Devletlerarası
duruma hakim olması ile Amerika, devletlerarası kanuna göre
meşru olan Irak’a saldırısını ve onun işgalini gerçekleştirebildi.
Şimdi dünya, gücün ve orman kanunlarının hüküm sürdüğü
bir seviyeye düştü. 02/05/2003’de Amerika, BM Güvenlik
Konseyi’ne, Amerikan ve İngilizlerin Irak’ı işgaline
haklılık ve yasallık veren 1483 sayılı teklifi götürdü.
Bu teklif metninin başında şu ifadeyi buluyoruz: “Güvenlik
Konseyi ... işgalci güçler olarak bu devletlerin
uygulanabilir uluslararası kanunu bünyesinde, belirli
otoriteleri, sorumlulukları ve yükümlülükleri tasdik eder.”
Karar aynı zamanda ifade ediyor ki, işgalci otoriteler Irak’ın
ekonomisi ve servetleri üzerinde yönetici olacak, kararda işgalci
güçler olarak adlandırılan “Otorite’nin yönlendirmesi
doğrultusunda Irak’ın Kalkınma Fonu’ndaki birikimleri
kullandırılacaktır.”
Amerika,
kitle imha silahları meselesini tahrik ederek Irak’a karşı
saldırı için sahneyi hazırladı. Müfettişler hiçbir şey
bulamayınca, yanlış raporlar ve hileli resimler kullandılar.
Bunlar ve diğer faaliyetlerle, saldırılarını örtmek için
bir teklif yayımlamaya çalıştılar. Fakat bunu yapmayı
başaramadılar. Çünkü Fransa, Almanya ve Rusya problemler çıkarmaya
devam ettiler ki onların korkusu, Irak ile yaptıkları sözleşmeleri
ve ekonomik anlaşmaları kaybetmekti. Yine onlar Amerika’nın
diğerlerini dışlamak üzere servetleri ve nüfuzu ele
geçirmesinden korktular.
Ne
zaman ki savaş durumu yatıştı, İngiltere ve İspanya’nın
işbirliğinde Amerikan planı Güvenlik Konseyi’ne sunuldu.
Vaatler ve tehditlerle Amerikalılar; daha önceleri birçok
renk sergileyen ve Amerikan saldırısının devletlerarası
kanunu ihlâl ettiğini söyleyerek ağlayan devletlere, 1483
sayılı kararı kabul ettirdi. Onlar bunu; kimi zaman Alman
başbakanın açıkladığı gibi gerçekçi olma gerekçesiyle,
kimi zaman Fransız bakanın açıkladığı gibi Irak’a
yardım etme istemi gerekçesiyle ve üçüncüsü de Rus bakanın
açıkladığı gibi kişisel çıkarlar gerekçesiyle
savundular. Her ne kadar Rus temsilci Güvenlik Konseyi dışında
olsa da ve bundan dolayı Rusya’nın sessiz kalmak için bir
mazereti bulunmuş olsa da, o bunu yapmadı ve Amerika
öfkelenmesin diye, konseyin bitiminden sonra kararı kabul
ettiğini ilan etti.
Dünyadaki,
bilhassa Müslüman dünyasındaki siyasi olayları takip
edenler göreceklerdir ki; Amerika Birleşik Devletleri
devletlerarası duruma hakimdir ve onu, dilediği yol üzere
yönlendirmektedir. Bilhassa Müslüman dünyasında meydana
gelenlerin değerlendirilmesiyle, şu noktalar
belirginleşmektedir:
1)
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika, Birleşmiş
Milletler’i şekillendirdi ve devletlerarası kanun
tarafından izin verilecek olan komplolarına yönelik planlı
faaliyetlerini ve sömürgeci hırsını örtecek olan kararları
geçirmek için onu istismar etti. Irak’a saldırısının
üzerini örtecek bir kararı geçiremediği zaman,
devletlerarası kanunu çöpe attı ve onu açıkça ihlâl
etti.
