Amerika’nın
İngiltere ile birlikte Irak’a saldırısı, hiç şüphesiz,
11 Eylül sonrasında Afganistan saldırısı ile başlayan ve
sonra Keşmir ve Filistin ile devam eden Haçlı Savaşı’nın
mevcut merhalesi olan 4. Haçlı Saldırısıdır. Zalimane dürtüleri
ve azgın ihtiraslarından hareketle Irak’a saldıran,
halkını katleden, altyapısını yok eden ve ülkeyi adeta
bir harabeye çeviren işgalci kâfir kuvvetler; şimdi de
Irak’taki varlıklarını sağlamlaştırmak ve kalıcı
hale dönüştürmek için çalışmaktadırlar. Bunun için
ülkenin stratejik noktalarını ele geçirdiler, petrol ve doğalgaz
gibi servetlerini sömürmek için şirketlerini
yerleştirdiler, ajanlarından ve uşaklarından oluşan kukla
bir Yönetim Konseyi öne sürdüler ve nihayet halkın
arasında Sünni-Şii, Kürt-Türkmen gibi fitne ateşini körüklediler.
Bununla
beraber Irak halkı, bu işgalcilerden razı ve hoşnut
değildir. Nitekim her tarafta işgalcilere karşı
saldırılar gerçekleşmekte ve 1991’deki 2. Körfez Savaşı’nda
ölenlerden daha fazla işgalci ölmektedir. Üstelik birçok
yerde halkın şiddetli tepkisine maruz kalan işgalciler, güya
özgürlük getirdikleri halkı vahşice ezmektedirler.
Amerika ve İngiltere, Irak’ta askeri kuvvetleri ile şiddet
göstererek veya ajanlar satın alarak halkı teskin
edeceklerini zannederek büyük bir hataya düştüler. Daha
da ötesi, bataklığa battılar. Çünkü Irak halkının
benimsemediği bir yönetim veya işgal kuvveti kesinlikle
orada barınamayacaktır. Hele hele halkın “düşman kâfir”
olarak gördüğü işgalci kuvvetlerin Irak’ta barınması
ve uzun süre boyunca rahat bir şekilde varlığını
koruması kesinlikle mümkün değildir.
İşte
bunun içindir ki Amerika, Irak’ta idrak ettiği bu durumu
kendi lehine dönüştürmek için, kendi adlarına faaliyet gösterecek,
kendilerine yönelik saldırılarda canlarını siper edecek
ve halkın kin ve nefretini bastıracak olan bir unsura
gereksinim duydular. İşte bu unsur, Türkiye ve Pakistan
askeri gibi Müslüman askerler olacaktır. Bu askerler orada
Amerikan askerlerinin ve Amerikan uşaklarının bekçiliğini
yaparken ve saldırıların hedefi olurken, diğer taraftan
işgalciler sömürgeci varlıklarını sağlamlaştırmaya,
servetleri boşaltmaya ve kendilerine tam bir hizmetle hizmet
edecek kukla yöneticilerin tahtını yerleştirmeye çalışacaklardır.
İşte buna uygun olarak Amerika, Türkiye’den asker
talebinde bulundu. Nitekim 26.07.2003 tarihinde Türkiye'nin
Washington Büyükelçiliği'nde basın toplantısı düzenleyen
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ziyaretini ABD Dışişleri
Bakanı Colin Powell'ın daveti üzerine gerçekleştirdiğini
belirterek, temasları sırasında ABD'nin Irak istikrar gücüne
Türkiye'nin katkısını görme arzusunu dile getirdiğini söyledi.
28.07.2003 tarihinde yaptığı açıklamada ise; ABD’nin
ilk olarak Ankara’yı ziyaret eden ABD’li komutan Abuzaid
aracılığıyla asker talebini ilettiğini belirten
Dışişleri Bakanı, Irak’a asker göndermenin BM yada NATO
şemsiyesi altında olmasını tercih ettiklerini Washington’a
ilettiklerini söyledi.
Amerika’nın
bu asker talebi, esas itibariyle, giriştiği bu Haçlı
saldırısının başarısını garantilemek ve bölgeyi
yeniden şekillendirme planında yardımcı kılmak içindir.
