Amerika’nın kafir
devletleri ve yerli uşakları toplayarak, Müslümanlara ve
memleketlerine hakim olmak, servetlerini çalıp götürmek
için Ortadoğu’nun haritasını buna göre değiştirmek
üzere, Afganistan’a saldırdığı gibi Irak’a saldırmakla
ilgili komplo ve entrikalar hazırladığı düşmanca bir
atmosferle karşı karşıyayız. İzzet ve kudretin kaynağı
olan İslam’ı geri getirmekten başka çare kalmamıştır.
Bu Müslümanların
yardımlaşarak birlik içinde hareket etmeye muhtaç oldukları
bir atmosferdir. Ürdün Kralı 2. Abdullah’a gelince, o “Önce
Ürdün” şiarını ve sloganını ön plana çıkarmaktadır.
Ürdün basın-yayını ve yetkili kişiler bu şiara kıymet
vererek yaygınlaştırmaya koşturmaktadırlar. Açık
oturumlar ve sempozyumlar düzenleyerek halkı buna yönlendirmeye
çalışmaktadırlar. Sanki Ürdün, maruz kaldığı bütün
sorunlardan bu şiar (toplumun bir
konudaki ortak duygusu) ile kurtulacaktır! Geçmişte de
buna benzer şiarlar uydurup yüceltmişlerdi. Mesela: “Büyük
Arap Kültürü”, “Vahdet”, “Verimli Hilal”, “Birleşik
Ülke” (Ürdün ve Batı Şeria kastedilmiştir). Daha ne
şiarlar uydurup duracaklardır?! Nitekim “Allah, Vatan ve
Kral” şiarı hâlâ devlet dairelerinde yankısını
bulmaktadır.
Bu
“Önce Ürdün” şiarını desteklemek üzere kral,
30.10.2002’de başbakana bir mektup yazarak bu şiarın
yerleştirilmesinde istihdam edilmek üzere 31 devlet adamının
görevlendirmesini istedi. Söz konusu mektupta şu cümleler
geçti: “...Bölgemizin içinden geçtiği zor şartların
ve dünyanın içine girdiği yeni durumun bize dayattığı
emrivakiler bizi etkilemektedir. Bu şartlar altında bütün
resmi ve gayri resmi gayretlerimizi öncelikle vatanımız için
seferber etmemiz gerekmektedir...” Mektubun sonlarına
doğru şöyle diyor: “...Ürdün’den daha önemli bir
meselemizin olmaması için ideallerimizi gözden geçireceğiz...”
Muhakkak
ki; bu kargaşa ve korku anında yüceltilen “Önce Ürdün”
şiarından maksat Ürdünlülerin maslahatını gözetmek değildir.
Zira Ürdünlülerin hakiki maslahatı; İslam’ın ortaya
koyduğu gibi, ferahlık ve darlık anında dahi İslam Ümmeti’nden
kopmaz bir parça olmaktadır. Halbuki “Önce Ürdün”
şiarı, Amerika’nın Irak’ı vurup devirmeye karar
verdikten sonra Ürdün devlet adamlarının Irak’a karşı
taşıdıkları mesuliyetlerinden kurtulmak için ortaya atılmıştır.
Sonra da Ürdünlülerin maslahatı masalıyla, halk bu
aşağılayıcı duruma ikna edilmeye çalışılmaktadır.
Takınılan bu tavır, yöneticilerin devletlerarası siyasetten
ve özellikle Amerikan siyasetinden ne denli bihaber olduklarını
göstermektedir. Zira Amerika, maslahatı gerektiğinde
kuklalarını değiştirecektir. İngilizlerin onlara
yaptıklarını ne de çabuk unuttular! Aynı zamanda bunların
bölge ile ilgili siyasetleri de kısırdır. Çünkü Ürdün
halkı; ister Filistin, ister Irak, ister Afganistan veya bir
başkası olsun, Müslüman kardeşlerinin mesuliyetinden
kurtulmak istememektedir. Zira Müslümanlar arasındaki Akide
bağı her şeyin üstündedir. Halk reddetmesin, kabul etsin
diye kelimelerle oynayıp “Önce Ürdün” diyerek halkın
duygularını yönlendirmek, yönetimin ve avanesinin
şaşırtmaca ve saptırmasından başka bir şey değildir.
