Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

T.C. DEVLETİ’NİN CUMHURİYET BAYRAMI KUTLAMALARI, ÜMMETİN KANAYAN YARASI ÜZERİNDE BİR DANSTIR

 

29 Ekim 1923’de kurulan Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu her sene büyük harcamalar yapılarak devletin askeri ve siyasi erkanı tarafından bayram olarak kutlanır. Halkın bu kutlamalara katılımını sağlamak için o gün tatil ilan edilip okullarda çocukların kutlamalara katılmaları zorunlu tutulur. Akşamları da cumhuriyet baloları, konserler ve benzeri şenlikler düzenlenir. Yenilir, içilir, şarkı söylenir, dans edilir, v.s.!.. Yine o haftanın Cuma günü camilerde “Cumhuriyet Fazilettir” diye hutbe okutulur.

Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları Sefihliktir. Çünkü bir ülkede devlet ve halk, o ülkede büyük başarılar elde edildiği zaman bayram yapar. Bu ülkede Laik Cumhuriyet ile başarı mı yoksa başarısızlık mı elde edilmiştir?

Coğrafi Yönden; laik cumhuriyeti kurmak uğruna laik kemalistler tam üç kıtaya yayılmış, takriben 23 milyon kilometrekare alana ulaşmış bir konumdan vazgeçmişler ve bu ülkenin tüm stratejik bölgelerini de bu cumhuriyet uğruna sömürgeci kafirlere peşkeş çekmişlerdir. Yani bu ülke ve halkına ihanet edilmiştir. Bu ihanet bayramı mı kutlanmaktadır?!..

Ekonomik Yönden; ülke nüfusunun çoğunluğu fakru zaruret içinde yaşamaktadır. Halkının ve hatta devletin dahi kendi para birimi ile değil de (paralı askerlik olayında olduğu gibi) yabancı para birimleri ile muamele yaptığı, parası pul olmuş bir ülkenin ekonomik durumunun iyi olduğunu aklı başında hiç kimse söyleyemez. Ekonomik yönden gelinen bu çöküntü ve iflasın mı bayramı kutlanıyor?!..

Askeri ve Güvenlik Yönünden; üç kıtada izzet ve şerefle yöneten, at koşturan, yıkılırken bile yedi sömürgeci düvelle savaşan bir durumdan, ülke topraklarını NATO ve ABD askeri üslerine işgal ettirmek durumuna gelmek mi güvenlik açısından bir başarı sayılmaktadır yoksa?! Askeri silah, mühimmat ve teçhizat açısından %70 oranında dışa bağımlılık askeri başarı ve bağımsızlık mı sayılmaktadır?! Bağımsızlık şiarı ile yola çıkıp da güvenlik ve askeri açıdan gelinen bu aşağılayıcı bağımlılığın mı bayramı yapılmaktadır?!..

Toplumsal Yönden; üç kıtaya yayılmış geniş bir alanda onlarca çeşit dil, ırk ve hatta din mensubu 6 asır bir arada uyum ve huzur içinde yaşatılırken, milli/ulusal kimlikli Laik Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu yarımadası gibi küçük bir coğrafya parçasında bir avuç insanı bir arada huzur içinde yaşatamadı. Toplum fitne, fesat, yolsuzluklar, ahlaksızlıklar ile tam bir ateş çukuru kenarına geldi. Toplum, böylesi bir kirliliğe ve ateş çukurunun kenarına getirilmiş olduğu için mi bayram yapılıyor?!..

Siyasi Yönden; bir ülke düşünün ki o ülkede mali ve siyasi bir çok soruna daima IMF, BM, AB gibi kurum ve kuruluşların talimatı, telkinleri ile çözüm aranırsa o ülkede bağımsız siyasi iradenin olduğu söylenebilir mi?! 79 yılda üç askeri darbenin yaşandığı ve 57 hükümetin kurulduğu bir ülkede siyasi istikrardan söz edilebilir mi?! Böylesi siyasi bağımlılık, istikrarsızlık ve zillet noktasına gelindiği için mi bayram yapılıyor?!

