İki yıldan
beri, Özbekistan’ın şehirleri ve köyleri, özellikle başkent
Taşkent ve Fergana Vadisi’nin şehirlerinde kalmaya gelen
Amerikalılara şahit olmaktadır. Onlar halkı ziyaret
ediyorlar ve onlara karışıyorlar. Bu Amerikalılar, akıcı
şekilde Özbekçe ve Rusça konuşuyor ve ülke halkı ile
Özbek dilinde iletişim kuruyorlar. Arkadaşça davranıyorlar
ve çoğu kez yerel halkı giyindikleri şekilde taklit
ediyorlar. Bir başka ifadeyle onlar, yerel halka karışmak
üzere ve onları memnun edecek şekilde hareket etmek üzere eğitilmişlerdir.
Özbekistan
başkanı Kerimov’un Amerika ile stratejik bir anlaşma
imzalamasından beri, çok sayıda Amerikalı Özbekistan’da
yerleşmekte acele etmeye başladılar. Özbekistan yönetimi,
onlar için birçok şeyi kolaylaştırdı. Ülke halkı zulüm
ve baskı altında acı çekerken onlar orada burada serbestçe
ve güvenlik içinde dolaştılar. Bu Amerikalı ziyaretçiler
sanki iş icabı veya özel araştırmalar için gelen sıradan
vatandaşlar gibi gözüküyor olmalarına rağmen, aslında
onlar bölgede Amerikan otoritesini kuvvetlendirme amacında
olan ajanlardır. Bunu kanıtlamak oldukça basittir:
Birincisi:
Kendi ülkelerinde rahat bir yaşantıya alışmış
insanların, halkının hayatın nimetlerinden mahrum
bırakıldığı Özbekistan denilen bu büyük hapishaneye
gelmeleri ve yaşamaları mantıklı değildir. Hele ki
Amerikalıların mutluluk anlayışı, hayatın nimetlerinden en
büyük payı almak olduğu ve onlar için çalışmanın
ölçüsü kârlılık olduğu halde! Buna ilaveten, zulüm ve
insanî hakların yokluğu sebebiyle halk buradan çekip
giderken, Amerikalıları buraya getiren şey nedir?
İkincisi:
Onlar buraya ancak ülkenin dilini (Özbekçe’yi), halkın
geleneklerini ve onların İslamî kültürünü öğrendikten
sonra gelmektedirler. Bu milletin nelerden hoşlandığı,
nelerden nefret ettiği ve onlarla nasıl iletişim
kuracaklarını öğrenmektedirler. Bir başka ifadeyle onlar,
Sosyalizm ve Rus İmparatorluğu döneminde işgâl edildiği
zaman, Rus bakış açısını yerleştirmek gayesiyle bu
ülkeye gönderilen Ruslardan farklıdırlar.
Üçüncüsü:
SSCB [Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği]’nin
dağılmasından sonra, başında Amerika’nın bulunduğu Kâfir
Batı, birinci düşmanları olarak İslam’ı gördüler.
Amerika, Müslüman ülkeleri ve servetlerini kontrol altına
almak amacıyla Müslüman memleketlerdeki uşaklarını ve
işbirlikçilerini İslam’a birincil düşman olarak muamele
etmeye zorladı. 11 Eylül 2001 olaylarından sonra, Amerika’nın
İslam’a ve Müslümanlara yönelik düşmanlığı arttı.
Çok sayıda uşaklar ve işbirlikçiler toplayabildi ve
Müslümanlara karşı bir Haçlı Savaşı başlattı ve
savaşa girmek için yeni örgütler kurdu. Amerika Orta Asya’ya
ve özellikle Özbekistan’a hakim olmak için 11 Eylül
olaylarını kullandı. Amerikan siyaseti konusunda aşikâr bir
tehlike şekillendirmek için aralarında Özbekistan’ın da
bulunduğu Müslüman ülkelere iyi-eğitimli ajanlar gönderdi.
Nitekim CIA [Amerikan Merkezî Muhaberat Teşkilâtı]
tarafından yayınlanan 2001’de basılmış yıllık
Devletlerarası Gerçek kitabında, İslamî terörün
Özbekistan için en açık ve en tehlikeli tehdit olduğundan
bahsedilmiştir. Aynı zamanda Amerika, Kerimov tarafından
İslam’a ve Müslümanlara karşı gerçekleştirilen
eziyetleri ve baskıları da hoş karşılamış ve bunun insanî
haklara yönelik herhangi bir saldırı içermediğini söylemiştir.
Amerikan Dışişleri Bakanı, Colin Powell şöyle demiştir:
“Özbekistan, insan haklarına uymada hissedilen ve devam
eden bir süreç göstermiştir.” Buna ek olarak Amerika,
İslam aleyhine karşılıklı stratejik bir anlaşma
imzalayarak Müslümanlara yönelik baskıcı sistemini korusun
diye Kerimov’a (bedava) silahlar verdi. Yetkililerinin yanı
sıra uşaklarına, onun İslam’a karşı savaşında bu
ağzını desteklemek amacıyla sürekli ziyaretler yapmaları için
emirler verdi. Yine Afganistan’ın yeniden inşası
bahanesiyle kalıcı bir askerî üs kurdu. Tüm bunlar Amerika’nın
Özbekistan Müslümanlara karşı mücadeleye doğrudan
katıldığını kanıtlamaktadır.
