CUMHURİYETİN EN BÜYÜK
KRİZİ, KAYNAĞI VE ÇÖZÜMÜ
22/02/2001 tarihi şiddetli
ekonomik kriz nedeniyle kara çarşamba ilan
edilmişti. Zira soygunlar, vurgunlar ve istikrarsızlık
aniden ekonomiyi ve piyasayı çökertmiş, puldan farkı
kalmayan Türk lirası yüzde 25-30 oranında değer
kaybetmiştir. Bu sarsıntının faturası gittikçe
büyüyor, ağırlaşıyor ve neticede Türkiye karanlığa gömüldükçe
gömülüyor. Öyle ki, yakın tarihe şöyle bir göz attığımızda;
hiçbir yerde, hiçbir sahada ve hiçbir zaman aydınlık göremiyoruz.
Yakın tarihimiz kapkaradır... Acılarla, krizlerle,
skandallarla, trajedilerle doludur. Çöküntünün ve geri
kalmışlığın faturası olan manzara kapkaradır. Bu
karanlığın boyutunu görebilmek için fazla gerilere veya
fazla uzaklara gitmeye gerek yok. Çünkü, herkes güncel
hayatına ve toplumsal olaylara şöyle bir göz atsa, bunu
rahatlıkla müşahede edebilir. Çıkan manzara karşısında
insanın kalbi acıyla, korkuyla, kaygıyla ve ümitsizlikle
doluveriyor. Devlet tarafından işlendiği ispatlanan
binlerce faili meçhul cinayetler, deprem sonrasında
devletin, bir bakıma halkına karşı bakışını gösteren
birçok alâmetler vardır ki bunlar; devletin insanlara
çektirdiği zulüm, eziyet ve vicdansızlıklar, irtica adı
altında sürdürülen İslâm ve Müslümanları takip,
soruşturma ve savaş´da muazzam kararlılık ve ciddiyet, bu
bağlamda İslâm ile savaşma kararları anlamına
gelen “28 Şubat kararları” çerçevesinde
Müslümanların namazını, Kur’anını, başörtüsünü
ve diğer hükümlerini yok etmek için yapılan sinsi ve
amansız irtica mücadelesi, devletin birimleri tarafından
gerçekleştirilen veya onlarca yönetilen cinayetlere ve
teröre Hizbullah adı altında İslâm’a iftiralar ve halkı
korkutmak, sindirmek ve baskı altında tutmak gibi birçok
olaylar, komplolar ve eylemler daha hâla zihinlerde tazeliğini
ve kalplerdeki etkisini korumaktadır.
Ya halkın gelir
dağılımına baktığımızda durum nasıl? Halkın büyük
çoğunluğu fakir, aç-susuz ve perişan...Günün büyük
bir bölümünü işte çalışarak ailesinden uzak geçirdiği
halde, sofrasında bir dilim ekmek ya buluyor yada bulamıyor.
Türkiye’de intihar istatistikleri tırmanışta, alkol ve
uyuşturucu hastalığında belki dünyada benzeri yok.
Gençlik şaşkın, başıboş ve vurdum duymaz bir hayata
kaptırmış kendini. İnsanî, ruhi, ahlakî değerler yok
olmaya yüz tutmuş, insanlar robotlaşmış ve köleleştirilmiş
bir şekilde ekmek parası derdinde, ezen ezene ve kıran
kırana bir mücadele. Toplumda ve ilişkilerde güvensizlik,
kuşku, şüphe, yalan, iftira, kin, düşmanlık, intikam ve
sahtekarlık havası hakim. Huzur, mutluluk, sevgi, sevinç,
dayanışma, fedakarlık, dürüstlük, sorumluluk, cesaret,
cömertlik yok olmaya yüz tutmuştur. Türkiye’de önceden
görülmeyen bir biçimde satanistlik türemiş, genelevler,
barlar ve fahişeler bataklığı ve ticareti oluşmuş,
artık Fatmalarımız, Ayşelerimiz bu ”medeniyet”!
yuvalarında büyüyüp yetişir olmuştur.
