Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

Hizb-ut Tahrir'den Bir Çağrı

 Sizinle Savaşanlarla Siz De Allah Yolunda Savaşın [Bakara 190]

Dördüncü Haçlı Saldırısını Yok Edin!

 

Ey Kerim İslam Ümmeti!

George Bush'un Irak Müslümanlarına karşı ilan ettiği savaş, tüm İslam Ümmeti'ne karşı açılmış bir savaştır. Çünkü Iraklı Müslümanlar, tek bir bütün olan İslam Ümmeti’nden bir parçadır. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

Mü’minler ancak kardeştir. [Hucurat 13]

Rasulullah (Âleyhi’s Salâtu ve’s Selam) da şöyle buyurdu: Müslüman Müslümanın kardeşidir.. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu (düşman eline) teslim etmez. [Buhari, Muslim]

Mü’minler birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve birbirlerini korumada bir vücuda benzerler. Vücudun bir organı hastalandığında, diğer organlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar. [Buhari, Muslim]

Bundan dolayı kâfirlerin Müslümanların arasına koymuş olduğu sınırların, Müslümanlar nezdinde hiçbir kıymet ve itibarı yoktur. Amerika'nın fiilen harbi devlet olmasından dolayı, Müslümanların da şu anda esas itibariyle onlarla harp halini alması gerekir. Afganistan ve Filistin'deki kardeşlerine yardım etmekten men ettikleri gibi, Irak'taki kardeşlerine de yardımdan men etmek üzere yöneticiler tarafından vurulmuş olan kelepçe ve zincirleri kırmak için harekete geçmeleri, Müslüman ordulara şer'an farzdır. Amerika ile olan tüm diplomatik ilişkileri kesmek de farzdır. Ve yine hava alanlarımızın, topraklarımızın ve deniz yollarımızın kullanılmasını engellemek ve düşmana yapılan diğer tüm yardımsal icraatları durdurmak da farzdır. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

Her kim size saldırırsa, siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. [Bakara 194]

Rasulullah (Âleyhi’s Salâtu ve’s Selam) şöyle buyurdu: Cihad, Allah'ın bana peygamberliği vermesinden, Ümmetimin sonu Deccal ile savaşıncaya kadar devam edecektir. Ne zalimin zulmü ne de adilin adaleti bunu iptal edemez.[Ebu Davud]

Fakat Müslüman yöneticiler sustular ve Amerika’nın düşmanlığına ortak oldular. Suskun kalan veya Amerika’ya düşmanlığında ortak olan bu Müslüman yöneticiler, ona kolaylık sağladılar ve Müslümanların topraklarını, havaalanlarını, deniz yollarını Amerikan kuvvetleri için hareket noktası yaptılar. Müslüman orduların hareket etmesinin önünde aşılmaz bir engel olarak durdular. Muhakkak ki farz olan, onları ortadan kaldırmak ve yıkmaktır. Onlar bütün bunlara rağmen, Bush’un Müslümanlara yönelik yapmış olduğu tüm savaşlara cesaret verdiler ve onun Haçlı saldırılarını yapmasına yardımcı oldular. Yöneticiler Ümmeti ve Dinini umursamayarak Bush’un saflarında yer aldılar. Allah’ın sınırlarına tecavüz ettiler ve Allah’ın düşmanlarını dost edindiler. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

İçinizden her kim onları dost edinirse, o da onlardandır. [Mâide 51]

Ümmete ihanet ettiler. Irak’ın vurulmasına karşı olduklarını söyleyerek Müslümanları aldattılar. Fakat insanlar onların gerçek davranışlarını gördükleri anda, yalan sözlerine inanmadılar. Üstelik bu yöneticiler Amerika’ya tüm dostluklarını göstermelerine rağmen, Amerika onları aşağıladı ve onlara hiçbir değer de vermedi. Şöyle ki; Amerika, Müslümanların Amerika ve müttefiklerine yönelik şiddetli öfke ve nefretlerinden kendilerini korumak için Birleşmiş Milletler’den cılız bir karar çıkartılarak gerçek ve çirkin yüzlerinin, ihanetlerinin Ümmetten gizlenmesi yönündeki ricalarını bile önemsemedi. Ne onların yalvarışlarına ne de rezilliklerinin örtülmesine hiçbir değer vermedi. Onlar Amerika, İngiltere ve İslam düşmanlarıyla birlikte yürüdüler. Onlarla beraber olmakla, güya koltuklarını muhafaza edeceklerini ve Ümmetin nefretinden korunacaklarını zannettiler ve kendilerinden önce kâfirleri ve İslam düşmanlarını dost edinen hainlerin sonu gibi kara bir sona doğru yaklaşmakta olduklarını unuttular.

