Size, Pakistan
Hükümeti’nin bir bakanı olarak hitap ediyoruz. Siz bu hükümette
bir bakan olmak ile İslam’ın yönetim mefhumları arasında
bir çelişkiye sahip olsanız da, (uyarmak ve yanlışı göstermek
için) bunu yapıyoruz. İslam’ın Yönetim Sistemi, bakanlık
makamına izin vermez. Bu Batı’da kullanıldı ve oradan
Pakistan’a kopyalandı. Batılı sistemde, bakan bir yöneticidir
ve yönetimi oluşturan kolektif yapının bir parçasıdır.
Oysa İslam’da liderlik, ferdidir.
Size
aynı zamanda, din işleri bakanlığının başı olarak hitap
ediyoruz. Diş işleri bakanlığı mefhumu, İslam’ın devlet
hakkındaki mefhumlarına doğrudan ters olsa bile, (uyarmak ve
yanlışı göstermek için) böyle yapıyoruz. İslam’da,
sadece bir bakanlık değil, devletin tamamı İslam’dan
sorumludur. Dini bakanlıklar, halkı Müslüman olan ülkelerde
sadece hayatın işlerini İslam’dan ayırmak amacıyla
kuruldu.
Size
yine, Müşerref Hükümeti’nin bir üyesi olarak hitap
ediyoruz. Ve bu hükümet, bu ülkede stratejik ve ideolojik açılardan
İslam’ı yıkmaya yönelik, fazlasıyla uzun bir programa
girişti. Yine bu hükümet, açıkça laik bir gündemi
desteklemekte ve bu pozisyonda bulunan onun başı (Türkiye’yi),
İslam Hilafeti’ni yok eden Mustafa Kemal’i alenen
beğendiğini ifade etmektedir.
Size
son olarak, İslam’ın bir öğrencisi ve bir öğretmeni
olarak hitap ediyoruz. Ve asıl olan bu durumdur ki; biz sizden,
Allah (cc)’nin karşısındaki görevinizi yerine getirmenizi
istiyoruz. Bu da Müşerref Hükümeti’nin politikalarına
meydan okumanız ve İslam’dan saptıklarını
anlatmanızdır. Sizi dillerini sadece, yöneticiler karşısında
hakkı konuşmak için kullanan tarihimizdeki şerefli ve aziz
alimler gibi olmaya ve dillerini sadece, yöneticilerin
cürümlerini haklı çıkarmak için kullanan bugünkü
devletin alimleri gibi olmamaya davet ediyoruz. Bu noktada
General Müşerref’in, metnini Amerikan kongre üyesinin
yardımıyla bizzat yazdığını söylediği 12 Ocak
tarihinde yaptığı konuşmaya dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Bu konuşmadaki bazı noktaları, aşağıda size
hatırlatıyoruz.
Sizin
Baş Yöneticiniz, ulema (alimler) hakkında şunu iddia ediyor:
“Onların çoğu irfanla ve önsezi ile kutsanmıştır. Onlar
dini siyasete karıştırmazlar.”
Dinin
siyasetten ayrılması, bir küfür mefhumudur ki; İslam’da
asla yeri yoktur. Müslümanlar, siyasi hayatın da içinde
bulunduğu, hayatın tamamında İslam’a göre yaşamak
zorundadır. Sadece alimler değil, sıradan Müslümanlar da
bilmelidir ki; İslam içerisinde devletin ve siyasetin de
bulunduğu, hayatın her alanını kapsayan bir özelliğe
sahiptir. Allah (cc) buna işaretle Kur’an’da şöyle
buyurmuştur:
“Yoksa
siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı
ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası, bu dünya
hayatında ancak rüsvalık; kıyamet gününde ise en şiddetli
azaba çarptırılmaktır. Allah sizin yapmakta
olduklarınızdan asla habersiz değildir.” [Bakara 85]
Sizin
baş yöneticiniz, İslami grupların üyelerine ‘aşırılar’
demek suretiyle, kapsamlı bir saldırıda bulundu. Örneğin şöyle
dedi: “Bu aşırılar, ‘’Hukuk’ul İbad”dan söz
etmeyenlerdir. Onlar bu farzlardan söz etmezler. Çünkü
bunların uygulanması, fedakarlık ister.”
“Aşırı”
kelimesi Batılıların icat ettiği bir kelimedir ki; kendi
normlarına karşı çıkan birini damgalamak için kullanırlar.
İslam’ı taşıyanlar, İslam dünyasında yerleşen normlara
karşıdırlar. Çünkü onlar, Müslümanların yöneticilerinin;
dünya üzerinde Batılı küfrün sömürüsünü kabul
ettirmek için, Batılı küfür sistemlerini tatbik etmeye
devam eden, Batı yanlısı ajanlar olduklarına
inanmışlardır. Böyle bir durumda, Batı kaynaklı olmasa
bile, bütün normlara karşı olurlar ve sonra onların kukla yöneticileri
bu insanları “aşırılar” olarak damgalarlar.
“Hukuk’ul
İbad”a gelince; Pakistan hükümetine, Afganistan’daki
Müslüman kardeşlerimizin ve bacılarımızın hukukunu,
nasıl anladığını sormak istiyoruz. Pakistan hükümeti,
hava alanlarını, hava sahasını, istihbaratını, lojistik
desteğini, ordusunu ve kaynaklarını kafir Haçlı savaşçılarının
hizmetine sunarak, B52 bombardıman uçakları, papatya
kesiciler ve cluster bombalarıyla Afganistan Müslümanlarını
bombalaması için açtı. Bu arada bu ülkedeki İslami
gruplar, Afganistan Müslümanlarının hukukunu korumaya ve
kafir Haçlı savaşçılarına karşı çıkmaya, en önde
davet edenler oldular.