95 kişiye bir kahvehane düşerken
65.000 kişiye bir kütüphane ve ayrıca 7 kişiye sadece bir
kitap düşmektedir. Türkiye’de1226 kütüphanede sadece
10.000.000 kitap bulunurken İsveç’te sadece 12 halk
kütüphanesinde 45.000.000 kitap bulunmaktadır. Türkiye’de
gençliğin %61’i hiç kitap okumamakta, halkın 10.000
kişisinden sadece 8 kişi kitap okumaktadır, %12’si okuma
yazma bilmemekte, %43 ilkokul mezunu, %20 lise, %13 ortaokul,
%7 üniversite veya yüksek okul mezunudur. Türkiye’de ders
kitapları hariç, dört kişilik bir ailenin evine yılda
ortalama 2 kitap dahi girmemektedir. Bu rakamlar sadece
ekonomik yetersizlikten değil, aynı zamanda geri
kalmışlık ve değer ölçülerinden kaynaklanmaktadır.
Zira halkı paraya ve maddeye tapar hale getiren Cumhuriyet
kültürü zihinlere ve kalplere islemiştir.
Türkiye İsrail ile dost ve
kardeş ilişkileri kurmuştur. O Yahudiler ki, ihanetin,
korkaklığın ve satılmışlığın simgesi haline
gelmişler... O Yahudiler ki, Peygamberimizi bir domuza
benzetip resimleri insanlara dağıtmışlar... O Yahudiler
ki, peygamber katilleri olmuşlardır... Rabbimiz onlar
hakkında şöyle buyurmaktadır:
“İnsanlar içerisinde
iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak
Yahudiler ile, şirk koşanları bulacaksın.”(Maide
82)
Türkiye yöneticilerinin
platonik bir aşkla, tapınırcasına sevdikleri batı kültürünün
temsilcileri olan, İngiltere ve Fransa kendi
parlamentolarında Türkiye’nin birçok parçalara
bölünmüşlüğünü gösteren yeni haritaları
dolaştırmıyorlar mı? Ermeni soykırım tasarıları ve
kararları alınmıyor mu? Türkiye ortak savunmadan dışlanıp
hep şamar üstüne şamar yemiyor mu? Kıbrıs elinden
alınmak İstenmiyor mu? AB’nin dışında tutulup, siz
Hıristiyan değilsiniz denmiyor mu? Buna rağmen bu
sefihler Avrupa Birliğine girelim, onlardan olalım demiyorlar
mı? Ve daha neler neler... Listeler çok uzun, meseleler çok
büyük ve ihanetler çok vahim. Kelimelerle ifadede yetersiz
kalıyoruz. Kapkaranlık manzarayı bir bütün olarak ele
almak, kitaplar yazmayı ve uzun uzadıya açıklamayı
gerektirir.
Ey askerler, aydınlar,
siyasetçiler ve sermaye sahipleri !!!
Cumhuriyeti kurarken,
korurken ve hâlen sürekli olarak çağdaş medeniyet
seviyesine ulaşmaktan söz ediyorsunuz! 77 yıl sonrası...
İşte, çağdaş medeniyet dediğiniz manzara... Cumhuriyetin
77 yıllık bilançosu açık ve net olarak ortada...Sizlerden
bazıları çağdaş medeniyet seviyesine, “dinsiz nesil
mabedsiz şehir demiştiniz”, alın işte size isteğiniz
üzerine şer kaynağı satanistler, hayır kaynağı müslümanlar
yerine, alın size genelevleri ve şer kaynağı kahveler,
temiz mescidler ve hayır kaynağı kütüphaneler yerine,
gelinen bu noktadan memnun musunuz, mutlu musunuz, hedefinize
ulaştınız mı?!. Medeniyet (!) derken, sizin çocuklarınız,
Ayşeler ve Fatmalar satanistmi olsun, kütüphaneler,
tertemiz camiler ve aile ortamları dururken genel evlerinde,
barlarda ve kahvehanelerde mi yetişsin istiyordunuz?.. Oysa
ki, Sizin taparcasına sevdiğiniz, bağlandığınız batı kültürü
ve onun temsilcileri amerika ve ingilterede, çocukların
ezici çoğunluğu zina çocukları ve kadınların büyük kısmı
tecavüze uğramış ve çocukların büyük kısmı cinsel
tacize uğruyor, hemde öz be öz velileri tarafindan.
