1967’de işgal
ettiği Arap topraklarından çekilmesi şartıyla, İsrail’i
resmen tanımayı öngören Suudi planı, bir Arap lider
tarafından başlatılan en son girişimdir ve onun Batılı
elebaşıları, Ümmet üzerine İsrail varlığını zorla
kabul ettirmektedir. Yahudi varlığını kucaklama yarışında
geride kalmaya hiç niyeti olmayan Pakistan yönetimi, planı tümüyle
desteklemektedir.
Filistinlileri
gaspçı yahudilerden tamamen kurtarmak için zemin hazırlayacağına,
İslam dünyasının yöneticileri bir kez daha Ümmete ihanet
etmeye hazırlanmakta ve Filistin’in bir parçasını İslam’ın
düşmanlarına teslim etmektedirler. Son yirmi yılda Bosna,
Kosova, Çeçenya ve Doğu Timor da bu hain yöneticiler eliyle
benzer akıbetlere uğradılar. İslam, işgal altındaki
toprakların tamamen kurtarılmasını gerektirmekte ve Müslümanların
topraklarını kafirlerin devletlerine teslim etmeyi haram
kılmaktadır.
Veliaht
prens Abdullah’ın planı, daha öncekiler gibi; “Barış
İçin Müslümanların topraklarının feda edilmesi” ilkesine
(bağlı olduğunu) gizlemekte ve Filistin halkının kötü
durumu ile ilgili hiçbir ciddi girişimde bulunmamaktadır.
İsrail varlığı, kendi bütünlüğü içinde, gayri-meşru
bir işgalcidir ki; (ümmetin kalbine saplanan) keskin bir
hançerden farksızdır. Zira Batı, hayatını kurutmak ve
herhangi bir tekrar ayağa kalkma girişimini önlemek için,
onu İslam Ümmeti’nin bedenine sapladı.
Müslümanlar,
yahudiler ve hristiyanlar arasında bir barış olacağını,
İsrailliler kadar onların da Filistin’de yaşayacağını ve
kendilerine has özellikleriyle varlıklarını sürdüreceklerini
söyleyenler ise, en büyük yalanı söylemektedirler.
Bölgeye
gerçek barışı getirebilecek olan ancak ve sadece İslam’dır.
Geçmişte Hilafet yönetimi altında, hem müslümanlar hem de
gayri-müslimler Filistin’de barış içinde yaşadı ki; bu,
insanlık tarihinde eşsiz bir başarıydı.
|