Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

HAÇLI SEFERLERİNİN ORTA DOĞU BOYUTU

11 Eylülden sonra başlatılan Haçlı seferleri, hızından hiçbir şey kaybetmeden dolu dizgin devam etmekte. Amerika'nın eşliğinde Müslüman avı bütün İslam aleminde acımasızca sürmektedir. Bu savaşta bölgeler ve yerler değişse de açık ve hiçbir yoruma muhtaç olmayan konum; savaşın muhataplarının sadece Müslümanların olmasıdır. Filistin’de gelinen nokta da bunun dışında değildir. Burada değişen ise zulüm makinasında ABD’nin eşliğinde İsrail denen pis yahudilerin olmasıdır.

İsrail’in bölgede işlediği katliamların yeni olmadığı bilinmektedir. Fakat son dönemler katliamda farklılıkların olduğunu da söylemek gerekir. Bu farklılıkları özetle şöyle sıralamak mümkündür:

a- Olayın Dick Cheney ile bağlantılı olan yönü;

Dick Cheney, Irak konusunda bilindiği gibi bazı ülkelerle bir dizi temaslarda bulunmuştu. Bu gezide dikkat çeken yönler, Cheney’nin görüşmelere İngiltere’den başlayıp görüşmelerini İngiliz kuklası olan Türkiye ile bitirmesi idi. Bu iki ülkeden olası bir Irak savaşında kullanılmak üzere asker isteyen Cheney olumlu cevap alamadı. Bunun yanında diğer olumsuzluklar; yani Orta Doğudaki hain kukla yönetimlerin, halklarını durdurmaları noktasında temel güvenceler verememeleri yer almaktadır. Olayın İsrail ile bağlantılı olan yönü ise; Irak’a düzenlenecek olası bir saldırıda Irak için son nokta olan ve Orta Doğu’yu peşine takabileceği, karadan bütün gücü ile İsrail üzerine yöneleceği bir saldırıdır. İşte bu noktada İsrail ABD’den hayati güvenceler istemiştir. Bunlar; sınırlarının tam güvence altına alınması; İsrail’in işgal ettiği topraklarda herhangi bir otonomi veya devletçiğe müsaade edilmemesi; Arap ülkelerinin İsrail varlığını şartsız tanımaları; olası bir savaşta bütün masraflarının teminat altına alınması.

Bu saydığımız hususlar Amerika için zor olan şartlardan değildir. Çünkü daha önce İngilizlerin karakol olarak kullanmak için bölgeye yerleştirdikleri bu uru (İsrail’i), bugün Amerika bölgede hakimiyetini uzun ömürlü kılmak için kullanacaktır. Hatta bu noktada kendi askerine de gerek kalmayacak, kendisinin yapacağı işleri maddi destekle, salyası akan İsrail'in kudurmuş köpeklerine yaptıracaktır.

b- Müslümanlara karşı olan kin:

Bilindiği gibi Amerika Afganistanda giriştiği katliamları sürekli kılmak ve Müslüman varlığını tümden körleştirmek için yoğun saldırılarını devam ettirmektedir. Halen dünyanın bir çok bölgesinde Müslümanlar katledilmekte, yurtlarından sürülmekte, ağır hayat şartlarında yaşamaya mahkum edilmektedir. Filistin bölgesindeki Müslümanların bugün yaşadığı olaylar da bunun bir parçasıdır. Bölgede cereyan eden bütün olaylar Amerikanın bilgisi ve planı dahilindedir. Hatta bu olaylar, CIA-Mossat işbirliği ile yürütülmektedir. Bir zamanlar Amerika tarafından Beslenen Arafat, CNN’e yaptığı açıklamada şöyle diyor; “İsrail Amerika'nın izni olmadan bölgede hiçbir iş yapmaz.” (Bu gerçekleri önceden bilip daha sonradan açıklamak zorunda kalanlar; galiba koltuklarının ellerinden alınacağını hissettiği an düşünmeye başlıyorlar.) Ayrıca bölgede Filistin'deki Barış Gücü'nde görev yapan Hava Pilot Binbaşı Cengiz Toytunç'un CIA tarafından vurulduğu yapılan incelemeler sonucu ortaya çıkmıştır. Amerikanın Ortadoğu temsilcisi (Em.) General Anthony Zinni halen bölgededir ve İsrail’i yönlendirmektedir. ABD savunma bakanı Powel yaptığı basın toplantısında İsrail saldırılarının; “üç hafta daha süreceğini” açıkladı. Ayrıca Amerika’da başta Bush olmak üzere bütün yöneticileri İsrail’in girişimlerini haklı, Filistinlilerin girişimlerini terör eylemi olarak kabul etmektedirler. Bush basına yaptığı açıklamada “İsrail’in yanında” olacaklarını defalarca ifade etmiştir. Amerika aslında İsrail’le beraber bölgede sivrilen bütün İslami guruplardan rahatsızdır. Bu rahatsızlıklarını Afganistanda olduğu gibi kıyımla bitirmek istemektedirler. Yani Orta doğuda “ABD-İsrail haçlı seferleri” bir cephe daha açmıştır.