Amerika´ya hersene Asya, Latin Amerika ve Doğu Avrupadan 50
bin çocuk ve kadın getirilip, tehlikeli iş ve fuhuş sektöründe
çalıştırılıyor.290 bin çocuk fabrika ve çiftlikte çalıştırılıyor
ve bazen günde 20 saat. 1% olan en zenginler ülke servetinin
40% sahip, 12.7% olan 32 milyon kişi ise yosulluk
sınırının altında yaşıyor, 46 milyon için hiçbir
sosyal güvenlik yok. 2 milyon kişi, sokakta yaşıyor ve 40%
yeterli yiyecek bulamıyor. Her yıl 31 bin kişi vuruluyor. Günde
80 üzerinde insan, silahlı olayda ölüyor. Kayıtlı silah
satıcısı 100 bin. 6 milyon 300 bin kişi hapis veya gözaltında,
önceki yıla oranla 2.7% artış 1990`a oranla 44.6% artış.
Alın size platonik bir aşkla bağlı olduğunuz batı kültürü
ve onun en büyük temsilcisi, alın da gözlemleyin şu tek
dişli canavarı.
Dar ufkunuzla bağlı
olduğunuz Batı, sizin aleyhinizde gece gündüz komplo
çiziyor ve size sırf Müslüman göründüğünüz için kin
besliyor. Halbuki sizin pek bağlılık hissetmediğiniz
Fatihler, Kanuniler ve Yavuzlar gibi atalarınız, İslâm ve
Hilafet sayesinde bu batılılara asırlarca diz çöktürmüştü.
O İslâm ve Hilafet ki, sizler onu düşman ve karanlık
kabul ediyorsunuz. Halbuki, atalarınızın ve sizin gücünüzün
sırrı onlarda gizlidir. Sizler milyonlarca Müslüman evladını
Avrupalıların pis işlerini ve tuvaletlerini temizlemek için
işçi olarak gönderirken, atalarınız dünyanın liderleri
ve efendileri olarak gittiler. Bölge insanlarına adaleti,
huzuru, aydınlığı, hidayeti götürdü ve öğrettiler.
Ecevit, 1999 yılının kasım ayında Clinton’a, 500
senedir bizzat Hıristiyan papazlar tarafından Bosna
kilisesinde saklanmış ve korunmuş olan Fatihin
Fermanını gururla götürmedi mi? Bu fermanda İslâm’ın
hükümleri geçmiyor muydu? Nedir ki, papazlara ve Hıristiyanlara
bu fermanının içeriğine o kadar hürmet ettiren ve sevgi
besleten? İslâm ve Hilafetin adaleti, yüceliği ve
aydınlığı değil mi? Ki bundan bizzat gayrimüslimler de
nasibini almıştır. Avrupalılar, Lozan gibi ihanet
anlaşmalarıyla İslâm topraklarını küçük küçük
karton devletçikler haline bölmüşken, şu anda kendileri
her sahada müthiş bir hızla birleşmeye çalışmaktadırlar.
Sizler ise, kardeş olan halkların arasına çizilmiş olan
sınırları fanatikçe koruyorsunuz. Halbuki, bu haritaları
Avrupalılar masa arkasında kalemle çizmiştir. Şu anda da
İngiliz ve Fransız parlamentolarında sizleri tekrar bölmenin
hesapları artık güncel tartışılan konular haline gelmedi
mi? Siz ise, kaderinizi Amerika gibi sömürgeci ve düşman
bir ülkeye teslim etmeye kalkışıyorsunuz. O Amerika ki,
Kuzey Irak`da kendisine uşak olacak bir Kürt devleti kurmak,
sizi de Ortadoğu, Balkan ve Orta Asya’da maşa ve hizmetçi
olarak kullanmak istemektedirler.
