Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

HİLAFET, 79 YIL ÖNCE TÜRKİYE’DE İLGA EDİLDİĞİ GİBİ RAŞİDİ HİLAFET DE TÜRKİYE’DEN İLAN EDİLSİN!!!

 Kâfirler, yüzyılı aşkın bir süreden beri aralıksız sürdürdükleri yoğun çabalarının semeresini yetmiş dokuz yıl önce, yine böyle bir günde, 3 Mart 1924’te toplayabilmişlerdi. Bu musibetli olay, komplo ve entrikalardan sonra hain İngiliz uşağı Mustafa Kemal’in, sözde Atatürk(!)’ün, Büyük Millet Meclisi’nin Hilafetin ilgasına muvafakat verdiğini ilan etmesiyle meydana gelmiştir. Bundan önce de aynı adam, laik (dinsiz) Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğunu da ilan etti. Böylece Birinci Dünya Savaşı’nda küffarın işgal ettiği İslam beldelerinin sorumluluğundan yüzünü çevirmiş oldu.

İşte bu günden sonra İslam Ümmeti tarifi, zor kötü bir hayata duçar oldu. Her bakımdan İslam düşmanlarının egemen olduğu güçsüz, zayıf devletçiklere bölündü. Müslümanlar kâfirlerin baskı ve zulümleri altında zillet içinde yaşar hale geldiler. Keşmir, Filipinler, Tayland, Çeçenya ve Irak’ta, Bosna-Hersek, Afganistan, Filistin ve diğer İslam beldelerinde Müslümanlar türlü türlü eziyetlere maruz kaldılar. Öyle ki; Müslümanların bu acınacak halleri araştırma ve istatistiklere malzeme olmaya başladı. Kaç yüz binler katledildi? Kaç milyonu mülteci durumuna düştü? Kaç on binlercesinin ırzına geçildi? Kaç tanesi?... Kaç tanesi?... Ve kaç tanesi?...Gazete okuyup haber dinleyen hiç birimiz yoktur ki, haberlerin çoğunluğunun Müslümanların katledildiği, zulme ve zillete uğradığı hakkında olduğunu görmesin.

İslam Ümmetinde nice zulme uğrayan Müslümanlar vardır ki; halini şikayet edecek bir kimsesi yok! Nice kanı heder olan masum Müslüman vardır ki; sığınacak bir mercii yok! Nice ırz ve namusları kirletilmiş pak ve nezih Müslüman kadın ağlıyor ki; intikamını alacak kimsesi yok! Geçmişte İslamî yönetim, kâfirlere insaf edip, onları himaye ederdi. Günümüzde de mazlum Müslümanlara insaf edip, onların ırzlarını himaye eden yoktur.

Ey Müslümanlar!

İşte halimiz ortada!.. Müslümanların zulüm ve işkence altında inlediğini, malları ve kanlarının heder olduğunu görüp de hangimizin gözünden yaşlar akmıyor! Kulakları çınlatan, tüyleri diken diken yapan Müslüman kadınların feryadını duyduğumuzda hangimizin yüreği acıdan parçalanmıyor! Irak ve Afganistan’da Amerika ve İngiltere’nin elleriyle, Filistin’de Yahudilerin elleriyle soğukkanlı bir vahşetle masum Müslüman çocukların öldürüldüğüne şahit olan hangimiz, kin, nefret ve öfkeyle dolmuyoruz!? Allah’a and olsun ki, eğer Allah’a iman etmeseydik ve O’na gerçek manada güvenmeseydik, dünyanın her tarafında Müslüman kardeşlerimize yapılanlar karşısında her birimiz kahrımızdan ölürdük. Ümmetinin her tarafta yıkık-dökük, paramparça, zayıf ve perişan olduğunu gören her Müslüman için hayat elbette meşakkatli, zor ve kederli oldu. Zira ümmet gücünü, heybetini ve izzetini kaybetti.

Evet!.. Maalesef ümmet, İslam bayrağı altında yaşadığı günlerdeki gibi değil... Hilafet Devleti’nin hüküm sürdüğü o günlerde İslam Ümmeti hiç bu hale düşmedi! O Hilafet Devleti ki; sömürgeci kâfirlerin çizdiği sınırlar ile ümmeti bölmedi, aksine birleştirdi. Zalimlerin hakimiyetine imkan sağlayan kanunlar çıkarmadı. Nitekim Müslümanlar tek meşru siyasi otorite olan Halifenin hakimiyeti altındaki İslam ülkesini baştan başa gezerken, kimse onlara sınır muamelesi yapıp pasaport sormazdı. Kimse onlara yabancı muamelesi yapmazdı. Müslümanlar, Hilafetin izzetiyle İslam’ın izzetini gördüler. Hilafet bayrağı gölgesinde Müslümanlar dünyanın efendisi idiler. Çünkü Hilafet otoritesi; İslam’ı tatbik ediyor, İslam risaletini nur ve hidayet olarak tüm cihana taşıyordu. Şanıyla şerefiyle geçmişte var olan o Hilafet bugün nerede?! Neden yok? Muhakkak ki, o vardı fakat onu yıktılar ve bir nizam olarak ilga ettiler (kaldırdılar). Tıpkı bunun gibi Allah’ın izniyle yeniden tekrar kurulacaktır.

