Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

 Irak’ta Amerikan-İngiliz Devlet Terörü...

 İslam Ümmeti’ne Liderlik, Birlik ve Kuvveti Yalnızca Hilafet Getirebilir

Aylardır askeri birliklerin, tankların, uçakların ve füzelerin Körfez’e yığılmasından ve dünyanın görüşü tümüyle hiçe sayıldıktan sonra, emperyalist küffar Amerika ve İngiltere Irak’ta Müslümanların katletmeye başladılar. Bush, Blair ve onların dalkavukları, Müslümanların kanlarına nasıl susadıklarını ve Irak’ı işgal etme, kontrol altına alma ve ona saldırma hususunda ne kadar tiksindirici bir hırsa sahip olduklarını açıkça kanıtladılar. Tüm dünyaya özgürlüğün, demokrasinin ve Batılı hayat sisteminin gerçekten ne anlama geldiğini gösterdiler. Bunun anlamı, iğrenç maddi arzularını tatmin etmek için yüz binlerce masum insanı vahşi bir şekilde katletmekten başka bir şey değildir. Yine bu saldırı, sömürgecilerin elindeki bir maşa olmaktan başka hiçbir şey olmadığını kanıtlayan Birleşmiş Milletlerin dikkat çekici ilgisizliğini de dünyaya teşhir etmiştir.

Bugün İslam Ümmeti, küffarın ellerinde yardımsız kalmıştır. Şu anda bizim için en temel soru şudur: Bu saldırıya maruz kalan Müslüman Ümmetin liderliği nerededir? Neden kanlarımız kafirler için bu kadar ucuz bir hale geldi? Bizler bir milyardan daha fazla müslüman bir nüfusa sahip değil miyiz? Allah(cc) bizleri, Kerim Kitâb’ı ve son Nebi (sas) ’in Sünneti ile şereflendirmedi mi? Ardımızdaki 1300 yıllık şanlı İslam Hadaratı tarihinin sahipleri bizler değil miyiz? Peki sonra ne oldu da bizler, dünyanın tüm kafirleri ve müşriklerinin avı haline geldik?

Bugün İslam Ümmeti’nin vakıası şudur: Artık İslam Nizamı ile yani Hilafet Nizamı ile yönetilmiyoruz! 1924 yılında Türkiye’de, hain Mustafa Kemal’in yardımıyla İngilizler tarafından Hilafet Nizamı’nın yıkılması, bu Ümmetin tarihinde son bölümün başlangıç noktası oldu. İngiltere’nin Yabancı Sömürgeler Bakanı Lord Curzon, bu başarıyı açıkça şöyle tarif ediyordu: “Meselenin anlamı şudur: Türkiye yıkıldı ve asla tekrar ayağa kalkamayacak. Çünkü biz onun ruhî gücünü; Hilafet’i ve İslam’ı yok ettik.” Hilafet’in yıkılışı; Nebi (sas)’den sonra kesinlikle görülmemiş bir şekilde Müslümanların bölünmesinin, işgal edilmesinin, köleleşmesinin, yağmalanmasının ve katledilmesinin başlangıç noktası oldu. İslam’ı karmaşık ve şaşkın bir bakışla, sadece birtakım ibadetler olarak görür olduk ve aptalca bir şekilde, tüm çözümlerimizi kâfir Batı’da aramaya başladık. Oysa Hilafet Nizamımızı yok eden, bizi hakimiyetleri altına alan ve bizi zayıflatanların onlar olduğunun farkında bile değildik!

Bugün İslam Ümmeti, dünya arenasında neredeyse hiçbir etkisi ve yetkisi olmayan 60’dan fazla devlete bölünmüş bulunmaktadır. Kafirlerin hizmetinde çalışmak üzere atanmış olan Arap yöneticiler hâlâ, hiçbir utanç duymaksızın, böyle davranmaya devam etmektedirler. Mütecaviz ABD’nin def edilmemesi, Müslümanlar üzerine saldırılarda bulunsunlar diye kafirlere izin veren bu vicdansız yöneticiler sebebiyledir. Onlar -sadık uşaklar gibi- Irak’a saldırmalarını sağlamak üzere kafirlerin topraklarımızı, limanlarımızı ve hava sahalarımızı kullanmalarına izin verdiler. Kâfirler müslümanları katlederken onlar, yüreksiz ödlekler gibi, saraylarında, konutlarında, tahtlarında ve koltuklarında oturdular. İşte tüm bunlar, Hilafet Nizamı’nın yıkılması ve Batılı fikirlerin ve sistemlerin bizi yönetmesine izin verilmesinin sonucudur. 

