Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

Amerika’nın Devletlerarası Duruma Hakim Olması, Dünya için Bir Tehlikedir ve Bundan Sadece Hilafet Koruyabilir

  Devletlerarası duruma hakim olması ile Amerika, devletlerarası kanuna göre meşru olan Irak’a saldırısını ve onun işgalini gerçekleştirebildi. Şimdi dünya, gücün ve orman kanunlarının hüküm sürdüğü bir seviyeye düştü. 02/05/2003’de Amerika, BM Güvenlik Konseyi’ne, Amerikan ve İngilizlerin Irak’ı işgaline haklılık ve yasallık veren 1483 sayılı teklifi götürdü. Bu teklif metninin başında şu ifadeyi buluyoruz: “Güvenlik Konseyi ... işgalci güçler olarak bu devletlerin uygulanabilir uluslararası kanunu bünyesinde, belirli otoriteleri, sorumlulukları ve yükümlülükleri tasdik eder.” Karar aynı zamanda ifade ediyor ki, işgalci otoriteler Irak’ın ekonomisi ve servetleri üzerinde yönetici olacak, kararda işgalci güçler olarak adlandırılan “Otorite’nin yönlendirmesi doğrultusunda Irak’ın Kalkınma Fonu’ndaki birikimleri kullandırılacaktır.

Amerika, kitle imha silahları meselesini tahrik ederek Irak’a karşı saldırı için sahneyi hazırladı. Müfettişler hiçbir şey bulamayınca, yanlış raporlar ve hileli resimler kullandılar. Bunlar ve diğer faaliyetlerle, saldırılarını örtmek için bir teklif yayımlamaya çalıştılar. Fakat bunu yapmayı başaramadılar. Çünkü Fransa, Almanya ve Rusya problemler çıkarmaya devam ettiler ki onların korkusu, Irak ile yaptıkları sözleşmeleri ve ekonomik anlaşmaları kaybetmekti. Yine onlar Amerika’nın diğerlerini dışlamak üzere servetleri ve nüfuzu ele geçirmesinden korktular.

Ne zaman ki savaş durumu yatıştı, İngiltere ve İspanya’nın işbirliğinde Amerikan planı Güvenlik Konseyi’ne sunuldu. Vaatler ve tehditlerle Amerikalılar; daha önceleri birçok renk sergileyen ve Amerikan saldırısının devletlerarası kanunu ihlâl ettiğini söyleyerek ağlayan devletlere, 1483 sayılı kararı kabul ettirdi. Onlar bunu; kimi zaman Alman başbakanın açıkladığı gibi gerçekçi olma gerekçesiyle, kimi zaman Fransız bakanın açıkladığı gibi Irak’a yardım etme istemi gerekçesiyle ve üçüncüsü de Rus bakanın açıkladığı gibi kişisel çıkarlar gerekçesiyle savundular. Her ne kadar Rus temsilci Güvenlik Konseyi dışında olsa da ve bundan dolayı Rusya’nın sessiz kalmak için bir mazereti bulunmuş olsa da, o bunu yapmadı ve Amerika öfkelenmesin diye, konseyin bitiminden sonra kararı kabul ettiğini ilan etti.

Dünyadaki, bilhassa Müslüman dünyasındaki siyasi olayları takip edenler göreceklerdir ki; Amerika Birleşik Devletleri devletlerarası duruma hakimdir ve onu, dilediği yol üzere yönlendirmektedir. Bilhassa Müslüman dünyasında meydana gelenlerin değerlendirilmesiyle, şu noktalar belirginleşmektedir:

1) İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika, Birleşmiş Milletler’i şekillendirdi ve devletlerarası kanun tarafından izin verilecek olan komplolarına yönelik planlı faaliyetlerini ve sömürgeci hırsını örtecek olan kararları geçirmek için onu istismar etti. Irak’a saldırısının üzerini örtecek bir kararı geçiremediği zaman, devletlerarası kanunu çöpe attı ve onu açıkça ihlâl etti.

