Aşağıdaki
Yazı, Hizb-ut Tahrir
Pakistan Heyeti Tarafından, İçişleri
Bakanı’na Verilen Mektubun Metnidir.
İçişleri
Bakanı, Emekli General Muniddin Haydar’a
Müşerref’in
12 Ocak tarihinde yaptığı konuşmaya bir icabet niteliğinde,
hükümetinizce girişilen ve sizin bakanlığınız tarafından
icra edilen, müslüman aktivistlerin topluca tutuklanmaları
vesilesiyle, hitap etmek üzere size, heyetimizi
göndermekteyiz.
İnanıyoruz
ki; bu tutuklamalar, sadece bu ülkede İslam’ı ezme
arzusunun harekete geçirmesiyle, gerçekleşmiştir. Burada
amacımız, düşmanlarına karşı bu ümmete ihanet etme girişiminde
bulunmanız halinde, Ahiret Günü karşılaşacağınız en
şiddetli muhtemel sonuçlar konusunda sizi uyarmaktır.
Ümmet
açısından oldukça açıktır ki; Amerika’nın “Terörizmle
Savaş” olarak adlandırdığı şey, gerçekte “İslam’a
Karşı Haçlı Savaşı”dır. 11 Eylül olaylarının olduğu
günlerde, Amerika; herhangi bir delil göstermeden Taliban ve
Usame bin Ladin’i suçlu olarak işaret etti. Amerika sonra
aceleyle, zaten Afganistan müslümanlarına karşı devam
ettiği harap edici savaşına ek olarak, en adi bir savaşa
girişti. Savaş halen ederken, Amerikalı zalimler; Haçlı
Savaşları için, yeni hedefler konusunu tartışmaya
başladılar: Somali, Sudan, Irak ve Yemen, neredeyse halkı müslüman
olan ülkeleri kapsayan bir liste...
Bu
arada, Batılı düşünür ve politikacılar, Batı ve İslam
arasındaki ilişkiler hakkındaki umumi tartışmalarla meşgul
oldular. Hepsinin zihninde şekillenen, zayıf kalan resmi
inkarlara rağmen, bu savaşın 21.inci yüzyılın Haçlı
Savaşı olduğuydu. Amerikan saldırılarından büyük oranda
cesaretlenen İsrail ve Hindistan ise, İslam’a,
Filistinlilere ve Pakistanlılara karşı kendi girişimlerinde
bulunmaya başladılar.
Bu
gerçekler, İslam Ümmeti’nin tamamı nezdinde apaçık
ortadadır. Sizin hükümetiniz, Amerikan kuvvetlerine, tamamen
kara ile kuşatılmış olan Afganistan’ı vurması için
Pakistan’ın kapılarını açmak suretiyle, İslam Ümmeti’ne
ihanetin başını çekti ki; şimdiye kadar onlar, Pakistan güvenliği
ve koruması altında siper aldılar. Pakistan Yönetimi,
Amerikalıların yürüttükleri şeytani saldırı ve
istilaları boyunca, masumane bir şekilde sessiz kalmakla
yetinmedi. Aksine sizin hükümetiniz; hava sahasını, hava
alanlarını, kaynaklarını, istihbaratını, lojistik
desteğini hatta askeri desteğini açmak yoluyla, bu istilaya
tümüyle destek ve yardım vermeye koştu. Ne hava kuvvetleri
ne de teknolojik üstünlük, Amerika’nın Afganistan’ı
yıkmaya yönelik gayelerini güvence altına almazdı. Aksine
Amerikan hedeflerini güvence altına almak için, müslümanların
yöneticilerinin ve liderlerinin candan yardımlarına muhtaçtı.
Pakistan’ın
bu suç ortaklığının mükafatına gelince; Amerika bu
bedeli, İblis’in yapılmasını istediği gibi, Afganistan’ı
Pakistan’ın yörüngesinden koparmak ve Pakistan’ın
önceki stratejik derinliğinin, stratejik bir tehlikeye dönüşmesiyle
sonuçlanan, (Pakistan’ı) Hindistan’la aynı hizaya
getirmek (muhatap etmek) şeklinde ödedi. Ayrıca Amerika bu
işbirliğinin karşılığını; Hindistan’ın gizli Amerikan
rızası olmaksızın, Pakistan sınırları üzerindeki, askeri
varlığını güçlendirmesini cesaretlendirerek ödedi ki;
Hindistan’ın Amerika’nın müttefiklerinden birine karşı,
böyle bir adım atması imkansız olmalıydı. Fakat Amerika,
dilediği zaman işbirlikçilerine ihanet etmekte tereddüt
etmemektedir. Müslümanların yöneticileri ise, bu şeytanın
kendilerini ne derecede tehdit ettiğini idrak etmelerine
rağmen, Amerika şeytanı ile işbirliğini sürdürmeye devam
etmektedirler.
Bu
nedenle, 12 ocak akşamında, general Pervez Müşerref
tarafından benimsenen çizgi; bir sürpriz olmamalıdır.
Amerikalı Haçlı Savaşçıları veya Hindu müşriklerin
tehdidi sebebiyle müslümanların karşı karşıya
kaldıkları dış tehlikelere dikkat çekmektense; sizin baş
komutanınız, özel olarak, sadece müslümanların dahiliyle
alakalı meseleler üzerinde durmayı tercih etti. Dışişleri
bakanlığını, diplomatik görevlileri, silahlı kuvvetleri ve
başkomutanı harekete geçireceğine; İçişleri
bakanlığını, polisi ve iç istihbarat servislerini harekete
geçirdi.
