29
Ekim 1923’de kurulan Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu
her sene büyük harcamalar yapılarak devletin askeri ve siyasi
erkanı tarafından bayram olarak kutlanır. Halkın bu
kutlamalara katılımını sağlamak için o gün tatil ilan
edilip okullarda çocukların kutlamalara katılmaları zorunlu
tutulur. Akşamları da cumhuriyet baloları, konserler ve
benzeri şenlikler düzenlenir. Yenilir, içilir, şarkı söylenir,
dans edilir, v.s.!.. Yine o haftanın Cuma günü camilerde “Cumhuriyet
Fazilettir” diye hutbe okutulur.
Cumhuriyet
Bayramı Kutlamaları Sefihliktir. Çünkü bir ülkede devlet
ve halk, o ülkede büyük başarılar elde edildiği zaman
bayram yapar. Bu ülkede Laik Cumhuriyet ile başarı mı yoksa
başarısızlık mı elde edilmiştir?
Coğrafi
Yönden; laik cumhuriyeti kurmak uğruna laik
kemalistler tam üç kıtaya yayılmış, takriben 23 milyon
kilometrekare alana ulaşmış bir konumdan vazgeçmişler ve bu
ülkenin tüm stratejik bölgelerini de bu cumhuriyet uğruna sömürgeci
kafirlere peşkeş çekmişlerdir. Yani bu ülke ve halkına ihanet
edilmiştir. Bu ihanet bayramı mı kutlanmaktadır?!..
Ekonomik
Yönden; ülke nüfusunun çoğunluğu fakru zaruret içinde
yaşamaktadır. Halkının ve hatta devletin dahi kendi para
birimi ile değil de (paralı askerlik olayında olduğu gibi)
yabancı para birimleri ile muamele yaptığı, parası pul
olmuş bir ülkenin ekonomik durumunun iyi olduğunu aklı
başında hiç kimse söyleyemez. Ekonomik yönden gelinen bu çöküntü
ve iflasın mı bayramı kutlanıyor?!..
Askeri
ve Güvenlik Yönünden; üç
kıtada izzet ve şerefle yöneten, at koşturan, yıkılırken
bile yedi sömürgeci düvelle savaşan bir durumdan,
ülke topraklarını NATO ve ABD askeri üslerine işgal
ettirmek durumuna gelmek mi güvenlik açısından bir başarı
sayılmaktadır yoksa?! Askeri silah, mühimmat ve teçhizat açısından
%70 oranında dışa bağımlılık askeri başarı ve
bağımsızlık mı sayılmaktadır?! Bağımsızlık şiarı
ile yola çıkıp da güvenlik ve askeri açıdan gelinen bu aşağılayıcı
bağımlılığın mı bayramı yapılmaktadır?!..
Toplumsal
Yönden; üç kıtaya yayılmış geniş bir alanda
onlarca çeşit dil, ırk ve hatta din mensubu 6 asır bir arada
uyum ve huzur içinde yaşatılırken, milli/ulusal kimlikli
Laik Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu yarımadası gibi küçük
bir coğrafya parçasında bir avuç insanı bir arada huzur içinde
yaşatamadı. Toplum fitne, fesat, yolsuzluklar,
ahlaksızlıklar ile tam bir ateş çukuru kenarına
geldi. Toplum, böylesi bir kirliliğe ve ateş
çukurunun kenarına getirilmiş olduğu için mi bayram yapılıyor?!..
Siyasi
Yönden; bir ülke düşünün ki o ülkede mali ve
siyasi bir çok soruna daima IMF, BM, AB gibi kurum ve kuruluşların
talimatı, telkinleri ile çözüm aranırsa o ülkede bağımsız
siyasi iradenin olduğu söylenebilir mi?! 79 yılda üç askeri
darbenin yaşandığı ve 57 hükümetin kurulduğu bir ülkede
siyasi istikrardan söz edilebilir mi?! Böylesi siyasi bağımlılık,
istikrarsızlık ve zillet noktasına gelindiği için
mi bayram yapılıyor?!
Eğitim,
Bilim ve Teknoloji yönünden; 79 yıllık Cumhuriyet
eğitimi, kendisini tanımlayamayacak kadar kimlik, şahsiyet ve
ufuk yoksunu bir nesil yetiştirdi. Yalan yanlış, faydalı
faydasız, gerekli gereksiz bilgi yığınlarını ezberleterek,
düşünmeyi de yasaklayarak zihinleri kirletti, köreltti
Cumhuriyet! bilimde, teknikte ve teknolojide bir adım ileri
gidilmedi. Bilimsel ve teknolojik gelişme, bilim ve
teknolojinin ürünlerini ithal etmek ve tüketmek değil onu
geliştirerek üretmek demektir. Gençleri; şahsiyetsiz,
zihinsel ve bedensel potansiyel ve becerileri köreltilmiş,
teknoloji üreten değil tüketen, ata-puta-şeytana
tapan bir noktaya getirdikleri için mi bayram yapıyorlar?!..