Kalplerinde hastalık bulunanların: “Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz” diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih yada katından bir emir (azap) getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır. [Mâide 52]

Bush Müslümanlara yönelik Haçlı saldırısını, açık bir şekilde, 16.09.2001’deki şu sözleriyle ilan etmişti: “... Amerikan halkı bu Haçlı Savaşı’nı anlamaya başladı...” Sonra bu sözlerini başka bir münasebetle 16.02.2002’deki şu sözleriyle vurguladı: “...Bizim bu Haçlı Savaşı’mızda, yanımızda duran Kanada’dan daha güzel bir dostumuz yoktur...” Bu bir gerçektir, bunda kesinlikle şüphe yoktur.

Gerçek şu ki, o birinci saldırısını Afganistan’daki Müslümanlara karşı ilan etti. Orayı işgal ettikten sonra, katliam üzerine katliam, mescidlerde ve evlerde yıkım üstüne yıkım yaptı. Sorumsuzca ve umursamadan bozgunculuk ve kargaşa çıkardı. Yine Filistin’de canlı canlı evlerini başlarına yıkmak ve Müslümanları doğramak üzere, dilediğini yapması için onları Yahudi kasap Şaron’un ellerine terk ettiği zaman, Filistin’deki Müslümanlara yönelik savaşını ilan etmiş oldu. Yine Hindu liderlerin memnuniyeti için Pakistan’daki Keşmirli İslami cemaatleri yok etmek üzere, ajanı olan Pakistan yöneticisi Pervez Müşerref’i üzerlerine saldı. Yine o Bush bugün, Irak’taki Müslümanlara ve diğer Müslüman beldelere Dördüncü Haçlı Saldırısı’nı ilan etmektedir. Tüm bu saldırılar, Müslümanların başlarına musallat olmuş ajan yöneticilerin desteğiyle, Müslümanların toprakları, hava sahaları ve suları üzerinde ateşlendi. Böylece Allah’a, Rasulü’ne ve mü’minlere ihanet ettiler. Onların sağladıkları kolaylıklar ve verdikleri üsler ve hava sahaları olmasaydı, Amerika ve müttefiklerinin hedeflerine ve tamahlarına ulaşmaları asla mümkün olmazdı.

Ümmetin durumunu daha da kötüleştiren şey; kâfirlerin Ümmet üzerindeki artan hırsları ve Ümmete pusu daireleri kuran kâfir düşmanla meşgul olmak yerine, zirvelerinin hakim konusu birbirleriyle uğraşmak olan Arap Dışişleri bakanları toplantısı, Şarm el-Şeyh zirvesi ve Dünya İslam Konferansı Örgütü zirvesi gibi toplantılarda komik tiyatrolar şeklinde tezahür eden yöneticilerin yapmış olduklarıdır. Onların bu gerçeği, tüm insanlık tarafından bilinir olmuştur. Uydu televizyonları, onların birbirlerine karşı olan bu hakaretlerini tüm dünyaya duyurdular. Dolayısıyla ümmetlerin en kerimi olan bu ümmeti gözetmekten aciz oldukları, yeryüzündeki tüm insanlar için artık belli olmuştur. Esasen bırakın İslam Ümmeti’ni gözetmeyi, onlar koyun sürülerini bile gözetmekten acizdirler!

