Sizinle Savaşanlarla Siz De Allah Yolunda
Savaşın [Bakara
190]
Dördüncü Haçlı Saldırısını Yok Edin!
Ey Kerim İslam Ümmeti!
George Bush'un Irak Müslümanlarına
karşı ilan ettiği savaş, tüm İslam Ümmeti'ne karşı açılmış
bir savaştır. Çünkü Iraklı Müslümanlar, tek bir bütün
olan İslam Ümmeti’nden bir parçadır. Allahu Teâlâ şöyle
buyurdu:
Mü’minler ancak kardeştir.
[Hucurat 13]
Rasulullah (Âleyhi’s Salâtu ve’s Selam)
da şöyle buyurdu: Müslüman Müslümanın kardeşidir..
Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu (düşman eline)
teslim etmez.
[Buhari, Muslim]
Mü’minler
birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve birbirlerini
korumada bir vücuda benzerler. Vücudun bir organı
hastalandığında, diğer organlar da bu sebeple uykusuzluğa
ve ateşli hastalığa tutulurlar.
[Buhari, Muslim]
Bundan dolayı kâfirlerin Müslümanların
arasına koymuş olduğu sınırların, Müslümanlar nezdinde
hiçbir kıymet ve itibarı yoktur. Amerika'nın fiilen harbi
devlet olmasından dolayı, Müslümanların da şu anda esas
itibariyle onlarla harp halini alması gerekir. Afganistan ve
Filistin'deki kardeşlerine yardım etmekten men ettikleri gibi,
Irak'taki kardeşlerine de yardımdan men etmek üzere
yöneticiler tarafından vurulmuş olan kelepçe ve zincirleri kırmak
için harekete geçmeleri, Müslüman ordulara şer'an farzdır.
Amerika ile olan tüm diplomatik ilişkileri kesmek de farzdır.
Ve yine hava alanlarımızın, topraklarımızın ve deniz
yollarımızın kullanılmasını engellemek ve düşmana
yapılan diğer tüm yardımsal icraatları durdurmak da
farzdır. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
Her kim size saldırırsa, siz de ona
misilleme olacak kadar saldırın.
[Bakara 194]
Rasulullah (Âleyhi’s Salâtu ve’s Selam)
şöyle buyurdu: Cihad, Allah'ın bana peygamberliği
vermesinden, Ümmetimin sonu Deccal ile savaşıncaya kadar
devam edecektir. Ne zalimin zulmü ne de adilin
adaleti bunu iptal edemez.[Ebu Davud]
Fakat Müslüman yöneticiler sustular ve
Amerika’nın düşmanlığına ortak oldular. Suskun kalan
veya Amerika’ya düşmanlığında ortak olan bu Müslüman
yöneticiler, ona kolaylık
sağladılar ve Müslümanların topraklarını,
havaalanlarını, deniz yollarını Amerikan kuvvetleri için
hareket noktası yaptılar. Müslüman orduların hareket
etmesinin önünde aşılmaz bir engel olarak durdular. Muhakkak
ki farz olan, onları ortadan kaldırmak ve yıkmaktır. Onlar bütün
bunlara rağmen, Bush’un Müslümanlara yönelik yapmış
olduğu tüm savaşlara cesaret verdiler ve onun Haçlı
saldırılarını yapmasına yardımcı
oldular. Yöneticiler Ümmeti ve Dinini umursamayarak Bush’un
saflarında yer aldılar. Allah’ın sınırlarına tecavüz
ettiler ve Allah’ın düşmanlarını dost edindiler. Allahu
Teâlâ şöyle buyurdu:
İçinizden her kim onları dost edinirse, o
da onlardandır. [Mâide
51]
Ümmete ihanet ettiler. Irak’ın
vurulmasına karşı olduklarını söyleyerek Müslümanları
aldattılar. Fakat insanlar onların gerçek davranışlarını
gördükleri anda, yalan sözlerine inanmadılar. Üstelik bu
yöneticiler Amerika’ya tüm dostluklarını göstermelerine
rağmen, Amerika onları aşağıladı ve onlara hiçbir değer
de vermedi. Şöyle ki; Amerika, Müslümanların Amerika ve müttefiklerine
yönelik şiddetli öfke ve nefretlerinden kendilerini korumak
için Birleşmiş Milletler’den cılız bir karar çıkartılarak
gerçek ve çirkin yüzlerinin, ihanetlerinin Ümmetten
gizlenmesi yönündeki ricalarını bile önemsemedi. Ne onların
yalvarışlarına ne de rezilliklerinin örtülmesine hiçbir değer
vermedi. Onlar Amerika, İngiltere ve İslam düşmanlarıyla
birlikte yürüdüler. Onlarla beraber olmakla, güya koltuklarını
muhafaza edeceklerini ve Ümmetin nefretinden korunacaklarını
zannettiler ve kendilerinden önce kâfirleri ve İslam düşmanlarını
dost edinen hainlerin sonu gibi kara bir sona doğru
yaklaşmakta olduklarını unuttular.