2)
Amerika, güç illüzyonu ile baştan çıkardı. Kendi
menfaatlerinden başka hiçbir şeye inanmadı. Bununla birlikte
diğerlerinin çok fazla hasara uğramasına da neden oldu. Ne
olursa olsun, herhangi başka birini kendisinin üzerine çıkaran
herhangi bir devletlerarası anlaşmayı reddetti. Kendi
askerlerine erişir korkusuyla, Uluslararası Savaş Suçları
Mahkemesi’ne dahil olmayı reddetti. Devletlerarası Ticaret
kanununa karşı yürüdü ve Avrupa’dan yapılan ithalata yüksek
oranda vergi koydu. Öyle ki, onlar (Avrupalılar) onun
piyasalarında onun ürünleriyle yarışamasınlar. Kyoto
Mutabakatı’na muhalif davrandı. Çünkü bu, onun
ürünlerini ve gaz emisyonunu sınırlandırıyordu. Son
zamanlarda, “Amerika Birleşik Devletleri ve Orta Doğu
arasındaki serbest ticaret” için bir bölge kurularak, 9
Mayıs 2003’de ilan edilen Bush planı sayesinde, (aralarında
8 Arap ülkesinin de bulunduğu) Orta Doğu bölgesi
ülkeleriyle Avrupalıların ortaklığı kanununa engel olmayı
planlamak suretiyle Almanya ve Fransa’yı cezalandırdı. Bu,
Avrupa ortaklık kanunu ile rekabet edecektir. Rekabet ekonomik
anlamda kullanılsa da, aslında bunun özellikle siyasi bir
rekabet olacağını biliyoruz.
3)
Amerika, Afganistan ve Irak’ı işgal etmede beklenmeyen bir
rahatlık görüp cesaretlenerek, kendi ölçüleri ve tasarımı
doğrultusunda Müslüman dünyanın yeniden şekillendirilmesi
hakkında açıkça konuşmaya başladı. Devletin birliğini
sarsacak ve zayıflatacak olan federal veya desentralist
(merkezi yetki dağılımlı) varlıklar ile müslümanların
topraklarını parselleme planlarını icra etmeye başladı.
Afganistan ve Irak’ta meydana gelenler, bunu
kanıtlamaktadır. Ayrıca güvenliğin korunması, terörizm
ile mücadele, kadın hakları ve eğitim müfredatından “aşırı”
fikirlerin çıkarılması bahaneleriyle, Arap Yarımadası’ndaki
politikacılar tarafından yapılan konuşmalar, bunun için
yola kaldırım döşemektedir.
4)
İslam topraklarındaki yöneticiler, Ümmetin işlerine,
Amerika’nın kontrolü altında ve onun ellerindeki
çözümlerin %99’unu koyarak önem verdiler. Amerika onları
planlarla, düşmanın menfaatlerine en üst düzeyde hizmet
etmeleri için meşgul etti. Filistin’den başlanırsa; 1967’de
işgal edilen diğer toprakların verilmesinin yanında Tenet,
Mitchell planları ve şimdi de ‘Yol Haritası’ var. Sonra
Kıbrıs ve Annan Planı, Güney Sudan ve Mişakus Protokolü,
sonra Keşmir ve Birleşmiş Milletler kararları var. Hatta
öyle bir noktaya geldi ki, Amerika Rusya ile Çeçenistan’a
ilişkin konuları çalışmaktadır. Tüm bunlardan sonra Orta
Asya, Kafkasya sonra Afganistan ve Irak’ın işgalinin
ardından Arap Yarımadası ve Körfez var.
5) Diğer
devletler, Amerika’nın yolu üzerinde durmak ve onu
devletlerarası sahneden kovmak ve dünyayı onun şerrinden
kurtarmak için oldukça zayıftırlar. Bu, aşağıdaki
sebepler nedeniyledir:
a)
Fransa, Almanya ve Rusya gibi diğer etkin devletler,
Amerika ile aynı kapitalist ideolojiyi taşımaktadırlar.
Bu ideoloji, her ne kadar kişisel menfaatler üzerine
kurulu ferdiyetçi bir ideoloji olsa da, bununla beraber
kuvvet kullanımı yanında pragmatizm ve uzlaşmacı
çözümleri de kabul etmektedir. Amerika’nın Irak’a
karşı saldırısını gerçekleştirmesinden ve yapmak
istediği düzenlemeleri tamamlamasından sonra, bu
devletlerin bu durumu pragmatik olarak görmeye başlamasının
sebebi budur. Dolayısıyla vakıanın muhasebesini yaparak,
önceleri Amerika’nın Irak’a karşı saldırıya geçmesinin
devletlerarası kanuna aykırı olduğu çığlıkları
atmalarından sonra sonuçlara bakarak, Amerika’ya daha
yakın bir çizgi izlemeye başladılar.