Ey Müslümanlar!

Türkiye’de, Hilafet’in yıkılışını bize diğerlerinden daha çok hatırlatan bir unsur hâlâ var. Bu unsur, Türkiye yöneticilerinin Atatürk İlke ve İnkılapları diye iftihar ettikleri şeydir. Öyle ki; Mustafa Kemal’in İngiliz efendilerini razı etmek için uygulamaya koyduğu bütün bu inkılaplar, İslam’a, Hilafet Devleti’ne ve onu hatırlatacak, ona götürecek her vesileye karşı yapılmıştır. İngilizler, Türkiye’nin bağımsızlığını tanımak için Lozan Konferansı’nda şu dört şartı koştuklarında, İslam Ümmeti o günlerde hayatının en zor dönemini yaşıyordu. Bunlar:

1. Hilafet tam manasıyla ilga edilerek Halife ülke sınırları dışına sürülüp servetine el konulacaktır.

2. Türkiye, Hilafet taraftarlarının yürüttüğü her hareketi yok etmeyi taahhüt edecektir.

3. Türkiye, İslam ile bağını koparacaktır.

4. Türkiye, İslam şeriatından elde edilmiş anayasasının yerine laik bir anayasa benimseyecektir.

Bunun üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıyor. Mustafa Kemal meclise şöyle sesleniyor: Beş asırdan beridir Türk köylüleri, İslam ve Hilafet için savaşıp ölmüyorlar mı!? Türkiye’nin kendi maslahatına bakmasının, Araplara ve Hindistanlılara aldırmamasının zamanı gelmiştir. Artık Türkiye kendisini İslam ülkelerinin liderliğinden kurtaracaktır. Aynı adam, Hilafetin ilgası ile ilgili tutanaklarda da şöyle demektedir: Ne olursa olsun, tehdit altındaki Cumhuriyet korunmalıdır ve sağlam ilmi temeller üzerine oturtulmalıdır! Bu nedenle Halife ve Osmanlı hanedanı kendilerine ait her şeyle birlikte gitmelidir. Eski dini mahkemeler ve kanunlar yerine çağdaş kanun ve mahkemeler getirilmelidir. Din adamlarının okulları, yerlerini laik devlet okullarına bırakmalıdır.

3 Mart 1924 sabahı, Büyük Millet Meclisi’nin Hilafetin ilgasını ve dinin devletten ayrılmasını kabul ettiği ilan edildi. Aynı gece Mustafa Kemal İstanbul’un valisine şafak sökmeden önce II. Abdulmecid’in Türkiye dışına çıkarılmasını emretti. Bunun üzerine vali bazı polisleri de korumacı olarak yanına almak suretiyle gece yarısı Halifenin köşküne gitti. Halife, kendisini ülke sınırlarının dışına çıkaracak arabaya binmesi için zorlandı. İki gün sonra Mustafa Kemal, Halifenin bütün aile fertlerini bir araya toplayıp ülke dışına sürdü. İşte bu şekilde Hilafet yıkıldı ve Mustafa Kemal, Lozan Konferansı’nda İngiliz Dışişleri Bakanı Kurzon’un istediği şartları yerine getirmiş oldu. Böylece Lozan Antlaşması’ndaki taahhütler 1924’te tamamlandı ve Türkiye bağımsız bir devlet olarak tanındı. İngiltere Umum Meclisi’ndeki bazı parlamento üyeleri, Türkiye’nin bağımsızlığını tanıdığı için Kurzon’a saldırdığında o şu cevabı vermişti: Biz Türkiye’nin işini bitirdik. Bugünden sonra bir daha asla ayağa kalkamayacaktır. Çünkü biz onun gücünü aldığı iki şeyi, İslam ve Hilafet’i yok ettik.

İşte o günlerde Müslümanların siyasi varlığı ortadan kaldırıldı. Aslında o dönemde silaha sarılarak namluyu bu hain ajana doğrultmak, İslam Ümmeti üzerine farzdı. Zira o, Dar-ul İslam’ı Dar-ul Küfre çevirmiş ve kâfirlere daima hayalini kurdukları pahalı umutları vermişti. Fakat İslam Ümmeti, o zaman yenik ve fikri seviyesi düşük bir durumdaydı. Böylece bu cürüm cereyan etti. Hilekâr ve düzenbaz kâfirler, İslam beldelerinin ve halklarının dizginini ellerine almayı başardılar ve onu paramparça ettiler. Tek bütün olan ümmeti kavimlere, milliyetlere ve ırklara böldüler. Tek ülkeyi vatanlara ve bölgelere parçaladılar. Aralarına sınırlar ve setler çektiler. Yek vücut Hilafet Devleti’ni onlarca karton devletçiğe çevirdiler. Başlarına kâfir efendilerinin emirlerini yerine getirecek ajan yöneticiler atadılar. Yönetimde, ekonomide, uluslararası ilişkilerde, içişlerinde ve mahkemelerde İslam Şeriatı’nı kaldırdılar. Dini devletten ayırıp İslam dinini, Nasrani (Hıristiyan) dini gibi sadece bazı ibadetlerle sınırladılar. İslam hadaratını ve düşüncesini kökünden sökmek için çalıştılar ki, yerine Batı fikirlerini ve hadaratını yerleştirsinler.

