Ummeh Partisi
lideri Sadık el-Mehdi, Milliyetçi Birlik Partisi lideri
Muhammed Usman el-Mirğani ve Güney Sudan isyancılarının
lideri John Garang, 24/05/2003'te Mısır'ın başkentinde
"Kahire Deklarasyonu" denilen bir anlaşmayı
imzaladılar.
Bu
anlaşma, onlar ile hükümet arasında gerçekleşen Mişakus görüşmelerindeki
isyancıların konumunu desteklemeyi içermektedir.
Deklarasyonda bulunan en tehlikeli şeylerden biri; caddelerde günahların
ve şerlerin yayılabilmesi için başkentin laikleştirilmesi
gerektiği idi.
"Yeni
esaslara binaen Sudan'ın birliği" başlığı altındaki
3. noktada diyor ki; "Bundan dolayı onlar, tüm
dinlerin ve inançların bulunduğu başkentin
millileştirilmesi konusundaki anlaşmanın zorunlu ve yeni
esaslara binaen ülkemizin birliğinin korunması için gerekli
olduğunu kabul etmektedirler." 26/05/2003 tarihinde
Suudi gazetesi Ukaz'da yer alan bir röportajda, milli bir başkent
mefhumu hakkında John Garang şunları anlatıyordu: "Laiklik
yani dinin devletten ayrılması ve vatandaşın diğer
insanların özgürlüklerini ihlâl etmemek kaydıyla
dilediklerini yapabilmeleri şartıyla, Hartum'un milli başkent
olmasına yönelik bir amacımız yoktur." 28/05/2003
tarihinde bir Katar uydu kanalındaki röportajda ise, Garang şöyle
diyordu: "Başkent, laik olmalıdır."
Sudan'da
kendi menfaatlerine göre, durumu şekillendirmek için çalışan
ve halâ çalışmaya devam eden Küfrün başı Amerika'dır.
Bunların en önemlisi; Kuzeyde laik bir devlet ve Güneyde de
Nasrani (hristiyan) bir devlet kurmak suretiyle, güneyini
kuzeyinden kopararak ülkeyi parçalamaktır. Bu, geçişli bir
periyodun ardından hükümeti, Sudan'ın güneydeki halkına
ayrılma hakkı verileceğini öngören 20/07/2002 tarihinde yayınlanan
Mişakus Protokolü'nü imzalamaya sürüklemek içindi. Sonra hırslı
siyasi güçler, Amerika'nın elinde tuttuğu kuvvet ve
otoriteden ötürü, Mişakus Anlaşması'nı desteklemeye
koştular. Fakat bu siyasi güçlerin yaptıkları; Irak'ın
işgalinin ardından Amerika'nın sadece ajan yöneticiler değil
de, bilakis gece-gündüz kendisine şükranlarını sunacak köleler
istemesi şeklindeki arzusunu gerçekleştirmeye yetmemektedir.
Sömürgeci
ihtiraslara sahip olan mevcut Amerikan yönetimi, anladı ki,
ihtirasları önündeki başa çıkılmaz tek engel sadece, -henüz
tatbik mevkiine ulaşmamış olan- İslam'dır. Amerika'nın
Allah ve Rasulü ile savaşmak üzere tüm gücünü kullanması,
işte bunun içindir! Afganistan'da, Körfez'de, Irak'ta, Nube
Dağları'nda ve diğer başka yerlerde, devletlerarası
meşruiyetten askeri sömürgeciliğin derinlerine indi.
Kendisine sadakatle itaat edenler dışındaki ajan yöneticilere
sopasını gösterdi. Muhakkak ki, bunlar fasık bir millettir.
Amerika önceliklerinin başına, izi bulunan tüm İslami
kalıntıları yok etme görevini yerleştirdi. Bundan da öte,
Müslüman memleketlerdeki eğitim müfredatını, medyayı ve
dini konuşmaları değiştirerek İslam'ı tahrif etmeye
çabaladı.
İslam'dan
ve Müslümanlardan nefret eden Bush'un Haçlı yönetimi;
parçalamak ve bünyesinden İslam'ı söküp atmak suretiyle
Sudan'ı yeniden şekillendirmede adımlarını hızlandırdı
ve zamana karşı yarıştı. Muhtemeldir ki bu hızlandırma, sözde
Sudan barışı denilen şeye ilişkin Bush'un Haçlı raporunun
alınacağı 21 Eylül 2003 tarihine ayarlı Amerikan Kongresi
kararı nedeniyledir.
