Bugün
büyük bir olay ile karşı karşıyayız! Zira Amerika; Kuveyt’in,
diğer Körfez ülkelerinin ve sair Müslüman ülkelerin hain
yöneticileri sayesinde ordularını buraya yığmış
bulunmaktadır. Asıl gayesini gizleyerek amacının;
komşularını ve Amerikan maslahatlarını tehdit eden Irak’ı
vurmak olduğunu söylemektedir. Amerika'nın asıl gayesinden söz
etmeden önce, Batı’nın ve özellikle Amerika’nın
İslam'a ve İslam Hadaratı’na karşı beslediği düşmanlığın
boyutlarını genel manada açıklamamız gerekiyor. Muhakkak ki
başta Amerika olmak üzere Batı, İslam'a ve Müslümanlara
düşmandır. Bir kez daha hayata dönmemesi için İslam
Hadaratı’nı tamamen yok etmek için çalışmaktadır. NATO
eski Genel Sekreteri Klaus şöyle demişti: “Kuşkusuz bugün
NATO kendine düşman olarak Sovyetler Birliği yerine İslam'ı
hedefe koymuştur.” Geçen asrın 60'lı yıllarında ABD
Dışişleri Bakanlığı Planlama Dairesi Başkanı ve Başkan
Johnson’ın müsteşarı olan Yucin Rastov şöyle demişti:
“Amerika’nın yeri ancak ve ancak İslam’a karşı
Batı’nın ve Yahudi devletinin yanıdır. Aksi takdirde
dilini, kültürünü ve temel esaslarını inkar etmiş
olacaktır. Nitekim Batı aleminin Ortadoğu’ya yönelik
hedefi İslam medeniyetini yıkıp yok etmektir. İsrail’in
kurulması bu planın bir parçasıdır. Bu plan ancak Haçlı
seferlerinin devam ettirilmesiyle gerçekleşebilir.”
Amerika
İslam Hadaratı’na karşı sürdürdüğü bu saldırganlığını
Müslümanlara hissettirmeden gizliden gizliye sürdürmekteydi.
Fakat 11 Eylül 2001 olayının meydana gelmesiyle Amerika, Müslümanları
İslam Hadaratı’ndan uzaklaştırmak için harcadığı emek
ve paranın yeteri kadar işe yaramadığını anladı. Aksine Müslümanlar
her gün biraz daha özgün bir hadarata sahip olduklarını idrak
ettiler ve hatta Raşidi Hilafet
Devleti bünyesinde bir bütün
olarak, İslami hayatı yaşamayı arzu eder hale geldiler. Bu
nedenle oğul Bush, İslam’a yönelik saldırısına Haçlı
Seferleri adını verdi. Nitekim şöyle dedi: “Bu bir
Haçlı Savaşıdır. Teröre karşı olan bu savaşımız oldukça
uzun bir süre devam edecektir.” Oğul Bush’un BM Güvenlik
Konseyi’nde 20.09.2002’de yaptığı konuşmasında da şöyle
geçmişti: “Teröre karşı sürdürdüğümüz bu savaşta,
son tahlilde nihai amacımızın demokratik değer
yargılarımızı, hayat felsefemizi ve yaşam tarzımızı
egemen kılmak olduğunu asla unutmayacağız. Bu savaş,
özgürlük ve ona karşı çıkanlar arasındadır. Bu
savaşın durduğu yada yavaşladığı bir an yoktur. Teröre
karşı başlattığımız bu hamle ile devletlerarası
ilişkileri yeniden düzenleyeceğiz. Belirleyeceğimiz eski ve
yeni devletlerarası düzenlemeler de 21. yüzyılı
şekillendirecektir.” Oğul Bush açısından bu, her
şeyden önce bir hadaratlar arası çatışmadır. Lakin
hedefini planladığı şekilde gerçekleştirmek için bölgeyi
yeniden şekillendirmek istemektedir. Irak’a yönelen bu saldırganlık,
bölgeyi yeniden şekillendirip İslam Hadaratı’nın hayata
yeniden dönmesine engel olmak amacıyla Amerika’nın Müslümanlara
karşı ilan ettiği Haçlı Savaşı’nın bir parçasıdır.
