Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

ABD ve Ürdün Arasındaki Serbest Ticaret Bölgesi Antlaşması

 Karşılıklı sayılı ziyaretler ve yoğun görüşmelerden sonra, ABD ve Ürdün; üzerinde anlaştıkları Serbest Ticaret Bölgesi Antlaşmasını, 17.12.2001 tarihinde yürürlüğe koydular. Bu antlaşmanın genel çerçevesi ve Ürdün’e etkisi nedir? Antlaşmanın kanunları iki esas üzere bina edildiği görülmektedir.

Birincisi: Serbest Ticaret Bölgesi; ticari antlaşmaların genel ilkelerine ve Dünya Ticaret Örgütü’nün antlaşmalar için öngördüğü esaslara göre kurulacaktır.

İkincisi: Her bir taraf, antlaşmanın maddelerine göre diğer tarafın pazarına girecektir. Bu sermayesini artırmak, ticaret veya iş gücü için olabilecektir. Bu iki amacın gerçekleşmesi için taraflar, aşağıdaki maddelere göre hareket edeceklerdir:

· Her bir taraf, diğer tarafın mallarından on yıl süreyle tedrici olarak (aşama aşama) gümrük vergisini ve diğer vergileri kaldıracaktır. Bunlardan 238 dolayında çeşitli mallardan adı geçen vergiler kaldırılacaktır, denilmiştir.

· Dünya Ticaret Örgütü’nün kayıt altına aldığı ve evrensel belgelerde geçen maddede belirtildiği üzere, “Düşünce Mülkiyetinin Korunması” ile ilgili esaslara bağlı kalınacağı belirtilmiştir. Antlaşmada “Düşünce Mülkiyeti’ne diğer şeylerden daha çok önem verilmiş olup, antlaşmanın dörtte biri buna ayrılmıştır.

· Antlaşmanın uygulanmasını gözetleyecek heyeti, iki tarafın ortaklaşa oluşturacağı belirtilmiştir.

İki devlet arasında, çevre ve sanat alanlarında yardımlaşmanın olması öngörüsü eklenerek; bu ticari antlaşma bu haliyle, bir ilk olma özelliğini kazanmıştır. Ayrıca ek maddelerin bir çoğunda “İhtilaf/anlaşmazlık meydana geldiğinde İngilizce yazılan metin esas alınacaktır.” denilmiştir. Bu antlaşmadan önce ABD; Meksika, Kanada ve İsrail ile olmak üzere bu antlaşmaya benzer üç antlaşma daha imzalamıştır. Bunların her birinde, antlaşmalar yoluyla gerçekleştirmek istediği belirli hedefleri vardır.

Meksika ile yaptığı benzer antlaşmanın birinci hedefi, daha fazla kazanmaktır. Nitekim çeşitli Amerikan şirketleri, yüz milyon nüfusu bulunan Meksika’da, değişik büyüklükte fabrikalar kurdular. Çok ucuza işçi, hammadde ve özellikle göstermelik bir fiyata satılan petrole kavuştular. Bu fabrikalar başlangıçta, ürünlerinin fiyatını yüksek tuttular. Daha birkaç ay geçmişti ki; yabancı fabrikalar ve ürünleri, Meksika pazarlarını kuşattı. Ürünlerine öyle düşük bir fiyata satıyorlardı ki; yerli fabrikaların rekabet şansı hiç mi hiç kalmadı. Neticede 15 bin orta ölçekli yerli fabrika, iflas bayrağını çekti. Üç milyon dolayında Meksikalı, işini kaybetti. Halkın üçte bir oranında satın alma gücü azaldı. Borçlanma ve ABD ile yapılmış olan Serbest Ticaret bölgesi Antlaşması üzerine kurulu olan Meksika ekonomisi, aniden çöktü. ABD duruma el koydu ve IMF’in Meksika’ya 50 milyon dolar vermesini sağladı. 17.7 milyon dolarlık kısmının, Dünya Bankasınca karşılanmasının sağladı. Zira Meksika’da fırtınaya dönüşen faiz oranlarından korkuluyordu. Sağlanan kredi ile borçların ödenmesi öngörülmüştü. İşte bu krizden sonra Meksika, ekonomik ve siyasi olarak ABD’nin çözümlerine sağlam bir şekilde bağlı kalmaya mahkum oldu. Üstelik ağır borçların kuşatılmışlığına duçar oldu.