c- Filistin Devleti'ni Ürdün’de kurma planları

İsrail Batı Şeria ve işgal ettiği diğer bölgelerden çekilmeyi hiçbir zaman taahhüt etmedi. Hatta Amerika'nın daha önceleri bölgeye Arafat önderliğinde yerleştirmek istediği bir Filistin devletinden rahatsızlık duymakta ve her defasında işi zora sürmekteydi. İşte bu sıkıntılı anında, Amerika'nın arkasına sığındığı 11 Eylül, İsrail’in de işine yaradı ve Filistin Özerk Devletini Afganistan Taliban yönetimiyle eşdeğer tutarak bölgeden atma eğilimine yöneldi. Bu noktada yapılacak iş; bölge halkını sindirmek, alt yapı dahil her şeyi yakıp-yıkmak, kanlı katliamlara girişerek Filistin halkını Ürdün sınırları içerisine yitmektir. Bu aşamada Arafat’ın, Amerikan güvencesinde yeniden Tunus’a sürgün edilmesi kaçınılmaz görünüyor. Hatta Şaron iki seçenekten birini seçmesi için Arafat’a baskı yapmaktadır. Ya sürgün ya ölüm. Bunu açık kalan mikrofonundan basına yansıyan sözcüklerin altında da görmek mümkündür. Çok rahat tavırlar içerisinde şöyle diyor: “Büyük bir fırsat doğmuştur. İşi uzatmadan Arafat’ı hemen sürgüne gönderelim.” Bütün bunlar gösteriyor ki; İsrail’in İşgal ettiği bölgelerde bir daha Filistin yönetiminden bahsedilmeyecektir. Birleşmiş Milletler Filistin devletinden bahsetmiştir ama yeri hakkında hiçbir şey telaffuz etmemiştir. Büyük olasılıkla Ürdün yakında bölünmeye gebedir. Filistinlilerin yoğun olarak yaşadığı Ürdün’de bir Filistin Devleti kurma planları yatmaktadır. Olayların akışı da o yönde yoğunluk kazanmıştır.

d- Müslümanlardaki tansiyonu ölçme

Afganistan saldırıları ve sürdürülen Müslüman kıyımı karşısında her ne kadar Amerika’ya karşı sesler yükselmiş, toplumlarda kin ve nefret ön plana çıkmışsa da hayatta fazla etkisi olmadığı bir gerçektir. Bu girişimler Amerika’ya geri adım attırmasının aksine cesaret kazandırmıştır. Orta Doğu'da yakacakları ateşin tesirini, etkilerini, tepkilerini; İsrail’de yaktıkları ateşle denemek istemektedirler. İsrail tarihinde bu denli saldırıların en şiddetlisini gerçekleştirdiği şu günlerde ise çok rahattır. Nedeni gayet açıktır. Çevresinde milyonlarca Müslüman olmasına rağmen giriştiği bu eylemlerde hiçbir zorlukla karşılaşmamış, aksine destek bulmuştur. En büyük desteği Amerika’dan alan İsrail ikinci büyük desteği de bölgedeki hain yöneticilerden almıştır. Onlar Lübnan’da gerçekleştirdikleri “Arap Zirvesinde” İsrail’i tanımak için adeta yarışmışlardır. Bu yarışı başlatan Suud yönetimi elinde modern silahlar olmasına rağmen ordusunu pis, korkak yahudilerin üzerine sürme cesaretini gösterememiştir. Diğerlerinin de bundan pek farkı yoktur. Ne Mısır'ın, ne Türkiye'nin, ne Suriye'nin, ne Ürdün'ün böyle bir işi yapmaya cesaretleri vardır. Onların ordularını ve polislerini harekete geçirdikleri tek husus; Müslüman halklara korku salmak, dipçik zoru altında tutmak, yürüyüşler yapanları, başörtüsü takanları okullardan kovmak, sokak sokak köşe bucak demeden rejimlerine karşı gelen Müslümanları bulup hapsetmektir. Hain liderler ordularını ancak Müslümanlara karşı harekete geçirmektir. İsrail bundan nasıl cesaret almasın ki?!..