2) Amerika, güç illüzyonu ile baştan çıkardı. Kendi menfaatlerinden başka hiçbir şeye inanmadı. Bununla birlikte diğerlerinin çok fazla hasara uğramasına da neden oldu. Ne olursa olsun, herhangi başka birini kendisinin üzerine çıkaran herhangi bir devletlerarası anlaşmayı reddetti. Kendi askerlerine erişir korkusuyla, Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ne dahil olmayı reddetti. Devletlerarası Ticaret kanununa karşı yürüdü ve Avrupa’dan yapılan ithalata yüksek oranda vergi koydu. Öyle ki, onlar (Avrupalılar) onun piyasalarında onun ürünleriyle yarışamasınlar. Kyoto Mutabakatı’na muhalif davrandı. Çünkü bu, onun ürünlerini ve gaz emisyonunu sınırlandırıyordu. Son zamanlarda, “Amerika Birleşik Devletleri ve Orta Doğu arasındaki serbest ticaret” için bir bölge kurularak, 9 Mayıs 2003’de ilan edilen Bush planı sayesinde, (aralarında 8 Arap ülkesinin de bulunduğu) Orta Doğu bölgesi ülkeleriyle Avrupalıların ortaklığı kanununa engel olmayı planlamak suretiyle Almanya ve Fransa’yı cezalandırdı. Bu, Avrupa ortaklık kanunu ile rekabet edecektir. Rekabet ekonomik anlamda kullanılsa da, aslında bunun özellikle siyasi bir rekabet olacağını biliyoruz.

3) Amerika, Afganistan ve Irak’ı işgal etmede beklenmeyen bir rahatlık görüp cesaretlenerek, kendi ölçüleri ve tasarımı doğrultusunda Müslüman dünyanın yeniden şekillendirilmesi hakkında açıkça konuşmaya başladı. Devletin birliğini sarsacak ve zayıflatacak olan federal veya desentralist (merkezi yetki dağılımlı) varlıklar ile müslümanların topraklarını parselleme planlarını icra etmeye başladı. Afganistan ve Irak’ta meydana gelenler, bunu kanıtlamaktadır. Ayrıca güvenliğin korunması, terörizm ile mücadele, kadın hakları ve eğitim müfredatından “aşırı” fikirlerin çıkarılması bahaneleriyle, Arap Yarımadası’ndaki politikacılar tarafından yapılan konuşmalar, bunun için yola kaldırım döşemektedir.

4) İslam topraklarındaki yöneticiler, Ümmetin işlerine, Amerika’nın kontrolü altında ve onun ellerindeki çözümlerin %99’unu koyarak önem verdiler. Amerika onları planlarla, düşmanın menfaatlerine en üst düzeyde hizmet etmeleri için meşgul etti. Filistin’den başlanırsa; 1967’de işgal edilen diğer toprakların verilmesinin yanında Tenet, Mitchell planları ve şimdi de ‘Yol Haritası’ var. Sonra Kıbrıs ve Annan Planı, Güney Sudan ve Mişakus Protokolü, sonra Keşmir ve Birleşmiş Milletler kararları var. Hatta öyle bir noktaya geldi ki, Amerika Rusya ile Çeçenistan’a ilişkin konuları çalışmaktadır. Tüm bunlardan sonra Orta Asya, Kafkasya sonra Afganistan ve Irak’ın işgalinin ardından Arap Yarımadası ve Körfez var.

5) Diğer devletler, Amerika’nın yolu üzerinde durmak ve onu devletlerarası sahneden kovmak ve dünyayı onun şerrinden kurtarmak için oldukça zayıftırlar. Bu, aşağıdaki sebepler nedeniyledir:

a) Fransa, Almanya ve Rusya gibi diğer etkin devletler, Amerika ile aynı kapitalist ideolojiyi taşımaktadırlar. Bu ideoloji, her ne kadar kişisel menfaatler üzerine kurulu ferdiyetçi bir ideoloji olsa da, bununla beraber kuvvet kullanımı yanında pragmatizm ve uzlaşmacı çözümleri de kabul etmektedir. Amerika’nın Irak’a karşı saldırısını gerçekleştirmesinden ve yapmak istediği düzenlemeleri tamamlamasından sonra, bu devletlerin bu durumu pragmatik olarak görmeye başlamasının sebebi budur. Dolayısıyla vakıanın muhasebesini yaparak, önceleri Amerika’nın Irak’a karşı saldırıya geçmesinin devletlerarası kanuna aykırı olduğu çığlıkları atmalarından sonra sonuçlara bakarak, Amerika’ya daha yakın bir çizgi izlemeye başladılar.

