Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

Din İşleri Bakanı Dr. Mahmud Ahmed Gazi’ye

 Size, Pakistan Hükümeti’nin bir bakanı olarak hitap ediyoruz. Siz bu hükümette bir bakan olmak ile İslam’ın yönetim mefhumları arasında bir çelişkiye sahip olsanız da, (uyarmak ve yanlışı göstermek için) bunu yapıyoruz. İslam’ın Yönetim Sistemi, bakanlık makamına izin vermez. Bu Batı’da kullanıldı ve oradan Pakistan’a kopyalandı. Batılı sistemde, bakan bir yöneticidir ve yönetimi oluşturan kolektif yapının bir parçasıdır. Oysa İslam’da liderlik, ferdidir.

Size aynı zamanda, din işleri bakanlığının başı olarak hitap ediyoruz. Diş işleri bakanlığı mefhumu, İslam’ın devlet hakkındaki mefhumlarına doğrudan ters olsa bile, (uyarmak ve yanlışı göstermek için) böyle yapıyoruz. İslam’da, sadece bir bakanlık değil, devletin tamamı İslam’dan sorumludur. Dini bakanlıklar, halkı Müslüman olan ülkelerde sadece hayatın işlerini İslam’dan ayırmak amacıyla kuruldu.

Size yine, Müşerref Hükümeti’nin bir üyesi olarak hitap ediyoruz. Ve bu hükümet, bu ülkede stratejik ve ideolojik açılardan İslam’ı yıkmaya yönelik, fazlasıyla uzun bir programa girişti. Yine bu hükümet, açıkça laik bir gündemi desteklemekte ve bu pozisyonda bulunan onun başı (Türkiye’yi), İslam Hilafeti’ni yok eden Mustafa Kemal’i alenen beğendiğini ifade etmektedir.

Size son olarak, İslam’ın bir öğrencisi ve bir öğretmeni olarak hitap ediyoruz. Ve asıl olan bu durumdur ki; biz sizden, Allah (cc)’nin karşısındaki görevinizi yerine getirmenizi istiyoruz. Bu da Müşerref Hükümeti’nin politikalarına meydan okumanız ve İslam’dan saptıklarını anlatmanızdır. Sizi dillerini sadece, yöneticiler karşısında hakkı konuşmak için kullanan tarihimizdeki şerefli ve aziz alimler gibi olmaya ve dillerini sadece, yöneticilerin cürümlerini haklı çıkarmak için kullanan bugünkü devletin alimleri gibi olmamaya davet ediyoruz. Bu noktada General Müşerref’in, metnini Amerikan kongre üyesinin yardımıyla bizzat yazdığını söylediği 12 Ocak tarihinde yaptığı konuşmaya dikkatinizi çekmek istiyoruz. Bu konuşmadaki bazı noktaları, aşağıda size hatırlatıyoruz.

Sizin Baş Yöneticiniz, ulema (alimler) hakkında şunu iddia ediyor: “Onların çoğu irfanla ve önsezi ile kutsanmıştır. Onlar dini siyasete karıştırmazlar.”

Dinin siyasetten ayrılması, bir küfür mefhumudur ki; İslam’da asla yeri yoktur. Müslümanlar, siyasi hayatın da içinde bulunduğu, hayatın tamamında İslam’a göre yaşamak zorundadır. Sadece alimler değil, sıradan Müslümanlar da bilmelidir ki; İslam içerisinde devletin ve siyasetin de bulunduğu, hayatın her alanını kapsayan bir özelliğe sahiptir. Allah (cc) buna işaretle Kur’an’da şöyle buyurmuştur:

“Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası, bu dünya hayatında ancak rüsvalık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba çarptırılmaktır. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla habersiz değildir.” [Bakara 85]

Sizin baş yöneticiniz, İslami grupların üyelerine ‘aşırılar’ demek suretiyle, kapsamlı bir saldırıda bulundu. Örneğin şöyle dedi: “Bu aşırılar, ‘’Hukuk’ul İbad”dan söz etmeyenlerdir. Onlar bu farzlardan söz etmezler. Çünkü bunların uygulanması, fedakarlık ister.”

“Aşırı” kelimesi Batılıların icat ettiği bir kelimedir ki; kendi normlarına karşı çıkan birini damgalamak için kullanırlar. İslam’ı taşıyanlar, İslam dünyasında yerleşen normlara karşıdırlar. Çünkü onlar, Müslümanların yöneticilerinin; dünya üzerinde Batılı küfrün sömürüsünü kabul ettirmek için, Batılı küfür sistemlerini tatbik etmeye devam eden, Batı yanlısı ajanlar olduklarına inanmışlardır. Böyle bir durumda, Batı kaynaklı olmasa bile, bütün normlara karşı olurlar ve sonra onların kukla yöneticileri bu insanları “aşırılar” olarak damgalarlar.

“Hukuk’ul İbad”a gelince; Pakistan hükümetine, Afganistan’daki Müslüman kardeşlerimizin ve bacılarımızın hukukunu, nasıl anladığını sormak istiyoruz. Pakistan hükümeti, hava alanlarını, hava sahasını, istihbaratını, lojistik desteğini, ordusunu ve kaynaklarını kafir Haçlı savaşçılarının hizmetine sunarak, B52 bombardıman uçakları, papatya kesiciler ve cluster bombalarıyla Afganistan Müslümanlarını bombalaması için açtı. Bu arada bu ülkedeki İslami gruplar, Afganistan Müslümanlarının hukukunu korumaya ve kafir Haçlı savaşçılarına karşı çıkmaya, en önde davet edenler oldular.

