Ümmetin Misakı 

 

KİTAP

  29- Kitab; Cebrail'in diliyle Peygamberimiz Muhammed (SAV)'e indirilen Kur'an-ı Kerim'dir. Yedi harf üzerine mütevatir bir nakil ile mushafın iki kabı arasında bize intikal edilendir.

30- Kur'an-ı Kerim olarak bildiğimiz ve bize mütevatir olarak nakledilen Kur'an-ı Kerim, tek hüccettir. İbni Mes'ud ve başkalarının mushafı gibi bize gelişi ahad olarak tesbit edilenler ise hüccet olmazlar. Zira Nebî (SAV) kendisine indirilen Kur'an-ı Kerim'i, sözleri kesin hüccet sayılan bir topluluğa öğretip dikte ettirmekle mükellef idi. Sözleri, kesin hüccet ve delil sayılan topluluğun Resul'den işittiklerini aynen nakletmemiş olmaları tasavvur dahi olunamaz. Sözleri kesin hüccet sayılan bir kavmin nakletmediği bir şeyin Kur'an-ı Kerim'dendir diye nakledilmesi ahad nakil sayılır ki, ahad nakle de itibar olunmaz. Çünkü bu, Resulullah (SAV)'in göreviyle bağdaşmayan bir yol ile gelmiş olur. Zira Hz. Peygamberin tebliğdeki görevi, kendisine vahyedilen ilahî risaleti, onu ezberleyen ve sözleri delil olan bir çok müslümana anlatmasıdır. Ayrıca bu vahye muhatab olan topluluk, vahyi hem ezberliyor hem de yazıyordu.

31- Kur'an-ı Kerim'de zahir ve batın diye bir şey yoktur. Ancak o, arapça lisanı üzere gelen arapça bir kelamdır. Nitekim Allahu Teâlâ;  "Arapça Kur'an olarak"[1]

"Apaçık bir Arabça diliyle"[2]  buyurur. O halde herhangi bir arapça kelâm nasıl anlaşılırsa Kur'an-ı Kerim de öyle anlaşılır. Allah'ın Kur'an-ı Kerim'den muradı ilahisinin ne olduğunu Kur'an-ı Kerim açıkça ifade etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de onun ifade etmediği Allah'ın hiç bir muradı yoktur. Allahu Teâlâ'nın muradı sadece Kur'an-ı Kerim'in ifade ettiği ibarelerin anlaşılmasıyla anlaşılır. Böylece, Allahu Teâlâ'nın muradı, Kur'an'ın tabirinde geçendir, başkası değil. Allah'ın muradı olan Arapça mefhumlar, Allah'ın Arapça lafız ve usluplarla ifade ettiği kelâmından anlaşılır. İlahî hitaptan murad, bu hitabın lugavî delillerle delalet ettiği şeylerdir. Kitap ve Sünnet ile belirlenen şerî delillerin açık ve gizli diye iki ayrı anlamı yoktur. Arapça lafızların; Arapça usluplarının Arapçayı kavrama mantıkı içerisinde Arapça kelamın delalet ettiği manaları vardır.

32- Kur'an-ı Kerim muhkem ve müteşabih ayetleri ihtiva eder. Nitekim Allahu Teâlâ; "Onun bazı ayetleri muhkemdir ki bunlar Kitab'ın anasıdır. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir."[3] Muhkem;  manası açıkca belli olan ve başka şekilde anlaşılma ihtimali olmayan ayetlerdir. Yani delaleti ve anlamı açıkca belli olan te'vile yer vermeyen ayetlerdir. Allahu Teâlâ'nın; "Allah alış-verişi helâl, faizi haram kıldı."[4]

 "Hırsızlık yapan erkek ve kadının ellerini kesiniz."[5]  

 "Ey akıl sahipleri, sizin için kısasta hayat vardır."[6] gibi ayetler hiç bir ihtimale yer vermeyecek kadar açıktır.

Müteşabihe gelince;  ayetlerde anlaşıldığı üzere muhkemin karşıtı olarak kullanılmıştır. Birden çok manaları ihtiva eden yani ihtimalin kendisinde var olduğu bir çok zıt anlam taşıyan ayetlerdir. Şöyle ki :

 "Boşanan kadınlar üç kur'u beklerler."[7] "Veya elinde nikah düğümü bulunduran kimse vazgeçer..."[8] "Veya kadınlara dokunduğunuz zaman."[9] "Rabbinin yüzü bakî kalacak."[10] "Sen gözlerimizin önündesin."[11] "Ve ellerimizin yaktıklarından."[12] Ayetlerinde olduğu gibi lafızları bir kaç çelişkili anlama gelebilen kısımları vardır. Bu zıt anlamları bir araya getirmek mümkün değildir. Tek bir anlamı belirleyebilmek için lafzî bir karineye ihtiyaç vardır. Ayrıca lafız, zahirî bir benzetmeyi içerdiği için  şer'an veya aklen o lafızdan ne kasdedildiği muhal olur. O zaman da o lafızdan kasdedilen anlamı tesbit için şerî veya aklî karineye ihtiyaç duyulur.


[1] Yusuf : 2

[2] Şuara : 195

[3] Ali İmran : 7

[4] Bakara : 275

[5] Maide : 38

[6] Bakara : 179

[7] Bakara : 228

[8] Bakara : 237

[9] Nisa : 43

[10] Rahman : 27

[11] Tûr : 48

[12] Yasin : 71

 

Hizb-ut Tahrir   H.1410 - M.1989