Kalplerinde hastalık bulunanların: “Başımıza
bir felaketin gelmesinden korkuyoruz” diyerek onların
arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir
fetih yada katından bir emir (azap) getirecek de onlar, içlerinde
gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır. [Mâide
52]
Bush Müslümanlara yönelik Haçlı
saldırısını, açık bir şekilde, 16.09.2001’deki şu sözleriyle
ilan etmişti: “...
Amerikan halkı bu Haçlı Savaşı’nı
anlamaya başladı...” Sonra bu sözlerini
başka bir münasebetle 16.02.2002’deki şu sözleriyle
vurguladı: “...Bizim bu Haçlı Savaşı’mızda,
yanımızda duran Kanada’dan daha güzel bir dostumuz
yoktur...” Bu bir
gerçektir, bunda kesinlikle şüphe
yoktur.
Gerçek şu ki, o birinci saldırısını
Afganistan’daki Müslümanlara karşı ilan etti. Orayı
işgal ettikten sonra, katliam üzerine katliam, mescidlerde ve
evlerde yıkım üstüne yıkım yaptı. Sorumsuzca ve
umursamadan bozgunculuk ve kargaşa çıkardı. Yine Filistin’de
canlı canlı evlerini başlarına yıkmak ve Müslümanları
doğramak üzere, dilediğini yapması için onları Yahudi
kasap Şaron’un ellerine terk ettiği zaman, Filistin’deki Müslümanlara
yönelik savaşını ilan etmiş oldu. Yine Hindu liderlerin
memnuniyeti için Pakistan’daki Keşmirli İslami cemaatleri
yok etmek üzere, ajanı olan Pakistan yöneticisi Pervez Müşerref’i
üzerlerine saldı. Yine o Bush bugün, Irak’taki
Müslümanlara ve diğer Müslüman beldelere Dördüncü Haçlı
Saldırısı’nı ilan etmektedir. Tüm bu saldırılar, Müslümanların
başlarına
musallat olmuş ajan yöneticilerin desteğiyle,
Müslümanların toprakları, hava sahaları ve suları
üzerinde ateşlendi. Böylece Allah’a, Rasulü’ne ve mü’minlere
ihanet ettiler. Onların sağladıkları kolaylıklar ve
verdikleri üsler ve hava sahaları olmasaydı, Amerika ve müttefiklerinin
hedeflerine ve tamahlarına ulaşmaları asla mümkün olmazdı.
Ümmetin durumunu daha da kötüleştiren
şey; kâfirlerin Ümmet üzerindeki artan hırsları ve Ümmete
pusu daireleri kuran kâfir düşmanla meşgul olmak yerine,
zirvelerinin hakim konusu birbirleriyle uğraşmak olan Arap
Dışişleri bakanları toplantısı, Şarm el-Şeyh zirvesi ve
Dünya İslam Konferansı Örgütü zirvesi gibi toplantılarda
komik tiyatrolar şeklinde tezahür eden yöneticilerin yapmış
olduklarıdır. Onların bu gerçeği, tüm insanlık
tarafından bilinir olmuştur. Uydu televizyonları, onların
birbirlerine karşı olan bu hakaretlerini tüm dünyaya
duyurdular. Dolayısıyla ümmetlerin en kerimi olan bu ümmeti
gözetmekten aciz oldukları, yeryüzündeki tüm insanlar için
artık belli olmuştur. Esasen bırakın İslam Ümmeti’ni
gözetmeyi, onlar koyun sürülerini bile gözetmekten
acizdirler!