Ey Müslümanlar!

Gerçek şu ki; İslam Ümmeti ancak İslam hayatta olduğunda ve Hilafet Devleti hükmettiğinde izzet ve şerefe kavuşmuştur. İşte bugün ümmet; Hilafeti, ilgasının 79. yılında anarken yine küfür hükümlerinin altında bitkin düşmüş, başı koparılmış, bedeni parçalanmış, Rabbinin indirdiği dinin nimetinden mahrum, kendisi ile hak ve adalet timsali Raşidi Hilafet arasına engeller girmiş ve başlarındaki yöneticiler İslam akidesinden kaynaklanmayan küfür kanunları ve nizamlarıyla onları yönetir olmuştur. Zira unutmayalım ki; Hilafet Devleti İslam hükümlerinin bir bütün olarak tatbik edilmesi için temel bir unsurdur. Öyle ki bu, İslam’ın meşru kıldığı ve İslam hükümlerinin uygulanması için belirlediği yegane metottur. Ayrıca İslam’ın bütün beşeriyete gönderilmiş bir nur ve hidayet olması itibariyle, onun bütün cihana taşınmasının tek yolu da Raşidi Hilafet Devleti’dir. Nitekim Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet onların arzularına uyma. Onların, Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın!” [Maide: 49]

Şüphesiz ki, Allah Subhanehu ve Teâlâ İslam Ümmetinin tekrar özüne dönmesini, düşüşünden sonra ayağa kalkmasını ve kurtuluşunun ancak ve ancak Hilafet Devleti’yle olacağını idrak etmesini takdir etti. Zira İslam akidesinden sonra İslam’ın en temel esası Hilafet Devleti’dir. Çünkü, hilafet olmaksızın İslam beldeleri paramparça ve halkları da darmadağın kalacaktır. Yine Hilafet olmaksızın sömürgeci, Haçlı küfür devletleri başımızda hükmederek, servetlerimizi çalıp götürmeye ve aramızda bölücülük yapmaya devam edeceklerdir. Hilafet olmaksızın Yahudiler, mukaddesatımızı çiğnemeye ve Filistin’de kardeşlerimizi öldürüp kanlarını heder etmeye devam edeceklerdir. Hilafet olmadıkça Bosna’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da, Irak’ta, Keşmir’de, Özbekistan’da ve diğer ülkelerde Müslüman halklar, bir kurtarıcıları olmadan katledilmeye, mülteci durumuna düşürülmeye, camileri yıkılmaya, ırzları ve namusları kirletilmeye devam edilecektir. Hilafet olmadıkça onu kurmak için gerçekten çalışanların dışındaki Müslümanlar namaz kılsalar da oruç tutup, zekat verip, hacca gitseler de günahkâr olup, Allah’ın gazabına muhatap olmaktan kurtulmayacaklardır. Çünkü Raşidi Hilafet Devleti’ni en erken bir vakitte kurmak için bütün gücüyle çalışmak farzı ayndır.

Ey Müslümanlar!

Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti’nin gelişi, Allah’ın izniyle yakındır. Nitekim yönetim ve devlet adamları bazında gerekli temel unsurları mevcuttur. Türkiye’den Nijerya’ya, Özbekistan’dan Endonezya’ya kadar dünyanın her tarafından Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulmasını isteyen Müslümanların gür sedası yükselmektedir. Kâfirlerin ve yerli uşaklarının, engellemek için harcadıkları servet ve mesaiye rağmen Hilafet Devleti Allah’ın izniyle geri dönecektir. Bu anlayışla azimlerinizi birleştiriniz! Raşidi Hilafet’i tekrar kurmak için ihlasla çalışanlarla birlikte, ciddi bir şekilde siz de çalışınız! Çalışınız ki; onlarla birlikte Allah’ın onlara vaat ettiği zafere nail olasınız. Hilafet, 79 yıl önce Türkiye’de ilga edildiği gibi, Raşidi Hilafet de Türkiye’den ilan edilsin! İşte bakınız, Allah (cc) bunu size şu mübarek sözüyle vaad etmiştir:

“Allah, sizlerden iman edip salih amellerde bulunanlara, kendilerinden öncekileri halife kıldığı gibi, onları da yeryüzünde halife kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslam’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaat etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kim inkar ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

 

Hizb-ut Tahrir

H. 20 Zilhicce 1423

Türkiye Vilayeti 

M. 22 Şubat 2002

 

Yukarı