77 yıldır tevhîd-i
tedrisat kanununu uygulamakla övünüyorsunuz. Hangi
bilim adamı, uzman, düşünür, siyasetçi ve devlet adamı
yetiştirebildiniz? Şu an var olanlar Amerika, İngiltere,
Fransa ve Almanya’da eğitim görmüş veya bunların
üniversitelerinde yetişmiş değiller mi? Eğer
yetiştirdiğinizi iddia ediyorsanız o halde neden ta Amerika’dan
Mehdi diye zikrettiğiniz Kemal Dervişi can kurtaran olarak
getiriyorsunuz?! Yoksa satanisten ve genelevi yöneticilerinden
ve mafyacı, çeteciden başka yetiştiremedinizmi!!!. Hani
muasır medeniyet, hani çağdaşlık, hani kalkınma?!.
Bilakis sizler 77 yıldır bu halkı cumhuriyet, kapitalizm ve
batı kültürü projeleriyle geri bıraktınız, iflas
ettiniz ve ettirdiniz. Bu halkı, karanlıklara, mutsuzluğa,
kimlik krizi ve depresyonlara soktunuz ve bu halka zilletten
başka hiç bir şey vermediniz. Tüm bunları ise muasır
medeniyet seviyesine erişmek adına yaptınız ve bunları
yaparken kendinizi de halkınızı da gerçek tarihinden,
dininden, şahsiyetinden ve kültüründen uzaklaştırıp
yabancılaştırdınız. Bunu da zorbalıkla ve hainlikle
yaptınız, halende yapmaktasınız. Yüce Allah (cc) şöyle
buyurmaktadır:
“Bir Halk kendi bünyesinde
olanı değiştirmedikçe biz o Halkın halini değiştirmeyiz”
(Râd: 11)
“Kim de beni
anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir
hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.
O: Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben,
hakikaten görür idim!, der.(Allah) buyurur ki: İşte böyle.
Çünkü sana âyetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun. Bugün
de aynı şekilde sen unutuluyorsun!”
(Ta-ha: 124,125,126)
Gerçek devlet adamı H.
Ömer’in hikmet dolu sözleri zelilliğin sebebini ne de güzel
açıklıyor: “Biz zelil olan bir halk idik. Allah bizi İslâm
ile yüceltti bundan sonra biz yüceliği başka şeylerde
ararsak Allah bizi zelil kılar”.
Ey Müslümanlar!!!
Allah’ın Resulü şöyle
buyuruyor: “Haberiniz olsun ki, iman çarkı ebediyen dönecektir.
Bu çark her nerede dönüyorsa, Allah’ın kitabına uygun
olarak döndürün. Haberiniz olsun. Devlet ve Kitap birbirinden
ayrılacaktır. Sakın ha siz, Kitaptan ayrılmayın.
Haberiniz olsun. Başınıza öyle insanlar yönetici olarak
geçecek ki, onlara itaat ederseniz sizi küfre götürürler,
itaat etmeyip isyan ederseniz sizi öldürürler.”
Orada bulunanlardan birisi sorar: Ey Allah’ın Resulü!
Pekala ne yapalım? Resulullah (sav): “İsa’nın
ümmeti gibi yapın. Onları ateşe attılar, testere ile biçtiler
(fakat yine de dinlerinden taviz vermediler). Allah’a itaat
uğruna ölmek, Allah’a isyan içinde yasamaktan daha hayırlıdır.”
(İbni Hacer, el-metalibu´l-Aliye 4/267; Heysemi Mecmau´z -Zevaid
5/228)
Evet... 77 yıl önce, 3
Martta Devlet dinden ayrıldı ve bugün hâlen ayrıdır.
Peki, ya siz ne yaptınız ve ne yapıyorsunuz ey Müslümanlar?!.
Sizler değil misiniz aç, susuz ve fakir bırakılan? Sizler
değil misiniz zulüm, hakaret ve eziyet gören? Sizler değil
misiniz devletimiz deyip gece gündüz durmadan çalışıp
sonra ihanete, soyguna uğrayan, zillet ve mutsuzluğa mahkûm
edilen? Sizler değil misiniz dinine, Kur’anına, başörtüsüne,
namazına ve tarihine savaş açılan? Sütçü imamlar
bugünler için mi mücadele etti? Kurtuluş savaşı (!) ve
diğer savaşlarda bu karanlık dolu zillet günleri için mi
o kadar temiz şehit kanı aktı? Dünyanın Efendisi
Peygamberiniz Muhammed Mustafa (sav) sahabeler, atalarınız,
bu günler için mi savaştı, mücadele etti, direndi ve
öldü? Hani Allah’a verdiğiniz sözler? Peygamberinizin
emri olan: “Sakin ha! Sakin ha! siz kitaptan ayrılmayın”
sözünü ne de çabuk unuttunuz!