Bundan
dolayı, Washington'a yaptığı ziyaret sırasında
Dışişleri Bakanı tarafından açıklandığı gibi, bu
mesele hakkında Sudan Hükümeti tarafından tanınan büyük
imtiyazların ardından Amerika, Husni Mubarek vasıtasıyla
el-Mehdi ve el-Mirğani üzerindeki baskıyı artırdı. Husni
Mubarek onlara, isyancı John Garang'a daha fazla imtiyaz
vermeleri halinde; demokrasi, yönetim koltuğu ve güney ile
birlikteliğin içtenlikle sürdürülmesi konularında söz
verdi. Kahire Deklarasyonu, laiklik (dinsizlik) anlamına gelen
"yeni esaslar"a binaen Sudan'ın birliğinin
korunması bahanesiyle İslam'dan vazgeçirten bir belgedir. Ayrıca
Amerika, çift taraflı şekil içerisinde onu korumak yerine
Kahire Deklarasyonu'nu yayınlatarak, "barış
anlaşması" ismini verdiği şeye milliyetçi bir nitelik
kazandırmak istemektedir.
Daha
sonra Washington, isyancı John Garang'a bu komplonun nihai
darbelerini vurması için hatırlatmada bulundu. Bu bağlamda,
çalışmalarını yapmak üzere (Sudan'ın başkenti) Hartum'da
bulunan Amerikan temsilcisi de, barış süreci olarak bilinen
Amerikan komplosunu hızlandırmak amacıyla, 26/05/2003'te
yetkililer ile toplantılar düzenlemeye başladı. Aynı
çerçevede, Kenyalı general Lazarus Sumbeiwyo'nun, nihai
anlaşmadan önce engelleri kaldırmak için Nairobi ile Hartum
arasında mekik dokuduğunu gördük.
Ey
Sudan'daki Müslümanlar!
Amerika'nın
Sudan'a kabul ettirmek istediği şekil, onu parçalamak ve
Güney'de bağımsız bir Nasrani devleti kurdurmaktır. Amerika
sizden, İslam Şeriati ile yönetilmekten vazgeçmenizi (ki
içerisinde bulunduğumuz şu zamanda Şeriatin tatbik
edilmediğini bilmekteyiz) ve önce başkenti sonra da devleti
"laik" (dinsiz) olarak ilan etmenizi istemektedir!
"Birliğin korunması" namına sizden istenen
imtiyazlar, hiçbir kimseye verilemez! Bilhassa Sadık el-Mehdi
ve Muhammed Usman el-Mirğani'ye hitaben, onların Amerika'yı
ve hain isyancıları memnun etmek için laikler ile işbirliği
yapmamalarını isteyin! el-Mehdi ve el-Mirğani sadece,
kendilerini ayakta tutan halk desteğini hatırlasınlar.
Çünkü onlar İslam'a olan sadakatlerini beyan etmişlerdi.
Şayet onlar İslam'ı terk ederlerse, kendilerini destekleyen Müslümanlar
da, elbette onları terk edecektir.
Ey Müslümanlar!
İslam'ın
ve Sudan'ın birliğinin korunması ancak, tek bir yolla gerçekleşebilir
ki, bu İslam'a sadakatin artırılmasıdır. Bu da ancak
Sudan'da ve İslam'ın diğer topraklarında İslam Ümmeti'nin
vahdeti olan Hilafet'in kurulması ve Amerika'nın, işbirlikçilerinin
ve ajanlarının kovulması için samimiyet ve ciddiyet ile çalışarak
gerçekleşir. Ve siz Ey Müslümanlar, Amerika'nın gücünü
ve Müslümanların yöneticilerinin ihanet ve korkaklıklarını
ne kadar görürseniz görün, şu anda bunu yapabilecek olanlar
sizlersiniz! Allah (cc) şöyle buyurdu:
Ey
İman Edenler! Eğer siz Allah’a (O’nun Dini’ne) yardım
(zafer) verirseniz, Allah da size yardım (zafer) verir ve
ayaklarınızı (dini üzere) sabit kılar. [Muhammed 7]
|