Nitekim yönetimin daha önce ortaya attığı şiarlar da,
halka hezimet ve sıkıntıdan başka bir şey getirmemişti.
Çünkü bu şiarlar İslam’a aykırı olmakla birlikte, yöneticilerin
halkı kalkındırmak için ortaya attığı şiarlar da
değildir. Bilakis kafirlerin onlara dayattığı, halkı zayıf
ve mahkum duruma sokan planları yürütmek için uydurdukları
şiarlardır.
Bu
uyduruk ve aldatıcı şiarlar zincirinin en kötü halkası “Yahudilerle
Barış” şeklinde olanı idi. Bunu diğer bütün şiarlardan
daha çok yücelttiler. Ardından “Vadi Urube Antlaşması”nı
yücelttiler. Sonra da “Barış Antlaşması” zehirini buna
ilave ettiler. Halbuki bu antlaşma imzalayan ve ona iştirak
eden Müslümanlara alçaklıktan başka bir şey getirmiyordu.
Çünkü bu antlaşma ile İslam toprağından vazgeçiliyordu
ve yahudiler Filistin toprakları üzerinde bir devlet olarak
kabul ediliyorlardı. Suç bununla da bitmiyordu. Bilakis
Ürdün’ün doğusundan da yahudilere toprak bıraktılar.
Bakure, Vadi Urube, Ğamer gibi yerleşim birimlerini “Sanayi
Bölgesi” adı altında yahudilerin süresiz mülk
edinmelerini sağladılar. Onlar da gelip buralarda fabrikalar açtılar.
Karşılıklı yardımlaşma adı altında, yahudilerin gelip içerisinde
istihbarat şebekesi kurmasına izin verdiler. İşte bu
şekilde Ürdün, yahudi ürünlerinin ve casuslarının İslam
alemi ve özellikle Arap alemi için üzerinden geçtiği bir köprü
oldu.
Geçmişte
adı geçen şiarları yüceltip sonra yahudilere fırsat ve
toprak takdim edenlerin, nehrin doğusu ve batısından vazgeçenlerin
bir müddet sonra “Önce Ürdün” şiarından vazgeçip “Önce
Amman” demeleri hiçte uzak değildir. Zira alçak olana
alçaklık vız gelir.
Şüphesiz
ki; “Önce Ürdün” şiarına davet etmek, bekâ
içgüdüsünden çıkan “Vatan bağı”na davet etmektir. Bu
bağ sürekli alakaları tanzim etmek için insanları sahih bir
şekilde birbirine raptedecek ve maslahatlarını temin edecek
bir bağ değildir. Kalkınmak için tutulacak bir yol değildir.
Bilakis Müslümanlar açısından sahih kalkınmaya götürecek
yol üzerinde bir engeldir. Düşmanları bunu güzel gösterip
onları buna yönlendiriyorlar ki, onları İslam’dan
uzaklaştırsınlar. Sonra onları tek başına bıraksınlar ve
onlara egemen olup servetlerini alıp götürsünler.
Onlar bunu yapar ki, ne bir Mısırlı ne bir Filistinli veya
Iraklı harekete geçemesin. Nasıl ki bugün ne bir Suudi ne
bir Türk ve ne de diğer Müslümanlar Afgan, Çeçen ve
Filistinli kardeşlerine yardım etmeye koşmuyorlar, işte
vatancılığın doğurduğu sonuç budur!
Bu
nedenle “Önce Ürdün” deyip vatancılık yapmak ve Müslümanlar
arasındaki bağın yalnızca vatan bağı olmasına
davet etmek büyük bir cürümdür. Müslümanların bunu
reddedip şiddetli bir şekilde karşı çıkmaları gerekir.