Ey iman edenler! Yahudileri ve nasranileri dost edinmeyin! Zira onlar birbirlerinin dostudurlar (birbirlerinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez. [Mâide 51]

Batı, dünya üzerinde yaptığı zulümlerin, İslam ve Müslümanlar tarafından ortaya çıkarabileceğinin açıkça farkına vardı. Sonuç itibariyle İslam’a ve Müslümanlara karşı fikri, siyasi, ekonomik ve medya yoluyla yürütülen bir kampanya başlattılar. Şimdi ise, Ümmetin bedeni üzerine askeri kuvvetlerini getirdiler. Irak’taki Müslüman kardeşlerimiz tankların ve füzelerin ateşi altında kalıyorken, biz de Bangladeş’te küfür siyasetleri, mefhumları ve kültürünün ateşi altında kalıyoruz. Materyalizm (maddecilik), laiklik (dinsizlik), kişisel özgürlük, kadın-erkek karışımı ve benzerleri devamlı bir şekilde dürtülmektedir. Öyle ki, İslam hep beş şarttan ibaret kalıyor ve kesinlikle hayata, topluma ve devlete geri gelemiyor.

Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, sizi gerisin geriye (küfre) döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz. [Al-i İmran 149]

Ey Müslümanlar!

Kuvvetimiz ve liderliğimiz, bir toplum ve devlet sistemi olarak İslam’ı benimsediğimiz gün geldi. Peygamber (sas) siyasi, iktisadi, ictimai ve cezai (ukubat) sistemlerin tümüyle İslam’dan alındığı İslami bir Toplumu, Medine’de kurmak için hayatı boyunca bıkmadan ve usanmadan mücadele etti. Bir ülke olarak gerilemeye ve çökmeye başladığımız gün; İslam’ın toplumdan ve devletten uzaklaşıp yerine insan yapımı sistemlerin ve kanunların yerleştiği gün olmuştur. Aptalca bir şekilde, İslam’dan başka bir şeyi takip etmekle başarılı ve gelişmiş olacağımızı düşündük.

 Her kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, Ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır. [Al-i İmran 85]

Bugün kâfirler, Irak’ta kardeşlerimizi ve bacılarımızı insafsızca katletmektedirler. İslam Ümmeti’ni yok etmek için kâfirlerin planlarının gerçeğini fark etmemiz için, onların daha fazla ne yapmaları gerekmektedir? Kâfirler ümmetimizin bedenini sistematik olarak, adım adım yok ediyorken, daha ne zamana kadar suskun kalmaya devam edeceğiz? Allah (cc)’ya, Rasulü (sas)’e ve gelecek nesillerimize karşı hiçbir sorumluluğumuz yok mu?

Şimdi sadece Irak’taki Müslümanların acısını hissetmenin zamanı değildir. Bilâkis acil ve samimi bir şekilde İslami Hayat yolunu yani Hilafet Nizamı’nı yeniden geri getirmek için çalışmanın zamanıdır. Raşidi Hilafet Devleti, İslam nizamlarını tatbik edecek ve İslam Ümmeti için sahih ve cesur bir liderlik yapacaktır. Yine Raşidi Hilafet Devleti; Müslümanların kanlarını, şereflerini ve servetlerini koruyacak ve bu Ümmetin tüm dünyayı sömürgecilerin zulmünden kurtarma görevini gerçekleştirmesini sağlayacaktır.

Musibetler karşısında ümidini kaybetmek, Müslümanların fıtratlarından değildir. Tam aksine bu zor zamanlarda Allah (cc)’ya olan bağlılığımızın artması ve İslam’ın bayrağını yükseltmek için gayretlerimizin en üst seviyeye ulaşması zorunludur. Allah (cc) mü’minlere Zaferini vâdetmiştir:

 

Allah, sizlerden iman edip salih amellerde bulunanlara, kendilerinden öncekileri halife (sahip ve hakim) kıldığı gibi onları da yeryüzüne halife (sahip ve hakim) kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslam'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vâdetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana şirk (ortak) tutmazlar. Artık bundan sonra her kim inkâr ederse, işte bunlar fasıkların ta kendileridir. [Nur 55]

 

Hizb-ut Tahrir

H. Muharrem 1423

Bangladeş 

M. Mart 2003

Yukarı