Sizin
Baş Yöneticiniz, İslam Devleti hakkında şunları söylüyor:
“Pakistan’ın ilerleyen ve dinamik bir İslami refah devleti
olarak, meydana çıkmasını ister miyiz? Kitlelerin düşüncesi,
ilerleyen bir İslam Devleti’nden yanadır.”
İslam
Devleti’ni ‘ilerleyen’, ‘dinamik’ ve ‘refah’ gibi
sıfatlarla nitelemek gereği, sadece ‘İslam Devleti’
kelimelerini yalın bir şekilde kullanmakla anlaşılandan daha
farklı bir anlama başvurma girişimidir. Gerçekte Pakistan
bir İslam Devleti olarak sahneye çıkmalıdır ve kitlelerin
İslam Devleti arzusu da bu yöndedir.
Sizin
baş yöneticiniz, Cihad hakkında şunları söylüyor: “Hiç
cehalete, yoksulluğa, gericiliğe ve açlığa karşı, Cihad düşüncesine
sahip miyiz? Bu daha büyük bir Cihaddır.”
Cehaletin,
yoksulluğun, gericiliğin ve açlığın yok edilmesi ancak,
şu anda Müslümanlar üzerine tatbik edilen zulmedici batılı
küfür sistemlerinin kaldırılması ve yerine İslami yönetim
sistemi olan Raşidi Hilafet’in getirilmesiyle mümkün olur.
Raşidi Hilafet sadece cehalet, yoksulluk, gericilik ve açlık
gibi yaygın problemleri kökten çözmekle kalmadığı gibi,
aynı zamanda hayır kurumları, yabancı STK (sivil toplum
kuruluşları) ve BM (Birleşmiş Milletler) gibi
organizasyonlardan kaynaklanan problemlerle de karşılaşmaz.
Cihad,
küffarın Müslümanların topraklarını işgal etmesi veya
onlara saldırması halinde, farz olur. Bu farziyet, devletin ve
ordu kuvvetlerinin üzerindedir. Allah (cc) Kerim Kur’an’ında,
kafirlere ve müşriklere karşı fiziksel savaşı emreden, yüzden
fazla ayet indirdi.
Bugün
Müslümanların yöneticileri; cehalet, yoksulluk, gericilik ve
açlıktan kaynaklanan sorunları çözmedikleri gibi, cihad da
yapmamaktadırlar. Bunun yerine onlar, Müslüman kimseleri ve
İslami grupları hedef almaktadırlar.
Sizin
baş yöneticiniz, fikri tartışmalar hakkında ise şunları söylüyor:
“Ben onlardan, düşünsel bir çalışmalarında ve
nezaketli bir tartışmalarında, uluslararası konulara
ilişkin bakışlarını anlatmalarını istiyorum.”
Yaşanan
tecrübeler; tümüyle İslami bakış açısını anlatanların
istihbarat servisleri tarafından izlenmeleri, hapishanelere
kilitlenmeleri ve uzun süreli resmi işlemlerde (oradan oraya)
dolaştırılmaları göstermektedir ki; bugün Müslümanların
yöneticileri, İslami bakış açısının anlatılmasını
hoş karşılayamazlar. Zira bu yöneticiler fikri hitaplara,
şiddetle karşılık vermektedirler.
Sizin
baş yöneticiniz, dünyanın diğer bölgelerindeki
Müslümanlar hakkında şunları söylüyor: “Ben diğerlerinin
işlerine karışılmasını, engelleyebilmemizi isterdim.”
İslam,
dünyanın diğer beldelerindeki Müslümanların problemlerini
aldırmamamıza izin vermez. Allah (cc)’nun şu sözü, buna
dikkat çekmektedir:
“Doğrusu
sizin bu ümmetiniz, tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabb’inizim.
Öyleyse Bana kulluk edin.” [Enbiya 92]
Peygamber
Efendimiz (sav) ise, bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
"Birbirlerini
sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü'minlerin
misali, bir bedenin misalidir. Ondan bir uzuv (organ) rahatsız
olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak
ederler." [Nu’man İbn Beşir (ra) rivayet etti.
Buhari, Edeb; Muslim, Birr]
Son
olarak; sizin baş yöneticiniz, Pakistan hakkında şunları söylüyor:
“Unutmayın ki; Pakistan, İslam’ın kalesidir.”
İslam
Devleti olmayan bir devletin, nasıl olur da “İslam’ın
kalesi” olabileceğini sormak istiyoruz? İslam’ın tek bir
kalesi vardı. O da, Peygamber (sav)’in Medine’de kurduğu
ve Batının ajanı, kafir Mustafa Kemal tarafından 1924
yılında yıkılan ve o zamana kadar, çeşitli liderlikler
altında var olan Hilafetti.
Pakistan
Müslümanları; Raşidi Hilafet Devleti’ni yeniden kuracak, küffarın
ve bugün Müslümanların başında yönetici olarak bulunan
onların ajanlarının planlarına (tuzaklarına) meydan
vermeksizin bunu başaracak, güce ve yeteneğe sahiptir.
|