Nereye bu gidiş? Ne zamana
kadar küfre, zulme, karanlığa ve zillete koyunlar gibi
boyun eğeceksiniz? Ne zaman Ömerler, Hamzalar, Mutasımlar,
Fatihler, Selahaddinler ve Şeyh Şamiller gibi aslanlar
olarak kükreyeceksiniz?
O Şeyh Şamil ki, şöyle
demişti: “Kahrolsun sefil esaret, yaşasın şanlı
ve güzel ölüm.” O Hamza’ki, şöyle demişti: “Ben gözümün
gördüğü hiç bir şeyden korkmam, ancak gözümün
görmediğinden (Allah’tan) korkarım.” O Selahaddin ki,
şöyle demişti: “Kudüs işgal altında iken sevinmek ve gülmek
bana haram olsun.” O Ömer ki, şöyle demişti: “Biz
zelil olan bir halk idik, Allah bizi İslâm ile yüceltti.
Her kim İslâm’dan yüz çevirirse Allah onu zelil kılar.”
O Fatih ki, şöyle demişti Bizans kralına: “Bizlere laf
etmeye devam edersen ülkeni atlarımın ahırı haline
getiririm.” O Mutasım ki, Krala şöyle bir mektup yazmıştı:
“Müminlerin emirinden Romanın köpeğine, Esir
aldığınız Müslüman bacımızı serbest bırakmazsanız,
sizlere öyle bir ordu gönderirim ki, bir ucu sizin yanınızda
bir ucu ise bana dayanır.”
İşte İslâm ve Hilafet...
Sizi şerefli, üstün, mutlu ve dünyanın efendileri haline
getirmişti. Sizi aydınlığa, yüceliğe ve zirveye
taşımıştı. Cumhuriyet, kapitalizm ve batı kültürü ise
sizleri şu an bulunduğunuz ateş çukuruna attı, sizi
karanlıklara gömdü, sizi zillete ve perişanlığa mahkûm
etti. O halde artık uyanın, ayağa kalkın ve kendinizi
silkeleyin. Her şeyden önce işe şu zihinlerinizdeki kölelik
prangaları olan laik, cumhuriyet, demokrasi ve batı kültürünü
söküp atmakla başlayın. Daha sonra şu laik, cumhuriyet
devletini yerle bir edin. Cahiliyye ölümüyle ölmekten
kurtulun. Zira Allah’ın Resulü şöyle buyurmuştur : “Kim
ki, asrın Halifesini tanımadan ölürse cahiliyye ölümü
ile ölür.” Ki bu Hilafet devletinin varlığını
eğer yoksa, Müslümanlara kurulmasını farzı kılar.
Büyük şair Mehmet Akif
diyorki:
Seni tahrik eden üç beş
ahmakın marifeti
Ya neden beklemiyordun bu
rezil akibeti
Hani milliyetin Islam idi
milliyetçilik ne demek
Sarılıp sımsıkı
dursaydınya milliyetine
Arnavutluk ne demek varmı
Şeriatte yeri
Küfür olur başka değil
kavmini sürmek ileri
Arabın, Türke; Lazın,
Çerkeze, yahut Kürde
Üstünlüğü mü varmış,
nerede
Müslümanlıkda milliyetçilik
mi olurmuş ne gezer
Fikri-milliyetçiliği
lanetliyor peygamber
En büyük düşmanıdır
ruhu-nebi tefrikanin
Adı batsın onu Islama
sokan kaltabanın
Artık Ey Milleti Merhume
Sabah Oldu Uyan
Sana Az Geldi Ezanlar Diye
Ötsün Mü Bu Çan
Ne araplık, nede Türklük
kalacak aç gözünü
Dinle peygamberi zişanın
Ilahi sözünü
Türk arabsız yaşamaz kim
ki yaşar der delidir
Arabın, Türk ise hem sağ
gözü hem sağ elidir
Veriniz başbaşa; zira sonu
hüsranı mübin
Ne hükümet kalıyor
ortada, billahi ne din
Medeniyet Size Çoktan
Beridir Diş Biliyor
Evvela Parçalamak sonra
yutmak diliyor
Ey Müslüman âlimler,
hocalar, imamlar ve hatipler!!!
