Aylardır
askeri birliklerin, tankların, uçakların ve füzelerin
Körfez’e yığılmasından ve dünyanın görüşü tümüyle
hiçe sayıldıktan sonra, emperyalist küffar Amerika ve
İngiltere Irak’ta Müslümanların katletmeye başladılar.
Bush, Blair ve onların dalkavukları, Müslümanların
kanlarına nasıl susadıklarını ve Irak’ı işgal etme,
kontrol altına alma ve ona saldırma hususunda ne kadar
tiksindirici bir hırsa sahip olduklarını açıkça kanıtladılar.
Tüm dünyaya özgürlüğün, demokrasinin ve Batılı hayat
sisteminin gerçekten ne anlama geldiğini gösterdiler. Bunun
anlamı, iğrenç maddi arzularını tatmin etmek için yüz
binlerce masum insanı vahşi bir şekilde katletmekten başka
bir şey değildir. Yine bu saldırı, sömürgecilerin elindeki
bir maşa olmaktan başka hiçbir şey olmadığını
kanıtlayan Birleşmiş Milletlerin dikkat çekici ilgisizliğini
de dünyaya teşhir etmiştir.
Bugün İslam
Ümmeti, küffarın ellerinde yardımsız kalmıştır. Şu anda bizim için en
temel soru şudur: Bu saldırıya maruz kalan Müslüman Ümmetin liderliği
nerededir? Neden kanlarımız kafirler için bu kadar ucuz bir hale geldi?
Bizler bir milyardan daha fazla müslüman bir nüfusa sahip değil miyiz?
Allah(cc) bizleri, Kerim Kitâb’ı ve son Nebi (sas) ’in Sünneti ile
şereflendirmedi mi? Ardımızdaki 1300 yıllık şanlı İslam Hadaratı
tarihinin sahipleri bizler değil miyiz? Peki sonra ne oldu da bizler, dünyanın
tüm kafirleri ve müşriklerinin avı haline geldik?
Bugün İslam Ümmeti’nin
vakıası şudur: Artık İslam Nizamı ile yani Hilafet Nizamı ile yönetilmiyoruz!
1924 yılında Türkiye’de, hain Mustafa Kemal’in yardımıyla İngilizler
tarafından Hilafet Nizamı’nın yıkılması, bu Ümmetin tarihinde son
bölümün başlangıç noktası oldu. İngiltere’nin Yabancı Sömürgeler
Bakanı Lord Curzon, bu başarıyı açıkça şöyle tarif ediyordu: “Meselenin
anlamı şudur: Türkiye yıkıldı ve asla tekrar ayağa kalkamayacak. Çünkü
biz onun ruhî gücünü; Hilafet’i ve İslam’ı yok ettik.” Hilafet’in
yıkılışı; Nebi (sas)’den sonra kesinlikle görülmemiş bir şekilde Müslümanların
bölünmesinin, işgal edilmesinin, köleleşmesinin, yağmalanmasının ve
katledilmesinin başlangıç noktası oldu. İslam’ı karmaşık ve şaşkın
bir bakışla, sadece birtakım ibadetler olarak görür olduk ve aptalca bir
şekilde, tüm çözümlerimizi kâfir Batı’da aramaya başladık. Oysa
Hilafet Nizamımızı yok eden, bizi hakimiyetleri altına alan ve bizi
zayıflatanların onlar olduğunun farkında bile değildik!
Bugün İslam
Ümmeti, dünya arenasında neredeyse hiçbir etkisi ve yetkisi olmayan 60’dan
fazla devlete bölünmüş bulunmaktadır. Kafirlerin hizmetinde çalışmak
üzere atanmış olan Arap yöneticiler hâlâ, hiçbir utanç duymaksızın, böyle
davranmaya devam etmektedirler. Mütecaviz ABD’nin def edilmemesi,
Müslümanlar üzerine saldırılarda bulunsunlar diye kafirlere izin veren bu
vicdansız yöneticiler sebebiyledir. Onlar -sadık uşaklar gibi- Irak’a
saldırmalarını sağlamak üzere kafirlerin topraklarımızı,
limanlarımızı ve hava sahalarımızı kullanmalarına izin verdiler. Kâfirler
müslümanları katlederken onlar, yüreksiz ödlekler gibi, saraylarında,
konutlarında, tahtlarında ve koltuklarında oturdular. İşte tüm bunlar,
Hilafet Nizamı’nın yıkılması ve Batılı fikirlerin ve sistemlerin bizi yönetmesine
izin verilmesinin sonucudur.
