SÜNNET
33- Sünnet; Resulullah
(SAV)'den Kur'an dışında söz, fiil ve takriri olarak,
sadır olanlardır. Onlar da Allah'tan bir vahiydir. Çünkü Allah Sübhanehu
şöyle buyurur: "O (Muhammed) hevasından konuşmaz. Ancak o
vahiydir ve ona vahyedilir."
"Ben
ancak, bana vahyolana uyarım."
"De ki; ben ancak bana Rabbimden vahyolunana tabi olurum.""Ben sizi ancak vahy ile uyarıyorum."
34- Sünnet; Allah'ın bir vahyi ve Allah'ın şeriatı
olmasından dolayı Kur'an gibidir. Şeriatta, Kur'an ve Sünnet arasında
bir fark yoktur. Onların her biri Şari‘in hitabıdır. Nitekim
Allah (C.C), şöyle buyuruyor: "Resul size neyi getirdiyse onu alın ve sizi
neden nehyettiyse onu da bırakın." Ayette geçen
(neyi getirdiyse. neyi
nehyettiyse) lafzı, umumu ifade eden lafızlardandır. "Kim Resul'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş
olur."
"Eğer herhangi bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz onu
Allah'a ve Resul'e götürün." Bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi Sünnet de
Kur'an-ı Kerim gibi, aralarında herhangi bir fark olmaksızın
şerî delildir.
35- Sünnet bize rivayet yolu ile ulaşmıştır.
Kur'an-ı Kerim ise Sünnet'in tersine nakil yolu ile ulaşmıştır.
Kur'an-ı Kerim; Allah'ın Resulüne indirilen sözleri kesin delil
sayılan bir kavme okunan, belletilen ve Resule vahy yolu ile
indirildiği şekilde bize de aynen intikal etmesi için ezberlenmesi
ve yazılması emredilen bir Kitap'tır.
Sünnet'e gelince: Rivayet edenler, Resulün söylediklerini, yaptıklarını
veya sukut ettiklerini bize rivayet etmişlerdir. Bu nedenle bir şeyin
Sünnet olarak değerlendirilmesi onu rivayet eden raviye bağlıdır.
36- Resulullah (SAV)'den rivayet edenler ya
sahabedirler veya sahabe değildirler. Çünkü, Resulullah (SAV)'i her gören kimse sahabe değildir.
Kendisinden
rivayet yapılan herkes de sahabe olmayabilir. "Sahabe" arapça
bir kelime olup bundan da lügatın delalet ettiği mana analışılır.
Lügatta sahabe sözcüğü; kendisinde sohbet vasfı tahakkuk eden
herkes demektir. Sahabenin anlamını açıklayan şerî bir nas olmadığı
için lügatın ifade ettiği şey onun manasını belirler. Said b.
el-Müseyyeb'den rivayete göre sahabe: "Resulullah (SAV)
ile birlikte bir veya
iki sene arkadaşlık yapan veya onunla bir veya iki defa savaşta
bulunan kimsedir." Ancak Resulullah (SAV)'i gören veya ondan rivayet ettiği halde arkadaşlık
yapmayan kimse sahabe değildir. Bunun için Enes b. Malik'e; "Allah'ın
Resulü'nün ashabından senden başka kimse kaldı mı?"
diye sorulduğunda şöyle dedi: "Onu
(Resul'ü) gören bazı bedevîler var. Fakat onunla arkadaş olan hiç
kimse kalmadı."
37- Her müslümana sahabenin rivayet ettiğini kabul
etme ve onu delil olarak alma mecburiyeti vardır. Onu red etme helâl
olmaz. Çünkü, sahabenin "Udul" olması (fasık olmadığı)
Kur'an-ı Kerim'in kesin nassı ile sabittir. Muhacirlerden veya
ensarlardan olduğu tesbit edilen bir kimsenin rivayeti kesinlikle
kabul edilir. Hiçbir müslümanın onu red etmesi helâl olmaz. Çünkü
bu, Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de övdüğü ve "Udul" olarak
saydığını red etmek demektir.
38- Sahabenin dışındaki ravilerin; rivayet
ettiklerinin kabul görmesi, onların delil olabilmesi için; ravinin
"adil" olması ve zabtının iyi olması şartı koşulur.
Rivayet ettiğinin Sünnet'ten olduğunu kabul edip ona güvenmek için,
bu ravide adalet ve zabt sıfatlarının bulunması gerekir.
Kendisinden hadis alınan kimsenin iyi tetkik edilmesi şarttır.
Mezhebinde insanı küfre sevkeden görüşleri olan kimsenin
rivayeti kabul edilmez. Mezhebini desteklemek veya propagandasını
yapmak, kendi grup ve mezhebine teşvik etmek üzere veya İslâm'ın
menfaatı için v.b. nedenlerle Resulullah'a yalan isnat etmeyi helâl
gören bir kimsenin rivayeti de kabul edilmez. Çünkü, Resululah (SAV)
bir hadisinde; "Kim bilerek bana yalan isnat ederse o
Cehennem'de yerini hazırlasın."
buyurur. Resulullah'a yalan isnat eden bir kimseden
kesinlikle adalet vasfı düşer.
|