Nitekim Amerika’nın bölgeye yönelik planı, sadece Irak
ile sınırlı değil, Yemen’den
Suriye’ye, Asya içlerinden Türkiye’ye kadar tüm
bölgeyi kendi maslahatlarına uygun olarak yeniden
şekillendirmeye yöneliktir. Bu durumu da açık beyanatlar
ile ilan etmektedir. İran ve Suriye’ye karşı gösterdiği
tavırlarda görüldüğü gibi, zaten şu sıralarda fiilen
bu işlerle uğraşmaktadır. Bu nedenle Türkiye asla bu
kapsamın dışında kalmayacaktır. Eğer Türkiye
Cumhuriyeti devleti ve ordusu Amerika’nın tüm istekleri
önünde tam itaat edecek olursa; siyasi, askeri, sosyal ve
ekonomik birçok düzenlemelere zorlanacaktır. Mesela askeri
açıdan; ordusu küçültülecek, imkân ve kabiliyetleri tam
olarak zayıflatılarak sadece dahili müdahaleler için bir
kuvvet olacak şekilde yeniden tanzim edilecektir. Bu amaçlar
doğrultusunda Amerika, askeri kurumlardaki nüfuzunu artırmak
için Türkiye’nin ekonomik krizini, Kıbrıs ve Kürt
meselelerini ve Avrupa Birliği’ne üyelik konusunu
suistimal etmeye devam edecektir.
Amerika’nın
hedeflediği şeye ve ona ulaşmak için üzerinde yürüdüğü
plân işte böyledir. Fakat bu demek değildir ki, Amerika plânladığını
tam manâsıyla dilediği şekilde gerçekleştirecektir. Zira
buna karşı duran iki önemli faktör mevcuttur.
Birincisi:
Amerika, plânlarını vahşiyane, müstekbirane ve bölge
servetleri üzerinde hegemonya kurmaya yönelik olarak
yürütmektedir. Bu, onun için devletlerarası sahada keskin
düşmanlar üretecektir. Nitekim gördük ki bazı devletler
Irak savaşında Amerika’ya karşı aleni düşmanlık gösterdiler.
Bu düşmanlık aslında Irak için değil, bilakis Amerika’nın
maslahatları karşısında eriyen veya erimeye
başladığını hisseden muhalif devletlerin kendi
menfaatleri ve bölge servetleri içindi. Geçenlerde Fransa,
Almanya, Belçika ve Lüksemburg’un, Amerika’nın kontrolünün
yer almadığı askeri bir kuvvet meydana getirmek üzere
toplanmaları buna işaret etmektedir.
Üstelik
bir ayağını Avrupa’ya diğer ayağını da Amerika’ya
yerleştiren İngiltere’nin, Amerika ile olan maslahat çatışmasında
tüm gücünü harcamayı durdurmaması bunu daha da kötüleştirmektedir.
İngiliz siyasi dehasının gereğince perde arkası çoğunlukla
görünmez olmasına rağmen, bölgenin birçok meselelerinde
bu çatışma somut olarak idrak edildi. Bunların hepsi
Amerika’nın plânları önünde birer engel olarak
durmakta, Amerikan plânlarının başarıya ulaşma
garantisini ortadan kaldırmakta ve plânlarının güvenliğine
zarar vermektedir. Kaldı ki devletlerin gücü, sadece askeri
kuvvetlerden ibaret değildir. Devlet gücünün unsurları
pek çoktur ki, askeri güç bunlardan yalnızca bir
tanesidir. Sırf askeri kuvvet ve bundan kaynaklanan kibir, düşmanları
çoğalttığı gibi müttefikleri de uzaklaştırır ve belki
de devletin sadece bunun üzerine kurulması, kendisi için
katil bir unsur haline dönüşür.
İkincisi:
Birincisinden daha önemli olarak ve bölgemizde bizi
alâkadar eden konumuz olarak ise; bu ümmetin dini olan
İslam’ın yavaş yavaş hararet bulmasıdır. Irak’tan
Filistin’e sonra Afganistan, Keşmir ve Çeçenistan’a
kadar İslam beldelerini takip edenlerin idrak eder hale
geldiği bu hararetlenme, her ne kadar somut başarılar
üreten bir varlık şeklinde değil de hissi sancılar veya
heyecan hisleri şeklinde olsa bile, tüm bunlar ancak Allah’ın
indirdiklerini tatbik edecek ve Allah yolunda Cihad’a
liderlik edecek bir Halife’nin etrafında Müslümanları
birleştirecek olan devletin kurulmasının yakın olduğuna
işaret etmektedir. Amerika’nın bölgede hegemonya kurmaya
yönelik plânları; devletler sahasında onunla maddi
maslahatlar ve petrol servetleri üzerinde yarışan ve çekişen
Amerika’ya düşman diğer devletler tarafından
mahvedilmeden önce, Allah’ın izniyle Müslümanların
eliyle bozguna uğratılacaktır.