Bu devletler arasında çatışma beklenmemesinin ve Amerika’nın kemikler kırmayı çoğaltacak olmasının sebebi işte budur!

b) Çin, devletlerarası bir zihniyetten çok yerel bir zihniyetten yoğun olarak etkilenen farklı bir ideoloji taşımaktadır. Bunun sebebi, onlar için bir numaralı endişenin; dünyaya musallat olmuş Amerika’nın şerleri değil, bünyelerinin güvenliği olmasıdır. Onlar ideolojilerini, devletlerarası işler ve devletlerarası siyasete ilişkin bir endişe ile birleştirmedikleri sürece, Amerika’yı devletlerarası sahneden kovacak hareketlerde bulunmaları onlardan beklenmez. Tahmin edilebilir gelecekte de buna işaret eden hiçbir şey yoktur.

c) Amerika, Avrupa Birliği’nin tek vücud olmasından korkmaktadır fakat bunu şu üç yolla engelleyebilir:

Birincisi: Doğu Avrupa’daki devletleri kapsayacak şekilde Avrupa Birliği’ni genişletmektir. Bu devletler, Amerika’nın ürünleridirler ve Amerikan nüfuzunun, Avrupa Birliği’ne yerleşmesinde onun mızrak başıdırlar. Bu devletler, Irak’a karşı saldırısında Amerikan bakışını destekledikleri zaman, Rumsfeld’in “Eski Avrupa” ve “Yeni Avrupa” deyip alay ederek işaret ettiğinde bu durum, görünür hale geldi. Chirac, bu devletlerin tavırları nedeniyle öfkeyle köpürdü ve Amerika ile birlikte kalmaları halinde, onların Avrupa Birliği’ne nihai kabulleri önünde engeller çıkaracağını ima etti. Buna rağmen son AB toplantısında onların katılımını kabul etti ve buna engel olamadı.

İkincisi: Varşova Paktı’nın dağılmasına rağmen NATO’yu sürdürmektir. Esasen sadece dış savunma üzerine kurulu olmasına rağmen, onun devamlılığını koruduktan sonra, NATO’nun stratejisi Avrupa içerisindeki güvenlik sorunlarına müdahale edecek şekilde genişletildi. Avrupa, Amerika’nın etkin lideri olması nedeniyle NATO’nun tehlikesini hissettiği zaman; Fransa, Almanya, Belçika ve Lüksemburg, özel bir Avrupa kuvveti inşa etmek üzere biraraya geldi. Amerika, daha gün ışığı görünmeden, plana karşı çıktı ve halâ zorluklar çıkarmaktadır.

Üçüncüsü: Geleneksel kurnazlığı ile İngiltere’nin konumudur. O, Avrupa Birliği’nin, İngiltere’yi tüketecek ve onu Lüksemburg gibi bir devlete dönüştürecek olan tek bir kuvvet olmasını istememektedir. O halâ, güneş batmaz sömürgeler imparatorluğunun derin büyüklüğü ile hareket etmektedir. Avrupa Birliği’nin şekillenmesi önünde engeller çıkardığını ve onu zayıflatmak için, ancak tümüyle gerekli gördüğü zaman ona dahil olduğunu görmemizin sebebi budur! Halen daha ortak paranın (Euro) dışında kalmaya devam etmektedir. Sömürgeci zihniyet onu, bulabileceği herhangi bir şekilde devletlerarası sahnede kendisi için bir rol arayışına itmektedir. Amerika ile olan gizli mücadelesine rağmen, Amerika’yı el üstünde bulması halinde, ganimetlerin bir kısmını paylaşmak üzere vakıanın gereklerine göre Amerika’nın tarafında yer almasının sebebi işte budur! Irak meselesinde gördüğümüz gibi, bir örtü arkasından ona karşı zorluklar ve kargaşalar tahrik ederken, aynı zamanda devletlerarası sahnede Amerika ile birlikte durmaktadır. Amerika’yı, Irak’a saldırısı ile alâkalı olarak bir BM kararı geçirme yoluna iten o idi. Zira biliyordu ki, Fransa ve Almanya’nın konumları nedeniyle bir kararın çıkması mümkün değildir. İşte bu, ister bir karar olsun isterse olmasın, Amerika’nın saldırıya kalkışma niyetini ifşa etti.

İngiltere’nin konumu, aynı zamanda, Avrupa Birliği’nin kuvvetini zayıflatmaktadır. Bunun içindir ki; şu anda devletlerarası sahnede, Amerika’nın devletlerarası duruma hakim olmasını durdurabilecek hiçbir devlet yoktur!

