Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

Türkiye’nin Irak’a Asker Göndermesi, Amerika’nın İşgal ve Katliamlarına Ortak Olmak İçindir!

Amerika’nın İngiltere ile birlikte Irak’a saldırısı, hiç şüphesiz, 11 Eylül sonrasında Afganistan saldırısı ile başlayan ve sonra Keşmir ve Filistin ile devam eden Haçlı Savaşı’nın mevcut merhalesi olan 4. Haçlı Saldırısıdır. Zalimane dürtüleri ve azgın ihtiraslarından hareketle Irak’a saldıran, halkını katleden, altyapısını yok eden ve ülkeyi adeta bir harabeye çeviren işgalci kâfir kuvvetler; şimdi de Irak’taki varlıklarını sağlamlaştırmak ve kalıcı hale dönüştürmek için çalışmaktadırlar. Bunun için ülkenin stratejik noktalarını ele geçirdiler, petrol ve doğalgaz gibi servetlerini sömürmek için şirketlerini yerleştirdiler, ajanlarından ve uşaklarından oluşan kukla bir Yönetim Konseyi öne sürdüler ve nihayet halkın arasında Sünni-Şii, Kürt-Türkmen gibi fitne ateşini körüklediler.

Bununla beraber Irak halkı, bu işgalcilerden razı ve hoşnut değildir. Nitekim her tarafta işgalcilere karşı saldırılar gerçekleşmekte ve 1991’deki 2. Körfez Savaşı’nda ölenlerden daha fazla işgalci ölmektedir. Üstelik birçok yerde halkın şiddetli tepkisine maruz kalan işgalciler, güya özgürlük getirdikleri halkı vahşice ezmektedirler. Amerika ve İngiltere, Irak’ta askeri kuvvetleri ile şiddet göstererek veya ajanlar satın alarak halkı teskin edeceklerini zannederek büyük bir hataya düştüler. Daha da ötesi, bataklığa battılar. Çünkü Irak halkının benimsemediği bir yönetim veya işgal kuvveti kesinlikle orada barınamayacaktır. Hele hele halkın “düşman kâfir” olarak gördüğü işgalci kuvvetlerin Irak’ta barınması ve uzun süre boyunca rahat bir şekilde varlığını koruması kesinlikle mümkün değildir.

İşte bunun içindir ki Amerika, Irak’ta idrak ettiği bu durumu kendi lehine dönüştürmek için, kendi adlarına faaliyet gösterecek, kendilerine yönelik saldırılarda canlarını siper edecek ve halkın kin ve nefretini bastıracak olan bir unsura gereksinim duydular. İşte bu unsur, Türkiye ve Pakistan askeri gibi Müslüman askerler olacaktır. Bu askerler orada Amerikan askerlerinin ve Amerikan uşaklarının bekçiliğini yaparken ve saldırıların hedefi olurken, diğer taraftan işgalciler sömürgeci varlıklarını sağlamlaştırmaya, servetleri boşaltmaya ve kendilerine tam bir hizmetle hizmet edecek kukla yöneticilerin tahtını yerleştirmeye çalışacaklardır. İşte buna uygun olarak Amerika, Türkiye’den asker talebinde bulundu. Nitekim 26.07.2003 tarihinde Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği'nde basın toplantısı düzenleyen Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ziyaretini ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın daveti üzerine gerçekleştirdiğini belirterek, temasları sırasında ABD'nin Irak istikrar gücüne Türkiye'nin katkısını görme arzusunu dile getirdiğini söyledi. 28.07.2003 tarihinde yaptığı açıklamada ise; ABD’nin ilk olarak Ankara’yı ziyaret eden ABD’li komutan Abuzaid aracılığıyla asker talebini ilettiğini belirten Dışişleri Bakanı, Irak’a asker göndermenin BM yada NATO şemsiyesi altında olmasını tercih ettiklerini Washington’a ilettiklerini söyledi.

