Türkiye’nin, sayın basın-yayın erbabı
ve düşünürleri, Allah'ın
Selamı, Rahmeti ve Bereketi Üzerinize Olsun!
İslam ümmetinin zor bir
dönemden geçtiği, acı içinde kıvrandığı böyle bir
günde size sesleniyoruz. Bu ümmetin katledilip zillete düşmesini
tezgahlayanlar kuşkusuz düşmanlarıdır. Üstelik bu ümmetin
yöneticileri ve liderleri sessiz kalarak, ümmet aleyhine
komplo ve entrika düzenlemek hususunda onlarla işbirliği
etmişlerdir. Unutulmamalıdır ki; ümmetin bağrında meydana
gelen infial ve kaynama, entrikacı ve işbirlikçi
yöneticileri yerinden söküp atarak düşmanın nüfuzuna son
verecek bir çıkış yolunu doğuracaktır.
Sayın basın-yayın erbabı ve düşünürler!
Siz ümmetinize bir mesajı taşımayı yüklenmişsiniz.
Küfür ehlinden ziyade bu, sizden beklenmektedir. İnsana,
hayata ve kainata, bunların öncesi ve sonrasıyla alakasını
kurarak bütüncül bir bakış açısı üzerine kurulu aydın
düşünce ile ulaşılacak yegane akide, İslam Akidesi’dir.
Şüphesiz eğer düşünür nezih bir karaktere sahipse, düşüncelerini
veraset yoluyla almış bir müteassıb değilse ve derin ve
aydın bakış sahibi ise, muhakkak surette İslam Akidesi’ne
ulaşacaktır. Köklü ve aydın olan fikrin dışında
kalmaktan sizi sakındırıyoruz. Sırf bugün dünya üzerinde
baskın olduğu için taklidi ve yüzeysel bakış açılarıyla,
Batı fikir ve hadaratını savunan insanlar olmaktan sizi
esirgiyoruz. Kaldı ki aranızda Müslüman olmayanların, dini
hayattan ayıran laik düşünce sahibi olanların ve Müslüman
olup da akidesiyle bir insicam, uygunluk arz etmeyen akımlara
mensup insanların mevcut olduğunu da biliyoruz. Bununla
birlikte herkesin sorumluluk duygusuyla düşünmesini talep
ediyoruz. Umulur ki Allah, hidayet edip onları doğru düşünmeye
ve sahih temel düşünceye, Alemlerin Rabbi'nden bir rahmet
olan İslam’a muvaffak eder.
12 Şubat 2002'de Amerika'da altmış kadar düşünür,
bütün dünyaya özellikle Müslümanlara yönelik bir bildiri
yayınladılar. Bu bildiride Bush Amerika'sının ilan ettiği
savaşın, haklı ve yerinde olduğu vurgulanıyordu. Terörizme
karşı başlatılan bir savaş olduğu iddia ediliyordu. Bunu,
Amerikan yaşam tarzının insana en uygun yaşam biçimi olduğunu
ve terörizmin bu yaşam tarzını tehdit ettiği şeklinde açıklıyorlardı.
Bu bildiri, böylece Amerika'nın tutuşturduğu bu savaşa bir
destek oldu. 09 Nisan 2002'de 128 kişilik bir grup düşünür
de, tamamen aynı olmasa da neticede aynı anlama gelen bir
bildiriyi yayınladı.
İşte gördüğünüz gibi burada
belirleyici olan temel faktör fikirdir. Bu bağlamda İslam
Ümmeti, doğruluğuna iman ettiği bir fikri/akideyi
taşımaktadır. Bu akidenin diğer bütün akidelerden daha
üstün olduğuna iman getirmiştir. Bu akidenin kendileri için
ve bütün insanlık için en hayırlı bir akide olduğuna dair
şüpheleri yoktur. Bu ümmet bütün benliğiyle, bu akidenin
yanındadır. Evrensel şer odakları, vahşice onlara
saldırsalar bile bu değişmeyecektir.
