Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

İslam Aleminin Liderleri Düşman Amerika’ya Karşı Müslümanları Yalnız Bıraktılar

 Bugün büyük bir olay ile karşı karşıyayız! Zira Amerika; Kuveyt’in, diğer Körfez ülkelerinin ve sair Müslüman ülkelerin hain yöneticileri sayesinde ordularını buraya yığmış bulunmaktadır. Asıl gayesini gizleyerek amacının; komşularını ve Amerikan maslahatlarını tehdit eden Irak’ı vurmak olduğunu söylemektedir. Amerika'nın asıl gayesinden söz etmeden önce, Batı’nın ve özellikle Amerika’nın İslam'a ve İslam Hadaratı’na karşı beslediği düşmanlığın boyutlarını genel manada açıklamamız gerekiyor. Muhakkak ki başta Amerika olmak üzere Batı, İslam'a ve Müslümanlara düşmandır. Bir kez daha hayata dönmemesi için İslam Hadaratı’nı tamamen yok etmek için çalışmaktadır. NATO eski Genel Sekreteri Klaus şöyle demişti: “Kuşkusuz bugün NATO kendine düşman olarak Sovyetler Birliği yerine İslam'ı hedefe koymuştur.” Geçen asrın 60'lı yıllarında ABD Dışişleri Bakanlığı Planlama Dairesi Başkanı ve Başkan Johnson’ın müsteşarı olan Yucin Rastov şöyle demişti: “Amerika’nın yeri ancak ve ancak İslam’a karşı Batı’nın ve Yahudi devletinin yanıdır. Aksi takdirde dilini, kültürünü ve temel esaslarını inkar etmiş olacaktır. Nitekim Batı aleminin Ortadoğu’ya yönelik hedefi İslam medeniyetini yıkıp yok etmektir. İsrail’in kurulması bu planın bir parçasıdır. Bu plan ancak Haçlı seferlerinin devam ettirilmesiyle gerçekleşebilir.

Amerika İslam Hadaratı’na karşı sürdürdüğü bu saldırganlığını Müslümanlara hissettirmeden gizliden gizliye sürdürmekteydi. Fakat 11 Eylül 2001 olayının meydana gelmesiyle Amerika, Müslümanları İslam Hadaratı’ndan uzaklaştırmak için harcadığı emek ve paranın yeteri kadar işe yaramadığını anladı. Aksine Müslümanlar her gün biraz daha özgün bir hadarata sahip olduklarını idrak ettiler ve hatta Raşidi Hilafet Devleti bünyesinde bir bütün olarak, İslami hayatı yaşamayı arzu eder hale geldiler. Bu nedenle oğul Bush, İslam’a yönelik saldırısına Haçlı Seferleri adını verdi. Nitekim şöyle dedi: “Bu bir Haçlı Savaşıdır. Teröre karşı olan bu savaşımız oldukça uzun bir süre devam edecektir.” Oğul Bush’un BM Güvenlik Konseyi’nde 20.09.2002’de yaptığı konuşmasında da şöyle geçmişti: “Teröre karşı sürdürdüğümüz bu savaşta, son tahlilde nihai amacımızın demokratik değer yargılarımızı, hayat felsefemizi ve yaşam tarzımızı egemen kılmak olduğunu asla unutmayacağız. Bu savaş, özgürlük ve ona karşı çıkanlar arasındadır. Bu savaşın durduğu yada yavaşladığı bir an yoktur. Teröre karşı başlattığımız bu hamle ile devletlerarası ilişkileri yeniden düzenleyeceğiz. Belirleyeceğimiz eski ve yeni devletlerarası düzenlemeler de 21. yüzyılı şekillendirecektir.” Oğul Bush açısından bu, her şeyden önce bir hadaratlar arası çatışmadır. Lakin hedefini planladığı şekilde gerçekleştirmek için bölgeyi yeniden şekillendirmek istemektedir. Irak’a yönelen bu saldırganlık, bölgeyi yeniden şekillendirip İslam Hadaratı’nın hayata yeniden dönmesine engel olmak amacıyla Amerika’nın Müslümanlara karşı ilan ettiği Haçlı Savaşı’nın bir parçasıdır. Zira ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz Singapur’da yaptığı basın açıklamasında şöyle dedi: “Bu savaşımızın teröre karşı, bazı kötü insanlara yönelik olduğu doğrudur. Fakat nihayetinde bu savaş, değer yargılarımızın hayata egemen olması içindir. Çünkü bu maksatlı bir savaştır.” Aynı şahıs 04.05.2002’de yaptığı bir konuşmada ise şöyle dedi: “Batı ve İslam alemi arasında ansızın tehlikeli bir durum belirmiştir. Bu feci durumu aşmamız gerekiyor. Bunu şimdi yapmamız gerekiyor. Çünkü facia ertelenemeyecek kadar büyüktür.” İşte bütün bu açıklamalar Amerika’nın, “Amaç Irak’ın kitle imha silahlarından arındırılmasıdır” diyerek asıl gayesini gizlediğini göstermektedir. Halbuki Irak’a karşı ilan ettiği bu savaştaki asıl gayesi, İslam Hadaratı’nı yok edip Müslümanları ondan uzaklaştırmaktır. İşte bu nedenle bu bir Haçlı Savaşı’dır.