Halkın
karşılaştığı tüm bu sıkıntıların nedeni olan T.C.
devletinin Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını mecburi hale
getirmesi insanların aşağılanması demektir.Zira T.C.
devletinin, halkın çekmiş olduğu bunca sıkıntılara
rağmen büyük miktarda paralar harcayarak bu bayramı
kutlaması halkına yapmış olduğu en büyük ihanettir!!!
Ey
Türkiye Müslümanları!
Bütün
bu olumsuz manzaraya rağmen bayram yapılırsa, buna ne denir?!
İşte sefihlik budur. Çağdaş kafir-müşrik laikler,
Kemalistler bayram yaparlar, çünkü onlar farkında olmasalar
da sefihtirler. Bunu Allahu Teâla şöyle belirtmiştir:
“Biliniz
ki sefih olanlar ancak onlardır (kafirler-müşriklerdir).
Fakat bunu bilmezler.” [Bakara: 13]
Onlar
sefih oldukları için böyle yapıyorlar, fakat Müslümanlara
ne oluyor?!.. Onlar, neyin bayramını kutluyorlar?.. Yoksa
onlar da mı akıllarını yitirdiler?!
Cumhuriyet
küfürdür. Çünkü Cumhuriyet; yönetimde ve
yönetimin tüm katmanlarında çoğunluk esasına dayalı yönetim
sistemidir. Doğruyu, yanlışı, iyiyi, kötüyü belirleyen
cumhurdur, yani çoğunluktur ya da halktır.
Cumhuriyet,
batı dünya görüşünden türeyen beşer mahsulü bir
yönetim sistemidir. Allah’ın indirdiği bir sistem
değildir. Yani hak değildir, dalalettir/sapıklıktır.
Bunu da Rabbımız şöyle bildirmiştir:
“Yeryüzünde
bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan
saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye de tâbi olmaz,
yalandan başka (söz) de söylemezler.” [En’am:
116]
“Artık
haktan sonra sapıklıktan başka ne kalır? O halde nasıl döndürülüyorsunuz?”
[Yunus: 32]
Müslümanlar
için; doğru ve yanlış, iyi ve kötü gibi kavramların içeriği
Rabbımızın vahiyle bildirdiği nasslar yani Allah’ın
şeriatı tarafından belirlenmiştir. Cumhuriyet ise İslâm
şeriatını ilga edip; “Biz gökten inene (vahye) değil
akla tabi olacağız” “Din gericiliktir” naraları ve
sloganları üzerine kurulmuştur. Allah’ın emri olduğu için
değil, çağdaşlaşmanın gereği olarak Batıda var olan bir
sistem olduğu için, batılılaşma adına alınmış bir
sistemdir. Küfrü zahirdir, açıktır.
Buna
rağmen cumhuriyeti İslâm’danmış gibi göstermek
gayretlerine girenler de olmaktadır. Bunu yaparken de İslâm’da
var olan şûra hükmü ve kavramı istismar
edilmektedir.
Ayet-i
kerimede ve Rasulullah’ın uygulamasında “şûra”nın
manası onların iddia ettikleri gibi “ortak karar alma”
değil sadece “danışma”dır. Nitekim şûra ayeti
kararın kime ait olduğunu gayet açıkça ortaya koymaktadır:
“(Umuma
ait) işlerde onlara danış. Artık kararını verdiğin
zaman da Allah’a dayanıp güven.” [Al-i İmran:
159]
Görüldüğü
gibi karar, danışılanlara ait değil danışana aittir.
Şura’nın
cumhuriyet ya da demokrasiye referans olduğunu iddia etmek,
ancak delilden yoksun boş bir iddiadır, kuruntudur. Kendi
kuruntularını Allah’tandır, İslâm’dandır diyerek,
ayetlerin manaları ile oynayarak insanlara sunmak ise ancak ihanet,
alçaklık, sapıklık ve saptırıcılık
değil midir?!..
