Ana Sayfa
Ana Sayfa
 
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email

RAMAZAN AYI ÖRFEN DEĞİL ŞER’AN MÜSLÜMANLARA FARZDIR

İşgallerin, baskıların, zulmün gölgesinde Müslümanlar bir Ramazan Ayını daha idrak etmektedirler. Ruhsuz bir beden haline getirilen Müslümanlar idrak ettikleri Ramazan Ayının içeriğini tam olarak kavrama şöyle dursun, kimin ne dediğini de algılamaz durumdadırlar.

Küfür sistemlerinin her türlü saptırmalarına duyarsız kalmak adeta sıradan bir vaziyet aldı. Müslümanlar ne olduğunu sorgulamaz bir konuma geldi. Bundan dolayı da küfür sistemleri diğer hususlarda olduğu gibi Ramazan Ayı konusunda da İslam ümmetini kolayca saptırabilmektedirler.

Küfrün içerisinde boğulan devletin, İslam’a açıkça kinlerini kusan azılı düşmanların, sarhoşların, ayyaşların, papazların vb.ler Ramazan Ayını sahiplendiklerini görüyoruz.

İslam’a düşman olan generallerin Ramazan sofrası altında iftar saatinde yemekli kokteyllerde buluştukları ekrana yansıyor.

Ümmetin kanını emen faizci, tefeci iş adamalarının en lüks yerlerde içkili iftar sofrasında boy göstermeye başladılar.

Ne oldu?!.

Ülkeye İslam mı hakim oldu?!.

Yoksa Müslümanlardan korktukları için takiyye mi yapıyorlar?!.

Evet, bu gelişmelerin arkasında elbette yine sinsi bir oyun olduğu gayet açık. İslam’a düşman olanlardan İslami tavır sergilemeleri beklenemez. Onların önce iman etmeleri gerekir ve sadık bir şekilde geçmişlerini tümden silerek ümmetle kaynaşmaları ve ellerindeki o imkanlarını İslam’a kullanmaları kendilerini ispatlamanın yoludur. Bu; ordunun askerleri İslam hükümleriyle hükmetmeye ve cihada yönelmeye, zenginlerin mallarını faizden arındırarak İslami hayata dönük yapılan çalışmalara akıtmaları gerekir. Bunların hiç birini göremediğimize göre bu kişilerin Ramazan Ayının nimetlerini kullanmalarını elbette hayra yormak mümkün değildir.

Yapılmak istenen şudur; İslam düşmanı olan bu devletin sahipleri, İslam adına ne varsa İslami olmaktan uzaklaştırıp silmek istiyorlar. Ümmetin taşıdığı İslami değerlerin hepsine bazen sinsice, bazen de açıktan saldırıyorlar. AB gündemde iken İslami değerlerin nasıl saldırıya uğradığı da gösterilmesi gerekiyor. Bazen bunu kelimelerinin arasında en baştaki yönetici, asker ve bürokratlar söylemekten kendilerini alamıyorlar.

Bundan dolayı halkın elinden doğrudan almaya güç yetiremedikleri İslam’ın herhangi bir hükmünü İslami olmaktan çıkartıp örfü bir anlayış haline getirmek istiyorlar. Yani örfi bir Ramazan Ayı…

Müslümanlar artık şer’an bir vecibeyi yerine getirme değil de örfileşmiş bir Ramazan ayını idrak edecekler. Bu da tabi ki şer’i bütün kabuklarından sıyrılıp çıkartılan bir Ramazan Ayı olacaktır. Bundan dolayı içkili kokteyllerle askerlerin, sosyetenin, sarhoşun, ayyaşın, papazın, hahamın iftar sofralarında buluşmaları yaygınlaşmaya başladı. Müslümanlar Ramazan ayını tatlı çeşitleri ve yemek türleriyle şenlendirmenin sarhoşluğuna büründü… İftarlarda zengin sofralar kurma yarışı başladı…

Evet, halk Ramazanı Ayı artık aslından kopuk bir vaziyette idrake meyletti.

Bu örf İslami bir örf değildir. İslam düşmanlarının Müslümanları saptırmak için ortaya koydukları bir girişimdir. İslami örfte yine İslam’ın kuralları geçerli olur ve ona göre ümmet şekillenir.

Ramazan ayı İslam düşmanları ve batının bakışıyla şekillenemez ve algılanamaz. O ancak şer’i bir içerik altında algılanmalıdır. Müslümanlar onda İslami ruhu bulmalı ve taşımalıdır.

