Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

Her Şeyden Önce ve Daima İSLAM

Amerika’nın kafir devletleri ve yerli uşakları toplayarak, Müslümanlara ve memleketlerine hakim olmak, servetlerini çalıp götürmek için Ortadoğu’nun haritasını buna göre değiştirmek üzere, Afganistan’a saldırdığı gibi Irak’a saldırmakla ilgili komplo ve entrikalar hazırladığı düşmanca bir atmosferle karşı karşıyayız. İzzet ve kudretin kaynağı olan İslam’ı geri getirmekten başka çare kalmamıştır.

Bu Müslümanların yardımlaşarak birlik içinde hareket etmeye muhtaç oldukları bir atmosferdir. Ürdün Kralı 2. Abdullah’a gelince, o “Önce Ürdün” şiarını ve sloganını ön plana çıkarmaktadır. Ürdün basın-yayını ve yetkili kişiler bu şiara kıymet vererek yaygınlaştırmaya koşturmaktadırlar. Açık oturumlar ve sempozyumlar düzenleyerek halkı buna yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Sanki Ürdün, maruz kaldığı bütün sorunlardan bu şiar (toplumun bir konudaki ortak duygusu) ile kurtulacaktır! Geçmişte de buna benzer şiarlar uydurup yüceltmişlerdi. Mesela: “Büyük Arap Kültürü”, “Vahdet”, “Verimli Hilal”, “Birleşik Ülke” (Ürdün ve Batı Şeria kastedilmiştir). Daha ne şiarlar uydurup duracaklardır?! Nitekim “Allah, Vatan ve Kral” şiarı hâlâ devlet dairelerinde yankısını bulmaktadır.

Bu “Önce Ürdün” şiarını desteklemek üzere kral, 30.10.2002’de başbakana bir mektup yazarak bu şiarın yerleştirilmesinde istihdam edilmek üzere 31 devlet adamının görevlendirmesini istedi. Söz konusu mektupta şu cümleler geçti: “...Bölgemizin içinden geçtiği zor şartların ve dünyanın içine girdiği yeni durumun bize dayattığı emrivakiler bizi etkilemektedir. Bu şartlar altında bütün resmi ve gayri resmi gayretlerimizi öncelikle vatanımız için seferber etmemiz gerekmektedir...” Mektubun sonlarına doğru şöyle diyor: “...Ürdün’den daha önemli bir meselemizin olmaması için ideallerimizi gözden geçireceğiz...

Muhakkak ki; bu kargaşa ve korku anında yüceltilen “Önce Ürdün” şiarından maksat Ürdünlülerin maslahatını gözetmek değildir. Zira Ürdünlülerin hakiki maslahatı; İslam’ın ortaya koyduğu gibi, ferahlık ve darlık anında dahi İslam Ümmeti’nden kopmaz bir parça olmaktadır. Halbuki “Önce Ürdün” şiarı, Amerika’nın Irak’ı vurup devirmeye karar verdikten sonra Ürdün devlet adamlarının Irak’a karşı taşıdıkları mesuliyetlerinden kurtulmak için ortaya atılmıştır. Sonra da Ürdünlülerin maslahatı masalıyla, halk bu aşağılayıcı duruma ikna edilmeye çalışılmaktadır. Takınılan bu tavır, yöneticilerin devletlerarası siyasetten ve özellikle Amerikan siyasetinden ne denli bihaber olduklarını göstermektedir. Zira Amerika, maslahatı gerektiğinde kuklalarını değiştirecektir. İngilizlerin onlara yaptıklarını ne de çabuk unuttular! Aynı zamanda bunların bölge ile ilgili siyasetleri de kısırdır. Çünkü Ürdün halkı; ister Filistin, ister Irak, ister Afganistan veya bir başkası olsun, Müslüman kardeşlerinin mesuliyetinden kurtulmak istememektedir. Zira Müslümanlar arasındaki Akide bağı her şeyin üstündedir. Halk reddetmesin, kabul etsin diye kelimelerle oynayıp “Önce Ürdün” diyerek halkın duygularını yönlendirmek, yönetimin ve avanesinin şaşırtmaca ve saptırmasından başka bir şey değildir. Nitekim yönetimin daha önce ortaya attığı şiarlar da, halka hezimet ve sıkıntıdan başka bir şey getirmemişti. Çünkü bu şiarlar İslam’a aykırı olmakla birlikte, yöneticilerin halkı kalkındırmak için ortaya attığı şiarlar da değildir. Bilakis kafirlerin onlara dayattığı, halkı zayıf ve mahkum duruma sokan planları yürütmek için uydurdukları şiarlardır.

Bu uyduruk ve aldatıcı şiarlar zincirinin en kötü halkası “Yahudilerle Barış” şeklinde olanı idi. Bunu diğer bütün şiarlardan daha çok yücelttiler. Ardından “Vadi Urube Antlaşması”nı yücelttiler. Sonra da “Barış Antlaşması” zehirini buna ilave ettiler. Halbuki bu antlaşma imzalayan ve ona iştirak eden Müslümanlara alçaklıktan başka bir şey getirmiyordu. Çünkü bu antlaşma ile İslam toprağından vazgeçiliyordu ve yahudiler Filistin toprakları üzerinde bir devlet olarak kabul ediliyorlardı. Suç bununla da bitmiyordu. Bilakis Ürdün’ün doğusundan da yahudilere toprak bıraktılar. Bakure, Vadi Urube, Ğamer gibi yerleşim birimlerini “Sanayi Bölgesi” adı altında yahudilerin süresiz mülk edinmelerini sağladılar. Onlar da gelip buralarda fabrikalar açtılar. Karşılıklı yardımlaşma adı altında, yahudilerin gelip içerisinde istihbarat şebekesi kurmasına izin verdiler. İşte bu şekilde Ürdün, yahudi ürünlerinin ve casuslarının İslam alemi ve özellikle Arap alemi için üzerinden geçtiği bir köprü oldu.