Hal
böyle iken ve bunlar kesin gerçekler iken ABD’nin
bu asker talebi, muhakkak ki, onun emirlerine uşaklık
etmekte gecesini gündüzüne katan AKP hükümeti ve
özellikle onun Başbakanı ve Dışişleri Bakanı
tarafından tam bir sadakatle ele alınmıştır. Daha önceki
söylemleri, tavırları ve heyecanlı hitapları ile halkı
aldatıp kandırarak işbaşına gelen AKP, şu anda
kendilerini ve halkı, kâfirlere hizmet etmenin milli
çıkarlara uygun ve kâfirlerle
stratejik işbirliği yapmanın kaçınılmaz ve gerekli
olduğuna inandırmaya çalışmaktadır.
Amerika’nın
Türkiye üzerindeki menfaatlerini yerleştirmekle görevli
olan AKP hükümeti, bu konuda derin çalışmalar içerisine
girmiştir. Bu amaçla Hükümet yetkilileri; ordu komutanları,
muhalefet, sivil toplum kuruluşları ve iş dünyası gibi
çevrelerle yaptıkları yoğun temaslarda asker göndermenin
faydaları ve gerekliliği üzerinde durmuşlardır. Bunların
çok azı hariç hepsi de hükümetin görüşüne olumlu bakmışlar
ve onun bu zillet ve ihanetine ortak olmuşlardır. Fakat bu
zillet ve ihanetin asıl mızrak başı, Başbakan Tayyip
Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile onlara her
konuda muvafakat veren Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök ve
beraberindekiler olmuştur.
Az
önce izah edilen Amerikan planı ve Amerika’nın gerçek
amaçları dikkate alındığında, hükümet ve ordunun
gösterdikleri bu alçakça çabaların ve kendilerine efendi
ettikleri Amerika’yı memnun etme gayretlerinin, ancak
arkadan hançerleyen bir hainin yapabileceği işler olduğuna
işaret etmektedir. Nitekim Amerika’nın sömürgeci hırslarını
ve açgözlülüğünü dünyada anlamayan kalmamıştır. Hem
hükümet yetkilileri, hem ordu komutanları hem de diğer
kesimler, bu hakikati kesin olarak bilmektedirler.
Öyleyse
bunlara, hükümete ve özellikle de gönderilmek istenen
masum askerlerin kendilerine emanet edildiği komutanlara
sormak istiyoruz: Sizler, bu ülkeyi sömürgeci kâfirlerin işgallerinden
ve her türlü kirli emellerinden korumak için bu orduların
başına geçmediniz mi? Sizin dedeleriniz kendi üzerlerine
gelen 40 küsür Haçlı Seferi karşısında aşılmaz
dağlar gibi dimdik durarak zalim ve kâfir Haçlı güruhunu
kendi bataklıklarına geri püskürtmedi mi? Cennet mekan
Fatih Sultan Mehmet Han ve onun mübarek orduları, kokuşmuş
Batı hadaratına son vermedi mi? Yüzlerce sene, azgın sömürgeci
Batı devletlerini zincire vurmadı mı? Şimdi ne değişti
de siz, onların komutasında ve onların emri altında
onların müttefiki olmak istiyorsunuz? ABD’nin son
zamanlarda bölgeyi nasıl talan ettiğini, düzenleri nasıl
bozduğunu, sadece yakıp yıktığını, kargaşalar, düşmanlıklar,
açlık ve çaresizlikler oluşturduğunu görmüyor musunuz?
Sıranın size gelmeyeceğine dair -haşa- Allah’tan bir
senediniz mi var? Yoksa gerçekleri kavramak için ABD’nin
silindir gibi üzerinizden geçmesini, Irak’ı ve halkını
uğrattığı akıbete sizi de uğratmasını mı
bekliyorsunuz? Sizler yine ABD’nin pis işlerini temizlemek
ve zalim Haçlı Saldırısına ortak olmak mı istiyorsunuz?
