| HİLAFETİN YIKILIŞINI
                  ANARKEN ÜRDÜN’ÜN DURUMU Bundan tam 77 sene önce, 3
                  Mart 1924’te M. Kemal Atatürk, Hilafetin ilgasını ilan
                  etmiştir. Onun yerine şimdiki laik Türk Cumhuriyetini kurmuş,
                  I. Cihan savaşında kafirlerin işgal ettikleri diğer İslâm
                  memleketlerinden vazgeçmiştir. O günden itibaren
                  Müslümanların durumu, daha kötüye gitmiş ve bugünkü
                  bölünmüşlük, parçalanmışlık, zelillik ve sefalet
                  noktasına kadar gelmiştir. Bütün bunların sebebi, Müslümanların
                  sayılarının ve servetlerinin az oluşundan dolayı değil,
                  kendilerini kafir devletlere bağlayan hain yöneticilerin,
                  batıl ve yanlış siyasetleridir. Zira Müslümanların
                  sayıları 1 milyarı aşmakta, servetleri ise yüklü ve
                  ihtiyaçlarından hayli fazladır. Bu yöneticiler kafirlere
                  kendilerini, halkını ve memleketlerinin servetlerini ucuz
                  fiyatla sattılar, beşerî küfür nizamlarıyla Müslümanları
                  yönettiler ve Hilafeti geri getirmek için çalışanlara
                  karşı kafirlerle beraber oldular. Hilafeti kurmak için çalışanlara
                  terörist, aşırı ve fundemantalist lakapları takarak,
                  onları cezaevlerinin karanlık zindanlarına attılar. Bu
                  kara günden (3 Mart 1924) sonra kafirler, Müslümanların
                  memleketlerini parça parça ederek, ahalisinin bir kısmını
                  öldürüp bir kısmını da göçe zorlamaya başladılar.
                  Filistin, Kafkas ve Balkan memleketlerinde ve diğer Müslüman
                  memleketlerinde yaptıkları gibi. En son Endonezya, Doğu
                  Timor’da bunu uyguladılar. Hilafetin yıkılışı ile
                  ilgili Ürdün’de ayrıca bir şey vardır ki, 3 mart
                  denince hemen hatıra gelir. Bu ise; Ürdün yöneticilerinin
                  adlandırdıkları “Büyük Arap Devrimi” ile
                  övünmeleridir. Hilafeti yıkmak işinde bu devrimin liderine
                  İngiltere yardımcı olmuştur. Bu liderin neslinden gelen yöneticiler;
                  Barış adı altında Yahudileri Filistin’e yerleştirmeye
                  çalışıyor ve yatırım adı altında Ürdün’e el koymak
                  için Yahudilere her imkanı sağlıyorlar. Bu yöneticiler
                  Yahudiler için, o kadar hırs ve özen gösteriyorlar ki,
                  Yahudilerin gösterdikleri hırstan daha fazla
                  hırslıdırlar. Öyle ki, birinin Yahudilere yönelik sözlü
                  sataşmasına dahi tahammül edemezler. Hatta, Yahudilerle
                  normal (dostane) ilişki kuranlara dokunmayı asla kabul
                  etmezler. Bunların isimlerini teşhir etmeye dayanamazlar.