Şu anda "Medeniyetler Diyalogu"
değil fakat "Medeniyetlerin Çatışması" bütün
şiddetiyle devam etmektedir. Bu çatışma, Amerika'nın yönlendirmesiyle
özellikle İslam ve Batı medeniyeti arasında had safhaya
varmıştır. Ne var ki, Batı medeniyetinin teknoloji silah ve
ordularla tam donanımlı olup askeri ve siyasi olarak egemen
konumda olmasına karşılık, İslam Medeniyetini savunup gözetecek,
ne devleti, ne ordusu ve ne de silahı vardır. Buna rağmen
zafer İslam Medeniyeti’nin olacaktır. Çünkü İslam
Medeniyeti’nin üzerine kurulu olduğu temel, hak olmasına
karşılık; Batı medeniyetinin üzerine kurulu olduğu temel
batıldır. Nitekim şöyle denilmiştir: Batıl üzere
kurulu olan devlet bir anlıktır, lakin hak üzere kurulu olan
devlet, kıyamet anına kadardır. Kaldı ki; Allah (cc) şöyle
buyurmaktadır:
“Bilakis biz hakkı batılın tepesine
atarız da, o batılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki,
batıl yok olup gitmiştir.”
[Enbiya 18]
“Yine de ki; Hak geldi, batıl zail oldu,
yıkılıp gitti. Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur.” [İsra
81]
Kültür ve basın-yayın erbabı insanların
yayınladığı bildiride düşünceye verilen değer ve önemi
anlarsak, derin ve aydın bir ferasetle bu ümmetin çözmek
için çalıştığımız esas probleminin ne olduğunu da
anlayacağız. Gerçek şu ki; bu meselenin üç şıkkı
vardır.
Birincisi: Birinci
Dünya Savaşı’nda, Batı'nın Osmanlı Hilafet Devletini
yıkmasından sonra, çobansız kalan sürü haline geldik.
Cimrilerin sofrasından kovulan yetimler gibi olduk. Arı-duru
akidemizi ve ilahi olan şeriatımızı şaşırdık.
İkincisi: Batı'nın sömürgeci
devletleri bize egemen oldular. Ardından kültürlerini taşıyan
bayraklarını dalgalandıran talimatlarıyla hükmeden uşak yöneticileri
başımıza atadılar.
Üçüncüsü:
Paylaşılması kolay olsun diye, ülkemizi "böl ve
yönet" anlayışıyla parçaladılar. Müslüman
ülkelerini elli küsur parçaya böldüler. Böylece muazzam
İslam ülkesi, bir bütün ve güçlü iken elli küsur ülkeye
ayırdılar.
Müslüman memleketlerin problemi sadece
iktisadi değildir. Zira müslüman memleketler, dünyanın en
zengin memleketleridir. Lakin servetlerimiz kafir sömürgeci
devletler tarafından alınıp götürülmektedir. Bizler zayıf
olacak yaratılışta değiliz. Bizleri zayıf düşüren, ufak
yöneticiler tarafından yönetilmemizdir. Nitekim onlara; “Neden
küffarı İslam topraklarından atmıyorsunuz?” diye
sorulduğunda; “Buna gücümüz yetmiyor, bize yardım edecek
kimse yok” derler. Evet onlara yardım edecek kimse yok! Onlar
yardım falan istemiyorlar.
Zira böyle bir iradeleri de yok, bilakis bunlar efendileri olan
sömürgeci kafir devletlerle birlikte, küffarın İslam
topraklarındaki yerini sağlamlaştırmasına yardım ettiler.
Hakikaten esas sorunumuzu anlayan ve doğru
teşhis koyan herkesçe sorunumuzun hal çaresi malum olmuştur.
Şu anda bu hal çaresini uygulamak için uygun bir atmosfer
mevcuttur. Çözümün kök salacağı zeminde müsaittir.
Görünen o ki; çare bu mevcut sistemleri ve yöneticileri değiştirmektedir.
Zira bu yöneticiler, işbirlikçi ve uşak olmaya
alışmışlardır. Hıyanet ve nifak üzere hareket
etmektedirler. Bunlarda değişip, ıslah olma kabiliyeti de görünmemektedir.
