Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

Milletvekili Seçimlerine Katılmanın Şer’i Hükmü

 Uzun bir süreden beridir Yemen’deki yönetim nizamı ve onun bayrağı altındaki yasal ve aynı zamanda düşük partiler ve Batı’nın demokratik enstitüleri Hicri 25 Safer 1424/Miladi 27 Nisan 2003’de yapılması öngörülen seçime hazırlanmaktadırlar. Bu seçim için donanmışlar ve adeta can atıyorlar. Yemenli müslümanlar bu partilerle ve icraatlarıyla meşgul oluyorlar. Müslümanların hayat-memat meselesiymiş gibi, partilerin hazırlığı ve propagandası için milyarlar harcamaktadırlar.

Bu büyük kargaşa ve gürültü içinde seçimi olumlu bulan ve destekleyenler ile onu haram sayıp karşı çıkanlar arasında karşılıklı sesler ve fetvalar boy gösterdi. Seçimi olumlu bulanlar, ayetleri ve hadisleri eğip bükerek halkı arzularına uygun bir şekilde teşvik etmek için Şeriatten uzak bir şekilde fetvalar vermektedirler.

Muhakkak ki biz, bu fetvaları onaylamıyoruz. Bu fetvalardaki hataları teker teker ortaya koymakla da uğraşmayacağız. Fakat biz hak batıldan, helal haramdan, iyilik kötülükten ayrılsın ve hakikat ortaya çıksın diye yanlış çizgilerin yanı başına doğru bir çizgi çizeceğiz. Bozuk görüşlerin karşısında, sahih bir görüş ortaya koyacağız. Nitekim Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyun. Başka yollara uymayın. Zira o yol sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte Allah sakınmanız için size bunları emretti. [En’am 153]

Bu mesele hakkındaki şer’i hükmü bilmek için her şeyden önce menatı (konuyu) iyice araştırıp incelemek gerekir. Şer’i hükme konu olan şey yani menat; “Yasama yapacak meclis” üyelerinin seçilmesidir. Bu meclisin diğer adı milletvekili/parlamento meclisidir. Bu meclis hakkındaki şer’i hükmü göstermek ancak, doğası gereği yaptığı işleri ve yetkileri ortaya koymakla mümkün olacaktır. Ardından bu tür bir seçime katılmanın hükmünün ne olduğu ve ileri sürülen delillerin açıklanmasına geçilebilir.

Bilindiği gibi seçime katılıp rey (oy) vermek vekâlet vermektir. Bir vekâlet akdinin sahih bir akid olması için erkânın (temel rukünlerin) mevcut olması gerekir. Bu erkân; icab-kabul, vekil-muvekkil (vekâlet alan-vekâlet veren), vekâlet verilen iş ve vekâletin sıfatı (niteliği)dir. Evet bütün bu erkânın bulunması ve İslam’a uygun olması gerekir. Mevcut beşeri yasalara göre, Milletvekili Meclisi’nin başta gelen görevleri şunlardır: Teşri’ (yasa yapmak), Devlet (cumhur) başkanlığı için aday göstermek veya seçmek, Hükümete güvenoyu vermek, Anlaşmaları, ittifakları ve sözleşmeleri onaylamak, Hükümeti murakabe etmek ile kurumları muhasebe ve murakabe etmek.

Teşri’ meselesine gelince; muhakkak ki bir yasanın oylanmasına bir müslümanın olumlu veya olumsuz olarak katılması asla caiz değildir. Hatta çıkarılacak yasa, Hanif İslam Şeriati’ne uygun olsa bile!.. Çünkü yasayı onaylama mercii yalnızca vahiydir. O yasa için vahiyden bir delilin gösterilmesidir. Yani söz konusu yasanın İslam Akidesi’nden fışkırmış olmasıdır ki, bu da vahiyden bir delile dayanmasını ifade eder. Bu bağlamda her şeyden önce, teşri’ (yasa yapmak) müslümana caiz değildir. Üstelik müslümanın Allah’ın vâzettiği şeriatten başka bir yasayı kabul etmesi de caiz değildir. Halkın bir yasa üzerinde birleşmesi veya onu reddetmesi herhangi bir şey değiştirmez. Bu nedenle teşri’de bulunmak (hüküm vâzetmek) tümüyle Allah’a aittir. Hüküm vâzetme ve yasa ortaya koyma konusunda Allah’a ortak olmak, kimsenin haddine düşmemiştir. Hiç kimsenin buna hakkı yoktur. Zira Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