Geçmişte adı geçen şiarları yüceltip sonra yahudilere fırsat ve toprak takdim edenlerin, nehrin doğusu ve batısından vazgeçenlerin bir müddet sonra “Önce Ürdün” şiarından vazgeçip “Önce Amman” demeleri hiçte uzak değildir. Zira alçak olana alçaklık vız gelir.

Şüphesiz ki; “Önce Ürdün” şiarına davet etmek, bekâ içgüdüsünden çıkan “Vatan bağı”na davet etmektir. Bu bağ sürekli alakaları tanzim etmek için insanları sahih bir şekilde birbirine raptedecek ve maslahatlarını temin edecek bir bağ değildir. Kalkınmak için tutulacak bir yol değildir. Bilakis Müslümanlar açısından sahih kalkınmaya götürecek yol üzerinde bir engeldir. Düşmanları bunu güzel gösterip onları buna yönlendiriyorlar ki, onları İslam’dan uzaklaştırsınlar. Sonra onları tek başına bıraksınlar ve onlara egemen olup servetlerini alıp götürsünler. Onlar bunu yapar ki, ne bir Mısırlı ne bir Filistinli veya Iraklı harekete geçemesin. Nasıl ki bugün ne bir Suudi ne bir Türk ve ne de diğer Müslümanlar Afgan, Çeçen ve Filistinli kardeşlerine yardım etmeye koşmuyorlar, işte vatancılığın doğurduğu sonuç budur!

Bu nedenle “Önce Ürdün” deyip vatancılık yapmak ve Müslümanlar arasındaki bağın yalnızca vatan bağı olmasına davet etmek büyük bir cürümdür. Müslümanların bunu reddedip şiddetli bir şekilde karşı çıkmaları gerekir. Çünkü Allah (cc) bunu haram kılmıştır. Nitekim şöyle buyurmuştur:

De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan Rasulü’nden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez. [Tevbe 24]

İşte Allah (cc) bu ayet ile vatan bağı dahil herhangi bir bağı İslam bağından daha üstün tutmayı haram kılmıştır. Bunu yapana azap vaad edip onları fasıklık ile nitelendirmiştir.

Ey Müslümanlar!

Şüphesiz ki; Allah (cc) bizleri İslam ile karanlıklardan aydınlığa çıkardı. İslam ile bizi hatırı sayılır anlı şanlı bir ümmet yaptı. İslam üzere kaldığımız sürece bu nam üzere kaldık. Bugün de tek bir ümmet halinde Allah-u Teala’nın bizden istediğine dört elle sarılmalıyız. Zira Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın, parçalanmayın. Allah’ın size olan ni’metini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, kalplerinizi birleştirmiş ve O’nun ni’meti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. [Al-i İmran 103]

Mü’minler ancak kardeştir. [Hucurat 10]

Rasulullah (sav) de şöyle buyurmaktadır:

Mü’minler sevgide, merhamette ve şefkatte bir vücut gibidirler. Ondan bir organ rahatsız olursa diğer organlar da ateş ve uykusuzluk ile ona katılırlar.

Yine şöyle buyurmuştur:

Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu düşman eline bırakmaz.

Ömer b. El-Hattab (ra) de şöyle buyurmuştur:

Biz Allah’ın İslam ile aziz kıldığı bir topluluğuz. Ne zaman Allah’ın dini dışında izzet ararsak Allah bizi alçaltır.

İslam’dan alınmamış hiçbir şiar, fikir veya mefhum Müslümanları kuvvetlendiremez ve fayda sağlayamaz. Bilakis onlara zarar verir ve onları zayıf düşürür. Şer’i deliller ve yaşanmakta olan vakıa buna delildir. Müslümanların İslam dışı hiçbir şiar, mefhum ve düşünceyi kabul etmemesi gerekir. Müslümanın şiarı Her Şeyden Önce ve Daima İSLAM şeklindedir. Bunun dışındaki bütün şiar, fikir ve nizamlar merduddur. Kendilerine zaaf, alçaklık ve beladan başka bir hayır getirmeyen mefhum, şiar ve fikirleri dayatan yöneticilerine engel olmaları gerekir. Onları muhasebe edip değiştirmeleri gerekir. Allah’ın emrettiği gibi İslam’ı tek bir Halife’nin yönetimi altında tatbik mevkiine getirmek için bunu yapmaları gerekir. Allah (cc)’ın Kitabı ve Rasulü (sav)’in Sünneti üzere bir Halife’ye biat etmeleri gerekir. Ta ki Halife onlara liderlik yapsın, onları ve memleketlerini kafirlerin egemenliğinden kurtarsın. Sonra da Hilafet Devleti bünyesinde onları birleştirsin. Hilafet sancağı altında İslam’ı bütün cihana taşısınlar ki, insanlığı beşer aklının koyduğu rejimlerden kurtarsın ve İslam’ın nuruna kavuştursun.

Allah (cc) şöyle buyurdu:

Kim İslam’dan başka bir din ararsa, o ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette ziyana uğrayanlardan olacaktır. [Al-i İmran 85]

Hizb-ut Tahrir

H. 29 Şa’ban 1423

Ürdün Vilayeti 

M. 05 Kasım 2002

 

Yukarı