Zira ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz Singapur’da
yaptığı basın açıklamasında şöyle dedi: “Bu savaşımızın
teröre karşı, bazı kötü insanlara yönelik olduğu
doğrudur. Fakat nihayetinde bu savaş, değer
yargılarımızın hayata egemen olması içindir. Çünkü bu
maksatlı bir savaştır.” Aynı şahıs 04.05.2002’de
yaptığı bir konuşmada ise şöyle dedi: “Batı ve
İslam alemi arasında ansızın tehlikeli bir durum
belirmiştir. Bu feci durumu aşmamız gerekiyor. Bunu şimdi
yapmamız gerekiyor. Çünkü facia ertelenemeyecek kadar
büyüktür.” İşte bütün bu açıklamalar Amerika’nın,
“Amaç Irak’ın kitle imha silahlarından
arındırılmasıdır” diyerek asıl gayesini gizlediğini
göstermektedir. Halbuki Irak’a karşı ilan ettiği bu
savaştaki asıl gayesi, İslam Hadaratı’nı yok edip Müslümanları
ondan uzaklaştırmaktır. İşte bu nedenle bu bir Haçlı
Savaşı’dır.
Bu
savaşın ikinci gayesi ise kuşkusuz petroldür. Nitekim bu
yönüyle geçen asrın 70’li yıllarından beri hazırlanan
stratejiler, Amerika’nın Körfez petrolü üzerindeki
nüfuzunu yaymasını öngörmektedir. Bunu gerçekleştirmek için
ABD büyük bir mesafe kat etti. Amerika; Riyad, Tahran ve Bağdat
olmak üzere, üç başkente egemen olduğunda bunun gerçekleşmiş
olacağını anladı. Riyad ve Tahran’a egemen olmayı
başardı. Ancak Bağdat’ı ve Irak petrollerinin kontrolünü
henüz eline geçirmiş değildir. İşte kitle imha silahları
ile ilgili teftiş heyetinin (silah denetçilerinin)
gönderilmesi, Irak ile petrol şirketleri arasında cereyan
eden görüşmeler ve savaş hazırlıkları, hep Irak petrolünün
kontrol edilmesi ile ilgilidir. Kaldı ki İngiltere’nin The
Guardian Gazetesi 03.11.2002’de şu haberi aktardı: “Muhalif
Irak Millet Meclis Başkanı Ahmet Şabli, Saddam sonrası Irak
petrolünün taksim edilmesi konusunda üç Amerikan petrol
şirketinin müdürleriyle görüştü.” Tıpkı bunun
gibi Ahmet Şabli, Washington Post gazetesine verdiği demeçte
şöyle dedi: “Amerikan petrol şirketlerinin Irak petrolündeki
payları büyük olacaktır.” ABD Dışişleri Bakanı
Colin Powell, 21.01.2003’de Amerikan basınına yaptığı açıklamada
şöyle diyordu: “Başkan George Bush Hükümeti, Irak
petrol sanayisini, yapılacak bir savaş nedeniyle çeşitli
şekillerde değerlendirmiştir.” Yine 13.09.2002’de
Amerikan Senatosu üyesi olan Jimmy McDirman hükümeti eleştirerek
şöyle dedi: “Beyaz Saray’ın siyasi sorumluları,
onları savaşa sürükleyen şeyin petrol olduğunu inkar
ediyorlar... İnsanların petrol ile savaş arasında bağ
kurmalarından endişe ediyorlar.” Bütün bunlar
gösteriyor ki; Amerika’nın bu askeri saldırı ile gerçekleştirmek
istediği ve Müslümanlardan gizlediği ikinci büyük gayesi de
petroldür.