Allah’ın Resulü şöyle
buyuruyor: “Ümmetimde iki sınıf insan iyi olursa
ümmetimde iyi olur, kötü olursa ümmetimde kötü olur.
Onlar, İdareciler ve âlimlerdir.”
Allah-u teala şöyle
buyuruyor:
“Allah’ın indirdiği
kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir paha ile değişenler
yok mu, İşte onların yiyip de karınlarına doldurdukları,
ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne
kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır.
Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.” (Bakara:174)
Yine Resulullah (sav) şöyle buyuruyor: “Ümmetimin
selameti hususunda en çok korktuğum şey halk arasında
âlim olarak bilinipte gerçekte münafık olan kimselerdir.”
Yine Resulullah (sav) şöyle
buyuruyor sizlere:”Kim çölde yaşarsa sert olur, kimde
oyuna uyarsa vurdumduymaz olur, kim yöneticilerin kapısına
yaklaşırsa fitneye düşer ve hiçbir kul yokki
yöneticilere yaklaşsın da Allah´tan uzaklaşmasın”.
(Müsnedi Ahmed)
Sizler, bugün ümmetin
içinde bulunduğu ateş çukurundan, herkesten daha fazla
sorumlu ve vebal sahibisiniz. Bu karanlık durumda sizin de
payınız çok büyüktür. Sizler, sorumluluklarınızı
yerine getirmediniz ve getirmiyorsunuz. Hakkı hep
gizliyorsunuz. Bu halka laik, cumhuriyetin gerçeğini ve İslâm’ın
ahkamını tevilsiz olarak apaçık bir biçimde anlatmıyorsunuz.
Halkı ve kendinizi küfür-zulüm bataklığından kurtarma
hususunda fedakârlık gösterip, önderlik yapmıyorsunuz.
İbni Mesudları, Mus’abları, Hanbelleri, İbni Teymiyeleri,
El-iz bin Abdusselamları, Seyyid Kutupları, Abdulkadir
Udehleri, Takiyyuddin Nebhanileri değil, devletlerin
uşakları olan, kiralık kalemleri ve sözcüleri örnek alıyor
veya onların etkisi altında kalıyorsunuz.
Sizler, bu laik Cumhuriyeti
kurup, Allah’ın indirdiği İslâm ve Hilafeti kaldıranların
yahudiler ve İngiliz ajanları olduğunu bilmiyor musunuz?
Eğer bilmiyorsanız şu gerçeklere bir göz atin: Lozan
sadece bir barış anlaşması değil, Avrupalıların ve
özellikle alçak İngilizlerin yüksek menfaatleri uğruna,
ümmetin ve İslâm’ın yıkımı, ümmetin tarihinin,
dininin, dilinin, kimliğinin ve hatta kıyafetinin radikal ve
kapsamlı bir şekilde değişimi anlaşmasıdır. Bakınız
Lord Curzon, İngiliz parlamentosunda Türkiye’nin bağımsızlığını
kabul ettikleri için yoğun eleştiriye uğradığında neler
söylüyor: “Türkiye’nin işi bitmiştir. Bundan sonra
belini asla doğrultamaz. Zira biz onun manevi kuvvetini
mahvettik. Ki bu kuvvet İslâm ve Hilafettir.”
Abdulhamid’den Filistin’de
toprak isteyip bu isteği reddedilen, 1908´de Abdulhamid’in
azlinde rol oynayan, ailesi hâla Türkiye’de en büyük
ekonomik kuruluşların mali danışmanlığını ve Türk
yahudilerin haklarını koruyan, Yahudi hahambaşı Hayim
Nahum, Lord Curzona şöyle diyordu: ”Siz Türkiye’nin
bağımsızlığını tanıyın, o zaman da ben onların İslâm’ı
ve İslâm’ı temsil eden kurumları (Hilafet) ayakları
altında ezeceklerine söz veriyorum.”
