Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

Küffar ile İşbirliği Yapmak Şer’an Haramdır!

  Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz? [ân-Nisa 144]

Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell, 15.09.2003 Pazartesi günü Kuveyt’te, (Birleşik Devletlerin) Kuveyt’i NATO dışındaki esasi bir müttefik olarak değerlendirmek üzere olduğunu ilan etti. Bu bildiri, hiçbirinin bu bildiri hakkında herhangi bir açıklama yapmamasına binaen Kuveyt’teki yetkililerde şok etkisi yaptı. Çünkü onlar, Kuveyt Başbakanı Sabah âl-Ahmed’in Washington ziyareti sırasında, Amerikan askeri varlığının azaltılması tartışmasında iyimserdiler. Yerel gazeteler, onun Washington’a gidişinden önce, sağlam kaynaklara istinaden; “Güvenlik ve savunma konulu Kuveyt-Amerikan anlaşmasında gerçekleştirilecek gözden geçirmelerin, esas olarak, Kuveyt’teki Amerikan kuvvetlerinin sayısının azaltılması üzerine odaklanacağından” bahsetmişlerdi. Ve çünkü onlar, Irak’a karşı savaşında Kuveyt topraklarının kullanılmasına izin verilmesinden sonra Amerikan kuvvetlerinin Kuveyt’ten ayrılacaklarını düşünüyorlardı. Nitekim Başbakan Sabah âl-Ahmed 21.01.2003’te şöyle demişti: “Kuveyt’te ve bölgenin diğer ülkelerinde çalışan Amerikan kuvvetleri, Irak’taki şartlar yerine oturur oturmaz ayrılacaklar.” Fakat görüldü ki, Amerikan yönetimi bu konuya atıfta bulunmadı ve sadece Kuveyt’teki Amerikan varlığının önemine değindi.

Kuveyt’i esasi bir müttefik olarak değerlendirmenin manâsı; Amerikan askeri varlığının boyut, çeşit veya zaman açısından Amerika’nın bölgedeki strateji doğrultusunda olacağıdır. Amerika’nın bu askeri hegemonyası ile onun mazereti ve amacı değişti. Amerika’nın Kuveyt’teki askeri varlığının mazereti, onu Saddam Hüseyin ve eski rejiminin yol açtığı tehlikeden savunmaktı. Bu varlığın şimdiki mazereti, güya stratejik işbirliği haline geldi. Amerika’nın askeri varlığının amacı ise; Kuveyt’te ve Körfez’de yayılmaktı. Şimdi ise, bölgede yeni Amerikan stratejisini gerçekleştirmek haline geldi. Allah korusun, eğer Kuveyt Amerika’nın esasi bir müttefiki haline gelirse, bu hegemonya belirli zamandan çıkıp sonu olmayan hale gelecektir. İşin komik tarafı bu hegemonyanın Müslümanların parası ile finanse edilmesidir. Amerika askerler ve ağır silahlar getiriyor ve Müslümanlar, bu askeri varlığın her iki ülke için karşılıklı menfaatleri gerçekleştireceği iddiasıyla para ve destek veriyor. Kuveyt’in, Amerikan askeri varlığını ülkede stratejik bir varlığa dönüştürmek üzere bir müttefik seviyesine yükseltilmesinin sebebi işte budur. Bu varlığın boyutu, çeşidi ve zamanı sadece Amerika’nın bölgeye ilişkin stratejik plânlarına uyarlanır.

11 Eylül sonrasında ve Afganistan ile Irak’ın işgalinden sonra bölgedeki Amerikan stratejisi, gün ortasında görülen güneş kadar belirgin hale geldi. Bu ise tek bir cümle ile özetlenir: Bir din ve hayat nizamı olarak İslam ile savaşmak gayesiyle Müslümanlar üzerine doğrudan hegemonya empoze etmek. Dolayısıyla şayet Kuveyt esasi bir müttefik haline gelirse, onun parası ve petrolü Amerikan ordusunun yakıtı olacaktır ve toprakları, tüm bölge üzerindeki hegemonyasını empoze etmesinin köprü başı olacaktır. Bizler Amerikan Dışişleri Bakanı’nın Kuveyt’ten Suriye’yi tehdit ettiğini görüyor ve duyuyoruz. Herkes açısından kesin bir gerçektir ki, Kuveyt’teki Amerikan ordu varlığı Suudi Arabistan’ı, İran’ı ve bölgenin kalanını tehdit etmek içindir. Allah [Subhanehu ve Teâlâ] Küffar’ın Müslümanlar üzerinde hakimiyet kurmalarını şöyle buyurarak haram kılmıştır:

Ve Allah, kâfirler için mü’minler aleyhine asla bir yol vermeyecektir. [ân-Nisa: 141] Ve O [Subhanehu ve Teâlâ] şöyle buyurmaktadır:

Nasıl olabilir ki?! Onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu fasıktırlar. [âl-Tevbe: 8]

Yine mü’minlerin yerine küffarı müttefikler olarak kabul etmek caiz değildir. Allah [Subhanehu ve Teâlâ] şöyle buyurdu:

Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz? [ân-Nisa 144]

Ve yine bir Müslüman’ı katletmesi için herhangi birine yardım etmek caiz değildir. Böyle iken, kendi toprakları üzerinde hakimiyetlerini empoze etsinler ve Müslümanları katletsinler diye küffara (kâfirlere) yardım etmek nasıl olur? Âbu Hureyre [RadiyAllahu Ânh] dedi ki, Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle dedi:

Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona ihanet etmez, zulmetmez ve onu mahrum bırakmaz ve onu tahkir etmez, küçük düşürmez. Kişiye şer olarak, Müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Her Müsiümanın malı, kanı ve ırzı diğer Müslümana haramdır... Takva şuradadır, dedi ve eliyle göğsünü işaret etti. [Tirmizi]

Ey Müslümanlar!

Müslüman zekidir ve akıllıdır. Kâfirin kendisini yalanlarıyla aldatmasına izin vermemelidir. Ta ki kendisi için bir maslahat gerçekleşsin veya kendisini fesattan korusun veya kendisine kerim bir hayat verilsin. Buna mukabil kâfir, sapık akidesi ve çürük sistemine göre kendi maslahatlarını gerçekleştirmek için ordusu ve adamlarıyla geldi. Birleşik Devletlerin bu ülke üzerindeki hakimiyeti büyük bir münkerdir. Yine onun, komşu ülkelere saldırı için sıçrama noktası olan askeri bir üs olarak Kuveyt’te istihdam edilmesi ve Amerikan ordusuna destek verilmesi büyük bir münkerdir. Yine -dolaylı da olsa- Müslümanları katletmede, onları mahsur bırakmada ve onları dehşete düşürmede kâfire ortak olmak büyük bir münkerdir. Ve şüphesiz Allah [Subhanehu ve Teâlâ] bu münkerlere bağlı olarak yaptıklarınızı Kıyamet Günü’nde sormayacak mıdır? Allah [Subhanehu ve Teâlâ] ma’rufu (iyiliği) emretmek ve münkerden sakındırmak işini sizin üzerinize vacib kıldı. O [Subhanehu ve Teâlâ] şöyle buyurdu:

Siz, insanlar içerisinden çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz; ma'rufu (iyiliği) emreder ve münkerden meneder ve Allah'a inanırsınız. [Âl-i İmran 110]

Allah [Subhanehu ve Teâlâ] bu münkerleri yok etmenizi, Amerika Birleşik Devletleri ile işbirliğini reddetmenizi, onunla yapılmış güvenlik ve savunma anlaşmalarını iptal etmenizi ve tüm Amerikan varlığına son vermenizi, üzerinize vacib kılmıştır. Bu vacib, ister bir milletvekili, ister bir öğretmen, ister bir imam, ister bir yetkili, isterse bir işçi olsun veya kendisine Müslüman olarak bakan herhangi biri olsun, her bir Müslüman’ın boynundaki bir vazifedir.

Ey Müslümanlar!

Sizler büyük bir tehlike içerisindesiniz. Amerika, boğazınızı zillet ve eziklik halatıyla bağlamakta ve aziz bir hayat ve mutlu bir yaşantı arzunuzu asmaya çalışmaktadır. Allah [Subhanehu ve Teâlâ] şöyle buyurmuştur:

Şüphesiz ki kâfirler sizin apaçık düşmanlarınızdır. [ân-Nisa 101]

Mü’min tam bir idrak ile idrak etmektedir ki, şüphesiz izzet tamamen Allah [Subhanehu ve Teâlâ]’ya aittir ve mutlu bir yaşantı ancak Sırat âl-Mustakim üzere gerçekleşir ve güvenlik sadece Allah [Subhanehu ve Teâlâ]’ya yakınlıktır. Allah [Subhanehu ve Teâlâ] şöyle buyurdu:

Allah, sizlerden iman edip salih amelde bulunanlara, kendilerinden öncekileri yeryüzünde halife gibi onları da yeryüzünde halife kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslam’ı) yeryüzünde onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaad etti. Çünkü onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Artık bundan sonra her kim de inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir. [Nur 55]

Bunlar ise, muhakkak ki, ancak Müslümanların topraklarını tek bir Halife’nin rayesi (bayrağı) altında birleştirecek ve Müslüman ülkelerden Amerikan kâfirlerini ve diğerlerini def edecek olan Raşidi Hilafet’in bulunmasıyla gerçekleşir. Allah [Subhanehu ve Teâlâ] şöyle buyurdu:

Ey iman edenler! Yahudileri ve nasranileri (hristiyanları) dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar. Her kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Muhakkak ki Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. Kalblerinde hastalık bulunanların: “Başımıza bir felâketin gelmesinden korkuyoruz” diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır. [âl-Mâ’ide: 51,52]

 

  Hizb-ut Tahrir

H. 24 Raceb 1424

Kuveyt Vilayeti 

M. 21 Eylül 2003

 

Yukarı