Eğitim, Bilim ve Teknoloji yönünden; 79 yıllık Cumhuriyet eğitimi, kendisini tanımlayamayacak kadar kimlik, şahsiyet ve ufuk yoksunu bir nesil yetiştirdi. Yalan yanlış, faydalı faydasız, gerekli gereksiz bilgi yığınlarını ezberleterek, düşünmeyi de yasaklayarak zihinleri kirletti, köreltti Cumhuriyet! bilimde, teknikte ve teknolojide bir adım ileri gidilmedi. Bilimsel ve teknolojik gelişme, bilim ve teknolojinin ürünlerini ithal etmek ve tüketmek değil onu geliştirerek üretmek demektir. Gençleri; şahsiyetsiz, zihinsel ve bedensel potansiyel ve becerileri köreltilmiş, teknoloji üreten değil tüketen, ata-puta-şeytana tapan bir noktaya getirdikleri için mi bayram yapıyorlar?!..

Halkın karşılaştığı tüm bu sıkıntıların nedeni olan T.C. devletinin Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını mecburi hale getirmesi insanların aşağılanması demektir.Zira T.C. devletinin, halkın çekmiş olduğu bunca sıkıntılara rağmen büyük miktarda paralar harcayarak bu bayramı kutlaması halkına yapmış olduğu en büyük ihanettir!!!

Ey Türkiye Müslümanları!

Bütün bu olumsuz manzaraya rağmen bayram yapılırsa, buna ne denir?! İşte sefihlik budur. Çağdaş kafir-müşrik laikler, Kemalistler bayram yaparlar, çünkü onlar farkında olmasalar da sefihtirler. Bunu Allahu Teâla şöyle belirtmiştir:

“Biliniz ki sefih olanlar ancak onlardır (kafirler-müşriklerdir). Fakat bunu bilmezler.” [Bakara: 13]

Onlar sefih oldukları için böyle yapıyorlar, fakat Müslümanlara ne oluyor?!.. Onlar, neyin bayramını kutluyorlar?.. Yoksa onlar da mı akıllarını yitirdiler?!

Cumhuriyet küfürdür. Çünkü Cumhuriyet; yönetimde ve yönetimin tüm katmanlarında çoğunluk esasına dayalı yönetim sistemidir. Doğruyu, yanlışı, iyiyi, kötüyü belirleyen cumhurdur, yani çoğunluktur ya da halktır.

Cumhuriyet, batı dünya görüşünden türeyen beşer mahsulü bir yönetim sistemidir. Allah’ın indirdiği bir sistem değildir. Yani hak değildir, dalalettir/sapıklıktır. Bunu da Rabbımız şöyle bildirmiştir:

“Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye de tâbi olmaz, yalandan başka (söz) de söylemezler.” [En’am: 116]

“Artık haktan sonra sapıklıktan başka ne kalır? O halde nasıl döndürülüyorsunuz?” [Yunus: 32]

Müslümanlar için; doğru ve yanlış, iyi ve kötü gibi kavramların içeriği Rabbımızın vahiyle bildirdiği nasslar yani Allah’ın şeriatı tarafından belirlenmiştir. Cumhuriyet ise İslâm şeriatını ilga edip; “Biz gökten inene (vahye) değil akla tabi olacağız” “Din gericiliktir” naraları ve sloganları üzerine kurulmuştur. Allah’ın emri olduğu için değil, çağdaşlaşmanın gereği olarak Batıda var olan bir sistem olduğu için, batılılaşma adına alınmış bir sistemdir. Küfrü zahirdir, açıktır.

Buna rağmen cumhuriyeti İslâm’danmış gibi göstermek gayretlerine girenler de olmaktadır. Bunu yaparken de İslâm’da var olan şûra hükmü ve kavramı istismar edilmektedir.

Ayet-i kerimede ve Rasulullah’ın uygulamasında “şûra”nın manası onların iddia ettikleri gibi “ortak karar alma” değil sadece “danışma”dır. Nitekim şûra ayeti kararın kime ait olduğunu gayet açıkça ortaya koymaktadır:

(Umuma ait) işlerde onlara danış. Artık kararını verdiğin zaman da Allah’a dayanıp güven.” [Al-i İmran: 159]

Görüldüğü gibi karar, danışılanlara ait değil danışana aittir.

Şura’nın cumhuriyet ya da demokrasiye referans olduğunu iddia etmek, ancak delilden yoksun boş bir iddiadır, kuruntudur. Kendi kuruntularını Allah’tandır, İslâm’dandır diyerek, ayetlerin manaları ile oynayarak insanlara sunmak ise ancak ihanet, alçaklık, sapıklık ve saptırıcılık değil midir?!..