Hayim Nahum, İngiliz
istihbaratında çalışan bir kadınla ve Mustafa Kemal ile
yakın işbirliği yapmış, daha sonra bu kadın İsmet İnönü’yü
celp etmiş ve ilişkileri o kadar ilerlemiştir ki, Lozan’daki
Türk heyeti bile kaygılanmaya başlamıştı. Bakınız M.
Kemal ile İsmet İnönü arasında geçen şu konuşmaya: “M.
Kemal: “Ne okuyorsun o kadar dikkatli bir biçimde
İsmet? Yoksa İngiliz kralının bana dizbağı
nişanını (İngilizlerin en yüksek ödülünü) vereceğini
mi okuyorsun.” İsmet İnönü: “Nedir o ödül
meselesi?” Mustafa Kemal: “Duymadın mı? Amerikan
gazetesi kaynaklı dünya basınının ne yazdığını?
İngiliz kralı bana en yüksek ödül olan dizbağı
nişanını takacakmış.” İsmet İnönü soğuk bir
şekilde soruyor: “Pekiyi neden ve hangi bağlamda
veriyorlar?” Mustafa Kemal: “Ya İsmet, bunu
herkesken en iyi senin bilmen gerek. İngiliz halkı beni çok
sever ya! Hatta bunu Loyd georgeyi (bir Türk karşıtı)
indirmekle kanıtladılar”. Bakınız, The Daily
Telegreph (meşhur bir İngiliz gazetesi) M. Kemal hakkında
11 kasım 1938´de neler yazıyor: “M. Kemal’in
ölümü ülkemiz için gerçekten acıdır. O iç
güdüleriyle İngiltere’den yana olan tek diktatördü. Bu
İngiliz taraftarlığı çeşitli nedenlerden ileri
geliyordu. Atatürk İngiltere’ye hayrandı ve iki ülke
arasında dostluğun güçlenmesini arzu ediyordu. Zamanında
Türkiye’yi ziyaret eden seçkin bir İngiliz çiftiyle konuşurken,
Kıbrıs’ın tahkimi konusu ortaya atıldı. Atatürk, “Niçin
Kıbrıs?Türkiye kıyısı daha iyi bir deniz üssü olamaz mı?”
diye sordu. İngiliz çifti, “Evet olur, yeter ki iki
ülke her zaman birbirine dost kalsın”
karşılığını verdi. Cumhurbaşkanı Atatürk, “İngiltere
ile Türkiye birbirinin ancak dostu olmalıdır” dedi.
1936 yılında Sekizinci Edward, Türkiye’yi ziyaret eden
ilk İngiliz kralı olarak İstanbul’a vardığı zaman,
Atatürk onun elini tuttu ve sultanların eski başkentine
ayak basmasına yardım etti. 27 Ocak 2001 tarihli İngiliz
the Guardian gazetesi ne diyor: “M. Kemal Atatürk,
Selanik doğumlu bir Yahudi idi ve Hitler’in altında ezilen
binlerce Yahudi’ye kucak açtı.”
İşte Hilafeti bu üçlü (İngilizler-Yahudiler
ve ajanları M. Kemal) ittifakı yıkmıştır. İşlerini
öyle sinsi ve büyük komplolarla yaptılar ki, son ana kadar
Hilafeti yıkacaklarını kalplerinin derinliklerinde
gizlemişlerdir. Bu münafık yapılı insanlar halkı
harekete geçirirken (milli mücadele ve kurtuluş
savaşında) gelin Hilafeti, şeriatı ve Kur’anı
kurtaralım demişler, halifelere daima övgüler yağdırmışlardır.
Ta ki gücü ele geçirinceye kadar. M. Kemal, bu halka ihanet
ederek tehditle, yıkım ile kıyım ile bir avuç Yahudi ve
İngiliz uşağı yardımcılarıyla Hilafeti tarihin kara
sayfalarına gömmüşlerdir.
Ey alimler, hocalar,
hatipler, islam prof.ları ve doktorları bakın gerçek
önderlere;
Bazı insanlar Abdullah b.
Ömer’e: “Bizler devlet başkanlarımızın huzuruna çıktığımız
zaman onlarla, yanlarından ayrılınca kendi aramızda
konuştuğumuzdan farklı bir şekilde konuşuruz.”
dediler. Ibn Ömer de onlara : “Resulullah (sav) zamanında
biz bunu münafıklık sayardık.” diye cevap verdi. (Buhari).
