Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

Nijerya'da Zina Kararının Mahkumiyeti, Kapitalist Toplumlardaki Çelişkileri Ortaya Çıkarıyor.

20 Ağustos Salı günü, Nijerya'nın Katsina eyaletinde bir Şeriat temyiz mahkemesi; daha önce bir mahkemenin, 30 yaşındaki Emine Leval'ın ğayri-meşru ilişki (zina) sonucu çocuk doğurması üzerine taşla öldürülme (recm) cezası vermesi kararını onayladı. Fakat cezanın tatbik edilmesini çocuk sütten kesilinceye kadar erteledi. Hukukçular, adaletin korunması düşüncesiyle, kararın bir üst mahkemeye arz edilebileceğini söylüyorlar.

Bu mesele özellikle Batı ülkelerindeki yazarların, yorumcuların ve politikacıların görüşlerinden beklenen iğneleyici yorumların yapılmasına neden oldu. İnsan hakları izleme komitesi, kadın hakları bölümü başkanı Lashawn R. Jefferson bir açıklamasında şöyle dedi: “Yasal sistem, ğayri meşru ilişki nedeniyle zani (zina eden) kadını cezalandırmak için kullanılıyor.” 21 Ağustos’ta da London Evening Standard’da Melanie Mcdonagh şöyle yazdı: “Suç işlemenin Eski Ahit barbarlığı ve cezalandırmadaki ifrat, faydalı bir hatırlatıcıdır ki; bu kuzey eyaletlerindeki Nikeryalı hristiyanlar, Müslümanların Şeriat kanunlarına geçmesine karşı ayaklandıkları zaman, onların yaptıklarının ne olduğunu öğrenmişlerdi.

Eleştirel yorumların çoğunda, cezalandırabilir bir suç olarak zinayı mahkum eden İslam’a saldırdılar. 21 Ağustos günü Cypriot (eyaleti) içişleri bakanı; Kuzey Nijerya’daki zina suçlamasında bulunup ta evlenmemiş müslüman kadınların barınmaları ve davalarının diğer Avrupa ülkelerine sevk edilmesi için hazırlık yaptıklarını söyledi. Onun bu açıklaması tam da Avrupa ülkelerinin aktif olarak, göçün önünü kesmeye ve açık bir şekilde sığınak arayanları kovmaya odaklandıkları bir zamana denk geldi. Dolayısıyla buradaki sebebin damarlarına dokunan bu özel mesele hakkında taşıdıkları derin endişe olduğu sonucuna varılabilir. Nitekim bu, kapitalist ülkelerde en kıymetli ve kutsal addedilen değerlerin çiğnenmesidir. Zira insan hayatının kutsallığında kişisel özgürlük ve inanç özgürlüğü gibi kıymetler, liberal toplumlarda imani konulardandır.

Bununla birlikte kapitalist toplumlarda korunan kıymetlere yakından bakıldığında, bazı ilginç sorularla yüz yüze gelinir. Eğer insan hayatı öncelikli ve korunması gerekli ise, Nijerya’da zina suçlamasıyla bir kadının hayatı konusunda endişe etme hakları vardır. Bununla beraber aynı endişe ve hassasiyet, Filistin’de binlerce müslümanın katledilmesine veya gelişen dünyada açlık sonucu ölen milyonlarca masuma gelince buharlaşmaktadır. Eğer insan hayatı bu kadar öncelikli ise, 57. yıldönümünde ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’yi nükleer silahlarla (atom bombalarıyla) bombalayarak, yüz binlerce insanı vahşi bir biçimde ölüme göndermesine neden hiç olmazsa mırıltı şeklinde de olsa hiçbir eleştiri yapılmadı?

İnsanların karşılıklı rızalarının olması helinde zina suçunu işleme özgürlüğü bulunması gerektiği şeklindeki sabit düşünceye gelince; bu düşünce beraberinde bazı sorular getirmektedir. Mesela; neden eroin yasaklanıyor da, ondan daha büyük problemlere yol açmasına rağmen, alkol kullanımı övülmektedir? Neden çok evlilik yasaklanıyor da, kürtaj ve annesiz-babasız çocuklar gibi problemlere ek olarak zina eden üzerindeki hissi tahribatına rağmen, zinaya izin verilmektedir? Zina ve ğayri meşru cinsel münasebetleri tetkik ettiğimizde; bunun dergiler, gazeteler, melodram dizileri, filmler ve birçok eğlence sektörünün temel satış noktası olduğunun uyanık gözlemcilerin dikkatinden kaçamadığını görürüz. Bu daimi cinsel pazarlamanın sosyal sonuçları, liberal lobiler tarafından bütünüyle göz ardı edilmektedir. O bakımdan, Britanya’da (içişleri bakanlığı verilerine göre) her gün 13 veya üzerinde yaşlardaki kadınların tecavüz kurbanı olmalarına esaslı bir protesto yapılmamaktadır.

Bunlar kapitalist toplumların kıymetler sisteminde bulunan birçok çelişkiden sadece birkaçıdır. Gayet sarihtir ki bu çelişkiler, insanoğlunu; yanlış ile doğruya ve toplumda yer etmesi gereken kıymetlere karar veren kabul etmiş müfsid bir ideolojinin doğal sonuçlarıdır. Fıtratı gereği insan önyargılıdır, kolaylıkla bulunduğu ortamdan etkilenir ve zihinsel değişimlere maruz kalır. Bunun için bugün suç kabul edilen bir fiil, yarın suç olmaktan çıkabilir. Çok seneler önce zina aslında ayıplanmaktaydı. Oysa bugün ciddi manada, zina bir norm haline dönüşmüş ve hatta gazete bayilerinde satılan dergiler, insanların eşlerini aldatmasını tavsiye eder bir duruma gelmiştir. Bugün Kuzey Amerika Erkekleri Sevgi Birliği (NAMBLA) gibi gruplar, yetişkinler ile çocuklar arasındaki cinsel münasebetlerin yasallaştırılması için çağrıda bulunmaktadırlar. Böylece çocuklara cinsel tacizde bulunmanın, gelecekte bir gün bir realite haline gelmeyeceğini kim garanti edebilir?

Doğru ve yanlışın ne olduğu kararını insanlara terk etmek; kapitalist toplumlarda çelişkili değerler ve sosyal dejenerasyon üreten unsurlardan biridir. Bir ideoloji olarak İslam, doğru ve yanlışın ne olduğu kararını; insan doğasının ve çevresel şartlarının tümüyle farkında olan adaletli ve tarafsız olana, insanların Yaratıcısı’na bırakılmasını esas alır. İslami değerler ve kurallar değişmezdir. Bugünün ve geleceğin nesilleri için, toplumun korunmasına liderlik eden sabit bir ölçüdür. Bu bağlamda Müslümanlar; kapitalizmin köklü bozuklukları üzerine kurulmuş toplumlar hususunda ve bakış açımıza göre, yegane kuvvetli ve pratik alternatif ideolojinin İslam olduğunu konusunda dikkatlice düşünmelidirler.

Hizb-ut Tahrir

H. 14 Cemadiyy-ul Ahir 1423

Britanya 

M. 22 Ağustos 2002

Yukarı