Ey Müslümanlar!

Bunu sadece siz yapabilirsiniz. Bunun anahtarı, Raşidi Hilafet’in kurulmasıdır. Müslümanların toprakları; servetlerin ve adamların topraklarıdır. Daha da önemlisi, üzerinde birçok milletin yaşayacağı, adaletsizlikten, ihanetten ve 21. yüzyıldaki şu Amerikan zorbalığından koruyacak olan yüce İslam İdeolojisi’nin topraklarıdır. Bu dünyada, eksende siz varsınız ve sizin ülkeleriniz, sömürgeci kâfir devletler arasındaki rekabetin sahnesidirler. Bunun sebebi, ülkelerinizin stratejik konumları ve Allah (cc)’nın size lütfettiği muazzam kaynaklardır. Kâfirler sizin bu konumunuzun ve servetlerinizin kıymetini bilip, bunlar üzerinde birbirleriyle yarışa girişiyorlarken, nasıl oluyor da sizler Allah (cc)’nın size ihsan ettiği bu kuvvet ve ikrama gözlerinizi kapatıyorsunuz?

Fetihler gerçekleştiren ve birçok milletleri yanlış inançlarından ve bozuk milliyetçiliklerinden kurtaran ve onları İslam ile hareket eden yekpare tek bir Ümmet haline dönüştüren sizler değil miydiniz?

Kuvvetlerinin zirvesinde iken, Tatarları hezimete uğratan ve müslüman ülkelerin en kuzeylerinde halâ onların kalıntılarının bulunduğu ölçüde onlardan muazzam sayılarda insanın İslam’ı kucaklamalarını sağlayan ve bugüne kadar İslam’ı taşıyanlar sizler değil miydiniz?

Toprağınız üzerinde krallıklar ve devletler kurmalarından sonra, haçlı savaşçılarını mağlup edenler sizler değil miydiniz? Öyle ki, yeryüzü ve gökyüzü onları reddetti ve onlar hem zelil hem de rezil oldular.

Bugünün tağutu Amerika, İngiltere ve onların yandaşları, bu önceki insanlar ile aynı cinstirler. Onlar tek bir savaşa dahi direnememişlerdi. Sonra çökmüşler ve bozguna uğramışlardı. Hıttin Savaşı [Selahaddin Eyyubi kumandasında yapılan ve Kudüs’ün yeniden müslümanların eline geçtiği savaş] haçlı savaşçılarının sonlarının başlangıcı ve ‘Ayn Calut savaşı da Tatarların çöküntüsünün başlangıcıydı. Onların böyle olması yani tüm varlık ve binalarını alaşağı etmek için, tek bir kararlı savaş dahi yeterli olmuştu. Böylesi bir savaşı, Hilafet’ten başka kim başlatacak? Büyük silah kuvvetine ve çok sayıda askere sahip diğer devletlerin, Dinleri ve Dünyalarındaki bozukluk sebebiyle savaşmadıklarına şahit olduk.

Amerika ve Britanya’yı, devletlerarası sahneden kovabilecek tek güç, yalnızca Hilafettir. Devletlerarası sahnedeki Amerikan hakimiyetini yok edebilecek ve dünyayı onun şerrinden koruyabilecek ve alemin her tarafına Hayr’ı (İslam’ı) yayabilecek tek güç, ancak Hilafettir.

Öyleyse, Ey Müslümanlar! Rasulullah (sav)’in sahih hadiste müjdeli haberini verdiği Raşidi Hilafet’i yeniden kurmak için çalışan Hizb-ut Tahrir’in Şebabı (gençleri) ile birlikte çalışın! Onların yardımcıları ve destekleyicileri olun! Bu sizin için, Rabbinize ve Peygamberinize itaatiniz olacak ve size şeref ve izzet olarak geri dönecektir.

Ve siz, Ey Kuvvet Sahipleri! Bu an, sizin anınızdır. Sizi, Ensar’ın adımlarını takip ederek izzete ve şerefe davet ediyoruz. Haydi sadakat ve zaferle savaş meydanlarına koşunuz!

Üstün durumda iken gevşeyip barışa davet etmeyin! Allah sizinle beraberdir ve O sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir. [Muhammed 35]                         

 

  Hizb-ut Tahrir

H. 23 Rabi’ul Evvel 1424 

M. 24 Mayıs 2003 

 

Yukarı