Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

Ey Ezher Şeyhi! Ya Hayrı Konuş yada Sus!

  Mısır medyası, özellikle 27.08.2003 tarihinde yayınlanan âl-Vefd ve âl-Ahrar gazeteleri, âl-Ezher Fetva Komitesi’nin şöyle bir fetva yayınladığını haber verdiler: “Irak’taki geçici Yönetim Konseyi’ni tanımak Haram’dır. Çünkü o meşruiyetten mahrumdur.” Ezher Şeyhi, Şeyh Muhammed Tantavi bu fetvayı reddetti ve komitenin böyle bir fetva yayınlama hakkını reddetti. Fakat bununla da yetinmedi. Fetvanın arkasındaki adam olarak değerlendirilen Şeyh Nebevi Muhammed el-‘İş’in uzaklaştırılmasına ilişkin bir kararname yayınladı ve “kendi adına hareket ettiği ve kendi şahsi görüşlerini halka yaydığı” iddiasıyla onun hakkında soruşturma açılmasını emretti. Ezher Şeyhi bu fetvanın “Ezher’i temsil” etmediğini de vurguladı. (Middle East ajansının bildirdiği) açıklamalarına şunu da ekledi: “Herhangi bir Mısırlı alimin Mısır’dan başka herhangi bir devletin işleri hakkında konuşmaya hakkı yoktur.” Sonra onun rolünün sadece Mısır’ın işleri ile sınırlı olduğunu söyleyerek âl-Ezher’in rolü hakkında konuşmayı sürdürdü. Şöyle dedi: “Ben Mısır için âl-Ezher Şeyhiyim.” Ve şunu ekledi: “Eğer Iraklılar, kendileri bana Irak’taki mevcut Yönetim Konseyi hakkında sorarlarsa, onlara bunu Iraklı alimlere sormalarını söylerim.” Reuters’a ise, “Hiçbir Mısırlı alimin, bir diğer ülkenin işleri üzerinde hüküm verme hakkı olmadığını” ve Fetva Komitesi’nin “diğer devletler hakkında fetva yayınlamaya yetkili olmadığını” söyledi.

Burada sormak istiyoruz:

Ezher Şeyhi bilmiyor mu ki, bir Müslüman alimin üzerindeki en üst farziyet, İslam ve Müslümanlar ile alâkalı herhangi bir konuda ma’rufu emretmesi ve münkeri nehyetmesidir.

Ezher Şeyhi bilmiyor mu ki, Şeriat hükmünün açıklanması, bir İslam beldesi olduğu kadar dünyanın herhangi özel bir bölgesine has değildir.

Yine Ezher Şeyhi bilmiyor mu ki, Irak’taki Yönetim Konseyi, Amerikan işgalcisinin bir icadıdır. Ve öyle ki, Amerikan işgalcisinin izni olmadan toplantı yapacakları yer hakkında bile hiçbir otoritesi yoktur. Onun toplantılarını düzenleyen veya iptal eden Amerikan işgalcisidir ve böylece Konsey, Amerikan işgalcisinin emirlerini ve nehiylerini gerçekleştirmek için vardır. Sonuç itibariyle, Konseyi tanımak demek, Amerikan işgalini tanımak demektir. Ezher Şeyhi bilmiyor mu ki, bir Müslüman toprağı üzerindeki Amerikan işgalini tanımak demek, onların Müslümanlar üzerindeki otoritelerini tanımak demektir ve bu İslam’da çok ciddi bir meseledir:

Ve Allah, kâfirler için mü’minler aleyhine asla bir yol vermeyecektir. [Nisa 141]

Bu acayip ve şaşırtıcı değil midir? Bilhassa herkes, Irak’taki geçici Yönetim Konseyi’nin hiçbir meşruiyete sahip olmadığını bildiği halde... Yine tuhaf değil midir ki, Ezher Şeyhi bu fetvayı kabul etme cesareti göstermemiştir veya bu fetvayı gören, işiten herhangi bir akıl sahibi bu fetvanın doğruluğunu ve vakıaya mutabıklığını onayladığı halde, en azından onu reddetmekten kaçınmamıştır.

Bununla beraber gerçek şu ki, Kahire’deki Amerikan büyükelçisi, David Welch 27 Ağustos sabahında (yani fetvanın verilmesinden sonraki gün) Ezher Şeyhi’ni ziyaret etti ve böylece -yukarıda bahsedilen- açıklamaların tamamı ile meselenin neden acayip veya şaşırtıcı olmaması gerektiği ortaya çıktı. Büyükelçi Şeyh’e böylesi fetvalar hakkındaki sıkıntısını gösterdi ve Washington’ın Yönetim Konseyi’ni “meşru bir otorite” olarak değerlendirdiğini vurguladı. Öyleyse bu fetva, onu nasıl ğayri-meşru olarak değerlendirebiliyordu!? Ancak bundan dolayıdır ki Şeyh, âl-Ezher’in fetvadan feragat ettiğini ilan etti. Şeyh ve büyükelçinin, görüşmelerinden sonra fetvayı tartışmadıkları iddiasına gelince; olaylar zinciri, fetva meselesinin görüşmenin temel konusu olduğuna işaret etmiştir.

Ey Müslümanlar!