Bu
devletler arasında çatışma beklenmemesinin ve Amerika’nın
kemikler kırmayı çoğaltacak olmasının sebebi işte
budur!
b)
Çin, devletlerarası bir zihniyetten çok yerel bir
zihniyetten yoğun olarak etkilenen farklı bir ideoloji
taşımaktadır. Bunun sebebi, onlar için bir numaralı
endişenin; dünyaya musallat olmuş Amerika’nın şerleri
değil, bünyelerinin güvenliği olmasıdır. Onlar
ideolojilerini, devletlerarası işler ve devletlerarası
siyasete ilişkin bir endişe ile birleştirmedikleri sürece,
Amerika’yı devletlerarası sahneden kovacak hareketlerde
bulunmaları onlardan beklenmez. Tahmin edilebilir gelecekte
de buna işaret eden hiçbir şey yoktur.
c)
Amerika, Avrupa Birliği’nin tek vücud olmasından
korkmaktadır fakat bunu şu üç yolla engelleyebilir:
Birincisi:
Doğu Avrupa’daki devletleri kapsayacak şekilde Avrupa
Birliği’ni genişletmektir. Bu devletler, Amerika’nın
ürünleridirler ve Amerikan nüfuzunun, Avrupa Birliği’ne
yerleşmesinde onun mızrak başıdırlar. Bu devletler,
Irak’a karşı saldırısında Amerikan bakışını
destekledikleri zaman, Rumsfeld’in “Eski Avrupa” ve
“Yeni Avrupa” deyip alay ederek işaret ettiğinde bu
durum, görünür hale geldi. Chirac, bu devletlerin tavırları
nedeniyle öfkeyle köpürdü ve Amerika ile birlikte
kalmaları halinde, onların Avrupa Birliği’ne nihai
kabulleri önünde engeller çıkaracağını ima etti. Buna
rağmen son AB toplantısında onların katılımını kabul
etti ve buna engel olamadı.
İkincisi:
Varşova Paktı’nın dağılmasına rağmen NATO’yu
sürdürmektir. Esasen sadece dış savunma üzerine kurulu
olmasına rağmen, onun devamlılığını koruduktan sonra,
NATO’nun stratejisi Avrupa içerisindeki güvenlik
sorunlarına müdahale edecek şekilde genişletildi.
Avrupa, Amerika’nın etkin lideri olması nedeniyle NATO’nun
tehlikesini hissettiği zaman; Fransa, Almanya, Belçika ve
Lüksemburg, özel bir Avrupa kuvveti inşa etmek üzere
biraraya geldi. Amerika, daha gün ışığı görünmeden,
plana karşı çıktı ve halâ zorluklar çıkarmaktadır.
Üçüncüsü:
Geleneksel kurnazlığı ile İngiltere’nin konumudur.
O, Avrupa Birliği’nin, İngiltere’yi tüketecek ve onu
Lüksemburg gibi bir devlete dönüştürecek olan tek bir
kuvvet olmasını istememektedir. O halâ, güneş batmaz sömürgeler
imparatorluğunun derin büyüklüğü ile hareket
etmektedir. Avrupa Birliği’nin şekillenmesi önünde
engeller çıkardığını ve onu zayıflatmak için, ancak
tümüyle gerekli gördüğü zaman ona dahil olduğunu görmemizin
sebebi budur! Halen daha ortak paranın (Euro) dışında
kalmaya devam etmektedir. Sömürgeci zihniyet onu,
bulabileceği herhangi bir şekilde devletlerarası sahnede
kendisi için bir rol arayışına itmektedir. Amerika ile
olan gizli mücadelesine rağmen, Amerika’yı el üstünde
bulması halinde, ganimetlerin bir kısmını paylaşmak
üzere vakıanın gereklerine göre Amerika’nın
tarafında yer almasının sebebi işte budur! Irak
meselesinde gördüğümüz gibi, bir örtü arkasından ona
karşı zorluklar ve kargaşalar tahrik ederken, aynı
zamanda devletlerarası sahnede Amerika ile birlikte
durmaktadır. Amerika’yı, Irak’a saldırısı ile alâkalı
olarak bir BM kararı geçirme yoluna iten o idi. Zira
biliyordu ki, Fransa ve Almanya’nın konumları nedeniyle
bir kararın çıkması mümkün değildir. İşte bu, ister
bir karar olsun isterse olmasın, Amerika’nın saldırıya
kalkışma niyetini ifşa etti.
İngiltere’nin
konumu, aynı zamanda, Avrupa Birliği’nin kuvvetini
zayıflatmaktadır. Bunun içindir ki; şu anda
devletlerarası sahnede, Amerika’nın devletlerarası
duruma hakim olmasını durdurabilecek hiçbir devlet
yoktur!