“Cumhuriyet fazilettir”, “Cumhuri idarenin temelini bizzat sevgili Peygamberimizin emirlerinde ve uygulamalarında görürüz”, “Günümüzdeki demokrasi tıpkı Hazreti Ebu Bekir’in halkına devlet yönetiminde tavsiye ettiği usule benziyor” “Peygamberimiz ve dört halife devrindeki uygulamalar tetkik edildiğinde görülecektir ki, demokratik cumhuriyet, İslâm’a en uygun idare biçimidir” v.b. gibi camilerde hutbelerde okunması için Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yazılan hutbelerde geçen sözler; hep Allah’ın ayetlerini saptırma, tahrif, hükümsüz kılma, hakla batılı karıştırma çabalarının örneklerindendir. Allahu Teâla şöyle buyurmuştur:

“İnsanlardan öyleleri var ki herhangi bir ilmi delile dayanmadan, Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş/geçersiz sözleri satın alırlar. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.” [Lokman: 6]

“Onlar kendilerine zikredilen ahkamın en önemli bir bölümünü unutarak kelimelerin yerlerini/vakıalarına/ manalarını tahrif ederler/değiştirirler. İçlerinden pek azı hariç onlardan daima bir hainlik görürsün.” [Maide: 13]

Ey Türkiye Müslümanları!

Şu halde yapılması gereken, müslüman halkı; alemin ekonomik, teknolojik gidişinden geri bırakan, rezil, zelil, perişan, onursuz kılan, ülkelerin imkanlarını sömürgeci kafirlere peşkeş çeken, tağuti zulümat ve zulümlerle hayatı kirleten, karartan, sıkıntılı kılan çağdaş tağuti sistemlerden olan cumhuriyet, demokrasi, laiklik, federasyon sistemlerini reddederek ortadan kaldırıp Allah’ın emrettiği, Rasulü’nün uyguladığı, Allah’ın indirdiği ile yönetip davet ve cihad yoluyla risaleti yeryüzüne yayarak insanlığı tağuti zulümattan Allah’ın nuruna, izzetli, şerefli, güvenli İslâmi hayata tekrar kavuşturacak olan ve Rasulullah’ın (sav)müjdelediği Raşidî Hilâfet Devleti’ni kurmak için ihlasla çalışanlara destek vermektir. Dünya ve Ahirette Allah’ın vaad ettiği nusretine ve saadetine kavuşmanın tek yolu budur. Rasulullah (sav) şöyle müjdeledi:

"...Sonra da nübüvvet metodu üzerine tekrar hilafet olacaktır.” [Ahmed b. Hanbel, 17680]

“Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenlere kendilerinden öncekileri halife (iktidar) kıldığı gibi kendilerini de yeryüzünde iktidar kılacağını, onlar için beğenip seçtiği/razı olduğu dini (İslâm’ı) onlar için iyice yerleştirip hakim kılacağını ve korku döneminden sonra bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaad etti. Onlar Bana kulluk ederler, hiç bir şeyi Bana şirk koşmazlar. Artık bundan sonra kim inkar ederse işte bunlar asıl fasık/büyük günahkarlardır.” [Nur: 55]

Ey Müslümanlar!

İslâm, Allah’ın indirdiklerinin dışındaki kanunlarla hükmettikleri zaman, yöneticileri muhasebe etmemizi ve değiştirmemizi farz kılmaktadır. Aksi takdirde halimiz daha kötü olur. Dünyada ve Ahirette Allah bizi cezalandırır. Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Allah bir grup insanın işlediği günahlardan dolayı geneli cezalandırmaz. Ancak aralarında münkerin işlendiğini gördükleri ve münkeri değiştirmeye de güçleri yettiği halde bunu yapmazlarsa, bu gurubun işledikleri (günahlardan dolayı) azap geneli de kapsar.”

Bu değişimin gereği olarak müslümanların, karşı karşıya kaldıkları ayrılıklar ve zaafiyet gibi tüm sıkıntılardan kurtulmanın tek doğru yolu olan Raşidî Hilâfet Devleti’ni yeniden kurmak için İslâm esası üzere kurulu siyasi bir kitle içerisinde Allah’ın bize açıkladığı şer’i bir yolda,ümmetin salih evlatlarıyla birlikte çalışmaları gerekmektedir. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

“Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Rasûlüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler. Kim Allah'ı, Rasûlünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını tutanlardır.” [Maide: 55-56]

 

HİZB-UT TAHRİR

H. 20 Şaban 1423

Türkiye Vilayeti

M. 26 Ekim 2002

 

Yukarı