Kanada’ya gelince; ABD ile 64.000 km’ye ulaşan uzun bir sınırı vardır. Bu iki komşu ülkenin, pazarlarını birbirlerine açmaksızın resmi olarak, ticareti kayıt altına almaları zordur. ABD’nin Kanada ile yaptığı Serbest Ticaret Bölgesi antlaşmasının amacı da budur. Üstelik Kanada ile imzaladığı seçkin bir antlaşma sayesinde, onu etkisi altına almayı başarmaktadır.

İsrail ise; ABD’nin nazlı veledidir. Batılılar kendi devletleri gibi, kapitalizme dayalı bir yahudi varlığını Filistin’de meydana getirmek için yardım ettiler ki; İslam coğrafyasının kalbinde, onlar için ileri bir cephe görevini yapsın. Nitekim İslam ve küfür arasında, nihai bir savaş meydana geldiğinde, Batı alemi İsrail’e muhtaç olacaklardır.

ABD’nin Ürdün ile yaptığı söz konusu antlaşmadaki hedefinin, bu şekilde muayyen olması gerekmez. Ancak iktisadi bir hedefi olmadığı kesindir. Çünkü Ürdün ticari kapasitesi az, fakir ve borçlu bir ülkedir ki; ABD’nin ekonomik sorunlarını çözmekten ve bir yarar sağlamaktan uzaktır. Üstelik Serbest Ticaret Bölgesi antlaşması olmaksızın, zaten ABD şirketleri Ürdün’e girmiştir. Aynı şekilde bir antlaşmayı menfaati doğrultusunda Ürdün yerine, serveti ve kapasitesi daha büyük olan, Suudi Arabistan veya Mısır ile yapabilir (bu tür anlaşmalar bu ülkeler arasında mevcuttur). Öyle ise; Ürdün’ü seçmedeki hedefi ekonomik değil siyasidir. Nitekim Hilafet Devleti’nden koparıldığı günden bu yana Ürdün, İngiltere’ye bağlı bir yapı olmaya devam etti. ABD, Suriye’yi ve diğerlerini kendisine bağladığı gibi Ürdün’ü kendisine bağlayamadı. Ürdün’ün içine girdiği ekonomik çöküntüyü fırsat bilerek, Ürdün üzerinde nüfuzunu yaymayı söz konusu antlaşmayla becerebilecektir. Çünkü İsrail’in varlığını beslemek ve Filistin meselesini çözmek için, Ürdün’ün jeopolitik konumu ABD’ye lazımdır. İslam aleminin kalbi ve ruhu olan Ortadoğu’da egemenlik kurmak için, Ürdün onun için gereklidir. Kaldı ki; Başkan Bush, Müslümanlara karşı Haçlı seferlerini zaten ilan etmiş bulunmaktadır.