Bunları ve kafir sömürgeci devletlerle birlikte yerleştirdikleri
bu batıl sistemleri söküp atmak ve yerlerine yüce ahlakıyla,
kültürüyle kamil manada İslam Nizamı’nı akidesiyle
birlikte kurmamız gerekmektedir. Bütün bu yöneticiler
yerine, Muhammed (sav)'e indirilen Şeriat ile hükmedecek bir
tek Halifeyi nasbedmemiz lazım gelmektedir. Bu Halifenin de
İslam ülkeleri arasındaki sınır ve engelleri kaldırması
gerekir. Bu bölünmüşlüğü yok etmelidir. Ne bölgecilik,
ne vatancılık ve ne de kavmiyetçilik olacaktır. Ümmet tek
ümmettir ve tek bir devlet çatısı altında olacaktır. Zira
Kitabımız, Kıblemiz, Akidemiz ve uğrunda şehit düştüğümüz
şey tekdir.
Bu çözümü uygulamaya koymak halkın işi
değildir. Bilakis bunu yapacak olan, yüksek ihsas ve ihlas
sahibi seçkin kuvvet sahibi kişilerdir. Halk da kendine düşeni
yapacak, meydana gelen yeni durumu bağrına basacak, onu
koruyacak ve verimli bir atmosfer oluşturacaktır. Deyim
yerinde ise, top şimdi kuvvet ehli kahramanlardadır. Kuvvet
ehli kahramanların korku ve tereddütleri vardır. Bu
kahramanların endişe ve korkuları kendi şahısları
hakkında değildir. Zira onlar kendilerini, ümmet için
kendini bir çırpıda kurban eden diğer kadın ve erkek
şehidlerden ayırmıyorlar. Onların yerinde olmaya can
atıyorlar. Aksine büyük şeytan Amerika'nın Afganistan'a ve
Irak'a yaptığı gibi kuracakları devlete ve ordularına yöneleceğinden
ümmet adına endişe ediyorlar.
İşte bu noktada iş, düşünce ve basın-yayın
erbabına düşmektedir. Bu duruma önem veren ve ümmetin gidişatını
değiştirmeye azmeden ve onun için plan yapan kuvvet
sahiplerine bir devlet kurduklarında, ABD’nin onlara savaş açmaya
güç yetiremeyeceğini açıklamalıdırlar. Çünkü böyle
bir fiili durum meydana geldiğinde, Amerika'nın Irak ve
Afganistan aleyhine oluşturduğu ittifakları
oluşturamayacağını, bunun için bir gerekçe bulamayacağını
ve buna cesaret edemeyeceğini beyan etmelidirler. Zira bütün
halk, yeni yönetimi ve sistemi desteklerken buna nasıl cüret
edebilir?
Ey basın-yayın ve düşünce erbabı
kimseler!
Bu sizin işinizdir. Bu ümmeti kurtarmak
için bu noktada görevinizi gerçek manada yapıyor musunuz? Bu
konuda size güveniyor ve size umut bağlamışızdır. İhanet
içinde olan yöneticilerin sesi ve borazanı olma konusunda
sizi uyarıyoruz. Acı da olsa, yasak da olsa, hak sözden yüz
çevirmeyiniz! Sırf Allah rızası için görevinizi yaptığınız
takdirde, iyiliği emretme ve kötülükten menetme
çerçevesinde işiniz bir ibadettir. Allah'ın şer-i ahkamına
uygun hareket ederek, ümmetin hayırlılarından olunuz! Lokman
(as)'ın oğluna yaptığı nasihat lisanıyla Allah (cc) şöyle
buyurmaktadır:
“Ey oğulcuğum! Namazı dosdoğru kıl,
iyiliği emret ve kötülüğe engel ol! Bu nedenle sana isabet
eden şeylere karşı sabret! Doğrusu bunlar, azmedilmeye
değer işlerdendir.” [Lukman
17]
Rasulullah (sav) de şöyle buyurmaktadır:
“Cihadın en üstünü, zalim yöneticiye
karşı hak sözü söylemektir.”
“Şehitlerin efendisi, Muttalib oğlu Hamza
ve zalim yöneticiye iyiliği emredip onu kötülükten alı
koyarken katledilen kimsedir.”
“Sakın biriniz görüp şahit olduğu bir
konuda, hak sözü söyleme hususunda insanlardan çekinmesin!
Gerçek şu ki hakkı söylemiş olması, ne ecelini ileri
getirir ne de ona gelecek olan bir rızka engel olur.”
Dikkat edin tebliğ ettik mi? Ya Rabbi!
Şahit ol!
Allah'ın selamı rahmeti ve bereketi
üzerinize olsun!
|