Ey iman
edenler! Yahudileri ve nasranileri dost edinmeyin! Zira onlar
birbirlerinin dostudurlar (birbirlerinin tarafını tutarlar).
İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz
Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez. [Mâide
51]
Batı, dünya
üzerinde yaptığı zulümlerin, İslam ve Müslümanlar tarafından ortaya çıkarabileceğinin
açıkça farkına vardı. Sonuç itibariyle İslam’a ve Müslümanlara karşı
fikri, siyasi, ekonomik ve medya yoluyla yürütülen bir kampanya başlattılar.
Şimdi ise, Ümmetin bedeni üzerine askeri kuvvetlerini getirdiler. Irak’taki
Müslüman kardeşlerimiz tankların ve füzelerin ateşi altında kalıyorken,
biz de Bangladeş’te küfür siyasetleri, mefhumları ve kültürünün ateşi
altında kalıyoruz. Materyalizm (maddecilik), laiklik (dinsizlik), kişisel
özgürlük, kadın-erkek karışımı ve benzerleri devamlı bir şekilde dürtülmektedir.
Öyle ki, İslam hep beş şarttan ibaret kalıyor ve kesinlikle hayata, topluma
ve devlete geri gelemiyor.
Ey iman edenler!
Eğer kâfirlere uyarsanız, sizi gerisin geriye (küfre) döndürürler de,
hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz. [Al-i İmran 149]
Ey Müslümanlar!
Kuvvetimiz ve liderliğimiz,
bir toplum ve devlet sistemi olarak İslam’ı benimsediğimiz gün geldi.
Peygamber (sas) siyasi, iktisadi, ictimai ve cezai (ukubat) sistemlerin
tümüyle İslam’dan alındığı İslami bir Toplumu, Medine’de kurmak için
hayatı boyunca bıkmadan ve usanmadan mücadele etti. Bir ülke olarak
gerilemeye ve çökmeye başladığımız gün; İslam’ın toplumdan ve
devletten uzaklaşıp yerine insan yapımı sistemlerin ve kanunların
yerleştiği gün olmuştur. Aptalca bir şekilde, İslam’dan başka bir şeyi
takip etmekle başarılı ve gelişmiş olacağımızı düşündük.
Her kim, İslam'dan
başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul
edilmeyecek ve o, Ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır. [Al-i İmran
85]
Bugün kâfirler,
Irak’ta kardeşlerimizi ve bacılarımızı insafsızca katletmektedirler.
İslam Ümmeti’ni yok etmek için kâfirlerin planlarının gerçeğini fark
etmemiz için, onların daha fazla ne yapmaları gerekmektedir? Kâfirler
ümmetimizin bedenini sistematik olarak, adım adım yok ediyorken, daha ne
zamana kadar suskun kalmaya devam edeceğiz? Allah (cc)’ya, Rasulü (sas)’e
ve gelecek nesillerimize karşı hiçbir sorumluluğumuz yok mu?
Şimdi sadece Irak’taki
Müslümanların acısını hissetmenin zamanı değildir. Bilâkis acil ve
samimi bir şekilde İslami Hayat yolunu yani Hilafet Nizamı’nı yeniden geri
getirmek için çalışmanın zamanıdır. Raşidi Hilafet Devleti, İslam
nizamlarını tatbik edecek ve İslam Ümmeti için sahih ve cesur bir liderlik
yapacaktır. Yine Raşidi Hilafet Devleti; Müslümanların kanlarını,
şereflerini ve servetlerini koruyacak ve bu Ümmetin tüm dünyayı sömürgecilerin
zulmünden kurtarma görevini gerçekleştirmesini sağlayacaktır.
Musibetler karşısında ümidini
kaybetmek, Müslümanların fıtratlarından değildir. Tam aksine bu zor
zamanlarda Allah (cc)’ya olan bağlılığımızın artması ve İslam’ın
bayrağını yükseltmek için gayretlerimizin en üst seviyeye ulaşması
zorunludur. Allah (cc) mü’minlere Zaferini vâdetmiştir:
Allah, sizlerden iman
edip salih amellerde bulunanlara, kendilerinden öncekileri halife (sahip ve
hakim) kıldığı gibi onları da yeryüzüne halife (sahip ve hakim) kılacağını,
onlar için beğenip seçtiği dini (İslam'ı) onların iyiliğine yerleştirip
koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara
güven sağlayacağını vâdetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir
şeyi bana şirk (ortak) tutmazlar. Artık bundan sonra her kim inkâr ederse, işte
bunlar fasıkların ta kendileridir. [Nur 55]
|