Amerika’nın kanlı ellerine su dökmek için mi
Müslümanların evlatlarını Irak’a ölüme göndermek
istiyorsunuz? Tıpkı bugün Amerika’nın yaşadığı
kayıplar gibi, her gün tabut tabut Ankara’ya asker
cenazeleri yağmasına mı hevesleniyorsunuz? Başınıza geçirilen
çuvalları ne de çabuk unuttunuz? Daha önce Kore’de,
Somali’de, Balkanlar’da ve Afganistan’da bu
hizmetleriniz için ne aldınız? İtibarınız mı arttı?
Ekonominiz mi düzeldi? Memleketin başında uçuşan bölünme
tehditleri mi kalktı? Yoksa 8,5 milyar dolar için mi tüm
itibarınızı, şerefinizi, haysiyetinizi ayaklar altına
alıyorsunuz?!!!
Haberiniz
olsun ki, köleliğin veya hizmetçiliğin
sonu katiyyen efendilik değildir. Bilakis daha da fazla bir köleliktir
veya baş hizmetçiliktir. Bu rütbe için mi yaşıyorsunuz? Şunu
da unutmayınız ki, Müslüman askerler ve orduların Irak’a
gidişi; işgalci Amerika ve İngiltere’ye destek vermek ve
onların Irak üzerindeki plânlarının ve entrikalarının
gerçekleşmesine yardımcı olmak için değil, tam aksine
işgali bozup ortadan kaldırmak üzere İslam Ümmeti’nin
nadide topraklarından bu tiksindirici kâfir askerlerini ve
askeri varlıklarını kovmak ve onları kardeşlerimizi
katlettikleri gibi katletmek için olmalıdır. Çünkü işgalcilerin
şimdi istedikleri ordular, işgalin zorluğunu kendileriyle
beraber taşıyacak olan ordulardır, kendileri ile savaşacak
ordular değil!... Bu ise iki kat ihanet ve Allah [Subhanehu
ve Teâlâ]’nın kerih gördüğü ve razı olmadığı
haram bir iştir. Tüm bunlara rağmen
işgalci kâfir; Müslümanları katletme, servetleri
yağmalama ve siyasi hegemonyasını yerleştirme işini
bitirdikten sonra, bu orduları bir paçavra gibi dışarı
atacaktır. Bu kaybediş ise, hem dünyada hem de Ahirette tam
bir kaybediş olacaktır.
Ey
Müslümanlar!
Muhakkak
ki, Amerika ve İngiltere İslam’ın ve Müslümanların apaçık
düşmanlarıdırlar. Hatta bu düşmanlıkta mızrak
başıdırlar. Öyleyse onlardan sakının! Türkiye’nin
yöneticileri ve komutanları, gördüğünüz ve idrak ettiğiniz
gibi, kendilerini bütünüyle Amerika’ya teslim etmiş ve
onun emirlerine adeta bir köle gibi bağlanır hale
gelmişlerdir.
Onların
bu ihanet ve itaatlerine suskun mu kalacaksınız?
Evlatlarınızı göz göre göre ölüme ve küffara destek
olmaya mı göndereceksiniz? Eğer böyle yaparsanız yani
başınızdakilerin bu cürümlerine engel olmazsanız,
bilmiş olun ki, Allah katında büyük bir vebal yüklenmiş
olacaksınız. Sizi bundan sakınmaya ve Hizb-ut
Tahrir ile beraber tüm
problemlerimiz için yegane köklü çözüm olan Raşidi
Hilafet Devleti’ni yeniden
kurmak için canla başla çalışmaya davet ediyoruz.
Ancak
ve sadece Raşidi Hilafet
Devleti vasıtasıyla kâfir
Batı’nın zulüm ve sömürüsüne son verip geçmişte
olduğu gibi kendi kokuşmuş inlerine geri kovabiliriz ve bir
dünya devleti olarak önceki izzet ve itibarımıza yeniden
kavuşabilir ve dünyaya İslam Nuru’nu taşıyacak olan
mukaddes Cihadı Allah’ın izni ve yardımıyla ilan
edebiliriz.
Zulmedenlere
meyletmeyin! Aksi halde size ateş dokunur. Sizin Allah’tan
başka dostlarınız yoktur. Sonra muzaffer de olamazsınız. [Hud
113]