Allahu Teâla şöyle buyuruyor:

"Ramazan ayı insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’an indirilen aydır.” (Bakara: 185)

"Ha Mim. Andolsun o Kitab-ı Mübin’e ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyızdır.” (Duhan: 1-3)

Ramazan Ayının ve Kadir gecesinin mübarek ve hayırlı oluşunun sebebi olarak onda Kur’an’ın indirilmesidir. Bu ay ve günlerin fazileti, mübarek ve hayırlı oluşu, madem ki Kur’an’ın o ayda ve günde indirilmiş ya da indirilmeye başlamış olmasına binaendir, o zaman bu hayır, bereket ve fazilet kaynağı niçin bizim hayatımızda hakim değil? Niçin ondan uzak duruyoruz? Zira Kur’an’ın hayrından, bereketinden ve faziletinden sadece onu okuyarak ya da ezberleyerek ya da hatim ederek yararlanamayız. Elbette bunları yapmalıyız. Fakat onlarla yetinmemeliyiz. Çünkü o Allah’ın bize gönderdiği Şanlı Rasul’ün, rasullük belgesi (mucizesi), risaletinin esası, mü’minler için hidayet, nur, şifa ve rahmettir. Allah’ın bize gönderdiği ve tabi olmamızı emrettiği dosdoğru yoldur.

Kur’an’ı Kerim’i, Allahu Teâla şöyle vasfediyor:

“Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik. Allah’a iman edip O’na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları kendinden bir rahmet ve lütuf içine daldıracak ve onları kendine doğru giden dosdoğru bir yola götürecektir.” (Nisa: 174-175)

Allah ve Rasulü’nün; vasıflarını, faziletlerini ortaya koyduğu, hidayet, rahmet, bereket, şifa, nur olarak bize tanıttığı bu hayat, izzet, şeref kaynağı niçin fert yaşantımızda, düşünce, duygu ve hayata bakışımızın esası değil, sosyal ve siyasal yani toplum ve devlet hayatımıza hakim değil?!.. İşte değerini onun içlerinde inmesinden alan şu mübarek ayda ve Kadir gecesinde Allah katında en sevimli ibadet olan oruçla ve taatla birlikte bu sorunun cevabı üzerinde tefekkür etmek ve Kur’an’la birlikte Şanlı Rasul (sav )’in bize Rabbımızdan getirdiği risaleti, Hak Din olan İslâm’ı hayatımıza hakim kılmanın yollarını düşünüp bu uğurda çalışmak için azmetmek, elbette ki bu ay ve günün manasına uygun olan en hayırlı amellerden olacaktır.

Tüm Müslümanlar olarak bilelim ki; bugün yeryüzünde aşağılık mahluklar olan kafirlerin tağuti yönetimleri altında zulümlere, katliamlara, saldırılara maruz kalarak zillet, sefalet içinde karanlık, kirli bir hayat yaşıyorsak; bunun tek sebebi vardır o da, bu mübarek ay ve günde inmeye başlamış olan ve bu ay ve günü bin aydan hayırlı kılan Kur’an’ın Rabbımızın bize indirdiği hidayetin, risaletin ve bizim için razı olduğu tek Hak Din olan İslâm’ın; düşünce, duygu ve bakış açımızdan buna ilaveten de sosyal, siyasal yani toplumsal ve devlet yaşantımızdan uzaklaştırılmış olmasıdır. Örfleştirilmesidir. İşte bu mübarek ay ve günlerde bu gerçeği görmeli ve Allah’ın kesinlikle razı olmadığı şu içinde yaşadığımız vakıayı değiştirmek ve insanlığı çağdaş tağuti zulümattan yani laiklik, demokrasi, cumhuriyet, krallık, milliyetçilik, kapitalizmin karanlık ve kirliklerinden kurtarıp, Allah’ın nuruna yani arı duru ve arındırıcı olan İslâm’ı hayata kavuşturacak olan, Allah’ın indirdikleri ile yöneterek cihad yolu ile bu nuru aleme taşıyacak olan Raşidi Hilâfet Devleti’ni tekrar kurmak için ihlasla çalışanlarla beraber çalışmaya Rabbımızın şu ikazına kulak vererek azmetmeli ve ihlasla çalışmaya koyulmalıdır, var olan gayret ve çalışmalar da artırılmalıdır.

“Artık Ben’den size hidayet geldiğinde, kem benim hidayetime uyarsa, o, sapmaz ve betbaht olmaz. Kim de benim zikrimden (dinimden) yüz çevirirse, şüphesiz onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.” (TaHa: 123-124)

Raşidi Hilafet Dergisi