Bush’un başlattığı savaş; hegemonya, hakimiyet, zorla nüfuz yerleştirme ve yeni Amerikan ölçülerine göre bölgeyi yeniden şekillendirme amaçlarını taşıyan sömürgeci bir savaştır. Bu ise 18’inci ve 19’uncu yüzyıllarda hakim olan ve 20’inci yüzyılın ortalarına kadar süren eski askeri şekillere geri dönüştür. Bu savaş bizlere, Batılı kâfirlerin 10’uncu ve 11’inci yüzyıllarda, iki asır boyunca Müslümanlara karşı ilan ettikleri Haçlı saldırılarını hatırlatmaktadır. Ayrıca Napolyon liderliğinde Mısır ve Şam beldelerine yapılan saldırıları ve Birinci Dünya Savaşı esnasında Alanbi ve Goro saldırılarını hatırlatmaktadır. Amerika’nın hedefi, dünyanın en büyük rezervlerine sahip olan Körfez’deki petrol kaynakları üzerindeki hakimiyetini kuvvetlendirmektir. Müslümanların bu nimeti, ajan yöneticilerin davranışları sebebiyle, kendilerine felaket olarak geri döndü. Amerika bundan daha çok, üzerinde daha kolay hakimiyet kurmak, orada daha fazla kalmak ve sömürgesi olmaktan çıkmasını engellemek için Irak’ı federal varlıklara parçalamak istemektedir. Aynı zamanda onun hedeflerinden biri de, yalnızca ona özel bir Amerikan üssü olmasını sağlamak ve (tüm bölgeyi yeniden şekillendirme hedefi gibi) uzun vadeli maslahatlarına uygun olarak Irak’ı yeniden kurmak ve şekillendirmektir.

Hilafet’in yeniden kurulması ve İslami Hayat’ın yeniden başlatılması çalışmaları esnasında, devletlerin durumuna baktıkları zaman Müslümanların dikkat etmesi önemlidir ki, devletlerin durumu bu hususta iki kısma ayrılmıştır: Birincisi; Amerika’nın tek başına dev bir güç ve bununla beraber İngiltere’nin de büyük bir devlet olması ve ikincisi ise, Fransa ve Rusya’nın da büyük devletlerden olmasıdır. Amerika’nın durumu; BM Güvenlik Konseyi ister kabul etsin, isterse reddetsin ve silah denetimlerinin sonucu ne olursa olsun, tek başına kalsa bile savaş ilan etmesidir. Fakat İngiltere, şeytani siyasi zekâsını ve iğrençliğini asla birbirinden ayırmadı. Ayaklarından birini, Amerika’nın bölgede tek başına kontrolü ele geçirmesine engel olmak için Avrupa’ya ve Irak’a yerleştirdi. Amerika’nın başarılı olması ve Avrupa’nın da onu bunu yapmaktan engelleyememesi halinde, gittiği yerlerden bir pay sahibi olabilmek için diğer ayağını da Amerika’ya bağladı. Ancak Fransa ve Rusya, savaşı durdurmak için Amerika’nın karşısında durmaktadır. Bu, ne Irak’taki Müslümanları umursadıkları için ne de düşman Amerika’nın şerrinden Müslümanları korumak içindir. Tam aksine devletlerarası konumlarını tekrar kazanmak ve devletlerarası siyasette baskı kurmak içindir ve bu onlara gelmiş çok büyük bir fırsattır. Hatta Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, devletlerarası durumda Amerika’nın tek devlet olmasını engelleyebilecek çok önemli bir fırsattır. Onlar devletlerarası ilişkilerde ve çok kutuplu devletlerarası durumda kökleşmeye çalışmakta ve 10 Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Amerikan siyaset plancıları ve uygulayıcılarının konuşmalarında açık bir şekilde görülmeye başlanan “Amerika’nın tek olma eğilimine” karşı koymaktadırlar. Çin’e gelince, onu zikretmeye hiç gerek yoktur. Zira Çin, Güvenlik Konseyi’nin daimi bir üyesi olsa bile, büyük devletlerden biri değildir.

Devletlerin durumu işte böyledir ve bu, devletlerin hakimiyet ve nüfuz elde etme mücadelesidir. Yine bu, İslam beldelerine ve Irak’a karşı Bush’un ilan etmiş olduğu mücrim ve düşmanca bir savaştır. Öyleyse Müslümanlar, daha da kötüleşmeden veya büyümeden ve genişlemeden önce, bu Amerikan düşmanını yok etmeyecekler mi?

Ey Müslümanlar!