Hüküm ancak Allah’a aittir. [Yusuf 40]

Hayır! Rabbine and olsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.[Nisa 65]

Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak, “bu helaldir, şu da haramdır” demeyin! Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Muhakkak ki, Allah’a karşı yalan uyduranlar iflâh olmazlar. [Nahl 116]

Nitekim Rasulullah (sav) kendisine Tevbe suresinin 31. ayetinin tefsirini soran Adiyy b. Hatem’e şöyle buyurmuştur: "Onlar (rahipler ve hahamlar) haramı helâl, helâli haram kılmadılar mı?" Bunun üzerine Adiyy b. Hatem (ra) "Evet" dedi. Rasulullah (sav) de "İşte bu, onları ilâh edinmektir" diye buyurdu.

Şüphesiz ki bu milletvekili meclislerinin vakıası ancak, “egemenliği halka veren” Batı demokrasisini taklit etmektir. Yani halkı, eşya (şeyler) ve ef’al (fiiller) hakkında iyi veya kötü olduklarına hükmedecek tek merci yapmaktır. Halk neyi kötü görürse o kötü, neyi iyi görürse o iyidir demektir. Bu konuda halka, mutlak mânada otorite vermektir. Demokrasinin vakıası bu olunca, tabiatıyla onun Kur’an ve Sünnet ile tenakuz halinde olan küfür nizamı olduğu açıklık kazanır. Millet Meclisinin, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen bir hükümete güvenoyu vermesi, Devlet Başkanını seçmesi ve anlaşmaları, ittifakları ve sözleşmeleri onaylaması meselesine gelince; şüphe yok ki, Allah’ın indirdiklerinin dışındakilerle hükmeden bir hükümete güven oyu vermek müslümana caiz değildir. Tıpkı bunun gibi küfür kanunlarına binaen hazırlanmış anlaşmaları onaylaması da caiz değildir. Nitekim bu tür ittifaklar (anlaşmalar) kâfirler için müslümanlar ve onların toprakları aleyhinde bir yol (hakimiyet) vermektedir. Fakat Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

Allah mü’minler aleyhine kâfirler için asla bir yol vermeyecektir. [Nisa 141]

Bununla beraber hükümeti ve yöneticiyi muhasebe etmek şer’i bir vecibedir. Emr’i bi’l Ma’ruf ve Nehyi ani’l Munker (iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak) babındandır ki, bu müslümanlar üzerine vaciptir (farzdır). Milletin vekiline daha da vaciptir. Bunun için Şeriate göre milletvekili olabilmenin şartlarını ortaya koymamız gerekmektedir. Yoksa seçimi mutlak mânada, her halukârda caiz kılmak mümkün değildir. Bu cevaz, şer’i şartların mevcudiyetine bağlıdır. Bu şartlar şunlardır:

· Adayın Batı kapitalist sistemi ve diğer bütün küfür sistemlerini açıktan açığa reddetmesi. Bu konuda niyet yeterli olmadığı gibi takiyye de caiz değildir.

· Küfür sistemini değiştirip yerine İslam Nizamı’nı kuracağını ilan etmesi.

· Parti (hareket) programını Kitâbullahi Teâlâ’dan ve Sünnet-i Rasulullah (sav)’den almış olması.

· İslam’a davet edecek bir milletvekili olacağını ilan etmesi.

· Küfür sistemini destekledikleri için laik parlamenterlere iştirak etmeyeceğini ilan etmesi.

· Onu aday göstermeleri için hakim güce yakınlık göstermemesi. Çünkü bu zalimlere meyletmektir. Kaldı ki, Allah (cc) şöyle buyuruyor: Zalimlere meyletmeyin! Aksi halde size ateş dokunur! Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur. Sonra muzaffer de olmazsınız. [Hud 113]

· Adaylığı süresi içerisinde programını halka anlatması ve halka mal etmesi.