Çünkü Allah (cc) bunu haram kılmıştır. Nitekim şöyle
buyurmuştur:
De
ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz,
eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada
uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız
meskenler, size Allah’tan Rasulü’nden ve O’nun yolunda
cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye
kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez. [Tevbe
24]
İşte
Allah (cc) bu ayet ile vatan bağı dahil herhangi bir bağı
İslam bağından daha üstün tutmayı haram kılmıştır.
Bunu yapana azap vaad edip onları fasıklık ile
nitelendirmiştir.
Ey Müslümanlar!
Şüphesiz
ki; Allah (cc) bizleri İslam ile karanlıklardan aydınlığa
çıkardı. İslam ile bizi hatırı sayılır anlı şanlı
bir ümmet yaptı. İslam üzere kaldığımız sürece bu nam
üzere kaldık. Bugün de tek bir ümmet halinde Allah-u Teala’nın
bizden istediğine dört elle sarılmalıyız. Zira Allah (cc)
şöyle buyurmaktadır:
Hep
birlikte Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın,
parçalanmayın. Allah’ın size olan ni’metini hatırlayın.
Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, kalplerinizi
birleştirmiş ve O’nun ni’meti sayesinde kardeş kimseler
olmuştunuz. [Al-i İmran 103]
Mü’minler
ancak kardeştir. [Hucurat 10]
Rasulullah
(sav) de şöyle buyurmaktadır:
Mü’minler
sevgide, merhamette ve şefkatte bir vücut gibidirler. Ondan
bir organ rahatsız olursa diğer organlar da ateş ve
uykusuzluk ile ona katılırlar.
Yine
şöyle buyurmuştur:
Müslüman
müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu düşman eline
bırakmaz.
Ömer
b. El-Hattab (ra) de şöyle buyurmuştur:
Biz
Allah’ın İslam ile aziz kıldığı bir topluluğuz. Ne
zaman Allah’ın dini dışında izzet ararsak Allah bizi alçaltır.
İslam’dan
alınmamış hiçbir şiar, fikir veya mefhum Müslümanları
kuvvetlendiremez ve fayda sağlayamaz. Bilakis onlara zarar
verir ve onları zayıf düşürür. Şer’i deliller ve
yaşanmakta olan vakıa buna delildir. Müslümanların İslam
dışı hiçbir şiar, mefhum ve düşünceyi kabul etmemesi
gerekir. Müslümanın şiarı Her Şeyden Önce ve Daima
İSLAM şeklindedir. Bunun dışındaki bütün şiar, fikir
ve nizamlar merduddur. Kendilerine zaaf, alçaklık ve beladan
başka bir hayır getirmeyen mefhum, şiar ve fikirleri dayatan
yöneticilerine engel olmaları gerekir. Onları muhasebe edip
değiştirmeleri gerekir. Allah’ın emrettiği gibi İslam’ı
tek bir Halife’nin yönetimi altında tatbik mevkiine getirmek
için bunu yapmaları gerekir. Allah (cc)’ın Kitabı ve Rasulü
(sav)’in Sünneti üzere bir Halife’ye biat etmeleri
gerekir. Ta ki Halife onlara liderlik yapsın, onları ve
memleketlerini kafirlerin egemenliğinden kurtarsın. Sonra da
Hilafet Devleti bünyesinde onları birleştirsin. Hilafet
sancağı altında İslam’ı bütün cihana taşısınlar ki,
insanlığı beşer aklının koyduğu rejimlerden kurtarsın ve
İslam’ın nuruna kavuştursun.
Allah
(cc) şöyle buyurdu:
Kim
İslam’dan başka bir din ararsa, o ondan kabul edilmeyecek ve
o ahirette ziyana uğrayanlardan olacaktır. [Al-i İmran
85]
|