Bush’un başlattığı savaş; hegemonya,
hakimiyet, zorla nüfuz yerleştirme ve yeni Amerikan
ölçülerine göre bölgeyi yeniden şekillendirme amaçlarını
taşıyan sömürgeci bir savaştır. Bu ise 18’inci ve 19’uncu
yüzyıllarda hakim olan ve 20’inci yüzyılın ortalarına
kadar süren eski askeri şekillere geri dönüştür. Bu savaş
bizlere, Batılı kâfirlerin 10’uncu ve 11’inci yüzyıllarda,
iki asır boyunca Müslümanlara karşı ilan ettikleri Haçlı
saldırılarını hatırlatmaktadır. Ayrıca Napolyon
liderliğinde Mısır ve Şam beldelerine yapılan
saldırıları ve Birinci Dünya Savaşı esnasında Alanbi ve
Goro saldırılarını hatırlatmaktadır. Amerika’nın
hedefi, dünyanın en büyük rezervlerine sahip olan Körfez’deki
petrol kaynakları üzerindeki hakimiyetini kuvvetlendirmektir.
Müslümanların bu nimeti, ajan yöneticilerin davranışları
sebebiyle, kendilerine felaket olarak geri döndü. Amerika
bundan daha çok, üzerinde daha kolay hakimiyet kurmak, orada
daha fazla kalmak ve sömürgesi olmaktan çıkmasını
engellemek için Irak’ı federal varlıklara parçalamak
istemektedir. Aynı zamanda onun hedeflerinden biri de,
yalnızca ona özel bir Amerikan üssü olmasını sağlamak ve
(tüm bölgeyi yeniden şekillendirme hedefi gibi) uzun vadeli
maslahatlarına uygun olarak Irak’ı yeniden kurmak ve
şekillendirmektir.
Hilafet’in yeniden kurulması ve İslami
Hayat’ın yeniden başlatılması çalışmaları esnasında,
devletlerin durumuna baktıkları zaman Müslümanların dikkat
etmesi önemlidir ki, devletlerin durumu bu hususta iki kısma
ayrılmıştır: Birincisi; Amerika’nın tek başına dev bir
güç ve bununla beraber İngiltere’nin de büyük bir devlet
olması ve ikincisi ise, Fransa ve Rusya’nın da büyük
devletlerden olmasıdır. Amerika’nın durumu; BM Güvenlik
Konseyi ister kabul etsin, isterse reddetsin ve silah
denetimlerinin sonucu ne olursa olsun, tek başına kalsa bile
savaş ilan etmesidir. Fakat İngiltere, şeytani siyasi zekâsını
ve iğrençliğini asla birbirinden ayırmadı. Ayaklarından
birini, Amerika’nın bölgede tek başına kontrolü ele
geçirmesine engel olmak için Avrupa’ya ve Irak’a yerleştirdi.
Amerika’nın başarılı olması ve Avrupa’nın da onu bunu
yapmaktan engelleyememesi halinde, gittiği yerlerden bir pay
sahibi olabilmek için diğer ayağını da Amerika’ya
bağladı. Ancak Fransa ve Rusya, savaşı durdurmak için
Amerika’nın karşısında durmaktadır. Bu, ne Irak’taki Müslümanları
umursadıkları için ne de düşman Amerika’nın şerrinden Müslümanları
korumak içindir. Tam aksine devletlerarası konumlarını
tekrar kazanmak ve devletlerarası siyasette baskı kurmak içindir
ve bu onlara gelmiş çok büyük bir fırsattır. Hatta
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, devletlerarası
durumda Amerika’nın tek devlet olmasını engelleyebilecek
çok önemli bir fırsattır. Onlar devletlerarası ilişkilerde
ve çok kutuplu devletlerarası durumda kökleşmeye çalışmakta
ve 10 Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra, Amerikan siyaset plancıları ve
uygulayıcılarının konuşmalarında açık bir şekilde görülmeye
başlanan “Amerika’nın tek olma eğilimine” karşı
koymaktadırlar. Çin’e gelince, onu zikretmeye hiç gerek
yoktur. Zira Çin, Güvenlik Konseyi’nin daimi bir üyesi olsa
bile, büyük devletlerden biri değildir.
Devletlerin durumu
işte böyledir ve bu, devletlerin hakimiyet ve nüfuz elde etme
mücadelesidir. Yine bu, İslam beldelerine ve Irak’a karşı
Bush’un ilan etmiş olduğu mücrim ve düşmanca bir
savaştır. Öyleyse Müslümanlar, daha da kötüleşmeden veya
büyümeden ve genişlemeden önce, bu Amerikan düşmanını
yok etmeyecekler mi?
Ey Müslümanlar!