Yukarıda belirtilenler dikkate alındığında milletvekillerinin gördüğü işlerin çoğunun haram işler olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim onlar Kitâb ve Sünnet’in dışında yasalar yaparlar. İslam’ın haricindeki nizamlarla yani küfürle yöneten yöneticiler seçerler. Allah’ın indirmedikleriyle hükmeden hükümetlere güven oyu verirler. Şeriat ile kayıtlı olmayan, bilakis kâfirlerin müslümanlar üzerinde hakimiyetine yol veren antlaşmaları onaylarlar. İşte her aday bunları yapmak üzere aday olur. Halbuki bu amellerin hepsi günahtır. Bu amelleri, bu işleri yapmak üzere aday olan birine müslümanların yardım etmeleri, ona rey vermeleri ve seçilmesini sağlamaları caiz değildir, haramdır.

Buna göre ancak tek bir şekilde, bir müslümanın milletvekili adayı olması ve müslümanların seçime katılmaları caizdir. O da yukarıda arz edilen şartların mevcut olması halinde... Bu halde seçilen milletvekilinin, Şeriate aykırı yasa vâzettiği zaman hükümeti hesaba çekmesi gerekir. Ayrıca meclis kürsüsünü, mevcut olan küfür sisteminin yıkılması için ve mevcut yönetimin küfür yönetimi olduğu konusunda halkı bilgilendirmek ve hoşnutsuzluklarını artırmak, mevcut sistemin bütün kötülüklerin kaynağı olduğu, bunun yıkılıp yerine Allah’ın indirdikleriyle hükmedecek olan Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulması gerektiği konusunda halkı uyarıp uyandırmak için kullanması gerekir. Bunları yapmak üzere girişimde bulunan bir aday, parlamentoya giremediği ve İslam’a davet amacıyla Meclis kürsüsünü elde edemediği için üzülmemelidir. Çünkü İslam’a davet amacıyla, her yer bizim için minberdir. Yalnızca minber olan meclis kürsüsü değildir. Bilakis meclis kürsüsünü elde edeyim derken, nice kişiler oraya vardığında sabırları tükenmiş ve İslam’a davetten vazgeçmiş olarak karşımıza çıkmışlardır.

Ey Müslümanlar!

Muhakkak ki İslam, yöneticileri muhasebe etmeyi ve bize Allah’ın indirmedikleriyle hükmedenlere karşı Rasul (sav)’in metodu üzere, fikri çatışmayı ve siyasi mücadeleyi üzerimize farz kılmıştır. Bu farzı yerine getirmediğimiz taktirde, dünyada ve Ahirette Allah’ın ikabına (cezasına) maruz kalırız. Mevcut olumsuz durumun değişmesi sapıkların, korkakların ve cahillerin tasvirlerinin aksine imkânsız değildir. Mevcut durumu değiştirmek, İslam Ümmeti’nin potansiyel kuvveti dahilindedir. Allah’a tevekkül ettikten sonra, Allah’ın size farz kıldığı şeyleri gereğince yapın! Ümitsizliğe düşmeyin ve bu sizi küfür nizamına karşı susmaya sürüklemesin! Bu yalancı ve şüpheli savaşlar sizin, toplumu dönüştürme ve İslami hayatı yeniden başlatma konusundaki çalışma ve gayretlerinize zarar vermesin! Müslümanları bütünleştirecek ve kalpleri İnşâAllah tek bir adamın ve tek bir râyenin (bayrağın) etrafında birleştirecek olan Hilafet Devleti’nin çatısı altında, İslam Risaleti’ni dünyaya yüklenin! Müslümanların toprakları üzerindeki karton devletleri yıkın! Ta ki, bu fesat sistemlerin karanlıklarından İslam’ı adaletine çıkalım. Sonra böylece tek bir devletimiz olur. Raşidi Hilafet olur. O ki, İslam’ı tatbik eder ve İslam’ın sütunu ve zirvesi olan Cihadı yerine getirir ve İslam’ı bütün dinler üzerine izhar eder, üstün kılar.

İşte o gün mü’minler de Allah’ın zaferiyle sevinirler. O dilediğine yardım eder ve O, Âziz ve Rahim’dir. Bu, Allah’ın vâadidir. Allah vâadinden caymaz. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler. [Rum 4-6]

  Hizb-ut Tahrir

H.  23 Safer 1424

Yemen Vilayeti

M.  25 Nisan 2003

Yukarı