Üçüncü
gayesi ise; Irak üzerinde hegemonya kurarak maslahatlarına
uygun olmak üzere bölgeyi yeniden şekillendirerek, Körfez
üzerinde kuşatıcı bir hakimiyet sağlamaktır.
İşte
bunlar; Amerika’nın Irak’a karşı güç kullanarak
gerçekleştirmek istediği gayeleridir. Buna karşı sahih bir
duruş nasıl olur? Amerika’nın amacına ulaşmasını
engellemenin yolu nedir? Bu sorulara sağlıklı cevap bulup
gereğini yapmamız gerekmektedir.
Muhakkak ki Müslümanların
böylesi durumlara karşı takınacağı tavırların ve
yapacağı işlerin İslam Akidesi temeline dayanması gerekir.
Yani tavır ve amellerin kaynağının vahiy olması gerekir.
Vahiy de bilindiği üzere Kitab ve Sünnet’ten ibarettir.
Nitekim bu ve benzeri durumlar ile alakalı şer’i hükümler,
Kitab ve Sünnet’te beyan edilmiştir. Zira Allah (cc) şöyle
buyurarak, kuvvetleri miktarınca Müslümanlara saldıranlara
saldırmayı emretmiştir:
Her
kim size saldırırsa, siz de ona misliyle saldırın. Allah’tan
korkun ve bilin ki Allah şüphesiz muttakilerle beraberdir. [Bakara
194]
Yine
Allah (cc ) şöyle buyurarak bunu bize
farz kılmıştır:
Sizinle
savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın. Sakın haddi
aşmayın! Çünkü Allah haddi aşanları sevmez. [Bakara
190]
Müslümanları
öldürmeleri için kafirlere yardım etmek ise büyük bir
günahtır ve haramdır. Zira Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
Birr (iyilik) ve
takva üzere yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın! [Maide
2]
Söyleyiniz
Allah aşkına! Müslümanlara karşı
ilan ettikleri bu savaşta kafirlere yardım etmekten daha büyük
günah ve düşmanlık var mıdır?! Bile bile Müslümanı
öldürmekten daha büyük bir cürüm var mıdır?! Bakınız
Allah (cc) nasıl
buyurmaktadır:
Kim
bir mü’mini kasten öldürürse, onun cezası içinde ebedi
kalacağı cehennemdir. Allah ona ğadablanmış ve onu
lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır. [Nisa
93]
Her
kim savaşa katılırsa (desteklerse) o da katil gibidir.
Bununla birlikte Allah ( cc)
müslümanın malını canını ve namusunu müslümana nehyetmiştir.
Nitekim Rasulullah (sas)
şöyle buyurmaktadır:
Müslümanın
kanı, malı ve namusu müslümana haramdır.
[Muslim]
Üstelik
Allah Subhanehu ve Teala Müslümanın Müslümana zulmetmesini
ve onu yardımsız bırakmasını da nehyetmiştir. Bunu
bildirmek üzere Rasulullah (sas) şöyle buyurmuştur:
Müslüman
müslümanın kardeşidir. O’na zulmetmez, Onu yardımsız
bırakmaz ve onu küçük düşürmez.
[Buhari, Muslim]
Diğer
taraftan Müslümanların ortak malı olan doğal zenginlik
kaynaklarının kafirlerin kontrolüne geçmesini sağlamak da
aynı şekilde haramdır. Çünkü petrol ve benzeri doğal
zenginlik kaynakları amme malıdır. Bunları Müslümanlardan
bir kişiye tahsis etmek bile haram iken nasıl olur da bir Müslüman
onun kafirlerin egemenliğine geçmesi için yardım eder veya
katkıda bulunur?? Her şeyden önce kafirin onu ele geçirip
götürmesine engel olunması gerekir. Kafirlerin onu ele geçirmesine
yardım etmek haramdır. Zira Allah ( cc)
şöyle buyurmaktadır:
Allah,
mü’minler aleyhine kafirler için asla bir yol vermeyecektir. [Nisa
141]
Kafirlerin
Müslümanların servetlerini alıp götürmesine alet olmak ve
kullanılmak haramdır.