Amerika’nın bu asker talebi, esas itibariyle, giriştiği bu Haçlı saldırısının başarısını garantilemek ve bölgeyi yeniden şekillendirme planında yardımcı kılmak içindir. Nitekim Amerika’nın bölgeye yönelik planı, sadece Irak ile sınırlı değil, Yemen’den Suriye’ye, Asya içlerinden Türkiye’ye kadar tüm bölgeyi kendi maslahatlarına uygun olarak yeniden şekillendirmeye yöneliktir. Bu durumu da açık beyanatlar ile ilan etmektedir. İran ve Suriye’ye karşı gösterdiği tavırlarda görüldüğü gibi, zaten şu sıralarda fiilen bu işlerle uğraşmaktadır. Bu nedenle Türkiye asla bu kapsamın dışında kalmayacaktır. Eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti ve ordusu Amerika’nın tüm istekleri önünde tam itaat edecek olursa; siyasi, askeri, sosyal ve ekonomik birçok düzenlemelere zorlanacaktır. Mesela askeri açıdan; ordusu küçültülecek, imkân ve kabiliyetleri tam olarak zayıflatılarak sadece dahili müdahaleler için bir kuvvet olacak şekilde yeniden tanzim edilecektir. Bu amaçlar doğrultusunda Amerika, askeri kurumlardaki nüfuzunu artırmak için Türkiye’nin ekonomik krizini, Kıbrıs ve Kürt meselelerini ve Avrupa Birliği’ne üyelik konusunu suistimal etmeye devam edecektir.

Amerika’nın hedeflediği şeye ve ona ulaşmak için üzerinde yürüdüğü plân işte böyledir. Fakat bu demek değildir ki, Amerika plânladığını tam manâsıyla dilediği şekilde gerçekleştirecektir. Zira buna karşı duran iki önemli faktör mevcuttur.

Birincisi: Amerika, plânlarını vahşiyane, müstekbirane ve bölge servetleri üzerinde hegemonya kurmaya yönelik olarak yürütmektedir. Bu, onun için devletlerarası sahada keskin düşmanlar üretecektir. Nitekim gördük ki bazı devletler Irak savaşında Amerika’ya karşı aleni düşmanlık gösterdiler. Bu düşmanlık aslında Irak için değil, bilakis Amerika’nın maslahatları karşısında eriyen veya erimeye başladığını hisseden muhalif devletlerin kendi menfaatleri ve bölge servetleri içindi. Geçenlerde Fransa, Almanya, Belçika ve Lüksemburg’un, Amerika’nın kontrolünün yer almadığı askeri bir kuvvet meydana getirmek üzere toplanmaları buna işaret etmektedir.

Üstelik bir ayağını Avrupa’ya diğer ayağını da Amerika’ya yerleştiren İngiltere’nin, Amerika ile olan maslahat çatışmasında tüm gücünü harcamayı durdurmaması bunu daha da kötüleştirmektedir. İngiliz siyasi dehasının gereğince perde arkası çoğunlukla görünmez olmasına rağmen, bölgenin birçok meselelerinde bu çatışma somut olarak idrak edildi. Bunların hepsi Amerika’nın plânları önünde birer engel olarak durmakta, Amerikan plânlarının başarıya ulaşma garantisini ortadan kaldırmakta ve plânlarının güvenliğine zarar vermektedir. Kaldı ki devletlerin gücü, sadece askeri kuvvetlerden ibaret değildir. Devlet gücünün unsurları pek çoktur ki, askeri güç bunlardan yalnızca bir tanesidir. Sırf askeri kuvvet ve bundan kaynaklanan kibir, düşmanları çoğalttığı gibi müttefikleri de uzaklaştırır ve belki de devletin sadece bunun üzerine kurulması, kendisi için katil bir unsur haline dönüşür.

İkincisi: Birincisinden daha önemli olarak ve bölgemizde bizi alâkadar eden konumuz olarak ise; bu ümmetin dini olan İslam’ın yavaş yavaş hararet bulmasıdır. Irak’tan Filistin’e sonra Afganistan, Keşmir ve Çeçenistan’a kadar İslam beldelerini takip edenlerin idrak eder hale geldiği bu hararetlenme, her ne kadar somut başarılar üreten bir varlık şeklinde değil de hissi sancılar veya heyecan hisleri şeklinde olsa bile, tüm bunlar ancak Allah’ın indirdiklerini tatbik edecek ve Allah yolunda Cihad’a liderlik edecek bir Halife’nin etrafında Müslümanları birleştirecek olan devletin kurulmasının yakın olduğuna işaret etmektedir. Amerika’nın bölgede hegemonya kurmaya yönelik plânları; devletler sahasında onunla maddi maslahatlar ve petrol servetleri üzerinde yarışan ve çekişen Amerika’ya düşman diğer devletler tarafından mahvedilmeden önce, Allah’ın izniyle Müslümanların eliyle bozguna uğratılacaktır.