                  Oysa, Ürdün yöneticileri “Wadi Araba” anlaşmasından
                  sonra Yahudilerle ilişki kurmanın yasallığını teşvik ve
                  istenilen bir şey olduğunu savunurlar. Buna rağmen, bazı
                  sendikacılar Yahudilerle normal ilişki kuran kişi ve
                  kuruluşların isim listesini yayınlamasının ardından
                  tutuklandılar. Ürdün Başbakanı Ali Abu Ragıb bu listenin
                  yayınlanmasının Ürdün’ün çıkarlarına ve ekonomisine
                  zarar getirdiğini ve Yahudilerle normal ilişki kuran
                  efendilere! haksızlık edildiğini, şahsiyetlerine
                  dokunulduğunu belirtmiştir. Abu Rağıb’in koruduğu
                  ve zarara uğramasından korktuğu Ürdün’ün ekonomisi
                  acaba şu an ne haldedir?! Ürdün halkı gün geçtikçe daha
                  fazla aç kalıyor, fakirleşiyor ve hükümetin borçları
                  artıyor. Bunun sebebi, yöneticilerin takip ettikleri
                  siyasettir. Bu yöneticiler, Bankalarda sakladıkları
                  paralarını daha fazla arttırmak için devletin aldığı
                  yardımları ve kredileri çalmakta, ortaya çıkan ekonomik açığı
                  da yeni vergi uygulamalarıyla halkının cebinden kapatmaya
                  çalışmaktadırlar. “Wadi Araba” anlaşmasından sonra,
                  Yahudilerin Ürdün’de toprak almaları ve Yahudiler için
                  büyük gelir kaynağı olacak sanayi bölgeleri tesis
                  etmeleri sağlanmıştır. Böylelikle Ürdün halkı
                  fakirleşmekte ve işsizlik oranı da büyük ölçüde
                  artmaktadır. İçtikleri su dahi Yahudilerin pislikleriyle
                  karışmaktadır. En son olarak, özel ekonomi bölgesi adı
                  altında Akaba bölgesini Ürdün’ün diğer bölgelerinden
                  ayırdılar. Bu bölge ile diğer bölgeler arasında kontrol
                  ve gümrük merkezleri kurmak için Milyonlarca dinar harcadılar.
                  Öyle merkezler kurdular ki, Ürdün ile komşu devletler
                  arasında bulunan kontrol ve gümrük merkezlerinden daha
                  büyük. Böylece, yalnız Yahudiler ve diğer kafirler Akaba’da
                  arsa satın alacaklar, orada yabancıları eğlendirecek ve Müslümanların
                  ahlâkını bozmak için seyahat merkezleri, otel, eğlence ve
                  kumar yerleri tesis edecekler. Ekonomi gelişme oranının
                  arttığı ve ekonomiyi düzeltme hareketinin başarıya
                  doğru gittiğini Ürdün’deki yetkililerin iddia etmelerine
                  karşı devletlerarası gözlemciler, Ürdün’deki iç ve dış
                  borçlar tırmanmaktadır ve bunların miktarı yerel
                  üretiminin genel miktarından % 109 oranından fazla olduğu
                  ve bunun mânasının, yatırım için cazibenin olmadığını
                  ve devletlerarası ölçülere de uygun düşmediğini
                  belirtmektedir. Ey Müslümanlar!
                    
                  Ürdün dahil olmak üzere bütün İslâm memleketlerindeki
                  Müslümanların çektikleri siyasi ve iktisadi müşküllerin
                  sebebi, Hilafet devletinin bulunmamasıdır. Buna rağmen,
                  Hilafetin yıkılışıyla direk ilişkiye sahip olan Ürdün
                  yöneticileri hâla Yahudilerle ve diğer kafirlerle işbirlik
                  yapıp, Hilafeti tekrar geri getirmeye ve cihadla Filistin’in
                  kurtuluşuna çağıran Müslümanlara karşı geliyorlar.
                  Filistin’i gasp eden Yahudilerle barış içinde yaşama düşüncesini
                  benimsediler. Bu düşünce hem kafir devletlerden hem de ajan
                  yöneticilerden hoşça karşılandı. Bunu desteklemek ve yürürlüğe
                  koymak için beraber iş birliği yaptılar. Bu nedenle,
                  Senigal’in başkenti Dekar’da yaptıkları konferansda, bütün
                  İslâm memleketlerinin yöneticileri, Müslümanlar ile düşmanları
                  arasındaki var olan bütün sorunları çözmek için tek
                  stratejik seçeneğin barış olduğuna dair oybirliği
                  sağladılar. Bu şekilde Müslümanlar ile düşmanları
                  arasındaki sorunları çözmek ve bütün insanlara İslâm
                  risaletini taşımak için Allahu Teala’nın farz
                  kıldığı şer-i metod olan Cihada muhalefet ettiler. Bütün Müslümanlar ve
                  özellikle Ürdün’deki Müslümanlar bu yöneticiler ile
                  Yahudiler arasındaki ittifakı vurmaya ve bozmaya çalışmalılar.
                  Yalnız Yahudilerle normal ilişkiyi reddederek çalışmayacaklar,
                  aynı zamanda Yahudilerle savaşarak, onları öldürecek
                  şekilde mücadele etmeliler ki; Yahudiler Filistin’den
                  kökten sökülebilsin. Tamamen, Resulullah (sav) ve
                  sahabelerin (ra), Yahudileri Arap yarım adasından söktükleri
                  gibi. Toprağımızı gasp eden Yahudiler ile aramızda
                  barış yoktur. Ancak Öldürmek ve neticesinde sevap vardır.
