İşgallerin, baskıların, zulmün gölgesinde
Müslümanlar bir Ramazan Ayını daha idrak etmektedirler. Ruhsuz
bir beden haline getirilen Müslümanlar idrak ettikleri Ramazan
Ayının içeriğini tam olarak kavrama şöyle dursun, kimin ne
dediğini de algılamaz durumdadırlar.
Küfür sistemlerinin her türlü saptırmalarına
duyarsız kalmak adeta sıradan bir vaziyet aldı. Müslümanlar ne
olduğunu sorgulamaz bir konuma geldi. Bundan dolayı da küfür
sistemleri diğer hususlarda olduğu gibi Ramazan Ayı konusunda da
İslam ümmetini kolayca saptırabilmektedirler.
Küfrün içerisinde boğulan devletin, İslama
açıkça kinlerini kusan azılı düşmanların, sarhoşların,
ayyaşların, papazların vb.ler Ramazan Ayını sahiplendiklerini
görüyoruz.
İslama düşman olan generallerin Ramazan
sofrası altında iftar saatinde yemekli kokteyllerde buluştukları
ekrana yansıyor.
Ümmetin kanını emen faizci, tefeci iş
adamalarının en lüks yerlerde içkili iftar sofrasında boy
göstermeye başladılar.
Ne oldu?!.
Ülkeye İslam mı hakim oldu?!.
Yoksa Müslümanlardan korktukları için takiyye
mi yapıyorlar?!.
Evet, bu gelişmelerin arkasında elbette yine
sinsi bir oyun olduğu gayet açık. İslama düşman olanlardan
İslami tavır sergilemeleri beklenemez. Onların önce iman
etmeleri gerekir ve sadık bir şekilde geçmişlerini tümden
silerek ümmetle kaynaşmaları ve ellerindeki o imkanlarını
İslama kullanmaları kendilerini ispatlamanın yoludur. Bu;
ordunun askerleri İslam hükümleriyle hükmetmeye ve cihada
yönelmeye, zenginlerin mallarını faizden arındırarak İslami
hayata dönük yapılan çalışmalara akıtmaları gerekir. Bunların
hiç birini göremediğimize göre bu kişilerin Ramazan Ayının
nimetlerini kullanmalarını elbette hayra yormak mümkün değildir.
Yapılmak istenen şudur; İslam düşmanı olan bu
devletin sahipleri, İslam adına ne varsa İslami olmaktan
uzaklaştırıp silmek istiyorlar. Ümmetin taşıdığı İslami
değerlerin hepsine bazen sinsice, bazen de açıktan
saldırıyorlar. AB gündemde iken İslami değerlerin nasıl
saldırıya uğradığı da gösterilmesi gerekiyor. Bazen bunu
kelimelerinin arasında en baştaki yönetici, asker ve bürokratlar
söylemekten kendilerini alamıyorlar.
Bundan dolayı halkın elinden doğrudan almaya
güç yetiremedikleri İslamın herhangi bir hükmünü İslami
olmaktan çıkartıp örfü bir anlayış haline getirmek istiyorlar.
Yani örfi bir Ramazan Ayı
Müslümanlar artık şeran bir vecibeyi yerine
getirme değil de örfileşmiş bir Ramazan ayını idrak edecekler.
Bu da tabi ki şeri bütün kabuklarından sıyrılıp çıkartılan bir
Ramazan Ayı olacaktır. Bundan dolayı içkili kokteyllerle
askerlerin, sosyetenin, sarhoşun, ayyaşın, papazın, hahamın
iftar sofralarında buluşmaları yaygınlaşmaya başladı.
Müslümanlar Ramazan ayını tatlı çeşitleri ve yemek türleriyle
şenlendirmenin sarhoşluğuna büründü
İftarlarda zengin sofralar
kurma yarışı başladı
Evet, halk Ramazanı Ayı artık aslından kopuk
bir vaziyette idrake meyletti.
Bu örf İslami bir örf değildir. İslam
düşmanlarının Müslümanları saptırmak için ortaya koydukları bir
girişimdir. İslami örfte yine İslamın kuralları geçerli olur ve
ona göre ümmet şekillenir.
Ramazan ayı İslam düşmanları ve batının
bakışıyla şekillenemez ve algılanamaz. O ancak şeri bir içerik
altında algılanmalıdır. Müslümanlar onda İslami ruhu bulmalı ve
taşımalıdır.
Allahu Teâla şöyle buyuruyor:
"Ramazan ayı insanlara yol gösterici,
doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak
kendisinde Kuran indirilen aydır. (Bakara: 185)
"Ha Mim. Andolsun o Kitab-ı Mübine ki, biz
onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyızdır.