Devletlerarası mücadele sahasının, açgözlü kâfir devletler arasında paylaşılmasına izin vermeleri Müslüman ülkeler için utanç verici değil midir? Amerikan ve İngiliz ordularının toplanarak birer birer İslam memleketlerine saldırmaları ve Müslümanların kanlarının oluk oluk aktığını gördükleri halde Müslüman orduların kışlalarında uyumaları utanç verici değil midir? Bu ordular nasıl olur da İslam topraklarını savunacaklarına, koltukları ve iktidarları savunmaya nasıl razı olabilirler? Onlar savaş meydan ve sahalarında düşmanlarla çarpışmak ve onların heveslerini yok etmek için askerleri mi toplayacaklar? Yoksa yöneticileri ve onların protokollerini ve törenlerini mi koruyacaklar? Dönüp dolaştıkları yerlerde sömürgeci kâfirlerle beraber dönüp dolaşan, onlar karşısında eğilen, rüku eden ve secde eden sefih yöneticilerin Müslümanların boyunlarına binmiş olmaları utanç verici değil midir? Tüm bunlara rağmen Ümmet, onların varlıklarını ve koltuklarını sarsacak bir duruşla onların karşısında durmayacak mı?

Ey Müslümanlar, sizin atalarınız birçok fetihler yaparak tüm dünyaya adaleti götürdüler ve o atalarınız birinci Haçlı saldırılarını ve onlardan sonra gelen Tatar istilalarını yok ettiler. Peki bugün neden sizin davranışlarınız da onların davranışları gibi olmuyor? Ve neden yeni Haçlıları yok etmek için onların izlerini takip etmiyorsunuz? Ki böylece her iki dünya da sizin olsun. Öyleyse haydi ordularınızı, Irak’taki Müslümanlara yardım etmek için harekete geçirin! Şüphesiz ki onlar sizin yardımınızı bekliyorlar. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

Eğer onlar sizden din hususunda yardım isterlerse, (o Müslümanlara) yardım etmek üzerinize borçtur. [Enfal 72]

Ey Müslümanlar, sanki kaza ve kadermiş gibi, Amerika ile karşı karşıya gelmenin ve onun düşmanlığını püskürtmenin imkansız olduğunu söyleyen ajan yöneticilerin sözlerine kanmayın! Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Ağızlarından çıkan bu söz ne büyük oldu! Onlar yalandan başka bir şey söylemiyorlar. [Kehf 5]

Onlar cesaretleri kıran korkak hainler ve düşmanların borazanlarıdırlar. Onlar çok iyi bilmektedirler ki, Amerika’nın Müslüman ülkeleri işgalindeki sebep; kendilerinin sağladığı kolaylıklar, vermiş oldukları üsler ve hava sahaları ile roketlerini ve bombalarını üzerinden ateşledikleri savaş gemilerinin ve destroyerlerinin kapılarında bekledikleri su yollarıdır. Bunlar olmaksızın o tek bir hedefine bile ulaşamayacak ve istikrarlı olmak için hiçbir nüfuzu da kalmayacaktır. O yöneticiler hastalığın esası ve belanın kaynağıdırlar. Öyleyse onların koltuklarını ve iktidarlarını yerin dibine geçirin! Sömürgeci kâfirlerle dostluk kuran ve İslam’ın sütunu ve zirvesi olan Cihadı durduran ajan yöneticileri ortadan kaldırın! Raşidi Hilafet Devleti’ni kurun ve Allah’ın indirdikleriyle sizi yönetecek ve düşmanlarınıza karşı sizinle birlikte Cihad edecek olan Halife’ye biat edin.

İmam (Halife) kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur. [Ahmed b. Hanbel]

Ey Müslümanlar, şüphesiz ki bu mesele ciddi bir meseledir, basit bir mesele değildir. Bundan dolayı eğer sizler yerinize çakılıp kalırsanız, zalimlere güvenirseniz ve sömürgeci kâfirlerle dostluk kurarsanız, her taraftan size zillet isabet edecektir ve eğer siz Ahireti gözetir, cennet özlemiyle tutuşur, Dininizin koruyucusu olan Hilafeti geri getirir, İslam’ın sütunu ve zirvesine hayat verirseniz, kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulpa yapışmış olursunuz. Öyleyse kendiniz için izzet, güven ve güvenliği mi tercih ediyorsunuz, yoksa zilleti, zaâfiyeti ve cılız kalmayı mı tercih edeceksiniz?

İşte bu kendisiyle uyarılsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir. [İbrahim 52]

 

Hizb-ut Tahrir

H. 17 Muharrem 1424

M. 20 Mart 2003

 

Yukarı