Bu savaşın ikinci gayesi ise kuşkusuz petroldür. Nitekim bu yönüyle geçen asrın 70’li yıllarından beri hazırlanan stratejiler, Amerika’nın Körfez petrolü üzerindeki nüfuzunu yaymasını öngörmektedir. Bunu gerçekleştirmek için ABD büyük bir mesafe kat etti. Amerika; Riyad, Tahran ve Bağdat olmak üzere, üç başkente egemen olduğunda bunun gerçekleşmiş olacağını anladı. Riyad ve Tahran’a egemen olmayı başardı. Ancak Bağdat’ı ve Irak petrollerinin kontrolünü henüz eline geçirmiş değildir. İşte kitle imha silahları ile ilgili teftiş heyetinin (silah denetçilerinin) gönderilmesi, Irak ile petrol şirketleri arasında cereyan eden görüşmeler ve savaş hazırlıkları, hep Irak petrolünün kontrol edilmesi ile ilgilidir. Kaldı ki İngiltere’nin The Guardian Gazetesi 03.11.2002’de şu haberi aktardı: “Muhalif Irak Millet Meclis Başkanı Ahmet Şabli, Saddam sonrası Irak petrolünün taksim edilmesi konusunda üç Amerikan petrol şirketinin müdürleriyle görüştü.” Tıpkı bunun gibi Ahmet Şabli, Washington Post gazetesine verdiği demeçte şöyle dedi: “Amerikan petrol şirketlerinin Irak petrolündeki payları büyük olacaktır.” ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, 21.01.2003’de Amerikan basınına yaptığı açıklamada şöyle diyordu: “Başkan George Bush Hükümeti, Irak petrol sanayisini, yapılacak bir savaş nedeniyle çeşitli şekillerde değerlendirmiştir.” Yine 13.09.2002’de Amerikan Senatosu üyesi olan Jimmy McDirman hükümeti eleştirerek şöyle dedi: “Beyaz Saray’ın siyasi sorumluları, onları savaşa sürükleyen şeyin petrol olduğunu inkar ediyorlar... İnsanların petrol ile savaş arasında bağ kurmalarından endişe ediyorlar.” Bütün bunlar gösteriyor ki; Amerika’nın bu askeri saldırı ile gerçekleştirmek istediği ve Müslümanlardan gizlediği ikinci büyük gayesi de petroldür.

Üçüncü gayesi ise; Irak üzerinde hegemonya kurarak maslahatlarına uygun olmak üzere bölgeyi yeniden şekillendirerek, Körfez üzerinde kuşatıcı bir hakimiyet sağlamaktır.

İşte bunlar; Amerika’nın Irak’a karşı güç kullanarak gerçekleştirmek istediği gayeleridir. Buna karşı sahih bir duruş nasıl olur? Amerika’nın amacına ulaşmasını engellemenin yolu nedir? Bu sorulara sağlıklı cevap bulup gereğini yapmamız gerekmektedir.

Muhakkak ki Müslümanların böylesi durumlara karşı takınacağı tavırların ve yapacağı işlerin İslam Akidesi temeline dayanması gerekir. Yani tavır ve amellerin kaynağının vahiy olması gerekir. Vahiy de bilindiği üzere Kitab ve Sünnet’ten ibarettir. Nitekim bu ve benzeri durumlar ile alakalı şer’i hükümler, Kitab ve Sünnet’te beyan edilmiştir. Zira Allah (cc) şöyle buyurarak, kuvvetleri miktarınca Müslümanlara saldıranlara saldırmayı emretmiştir:

Her kim size saldırırsa, siz de ona misliyle saldırın. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah şüphesiz muttakilerle beraberdir. [Bakara 194]

Yine Allah (cc) şöyle buyurarak bunu bize farz kılmıştır:

Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın. Sakın haddi aşmayın! Çünkü Allah haddi aşanları sevmez. [Bakara 190]

Müslümanları öldürmeleri için kafirlere yardım etmek ise büyük bir günahtır ve haramdır. Zira Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

Birr (iyilik) ve takva üzere yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın![Maide 2]

Söyleyiniz Allah aşkına! Müslümanlara karşı ilan ettikleri bu savaşta kafirlere yardım etmekten daha büyük günah ve düşmanlık var mıdır?! Bile bile Müslümanı öldürmekten daha büyük bir cürüm var mıdır?! Bakınız Allah (cc) nasıl buyurmaktadır:

Kim bir mü’mini kasten öldürürse, onun cezası içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona ğadablanmış ve onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.[Nisa 93]

Her kim savaşa katılırsa (desteklerse) o da katil gibidir. Bununla birlikte Allah (cc) müslümanın malını canını ve namusunu müslümana nehyetmiştir. Nitekim Rasulullah (sas) şöyle buyurmaktadır:

Müslümanın kanı, malı ve namusu müslümana haramdır. [Muslim]