Hal böyle iken ve bunlar kesin gerçekler iken ABD’nin bu asker talebi, muhakkak ki, onun emirlerine uşaklık etmekte gecesini gündüzüne katan AKP hükümeti ve özellikle onun Başbakanı ve Dışişleri Bakanı tarafından tam bir sadakatle ele alınmıştır. Daha önceki söylemleri, tavırları ve heyecanlı hitapları ile halkı aldatıp kandırarak işbaşına gelen AKP, şu anda kendilerini ve halkı, kâfirlere hizmet etmenin milli çıkarlara uygun ve kâfirlerle stratejik işbirliği yapmanın kaçınılmaz ve gerekli olduğuna inandırmaya çalışmaktadır.

Amerika’nın Türkiye üzerindeki menfaatlerini yerleştirmekle görevli olan AKP hükümeti, bu konuda derin çalışmalar içerisine girmiştir. Bu amaçla Hükümet yetkilileri; ordu komutanları, muhalefet, sivil toplum kuruluşları ve iş dünyası gibi çevrelerle yaptıkları yoğun temaslarda asker göndermenin faydaları ve gerekliliği üzerinde durmuşlardır. Bunların çok azı hariç hepsi de hükümetin görüşüne olumlu bakmışlar ve onun bu zillet ve ihanetine ortak olmuşlardır. Fakat bu zillet ve ihanetin asıl mızrak başı, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile onlara her konuda muvafakat veren Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök ve beraberindekiler olmuştur.

Az önce izah edilen Amerikan planı ve Amerika’nın gerçek amaçları dikkate alındığında, hükümet ve ordunun gösterdikleri bu alçakça çabaların ve kendilerine efendi ettikleri Amerika’yı memnun etme gayretlerinin, ancak arkadan hançerleyen bir hainin yapabileceği işler olduğuna işaret etmektedir. Nitekim Amerika’nın sömürgeci hırslarını ve açgözlülüğünü dünyada anlamayan kalmamıştır. Hem hükümet yetkilileri, hem ordu komutanları hem de diğer kesimler, bu hakikati kesin olarak bilmektedirler.

Öyleyse bunlara, hükümete ve özellikle de gönderilmek istenen masum askerlerin kendilerine emanet edildiği komutanlara sormak istiyoruz: Sizler, bu ülkeyi sömürgeci kâfirlerin işgallerinden ve her türlü kirli emellerinden korumak için bu orduların başına geçmediniz mi? Sizin dedeleriniz kendi üzerlerine gelen 40 küsür Haçlı Seferi karşısında aşılmaz dağlar gibi dimdik durarak zalim ve kâfir Haçlı güruhunu kendi bataklıklarına geri püskürtmedi mi? Cennet mekan Fatih Sultan Mehmet Han ve onun mübarek orduları, kokuşmuş Batı hadaratına son vermedi mi? Yüzlerce sene, azgın sömürgeci Batı devletlerini zincire vurmadı mı? Şimdi ne değişti de siz, onların komutasında ve onların emri altında onların müttefiki olmak istiyorsunuz? ABD’nin son zamanlarda bölgeyi nasıl talan ettiğini, düzenleri nasıl bozduğunu, sadece yakıp yıktığını, kargaşalar, düşmanlıklar, açlık ve çaresizlikler oluşturduğunu görmüyor musunuz? Sıranın size gelmeyeceğine dair -haşa- Allah’tan bir senediniz mi var? Yoksa gerçekleri kavramak için ABD’nin silindir gibi üzerinizden geçmesini, Irak’ı ve halkını uğrattığı akıbete sizi de uğratmasını mı bekliyorsunuz? Sizler yine ABD’nin pis işlerini temizlemek ve zalim Haçlı Saldırısına ortak olmak mı istiyorsunuz? Amerika’nın kanlı ellerine su dökmek için mi Müslümanların evlatlarını Irak’a ölüme göndermek istiyorsunuz? Tıpkı bugün Amerika’nın yaşadığı kayıplar gibi, her gün tabut tabut Ankara’ya asker cenazeleri yağmasına mı hevesleniyorsunuz? Başınıza geçirilen çuvalları ne de çabuk unuttunuz? Daha önce Kore’de, Somali’de, Balkanlar’da ve Afganistan’da bu hizmetleriniz için ne aldınız? İtibarınız mı arttı? Ekonominiz mi düzeldi? Memleketin başında uçuşan bölünme tehditleri mi kalktı? Yoksa 8,5 milyar dolar için mi tüm itibarınızı, şerefinizi, haysiyetinizi ayaklar altına alıyorsunuz?!!!