Şayet Ezher Şeyhi kendi şahsiyetine herhangi bir ağırlık vermiyorsa, o halde meşgul olduğu vazifesinin unvanına bir ağırlık versin. Muhakkak ki âl-Ezher, Müslümanlar indinde iyi itibarı olan bir kurumdur. Ona kıymet verirler ve saygı gösterirler. Onlar bu kurumdan, geçmiş yıllarda yaptığı gibi, Müslüman topraklarındaki Kâfir işgalcilere muhalefette kuvvetli ve şiddetli olmasından başka herhangi bir şeyi kabul etmeyeceklerdir. Şüphesiz ki, Şeyh’in âl-Ezher’in rolünü çarpıtması ve onun çalışmasını İslam’dan ve Müslümanlardan koparması oldukça tehlikelidir. Sonra o, Müslümanlar ile fiilen savaşan ve topraklarını işgal eden bir devletin büyükelçisini nasıl kabul edebilmektedir? Müslümanlar âl-Ezher’in, İslam’ın bu büyük kalesinin, İslam’ın azameti ile azim olmasından başka herhangi bir şey olmasına razı olmazlar. O, Allah [Subhanehu ve Teâlâ]’nın rızası için hakkı konuşacak ve hiçbir kimsenin kınamasından korkmayacaktır. Ezher Şeyhi, âl-Ezher hakkında Allah’tan korkmakla ve onu zalimlerin zulmü ve Kâfir sömürgecilerin ettikleri haraplar önünde kaya olmayı sürdürmekle emrolundu. O, yöneticileri özellikle Allah [Subhanehu ve Teâlâ]’nın indirdikleri ile hükmetmeyen ve Allah [Subhanehu ve Teâlâ]‘nın düşmanları ile savaşmayan ve dahası Amerika ile müttefik olan ve Yahudiler ile barış yapan Mısır yöneticisini muhasebe etmelidir. Amerikan büyükelçisini reddetmelidir, onu kabul etmemelidir ve doğruluğunu kendisinin de bildiği sahih bir fetvayı geri çekerek onu memnun etmemelidir.

Ey Müslümanlar!

Rasulullah [SallAllahu Âleyhi ve Sellem] şöyle buyurdu:

Ümmetim için üç şeyden korkuyorum: Alimin zelil düşmesi, tâbi olunan heva ve zorbanın yönetimi.

Öyleyse mesele, bir zilletten, sapmadan öte hakkı bildiği halde onu yasaklayan bir alimin kasıtlı ve maksatlı yanlışı olunca ne olur? Ya bu saptırmalar ve yanlışlar, Allah’ın hükümleri ile savaşan, Allah yolunda Cihad’ı askıya alan ve da’va taşıyıcılarını tutuklayan hain ve zorba yöneticiler ile beraber, aynı zamanda alimler tarafından da yapılırsa, ne olur? Onlar Küffarın Müslüman topraklarını işgal ettiğini görmüyor, ama onlara karşı bir adım dahi yürümedikleri gibi, dahası onların işgallerine yardım etmiyorlar mı? İşte böylece yöneticinin ve alimin fesadı, bize karşı biraraya toplandı ve bu yaygın bir şer haline geldi. Biliyoruz ki, yöneticilerin ihanet ve zulmü, hükümet alimlerinin tutumu ve onların Ümmeti saptırması, tüm bunlar Ümmetin bir kesimi üzerinde bir etkisi vardır. Öyle ki, bu kesim kendilerini haktan uzaklaştırdılar. Bununla beraber Ümmetin muazzam çoğunluğu, hayr üzeredir. Bundan dolayı Ümmetin, yöneticilerin haksızlık ve zulümlerine ve/veya hükümet alimlerinin tavrına karşı suskun kalma hakkı yoktur. Allah [Subhanehu ve Teâlâ] yalnızca zalimleri cezalandırmaz, fakat aynı zamanda zulme sessiz kalanı da cezalandırır:

Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Bilin ki, Allah'ın azabı şiddetlidir. [Enfal 25]

Allah [Subhanehu ve Teâlâ] yalnızca fesatçıları helak etmez, fakat aynı zamanda fesadın yayılmasına engel olmamaları halinde onlara (suskun kalarak) ortak olan salihleri de helak eder. Nebi [SallAllahu Âleyhi ve Sellem]’e soruldu:

Aramızda salih insanlar olduğu halde helak olacak mıyız? Dedi ki; Evet, pislik çoğaldığı zaman.

Ey Müslümanlar!

Muhakkak ki, Hizb-ut Tahrir -Mısır Vilayeti- Küffarın ajanları ve yardımcıları olan zorba yöneticilerin ellerini zaptetmek ve aynı zamanda Müslümanların gözleri önünde Din’i çarpıtan saptırıcı Şeyhlerin dillerini tutmak için ve Müslümanlara izzeti geri verecek, Kâfirlerin üzerine zillet ve tahkir getirecek ve İslam sütununun zirvesi Cihad’ı gerçekleştirecek olan Raşidî Hilafet Devleti’ni ikame ederek Allah’ın Hükmünü yeryüzüne yeniden iade etmek için Dinleri ile izzetlenen ve Rableri ile kuvvetlenen Müslümanlara yönelmektedir. O Devlet ki, İslam Risaletini tüm aleme taşır, İslam topraklarını pislikten ve Kâfir sömürgecilerin üvey evladı yani Yahudi varlığından temizler ve dünyanın dört bir köşesine hayrı yayar:

İşte o gün mü’minler de Allah’ın zaferiyle sevinirler. Allah dilediğine zafer verir. O Âzizdir ve Rahîm’dir. [Rum 4-5]

 

  Hizb-ut Tahrir

H. 02 Receb 1424

Mısır Vilayeti

M. 30 Ağustos 2003

 

Yukarı