Tüm
bunlar kavrandıktan sonra, general Pervez Müşerref’in sömürgeci
kafirlerin bir temsilcisi ve Batı’nın bir ajanı olduğu
konusunda, eğer daha açık deliller varsa, sormak isterdik.
Size bu konuları açıklıyoruz. Çünkü siz bu hükümetin
bir üyesi ve iç güvenliğin doğrudan bağlı bulunduğu bir
bakanlığın başındasınız.
Hilafet
Devleti’nde, iç güvenlik
dairesinin görevi; müslüman veya gayri müslim olsun tüm
vatandaşlar ile toplumu, suçlardan ve zarara sebebiyet
verebilecek olan hareketlerden korumaktır.
Ancak
şu zamanda müslümanların başında bulunan yönetimlerde,
içişleri bakanlıklarının görevi; insanları ve toplumu
korumak değil, sadece yöneticileri ve onların çıkarlarını
korumaktır. Bu tür yönetimlerde, polisin ve istihbarat teşkilatlarının
tek önemli işi, yöneticilere yönelik herhangi bir muhtemel
muhalefeti ezmek ve onlara karşı duran, herhangi bir
potansiyel tehdidin önlemini almaktır. Aslında İslam dünyasındaki
içişleri bakanlıkları, yönetimin düşmanlarına karşı;
rutin uygulamalar haline getirilmiş olarak, casusluk yapan,
işkence eden ve vahşi baskınlar yapan, terör araçları
haline gelmişlerdir. Bu bakanlıkların varlığı ve
yaptıkları işler, Haramdır.
İmam
Muslim, Hişam b. Hakem’in şöyle dediğini rivayet etti: Ben
Allah Rasulü (sav)’in şöyle
dediğini duydum: “Allah her zalime, bu dünyada cezasını
verecektir.”
Ayrıca
İslam yöneticilerin muhasebesini ve onların yanlış
hareketlerini tenkit etmeyi de müslümanlar üzerinde farz kılmıştır.
Rasulullah
(sav) şöyle buyurdu: Şehitlerin efendisi Hamza ve zalim yöneticiye
hak sözü söylediği için katledilen kimsedir.
Şu
durumda, sizin için en büyük muhalefet ve tehdit İslam’dandır.
Bu durum, Afganistan savaşı sırasında, yönetimin davranışlarına,
caddelerde protesto gösterileri düzenleyerek, tepki
gösterenler sadece İslami gruplar olduğu zaman, çok belirgin
bir şekilde görüldü. Bu yüzden, sizin bakanlığınız bu
muhalefeti dağıtmaya davet edilmeden önce, bu bir an
meselesiydi. Fakat bununla birlikte sizin hükümetiniz, Amerika
tarafından desteklendi.
Bugün
dünyada Amerika’nın en büyük muhalifi ve en güçlü
tehdit edicisi İslam’dır. İşte Amerika’nın, dünya çapında
İslam’a karşı Haçlı Seferi’ne girişmede, bu muazzam
çabayı sarf etmesinin nedeni budur!
Bunun
içindir ki; sizin hükümetiniz, dünya çapında yürütülen
Haçlı Savaşı’nın bir parçası ve Amerika’nın sadık
bir işbirlikçisi olarak, bu ülkede İslam’ı bitirmede,
üstlendiği rolünü yerine getirmektedir.
Sizi
İslam Ümmeti’ne karşı, Amerika ile işbirliği yapmanın
vahim sonuçlarıyla uyarıyoruz!
Amerikan
planının başarısız ve Hakkın ise, muzaffer olacağı
kesindir. Gayet açıktır ki, Amerika’nın bir Haçlı
Savaşı’nı uygulamaya koymada bu kadar hırslı olması,
başarısızlıklarının ve acziyetlerinin delilidir.
Batılı
Kafirler, yaklaşık 80 yıl önce, Osmanlı Hilafeti’nin
yıkılmasıyla birlikte, İslam’ın da yok olacağını
zannediyorlardı. O zaman, kafir generallerden biri Selahaddin
Eyyubi’nin mezarını ziyaret etti. Ayağıyla, onu tekmeledi
ve o an, Haçlı Seferlerinin sona erdiğini ilan etti. Fakat dünya
çapında canlanan İslami Uyanış; onların ordularını,
yeniden İslam topraklarına geri dönmeye mecbur etti. Onlar
ümid ediyor ki; bu Haçlı Seferi, İslam’ı kökünden yok
eden, son sefer olsun. Oysa onlar, müslümanların kalpleri ve
zihinlerindekini asla yok edemezler.
Rasulullah
(sav)’in İmam Ahmed’in Müsned’inde geçen ve herkesçe
bilinen hadisiyle önceden müjdelediği, Peygamberlik Metodu
üzere Raşidi Hilafet; bu ümmet tarafından kurulmadıkça,
İslami Uyanış durmayacaktır.
Küffara
gelince; onların umudu, acıklı bir şekilde kaybolacak ve
bedenleri elem verici cehennem ateşinde yok olacaktır. Ve Haçlı
Savaşçılarıyla işbirliği yapanlar, onlara izin verenler ve
kendilerini onların ellerindeki araçlar haline getirenler de
kesinlikle, bu vahim son ile hem bu dünyada hem de Ahirette,
onlarla aynı şekilde karşılaşacaklardır. Alemlerin Rabbi
şöyle dedi:
Onlar
Allah’ın nurunu, ağızlarıyla söndürmek istiyorlar.
Halbuki kafirlerin hoşuna gitmese de Allah nurunu tamamlamaktan
asla vazgeçmez. [Tevbe 32]
|