(Duhan: 1-3)
Ramazan Ayının ve Kadir gecesinin mübarek ve
hayırlı oluşunun sebebi olarak onda Kuranın indirilmesidir. Bu
ay ve günlerin fazileti, mübarek ve hayırlı oluşu, madem ki
Kuranın o ayda ve günde indirilmiş ya da indirilmeye başlamış
olmasına binaendir, o zaman bu hayır, bereket ve fazilet kaynağı
niçin bizim hayatımızda hakim değil? Niçin ondan uzak duruyoruz?
Zira Kuranın hayrından, bereketinden ve faziletinden sadece
onu okuyarak ya da ezberleyerek ya da hatim ederek
yararlanamayız. Elbette bunları yapmalıyız. Fakat onlarla
yetinmemeliyiz. Çünkü o Allahın bize gönderdiği Şanlı Rasulün,
rasullük belgesi (mucizesi), risaletinin esası, müminler için
hidayet, nur, şifa ve rahmettir. Allahın bize gönderdiği ve
tabi olmamızı emrettiği dosdoğru yoldur.
Kuranı Kerimi, Allahu Teâla şöyle
vasfediyor:
Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin
bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik. Allaha iman
edip Ona sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları kendinden
bir rahmet ve lütuf içine daldıracak ve onları kendine doğru
giden dosdoğru bir yola götürecektir. (Nisa:
174-175)
Allah ve Rasulünün; vasıflarını,
faziletlerini ortaya koyduğu, hidayet, rahmet, bereket, şifa,
nur olarak bize tanıttığı bu hayat, izzet, şeref kaynağı niçin
fert yaşantımızda, düşünce, duygu ve hayata bakışımızın esası
değil, sosyal ve siyasal yani toplum ve devlet hayatımıza hakim
değil?!.. İşte değerini onun içlerinde inmesinden alan şu
mübarek ayda ve Kadir gecesinde Allah katında en sevimli ibadet
olan oruçla ve taatla birlikte bu sorunun cevabı üzerinde
tefekkür etmek ve Kuranla birlikte Şanlı Rasul (sav )in bize
Rabbımızdan getirdiği risaleti, Hak Din olan İslâmı hayatımıza
hakim kılmanın yollarını düşünüp bu uğurda çalışmak için
azmetmek, elbette ki bu ay ve günün manasına uygun olan en
hayırlı amellerden olacaktır.
Tüm Müslümanlar olarak bilelim ki; bugün
yeryüzünde aşağılık mahluklar olan kafirlerin tağuti yönetimleri
altında zulümlere, katliamlara, saldırılara maruz kalarak
zillet, sefalet içinde karanlık, kirli bir hayat yaşıyorsak;
bunun tek sebebi vardır o da, bu mübarek ay ve günde inmeye
başlamış olan ve bu ay ve günü bin aydan hayırlı kılan Kuranın
Rabbımızın bize indirdiği hidayetin, risaletin ve bizim için
razı olduğu tek Hak Din olan İslâmın; düşünce, duygu ve bakış
açımızdan buna ilaveten de sosyal, siyasal yani toplumsal ve
devlet yaşantımızdan uzaklaştırılmış olmasıdır.
Örfleştirilmesidir. İşte bu mübarek ay ve günlerde bu gerçeği
görmeli ve Allahın kesinlikle razı olmadığı şu içinde
yaşadığımız vakıayı değiştirmek ve insanlığı çağdaş tağuti
zulümattan yani laiklik, demokrasi, cumhuriyet, krallık,
milliyetçilik, kapitalizmin karanlık ve kirliklerinden kurtarıp,
Allahın nuruna yani arı duru ve arındırıcı olan İslâmı hayata
kavuşturacak olan, Allahın indirdikleri ile yöneterek cihad
yolu ile bu nuru aleme taşıyacak olan Raşidi Hilâfet Devletini
tekrar kurmak için ihlasla çalışanlarla beraber çalışmaya
Rabbımızın şu ikazına kulak vererek azmetmeli ve ihlasla
çalışmaya koyulmalıdır, var olan gayret ve çalışmalar da
artırılmalıdır.
Artık Benden size hidayet geldiğinde, kem
benim hidayetime uyarsa, o, sapmaz ve betbaht olmaz. Kim de
benim zikrimden (dinimden) yüz çevirirse, şüphesiz onu kıyamet
günü kör olarak haşrederiz. (TaHa: 123-124)
Raşidi Hilafet Dergisi |