Üstelik Allah Subhanehu ve Teala Müslümanın Müslümana zulmetmesini ve onu yardımsız bırakmasını da nehyetmiştir. Bunu bildirmek üzere Rasulullah (sas) şöyle buyurmuştur:

Müslüman müslümanın kardeşidir. O’na zulmetmez, Onu yardımsız bırakmaz ve onu küçük düşürmez. [Buhari, Muslim]

Diğer taraftan Müslümanların ortak malı olan doğal zenginlik kaynaklarının kafirlerin kontrolüne geçmesini sağlamak da aynı şekilde haramdır. Çünkü petrol ve benzeri doğal zenginlik kaynakları amme malıdır. Bunları Müslümanlardan bir kişiye tahsis etmek bile haram iken nasıl olur da bir Müslüman onun kafirlerin egemenliğine geçmesi için yardım eder veya katkıda bulunur?? Her şeyden önce kafirin onu ele geçirip götürmesine engel olunması gerekir. Kafirlerin onu ele geçirmesine yardım etmek haramdır. Zira Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

Allah, mü’minler aleyhine kafirler için asla bir yol vermeyecektir.[Nisa 141]

Kafirlerin Müslümanların servetlerini alıp götürmesine alet olmak ve kullanılmak haramdır.

Öyle ise Amerika’nın Irak’a karşı ilan ettiği bu savaşı engellemenin yolu nedir? Elbette ki bu savaşı engellemek için yapılacak işler pek çoktur. Irak’ı ve Körfezi kuşatmak üzere Amerika’nın, üslerimizi, limanlarımızı ve hava alanlarımızı kullanmasına izin verilmemelidir. Amerika ve İngiltere ile yapılan siyasi ittifaklar iptal edilmelidir. Elçilikleri kapatılmalıdır. Amerika ve İngiltere ile bütün ekonomik ilişkilere son verilmelidir. Bu ülkelerle ithalat ve ihracat bitirilmelidir. Irak’a karşı askeri operasyona son verilene kadar petrol satışı durdurulmalıdır. Fakat şu da bir gerçektir ki, Müslümanların yöneticileriyle bağlantılı durumlar olduğu için bu saydıklarımızı gerçekleştirmek mümkün değildir. Zira bütün bu saydığımız işler siyasi irade ile yapılacak işlerdir. Ne acıdır ki siyasi iradeyi temsil eden yöneticiler kafirlerin uşaklarıdırlar. Bazıları Amerika’nın bazıları da diğer Batı devletlerinin işbirlikçisidirler. Bu böyleyken bunlar hiç savaşı durduracak işler yaparlar mı? Çünkü bunlara biçilen resmi fonksiyon kafirlerin egemenliğini sağlamaktır, Müslümanları onların egemenliğinden kurtarmak değildir. Kısacası bunlardan bir hayır beklenmez. Bunun en yakın örneği İstanbul’da toplanan altı devlettir. Amerika’ya veya yahudi varlığına yönelik tek bir kelimeyi bile sonuç bildirgesine yazmaya cesaret edemediler. Sırf Irak’a yüklendiler. Sanki bölgeyi ve servetlerini ele geçirmek için dağları denizleri aşarak ordular getirip yığan Amerika değil de Irak’tır?! İşte bu nedenle sahih ve köklü çözüm; Amerika ve Batı uşağı bu hain yöneticileri değiştirip Raşidi Hilafet Devleti’ni ikame etmektir. İslam ile yöneten ve düşmanlarına karşı Müslümanlara liderlik yapacak olan bir halifeye biat etmektir. Kaldı ki Rasulullah (sas) şöyle buyurmuştur:

İmam (Halife) kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve Onunla korunulur.

İşte bu Halife, Amerika’yı durduracak ve yahudi varlığına son vererek kökünü kazıyacaktır. Bir nur ve bir hidayet olarak İslam Risaleti’ni dünyaya taşıyacaktır.

İşte bu bizi, içinde bulunduğumuz zillet ve meskenet vaziyetinden kurtaracak ve Amerika’nın bizim için tezgahladığı her çeşit komplo ve entrikaya dur diyecek çalışmanın vakıasıdır. Görüldüğü gibi Amerika büyük bir devlettir. Bu işbirlikçi uşak yöneticilerin İslam Ümmeti için yapacakları / yapabilecekleri bir şeyleri de yoktur. Aksine yöneticilerimiz kafirlerin uşakları olduğu sürece Amerika daha bize çok çektirecektir. Tek kurtuluş; bu ümmetin ihlaslı ve aziz evlatlarını başa geçirerek Raşidi Hilafeti ilan etmekte, Kitap ve Sünnet ile yönetecek bir yönetimi kurmaktadır.

Allah (cc) şöyle buyurdu:

Eğer Allah size yardım ederse, artık size galip gelecek hiç kimse yoktur. Eğer O sizi bırakıverirse, ondan sonra kim size yardım eder? Mü’minler ancak Allah’a güvenip dayansınlar. [Al-i İmran 160]

 

Hizb-ut Tahrir

H. 26 Zilkade 1423

Kuveyt Vilayeti

M. 29 Ocak 2003

 

Yukarı