah'tan
en çok sakınanızdır.”
Gerçek şu ki; eğer Pakistan yönetimi
Afganistan halkına bu denli ihanet etmeyip, Amerika’nın
emirlerine itaat etmeseydi, Amerika ve diğer küfür devletleri
kolay kolay bu şekilde bir neticeye ulaşamayacaklardı.
Nitekim bazı kendini satan Tacik, Özbek ve Peştun liderler,
Amerika’nın entrika ve komplolarına alet olmasalardı, durum
başka türlü olurdu. Bunlar İslam’ın ve müslümanların düşmanı
olan Amerika’nın yanında yer alarak, Afganistan'ı yabancı
güçlerin çekişme alanı haline getirdi. Tam da Amerika'dan
kurtulmuşken, tekrar ona mahkum oldular. Afganistan'ın
kapılarını topraklarını işgal eden kafir güçlere ardına
kadar açtılar. Bu savaştan önce Afganistan'da ırk problemi
vardı. Ama şimdi ırk problemi ile birlikte kafir ecnebilerin
doğrudan doğruya egemenliği ve işgali de gerçekleşmiştir.
Bu haliyle Afganistan hem ırkçılığın kindar ağına ve hem
de Amerika ile işbirliği yapan liderlerin tuzağına düşmüştür.
Eğer Afgan halkı bu iki musibetten yüz çevirip, İslam’a
sımsıkı sarılırlarsa muhakkak Allah'ın yardımı onlarla
beraber olacaktır. Zira Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:
Müminlere yardım etmek üzerimize hak olmuştur.
[Rum 48]
|