Haberiniz olsun ki, köleliğin veya hizmetçiliğin sonu katiyyen efendilik değildir. Bilakis daha da fazla bir köleliktir veya baş hizmetçiliktir. Bu rütbe için mi yaşıyorsunuz? Şunu da unutmayınız ki, Müslüman askerler ve orduların Irak’a gidişi; işgalci Amerika ve İngiltere’ye destek vermek ve onların Irak üzerindeki plânlarının ve entrikalarının gerçekleşmesine yardımcı olmak için değil, tam aksine işgali bozup ortadan kaldırmak üzere İslam Ümmeti’nin nadide topraklarından bu tiksindirici kâfir askerlerini ve askeri varlıklarını kovmak ve onları kardeşlerimizi katlettikleri gibi katletmek için olmalıdır. Çünkü işgalcilerin şimdi istedikleri ordular, işgalin zorluğunu kendileriyle beraber taşıyacak olan ordulardır, kendileri ile savaşacak ordular değil!... Bu ise iki kat ihanet ve Allah [Subhanehu ve Teâlâ]’nın kerih gördüğü ve razı olmadığı haram bir iştir. Tüm bunlara rağmen işgalci kâfir; Müslümanları katletme, servetleri yağmalama ve siyasi hegemonyasını yerleştirme işini bitirdikten sonra, bu orduları bir paçavra gibi dışarı atacaktır. Bu kaybediş ise, hem dünyada hem de Ahirette tam bir kaybediş olacaktır.

Ey Müslümanlar!

Muhakkak ki, Amerika ve İngiltere İslam’ın ve Müslümanların apaçık düşmanlarıdırlar. Hatta bu düşmanlıkta mızrak başıdırlar. Öyleyse onlardan sakının! Türkiye’nin yöneticileri ve komutanları, gördüğünüz ve idrak ettiğiniz gibi, kendilerini bütünüyle Amerika’ya teslim etmiş ve onun emirlerine adeta bir köle gibi bağlanır hale gelmişlerdir.

Onların bu ihanet ve itaatlerine suskun mu kalacaksınız? Evlatlarınızı göz göre göre ölüme ve küffara destek olmaya mı göndereceksiniz? Eğer böyle yaparsanız yani başınızdakilerin bu cürümlerine engel olmazsanız, bilmiş olun ki, Allah katında büyük bir vebal yüklenmiş olacaksınız. Sizi bundan sakınmaya ve Hizb-ut Tahrir ile beraber tüm problemlerimiz için yegane köklü çözüm olan Raşidi Hilafet Devleti’ni yeniden kurmak için canla başla çalışmaya davet ediyoruz.

Ancak ve sadece Raşidi Hilafet Devleti vasıtasıyla kâfir Batı’nın zulüm ve sömürüsüne son verip geçmişte olduğu gibi kendi kokuşmuş inlerine geri kovabiliriz ve bir dünya devleti olarak önceki izzet ve itibarımıza yeniden kavuşabilir ve dünyaya İslam Nuru’nu taşıyacak olan mukaddes Cihadı Allah’ın izni ve yardımıyla ilan edebiliriz.

Zulmedenlere meyletmeyin! Aksi halde size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra muzaffer de olamazsınız. [Hud 113]

  Hizb-ut Tahrir

  H. 14 Şâ’ban 1424

Türkiye Vilayeti

 M. 11 Ekim 2003

 

Yukarı