Devletlerarası mücadele sahasının, açgözlü
kâfir devletler arasında paylaşılmasına izin vermeleri Müslüman
ülkeler için utanç verici değil midir? Amerikan ve İngiliz
ordularının toplanarak birer birer İslam memleketlerine
saldırmaları ve Müslümanların kanlarının oluk oluk
aktığını gördükleri halde Müslüman orduların
kışlalarında uyumaları utanç verici değil midir? Bu
ordular nasıl olur da İslam topraklarını savunacaklarına,
koltukları ve iktidarları savunmaya nasıl razı olabilirler?
Onlar savaş meydan ve sahalarında düşmanlarla çarpışmak
ve onların heveslerini yok etmek için askerleri mi
toplayacaklar? Yoksa yöneticileri ve onların protokollerini ve
törenlerini mi koruyacaklar? Dönüp dolaştıkları yerlerde sömürgeci
kâfirlerle beraber dönüp dolaşan, onlar karşısında
eğilen, rüku eden ve secde eden sefih yöneticilerin
Müslümanların boyunlarına binmiş olmaları utanç verici değil
midir? Tüm bunlara rağmen Ümmet, onların varlıklarını ve
koltuklarını sarsacak bir duruşla onların karşısında
durmayacak mı?
Ey Müslümanlar, sizin atalarınız birçok
fetihler yaparak tüm dünyaya adaleti götürdüler ve o atalarınız
birinci Haçlı saldırılarını ve onlardan sonra gelen Tatar
istilalarını yok ettiler. Peki bugün neden sizin davranışlarınız
da onların davranışları gibi olmuyor? Ve neden yeni Haçlıları
yok etmek için onların izlerini takip etmiyorsunuz? Ki böylece
her iki dünya da sizin olsun. Öyleyse haydi ordularınızı,
Irak’taki Müslümanlara yardım etmek için harekete
geçirin! Şüphesiz ki onlar sizin yardımınızı bekliyorlar.
Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
Eğer onlar sizden din hususunda yardım
isterlerse, (o Müslümanlara) yardım etmek üzerinize
borçtur. [Enfal 72]
Ey Müslümanlar, sanki kaza ve kadermiş
gibi, Amerika ile karşı karşıya gelmenin ve onun düşmanlığını
püskürtmenin imkansız olduğunu söyleyen ajan yöneticilerin
sözlerine kanmayın! Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Ağızlarından çıkan
bu söz ne büyük oldu! Onlar yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
[Kehf 5]
Onlar cesaretleri kıran korkak hainler ve düşmanların
borazanlarıdırlar. Onlar çok iyi bilmektedirler ki, Amerika’nın
Müslüman ülkeleri işgalindeki sebep; kendilerinin
sağladığı kolaylıklar, vermiş oldukları üsler ve hava
sahaları ile roketlerini ve bombalarını üzerinden ateşledikleri
savaş gemilerinin ve destroyerlerinin kapılarında
bekledikleri su yollarıdır. Bunlar olmaksızın o tek bir
hedefine bile ulaşamayacak ve istikrarlı olmak için hiçbir
nüfuzu da kalmayacaktır. O yöneticiler hastalığın esası
ve belanın kaynağıdırlar. Öyleyse onların koltuklarını
ve iktidarlarını yerin dibine geçirin! Sömürgeci
kâfirlerle dostluk kuran ve İslam’ın sütunu ve zirvesi
olan Cihadı durduran ajan yöneticileri ortadan kaldırın!
Raşidi Hilafet Devleti’ni kurun ve Allah’ın
indirdikleriyle sizi yönetecek ve düşmanlarınıza karşı
sizinle birlikte Cihad edecek olan Halife’ye biat edin.
İmam (Halife)
kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.
[Ahmed b. Hanbel]
Ey Müslümanlar, şüphesiz ki bu mesele
ciddi bir meseledir, basit bir mesele değildir. Bundan dolayı
eğer sizler yerinize çakılıp kalırsanız, zalimlere güvenirseniz
ve sömürgeci kâfirlerle dostluk kurarsanız, her taraftan
size zillet isabet edecektir ve eğer siz Ahireti gözetir,
cennet özlemiyle tutuşur, Dininizin koruyucusu olan Hilafeti
geri getirir, İslam’ın sütunu ve zirvesine hayat
verirseniz, kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulpa
yapışmış olursunuz. Öyleyse kendiniz için izzet, güven ve
güvenliği mi tercih ediyorsunuz, yoksa zilleti, zaâfiyeti ve
cılız kalmayı mı tercih edeceksiniz?
İşte bu kendisiyle uyarılsınlar diye
insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir. [İbrahim 52]
|