Halklara gelince; halklar sindirilmiştir, bu sindirme (zorla ve de) aşı yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. İslam beldesindeki otoritelerin gücü Müslümanlar üzerinde dönmektedir. Bir çok beldede İslam davasını yüklenenler için özel hapishaneler, işkence merkezleri kurulmuştur. Hatta artık bununla da yetinmeyen hain idareciler yakaladıkları Müslümanları Amerikan celladının eline teslim etmektedirler.

Müslümanlar bugün bu gibi olaylara duyarsız ve seyirci kalıyorlarsa güçsüzlüklerinden değil, aşama aşama bu hallere alıştırıldıklarından dolayıdır. Tarihle günümüz olaylarında sergilenen Müslümanların tavırlarını göz önüne getirdiğinizde arada büyük farklılıklar olduğunu göreceksiniz. Bir Müslüman kadının yahudiler tarafından cilbabını (örtüsünü) dikenle bağlayarak vücudunun açılmasına karşın kendini feda eden Müslüman şahsiyetle, bugünkü şahsiyetleri bir karşılaştırın. Bir Sütçü İmam, kadının örtüsüne el uzatan kafir Fransız askerlerine karşı meydanlara düşerken, bugün vaizlerinde yahudileri lanetlemekten korkan devlet mollalarına bir bakın! Bir kadının hapse atılmasından dolayı ordularını harekete geçiren yöneticinin durumuyla bugün yahudi varlığını korumak için onunla askeri anlaşmalar yapan hain yöneticilere bir bakın!

Evet, geçen zaman diliminde çok şey değişmiştir. Müslümanlar önce başlarındaki hain idarecilerin, küfür sistemlerin varlığı altında yaşamaya alıştılar. Sonra varlıklarını sınırlara hapsederek bir ümmet olduklarını unuttular.

Evet, geçen zaman diliminde Müslümanların üzerlerine önce coplar inip kalktı sonra Filistin askıları. Önce kolları kırıldı, sonra kafalarına birer kurşun. Önce kamplarda topladılar, sonra toplu mezarlar... Önce teker teker evler yıkıldı, sonra toplu sürgünler... Önce üniversitelerden sökülüp atıldı başörtüsü, sonra bütün okullar ve kurumlar girdi devreye.

İnsanın kanını dondururcasına katliamların yaşandığı böylesi olaylara karşı Müslümanlar herhangi bir filimi seyreder gibi tavır almaktadır. Bunun için hiçbir yerden el uzanmıyor Filistinliye, Kosovalıya, Bosnalıya, Afganlıya... İslam ümmeti ümmet olma şiarını kaybettiği için ne kadar da rahat şimdi korkak Amerika ve İsrail. İncinmeler, sızlanmalar, ahlar, vahlar dizmece tarihi olayların bahaneleri gölgesinde artık yok oldu. Yani kafirlerin yaptığı zulüm aşısı İslam ümmetinin bedeninde yer tuttu. Oysaki ayeti kerimede Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Müminler ancak kardeştirler.” (Hucurat 10)

Ayrıca Resulullah (sav) şöyle buyurdu:

“Mü’minler; birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet etmekte ve birbirlerini korumakta bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir uzvu rahatsız olursa diğer uzuvlar da bu yüzden rahatsız olurlar. Uykusuzluk ve humm ile (yüksek ateş) onun için birbirlerini yardıma çağırırlar.” (Buhari, Müslim)

A. SEYFULİSLAM

3 Nisan 2002 

Yukarı