El-Iz bin Abdusselama
talebelerinden biri; “Sen padişah Eyyübu muhasebe
ederken ondan korkmadın mı? dedi. El-iz bin Abdusselam
talebesine şöyle cevap verdi: “Oğulcağızım! Vallahi
ben Allah’ın yüceliğini düşününce, o karşımda kedi
gibi oldu.” Ahmed Ibni Hanbelin amcası Ishak, şöyle
der : “Bir gün Ahmed ibni Hanbel’in bulunduğu
hapishaneye girdim ve ona şöyle dedim: “Ya Ahmed!
Gördüğüm gibi arkadaşlarının hepsi cevap verdiler ve
kurtuldular. Zindanda bir tek sen kaldın.”Ahmed ibni
Hanbel şöyle cevap verdi: “Ey amcacığım! Eğer
alimler takiye olarak cevap verirlerse ve cahiller cehalet içindeler
ise Hak ne zaman ortaya çıkar ve belli olur.” “Habbab’ın
rivayet ettiği hadisi ne çabuk unuttunuz? Resulullah (sav)
şöyle buyuruyor: “Sizden öncekilere öyle işkenceler
yapıldı ki, etleri kemiklerden demir tırnaklarla
ayrıldığı halde yine onlar dininden dönmediler.”
Bunun üzerine İshâk şöyle dedi: “O öyle deyince biz
artık vazgeçtik:”
Ey Âlimler!!!
Gelin bunları örnek alın...
Seyyid Kutupları, Abdulkadir Udehleri ve Takiyuddin
Nebhanileri örnek alın... Onlar ki, zillet ve nifak içerisinde
yaşam yerine şerefli ve üstün ölümü tercih ettiler.
Ey Kerim Ümmet!!!
Laik Cumhuriyeti yıkarak,
yerine İslâm’ın hakimiyeti, Allah’ın indirdiğiyle
tekrar yönetmek, yâni Hilafet devletini ikâme etme
meselesi, sizin ölüm-kalım meselenizdir. Gelin, bu meseleye
sahip çıkın... Gelin, Allah’ın ve resulünün
söylediklerine kulak verin ve onlara itaat edin... Gelin
Allah’ın Resulünün ve sahabelerinin yapmış olduğu mücadeleye
katılın... Sınırlı dünya hayatını ebedi âhirete
tercih eden sefih ve ahmaklardan olmayın. Resulullah (sav)’i
kendinize bu mücadelede örnek alın . O ki, müşriklere; “Vallahi
sağ elime güneşi ve sol elime ayı koysanız ben bu mücadeleden
asla vazgeçmem, tâki İslâm egemen olur ve ya ben bu uğurda
helak olurum.” demişti.
Ey aziz ümmet!!!
Hizb-ut Tahrir (Kurtuluş
Partisi) sizi kurtuluşa, kalkınmaya İslâm’ın
aydınlığına ve adaletine, Allah’a ve sadece Allah’a
kul olmaya davet ediyor. Hizb-ut Tahrir bu ölüm-kalım
meselesi uğruna yıllardır mücadelesini sürdürüyor. Bu uğurda
nice şehitler verdi, nice insanlar hapislerde yatıyor... Bütün
zorluklara rağmen hizb, bitmek bilmeyen bir coşku, cesaret,
azim, ciddiyet ve fedakarlık içerisinde, (İslâm ile
küfür arasındaki fikrî çarpışmada) liderlik yapmaya
devam ediyor. Mücadelesini sürdürüyor ve Hilafet devletine
doğru ilerliyor. Gelin sizler de bu saflara katılın...
Gelin sizler de katılın bu Cennet yoluna... Öyle bir Cennet
ki, Rabbimiz onu sadece kendisinden hakkıyla korkup kendisine
lâyık bir biçimde kulluk yapanlara hazırlanmıştır.
Allah-u Teala şöyle buyuruyor:
“Ey İman edenler, Allah
ve resulü sizi size hayat verene davet ettiğinde hemen
icabet edin.” (Enfal: 24)
Şamil
Cevval
|