                  Taki, toprağımızı onların pisliğinden temizleyinceye
                  kadar bu durum devam edecektir. Allah’u Teala şöyle
                  buyurdu; “Onları nerede
                  bulursanız öldürün ve sizi nereden çıkarmışlarsa
                  onları çıkartın” (Bakara
                  191) Ümmetin temsilcileri ve
                  söz sahipleri, Yahudileri dost edinenlere ve onlarla ilişki
                  kuranlara karşı Allah’ın, Resulünün ve Müminlerin razı
                  olacakları tutumu ortaya koymaları gerekir. Aksi takdirde
                  onların durumu Allah’u Teala şöyle göstermiştir“Ey iman edenler!
                  Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar
                  birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden
                  onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah,
                  zalimler topluluğuna doğru yol göstermez.”(Maide:
                  51) Ümmetin siyasetle uğraşmalarını
                  engelleyip yalnız belli kişilere bu uğraşı hasreden
                  siyaset reddedilmelidir. Zira, Müslümanların siyasi
                  kimselerin olması gerekir, ister partilerde bulunsunlar, yönetici
                  olsun veya yönetilen olsunlar hepsi birer siyasi kişiler
                  olmalılar. Allah’u Teala şöyle buyurdu: “Sizden hayra (İslâm’a
                  davet eden, marufu emreden ve münkeri nehy eden sizden bir
                  grup bulunsun. Felaha kavuşanların ta kendileridir.” (Ali
                  imran 104) Resulullah (sav); “Sizden
                  kim bir münker görürse onu eliyle değiştirsin...” Ayrıca; “ Marufu emredeceksiniz ve
                  münkeri nehyedeceksininiz, yoksa Allah kendi nezdinden size
                  azab indirir...” buyurmaktadır. Buna göre, başbakan
                  avukatlardan, mühendislerden, doktorlardan ve diğerlerinden
                  Yahudilerle normal ilişki kurmayı, Filistin’den vazgeçmek
                  suretiyle Yahudileri Ürdün’e yerleştirmeye çalışanlara
                  terk etmeyi ve siyasetten uzak kalmayı nasıl talep
                  edebiliyor! Müslümanlar, başlarındaki yöneticilerin? “Bu
                  iş Filistinlilerin, o iş Ürdünlülerindir” sözlerine
                  nasıl razı olabiliyorlar?! Oysa, İslâm Ümmeti tek bir
                  vücut gibidir, bir organı bir şeyden şikayet ederse bütün
                  vücut uykusuz kalır ve hasta olur. Ey Müslümanlar! Allah’ın izniyle yakın
                  zamanda Hilafet kurulacaktır. Nizamlar ve adamlar gibi bunun
                  temel unsurları hazır olmuştur.Aynı anda Müslümanlar
                  Türkiye’den Nijerya’ya kadar ve Özbekistan’dan
                  Endonezya’ya kadar, dünyanın her tarafında Hilafetin
                  tekrar kurulmasına talip oldular.Bu ise ajanların ve
                  kafirlerin pek çok çaba sarf etmelerine ve para harcamalarına
                  rağmen gerçekleşiyor. Öyleyse, Hilafeti iade etmek için
                  çalışanlarla beraber himmetinizi ve azminizi arttırın ve
                  bu mücadelede ciddiyet gösterin ki, onlarla beraber Allah’ın
                  vaad ettiği zaferi elde edersiniz. “Sizden olan müminlere ve
                  salih amel yapanlara Allah şu sözü verdi; kendilerinden
                  öncekileri nasıl halife kıldıysa kendilerini de yeryüzünde
                  halife kılacaktır, kendilerine razı ettiği dini de egemen
                  kılacak ve korkuları yerine kendilerine emniyet
                  getirecektir. Bundan sonra, kim kafir olursa fasıkların ta
                  kendileridir” (Nur 55)  Hizb-üt
                    Tahrir           
                    H. 8 Zilhicce 1421
                  
                  
                    Ürdün
                    Vilayeti          
                    M. 03/03/2001    |