Ey
Müslümanlar!
Bunu
sadece siz yapabilirsiniz. Bunun anahtarı, Raşidi Hilafet’in
kurulmasıdır. Müslümanların toprakları; servetlerin ve
adamların topraklarıdır. Daha da önemlisi, üzerinde birçok
milletin yaşayacağı, adaletsizlikten, ihanetten ve 21. yüzyıldaki
şu Amerikan zorbalığından koruyacak olan yüce İslam
İdeolojisi’nin topraklarıdır. Bu dünyada, eksende siz varsınız
ve sizin ülkeleriniz, sömürgeci kâfir devletler arasındaki
rekabetin sahnesidirler. Bunun sebebi, ülkelerinizin stratejik
konumları ve Allah (cc)’nın size lütfettiği muazzam
kaynaklardır. Kâfirler sizin bu konumunuzun ve servetlerinizin
kıymetini bilip, bunlar üzerinde birbirleriyle yarışa
girişiyorlarken, nasıl oluyor da sizler Allah (cc)’nın size
ihsan ettiği bu kuvvet ve ikrama gözlerinizi kapatıyorsunuz?
Fetihler
gerçekleştiren ve birçok milletleri yanlış inançlarından
ve bozuk milliyetçiliklerinden kurtaran ve onları İslam ile
hareket eden yekpare tek bir Ümmet haline dönüştüren sizler
değil miydiniz?
Kuvvetlerinin
zirvesinde iken, Tatarları hezimete uğratan ve müslüman
ülkelerin en kuzeylerinde halâ onların kalıntılarının
bulunduğu ölçüde onlardan muazzam sayılarda insanın İslam’ı
kucaklamalarını sağlayan ve bugüne kadar İslam’ı
taşıyanlar sizler değil miydiniz?
Toprağınız
üzerinde krallıklar ve devletler kurmalarından sonra, haçlı
savaşçılarını mağlup edenler sizler değil miydiniz? Öyle
ki, yeryüzü ve gökyüzü onları reddetti ve onlar hem zelil
hem de rezil oldular.
Bugünün
tağutu Amerika, İngiltere ve onların yandaşları, bu önceki
insanlar ile aynı cinstirler. Onlar tek bir savaşa dahi
direnememişlerdi. Sonra çökmüşler ve bozguna
uğramışlardı. Hıttin Savaşı [Selahaddin Eyyubi
kumandasında yapılan ve Kudüs’ün yeniden müslümanların
eline geçtiği savaş] haçlı savaşçılarının sonlarının
başlangıcı ve ‘Ayn Calut savaşı da Tatarların
çöküntüsünün başlangıcıydı. Onların böyle olması
yani tüm varlık ve binalarını alaşağı etmek için, tek
bir kararlı savaş dahi yeterli olmuştu. Böylesi bir savaşı,
Hilafet’ten başka kim başlatacak? Büyük silah kuvvetine ve
çok sayıda askere sahip diğer devletlerin, Dinleri ve Dünyalarındaki
bozukluk sebebiyle savaşmadıklarına şahit olduk.
Amerika
ve Britanya’yı, devletlerarası sahneden kovabilecek tek güç,
yalnızca Hilafettir. Devletlerarası sahnedeki Amerikan
hakimiyetini yok edebilecek ve dünyayı onun şerrinden
koruyabilecek ve alemin her tarafına Hayr’ı (İslam’ı)
yayabilecek tek güç, ancak Hilafettir.
Öyleyse,
Ey Müslümanlar! Rasulullah (sav)’in sahih hadiste müjdeli
haberini verdiği Raşidi Hilafet’i yeniden kurmak için
çalışan Hizb-ut Tahrir’in Şebabı (gençleri) ile
birlikte çalışın! Onların yardımcıları ve
destekleyicileri olun! Bu sizin için, Rabbinize ve
Peygamberinize itaatiniz olacak ve size şeref ve izzet olarak
geri dönecektir.
Ve
siz, Ey Kuvvet Sahipleri! Bu an, sizin anınızdır. Sizi, Ensar’ın
adımlarını takip ederek izzete ve şerefe davet ediyoruz.
Haydi sadakat ve zaferle savaş meydanlarına koşunuz!
Üstün
durumda iken gevşeyip barışa davet etmeyin! Allah sizinle
beraberdir ve O sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir. [Muhammed
35]
|