Öyle
ise Amerika’nın Irak’a karşı ilan ettiği bu savaşı
engellemenin yolu nedir? Elbette ki bu savaşı engellemek için
yapılacak işler pek çoktur. Irak’ı ve Körfezi kuşatmak
üzere Amerika’nın, üslerimizi, limanlarımızı ve hava
alanlarımızı kullanmasına izin verilmemelidir. Amerika ve
İngiltere ile yapılan siyasi ittifaklar iptal edilmelidir. Elçilikleri
kapatılmalıdır. Amerika ve İngiltere ile bütün ekonomik
ilişkilere son verilmelidir. Bu ülkelerle ithalat ve ihracat
bitirilmelidir. Irak’a karşı askeri operasyona son verilene
kadar petrol satışı durdurulmalıdır. Fakat şu da bir gerçektir
ki, Müslümanların yöneticileriyle bağlantılı durumlar
olduğu için bu saydıklarımızı gerçekleştirmek mümkün
değildir. Zira bütün bu saydığımız işler siyasi irade
ile yapılacak işlerdir. Ne acıdır ki siyasi iradeyi temsil
eden yöneticiler kafirlerin uşaklarıdırlar. Bazıları
Amerika’nın bazıları da diğer Batı devletlerinin
işbirlikçisidirler. Bu böyleyken bunlar hiç savaşı
durduracak işler yaparlar mı? Çünkü bunlara biçilen resmi
fonksiyon kafirlerin egemenliğini sağlamaktır, Müslümanları
onların egemenliğinden kurtarmak değildir. Kısacası
bunlardan bir hayır beklenmez. Bunun en yakın örneği
İstanbul’da toplanan altı devlettir. Amerika’ya veya
yahudi varlığına yönelik tek bir kelimeyi bile sonuç
bildirgesine yazmaya cesaret edemediler. Sırf Irak’a yüklendiler.
Sanki bölgeyi ve servetlerini ele geçirmek için dağları
denizleri aşarak ordular getirip yığan Amerika değil de Irak’tır?!
İşte bu nedenle sahih ve köklü çözüm; Amerika ve Batı
uşağı bu hain yöneticileri değiştirip Raşidi Hilafet
Devleti’ni ikame etmek tir.
İslam ile yöneten ve düşmanlarına karşı Müslümanlara
liderlik yapacak olan bir halifeye biat etmektir. Kaldı ki
Rasulullah (sas) şöyle buyurmuştur:
İmam
(Halife) kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve Onunla
korunulur.
İşte
bu Halife, Amerika’yı durduracak ve yahudi varlığına son
vererek kökünü kazıyacaktır. Bir nur ve bir hidayet olarak
İslam Risaleti’ni dünyaya taşıyacaktır.
İşte
bu bizi, içinde bulunduğumuz zillet ve meskenet vaziyetinden
kurtaracak ve Amerika’nın bizim için tezgahladığı her çeşit
komplo ve entrikaya dur diyecek çalışmanın vakıasıdır. Görüldüğü
gibi Amerika büyük bir devlettir. Bu işbirlikçi uşak yöneticilerin
İslam Ümmeti için yapacakları / yapabilecekleri bir şeyleri
de yoktur. Aksine yöneticilerimiz kafirlerin uşakları olduğu
sürece Amerika daha bize çok çektirecektir. Tek kurtuluş; bu
ümmetin ihlaslı ve aziz evlatlarını başa geçirerek Raşidi
Hilafeti ilan etmekte, Kitap ve Sünnet ile yönetecek bir
yönetimi kurmaktadır.
Allah
(cc ) şöyle
buyurdu:
Eğer
Allah size yardım ederse, artık size galip gelecek hiç kimse
yoktur. Eğer O sizi bırakıverirse, ondan sonra kim size
yardım eder? Mü’minler ancak Allah’a güvenip dayansınlar.
[Al-i İmran 160]
|