“Cumhuriyet
fazilettir”, “Cumhuri idarenin temelini bizzat sevgili
Peygamberimizin emirlerinde ve uygulamalarında görürüz”,
“Günümüzdeki demokrasi tıpkı Hazreti Ebu Bekir’in
halkına devlet yönetiminde tavsiye ettiği usule benziyor”
“Peygamberimiz ve dört halife devrindeki uygulamalar tetkik
edildiğinde görülecektir ki, demokratik cumhuriyet, İslâm’a
en uygun idare biçimidir” v.b. gibi camilerde hutbelerde
okunması için Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından
yazılan hutbelerde geçen sözler; hep Allah’ın ayetlerini saptırma,
tahrif, hükümsüz kılma, hakla batılı
karıştırma çabalarının örneklerindendir. Allahu
Teâla şöyle buyurmuştur:
“İnsanlardan
öyleleri var ki herhangi bir ilmi delile dayanmadan, Allah
yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş/geçersiz
sözleri satın alırlar. İşte onlara rüsvay edici bir azap
vardır.” [Lokman: 6]
“Onlar
kendilerine zikredilen ahkamın en önemli bir bölümünü
unutarak kelimelerin yerlerini/vakıalarına/ manalarını
tahrif ederler/değiştirirler. İçlerinden pek azı hariç
onlardan daima bir hainlik görürsün.” [Maide:
13]
Ey
Türkiye Müslümanları!
Şu
halde yapılması gereken, müslüman halkı; alemin
ekonomik, teknolojik gidişinden geri bırakan, rezil, zelil,
perişan, onursuz kılan, ülkelerin imkanlarını sömürgeci
kafirlere peşkeş çeken, tağuti zulümat ve zulümlerle hayatı
kirleten, karartan, sıkıntılı kılan çağdaş tağuti
sistemlerden olan cumhuriyet, demokrasi, laiklik,
federasyon sistemlerini reddederek ortadan kaldırıp Allah’ın
emrettiği, Rasulü’nün uyguladığı, Allah’ın indirdiği
ile yönetip davet ve cihad yoluyla risaleti yeryüzüne yayarak
insanlığı tağuti zulümattan Allah’ın nuruna, izzetli,
şerefli, güvenli İslâmi hayata tekrar kavuşturacak olan ve
Rasulullah’ın (sav)müjdelediği Raşidî Hilâfet Devleti’ni
kurmak için ihlasla çalışanlara destek vermektir. Dünya
ve Ahirette Allah’ın vaad ettiği nusretine ve saadetine
kavuşmanın tek yolu budur. Rasulullah (sav) şöyle
müjdeledi:
"...Sonra
da nübüvvet metodu üzerine tekrar hilafet olacaktır.” [Ahmed
b. Hanbel, 17680]
“Allah,
sizlerden iman edip salih amel işleyenlere kendilerinden
öncekileri halife (iktidar) kıldığı gibi kendilerini
de yeryüzünde iktidar kılacağını, onlar için beğenip seçtiği/razı
olduğu dini (İslâm’ı) onlar için iyice yerleştirip
hakim kılacağını ve korku döneminden sonra bunun yerine
onlara güven sağlayacağını vaad etti. Onlar Bana kulluk
ederler, hiç bir şeyi Bana şirk koşmazlar. Artık bundan
sonra kim inkar ederse işte bunlar asıl fasık/büyük
günahkarlardır.” [Nur: 55]
Ey Müslümanlar!
İslâm,
Allah’ın indirdiklerinin dışındaki kanunlarla hükmettikleri
zaman, yöneticileri muhasebe etmemizi ve değiştirmemizi farz
kılmaktadır. Aksi takdirde halimiz daha kötü olur. Dünyada
ve Ahirette Allah bizi cezalandırır. Rasulullah (sav) şöyle
buyurmaktadır:
“Allah
bir grup insanın işlediği günahlardan dolayı geneli
cezalandırmaz. Ancak aralarında münkerin işlendiğini gördükleri
ve münkeri değiştirmeye de güçleri yettiği halde bunu
yapmazlarsa, bu gurubun işledikleri (günahlardan dolayı) azap
geneli de kapsar.”
Bu
değişimin gereği olarak müslümanların, karşı karşıya
kaldıkları ayrılıklar ve zaafiyet gibi tüm sıkıntılardan
kurtulmanın tek doğru yolu olan Raşidî Hilâfet Devleti’ni
yeniden kurmak için İslâm esası üzere kurulu siyasi bir
kitle içerisinde Allah’ın bize açıkladığı şer’i bir
yolda,ümmetin salih evlatlarıyla birlikte çalışmaları
gerekmektedir. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:
“Sizin
dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Rasûlüdür,
iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek
namazı kılar, zekâtı verirler. Kim Allah'ı, Rasûlünü ve
iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek
olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını tutanlardır.” [Maide:
55-56]
|