Sizin Baş Yöneticiniz, İslam Devleti hakkında şunları söylüyor: “Pakistan’ın ilerleyen ve dinamik bir İslami refah devleti olarak, meydana çıkmasını ister miyiz? Kitlelerin düşüncesi, ilerleyen bir İslam Devleti’nden yanadır.”

İslam Devleti’ni ‘ilerleyen’, ‘dinamik’ ve ‘refah’ gibi sıfatlarla nitelemek gereği, sadece ‘İslam Devleti’ kelimelerini yalın bir şekilde kullanmakla anlaşılandan daha farklı bir anlama başvurma girişimidir. Gerçekte Pakistan bir İslam Devleti olarak sahneye çıkmalıdır ve kitlelerin İslam Devleti arzusu da bu yöndedir.

Sizin baş yöneticiniz, Cihad hakkında şunları söylüyor: “Hiç cehalete, yoksulluğa, gericiliğe ve açlığa karşı, Cihad düşüncesine sahip miyiz? Bu daha büyük bir Cihaddır.”

Cehaletin, yoksulluğun, gericiliğin ve açlığın yok edilmesi ancak, şu anda Müslümanlar üzerine tatbik edilen zulmedici batılı küfür sistemlerinin kaldırılması ve yerine İslami yönetim sistemi olan Raşidi Hilafet’in getirilmesiyle mümkün olur. Raşidi Hilafet sadece cehalet, yoksulluk, gericilik ve açlık gibi yaygın problemleri kökten çözmekle kalmadığı gibi, aynı zamanda hayır kurumları, yabancı STK (sivil toplum kuruluşları) ve BM (Birleşmiş Milletler) gibi organizasyonlardan kaynaklanan problemlerle de karşılaşmaz.

Cihad, küffarın Müslümanların topraklarını işgal etmesi veya onlara saldırması halinde, farz olur. Bu farziyet, devletin ve ordu kuvvetlerinin üzerindedir. Allah (cc) Kerim Kur’an’ında, kafirlere ve müşriklere karşı fiziksel savaşı emreden, yüzden fazla ayet indirdi.

Bugün Müslümanların yöneticileri; cehalet, yoksulluk, gericilik ve açlıktan kaynaklanan sorunları çözmedikleri gibi, cihad da yapmamaktadırlar. Bunun yerine onlar, Müslüman kimseleri ve İslami grupları hedef almaktadırlar.

Sizin baş yöneticiniz, fikri tartışmalar hakkında ise şunları söylüyor: “Ben onlardan, düşünsel bir çalışmalarında ve nezaketli bir tartışmalarında, uluslararası konulara ilişkin bakışlarını anlatmalarını istiyorum.”

Yaşanan tecrübeler; tümüyle İslami bakış açısını anlatanların istihbarat servisleri tarafından izlenmeleri, hapishanelere kilitlenmeleri ve uzun süreli resmi işlemlerde (oradan oraya) dolaştırılmaları göstermektedir ki; bugün Müslümanların yöneticileri, İslami bakış açısının anlatılmasını hoş karşılayamazlar. Zira bu yöneticiler fikri hitaplara, şiddetle karşılık vermektedirler.

Sizin baş yöneticiniz, dünyanın diğer bölgelerindeki Müslümanlar hakkında şunları söylüyor: “Ben diğerlerinin işlerine karışılmasını, engelleyebilmemizi isterdim.

İslam, dünyanın diğer beldelerindeki Müslümanların problemlerini aldırmamamıza izin vermez. Allah (cc)’nun şu sözü, buna dikkat çekmektedir:

“Doğrusu sizin bu ümmetiniz, tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabb’inizim. Öyleyse Bana kulluk edin.” [Enbiya 92]

Peygamber Efendimiz (sav) ise, bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:

"Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü'minlerin misali, bir bedenin misalidir. Ondan bir uzuv (organ) rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler." [Nu’man İbn Beşir (ra) rivayet etti. Buhari, Edeb; Muslim, Birr]

Son olarak; sizin baş yöneticiniz, Pakistan hakkında şunları söylüyor: “Unutmayın ki; Pakistan, İslam’ın kalesidir.

İslam Devleti olmayan bir devletin, nasıl olur da “İslam’ın kalesi” olabileceğini sormak istiyoruz? İslam’ın tek bir kalesi vardı. O da, Peygamber (sav)’in Medine’de kurduğu ve Batının ajanı, kafir Mustafa Kemal tarafından 1924 yılında yıkılan ve o zamana kadar, çeşitli liderlikler altında var olan Hilafetti.

Pakistan Müslümanları; Raşidi Hilafet Devleti’ni yeniden kuracak, küffarın ve bugün Müslümanların başında yönetici olarak bulunan onların ajanlarının planlarına (tuzaklarına) meydan vermeksizin bunu başaracak, güce ve yeteneğe sahiptir.

Hizb-ut Tahrir

H. 30 Şevval 1422

Pakistan Vilayeti 

M. 14 Ocak 2002

Yukarı