Bu antlaşmanın Ürdün’e getirisi, şişeye tıkılmış zehir gibidir. Ürdün’ün ekonomik sorunlarını halletmede, ticari dengeyi sağlamada, borçların ödenmesinde, işsizlik ve fakirlik problemlerini çözmede, sanayi ve zirai ürünlerin geliştirilmesinde, herhangi bir fayda sağlamayacaktır. Bilakis adı geçen sorunlara, yenilerini ekleyecektir. Çünkü Serbest Ticaret Bölgesi yasaları, güçlü olanın daha fazla kazanması için vazedilmiştir. Ürdün söz konusu antlaşma ve IMF’in şartları gereği, hükümet olarak daha sert icraatlar uygulayacaktır. Daha fazla vergi ve zam yapacak ve kamu hizmetlerini daha pahalı yapmak zorunda kalacaktır ki; bu da halkın sırtına yük olacaktır. Borçlandığı devletlerin baskısıyla, geride kalan KİT’leri ve eğitim, sağlık ve iletişim gibi alanları da özelleştirecektir. Ardından çimento, su ve elektrik gibi stratejik alanlar, özelleştirme kapsamına alınacaktır. Böylece halk, hayatlarına ve servetlerine kasteden ve hükmeden bu sömürgecilerin merhametine terk edilecektir. Ürdün kapitalist Batı’nın ve yahudilerin, ucuz iş gücü ve hammaddeye kavuştukları, açık bir pazar haline gelecektir. Öyle ki bu açık pazarda, bazı Ürdünlüler küçük servetleri ve mütevazi teknolojileriyle; milyarlarca dolarlık servetler, gelişmiş teknolojiler ve kapitalist hırslarla yarışacaklardır. Bugüne kadar zaten hep başlarında ABD’nin bulunduğu kafir devletler, Ürdün krallarını bazı aşağılayıcı şartlar altında tahta çıkardılar. Washington’a gittiğinde aynı durum ll.Abdullah için de geçerli oldu. ABD onu, Irak’ın bir “şer odağı” olduğu konusunda, muvafakat vermeye zorladı. O da bunu yaptı. Halbuki Irak da Ürdün gibi Müslümanların ülkesidir. Kaldı ki o, Ürdün petrolünü ucuz bir fiyata satıp, ABD’ye peşkeş çekiyor. Ürdün kralı, ABD kendisinden razı olsun, kendileriyle Serbest Ticaret antlaşmasını gerçekleştirsin diye böyle yapıyor. Oysa ki; söz konusu antlaşma, Ürdün’e egemen olması için ABD’nin çıkarlarına hizmet etmektedir.

Ey Müslümanlar!

Başta Kapitalizm olmak üzere, mevcut sistemlerin ve siyasi hakimiyet tarzı olan demokrasinin, insanların fıtri olan içgüdülerini ve organik ihtiyaçlarını sahih bir şekilde doyuma ulaştırma noktasında, iflas ettikleri ortaya çıktı. Bilakis bu sistemler, bütün insanlığa ve özellikle sırf İslam’a iman ettikleri için Müslümanlara yıkıcı savaşlar getirdi. Gerçek şu ki; İslam ülkelerinde yönetimi elinde tutanlar, onlardan biri olan Ürdün ABD ve diğer kafir Batı devletlerinin atadığı valiler gibi onlara boyun eğmektedirler. Müslümanların nüfusu ve servetleri pek çok olmasına rağmen kafirlerin egemenliği altında yaşamaktadırlar. Allah (cc)’nun buyurduğu gibi:

Bir toplum kendisinde olanı değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez. [Ra’d 11]

Öyle ise, toplumsal yapımızı değiştirmemiz gerekiyor ki; bu kötü durumdan kurtulabilelim. Muhakkak ki; bu yöneticilerin, memnun etmek ve ekonomik problemlerini çözmek için Amerikan Başkanlarına sığınmaları; Ramazanda oruç tutup karşılığında, Cehennemi kazanma durumuna benziyor. Çünkü Allah (cc) kafir devletlerden yardım istemeyi haram kılmıştır. Özellikle onların güdümüne girmek manasına geliyorsa... Nitekim şöyle buyurmuştur:

Allah kafirler için, mü’minler aleyhine asla bir yol vermeyecektir. [Nisa 141]

Bu ve benzer ülkelerde yaşayan Müslümanlara düşen; özellikle onları hor ve hakir gören, onları açlık ve sefalete mahkum eden bu tür antlaşmalardan sonra, hayatın bütün alanlarında işlerini düzeltecek olan, iman ettikleri İslam nizamın tekrar geri getirilmesi için çalışmaları gerekmektedir. Bunun için çalışmanın en güzel yolu da, ihlaslı bir şekilde Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için çalışmaktır ki; Raşidi Hilafet Devleti, onları Kapitalizmin zulmünden kurtaracak ve onları birleştirip, eski izzetlerini onlara tekrar iade edecektir. Kaldı ki; Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

Kim İslam’dan başka bir din ararsa o ondan kabul edilmeyecektir ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır. [Al-i İmran 85]

Hizb-ut Tahrir

H. 27 Zilkade 1422

Ürdün Vilayeti 

M. 10 Şubat 2002

Yukarı