Dördüncüsü:
Îtinayla izleyen kimsenin dikkatini çekecektir ki, Amerikalılar
Dışişleri Bakanlığı dairelerine veya Güvenlik dairesine
yakın yerlerde bürolar seçmekte ve o civarlarda yaşamaktadırlar.
Ayrıca onların binaları, Güvenlik dairelerinin binalarına
benzer şekilde çitle çevrilmiş ve en son güvenlik ve alarm
sistemleri ile donatılmıştır. Hiç şüphe yok ki onlar,
Özbekistan Müslümanlarına karşı hazırladıkları çalışmalarını
yerel halktan gizlemektedirler. Tam bir araştırmadan sonra,
denizler ötesinden getirilen bu ajanların tehlikeleri
kesinleşecektir. Bu tehlikeleri şöyle özetleyebiliriz:
1.
Onlar Müslümanların imanlarını, takvalarını ve
ibadetlerini kapsayan bir inceleme gerçekleştirmektedirler.
Sonra bu hususta raporlar hazırlamakta, Amerikan ve Özbek
yönetimlerine vermektedirler.
2.
Müslümanlar arasında yayılmış bulunan İslamî
âdetleri ve alışkanlıkları yok etmek ve İslamî
olmayan alışkanlıklar ve bir yaşam tarzı yaymak için
çalışmaktadırlar.
3.
İnsanların mevcut yönetime bakışlarını ve
tavırlarını izlemekte ve onları yönetimin politikasının
haklı ve desteklenmesi gereken bir politika olduğuna ikna
etmeye uğraşmaktadırlar.
4.
Doğurma çağına gelmiş Özbek kadınlarını anemi
(kansızlık hastalığı) olmuşlar bahanesiyle insanî
tedaviler örtüsü altında, nihayetinde Müslümanların
nesillerini zamanla kurutmak amacıyla türeme yeteneklerini
durduran (onları kısırlaştıran) ücretsiz ilaçları
-zorunlu bir şekilde - dağıtmaktadırlar.
5.
Halklarına karşı kendileriyle çalışsınlar diye
muhafızlar ve müfettişler gibi içişleri çalışanlarına
un, yağ ve diğer yiyecekler temin etmektedirler. Bu
yardımlar, UNICEF [Birleşmiş Milletler İnsanî Yardım
Kuruluşu] ve Kızıl Haç Komitesi yoluyla yapılmaktadır.
6.
Yetişen nesilleri İslam’dan uzaklaştırmak gayesiyle, bütün
Özbek eğitim kurumlarına kıymetler, ahlâk ve ölçüler
bakımından Batı’nın bakış açısı üzerine kurulu
programlar sağlamaktadırlar.
7.
Fasid fikirleri teşvik etmekte ve Helâl ile Haram’ı (ölçü
olmaktan) çıkarmaktadırlar.
8.
Özbekistan’ın servetlerine ve onu yağmalamanın müsait
vesilelerine göz atmaktadırlar.
İşte
bunlar, Amerikan ajanlarından açık bir şekilde kaynaklanan
gerçeklerden (tehlikelerden) bazılarıdır ve bunlardan daha
tehlikeli olan başka gizli tehlikeler de bulunmaktadır.
Ey
Özbekistan’daki Müslümanlar!
Muhakkak
ki Amerika, Müslümanların düşmanlarından biridir. Aleni
bir biçimde Müslümanlara saldırmaktadır. Müslümanlara karşı
Afganistan ve Irak’ta halen devam eden katliamları, bu düşmanlığın
sona ermeyeceğini şüphesiz göstermektedir. İslamî
hükümler bizden Amerika’ya, onun bize davrandığı gibi
davranmamızı talep etmektedir. Allah [Subhanehu ve Te'âlâ]
şöyle buyurmaktadır:
Her
kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar
saldırın ve Allah'a ittika edin (takvalı olun) ve bilin ki şüphesiz
Allah muttakîler (ittika edenler) ile beraberdir.
[âl-Bakara 194]
Ve şöyle
buyurmaktadır:
Sizinle
savaşanlar ile siz de Allah yolunda savaşın. Sakın aşırı
gitmeyin. Şüphesiz ki, Allah aşırıları sevmez. [âl-Bakara
190]
Amerika
veya İngiltere veya herhangi bir kâfir ülkesinden gelen
ajanlarla arkadaşça yakınlıklar kurmak, şeytanî
faaliyetlerinde onlara yardım etmek ve onların servetlerimizi
yağmalamaları için ortam hazırlamak Müslümanlara haram kılınmıştır.
Allah [Subhanehu ve Te'âlâ] şöyle buyurmaktadır:
Mü'minler,
mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost ittihaz (kabul)
etmesinler. Her kim bunu yaparsa, artık onun Allah'tan hiçbir
şeyi (değeri) yoktur. [Âl-i İmran 28]
Ey Müslümanlar!
Amerika’nın
küstah kibrini yok edebilecek ve onu bozguna uğratabilecek tek
güç, İslamî Hilafet’tir. Hilafet sadece
Müslümanları değil bilakis tüm dünyayı, Amerika’nın ve
işbirlikçilerinin zorbalığından, hayvanî şekilde sömürgeleştirmelerinden,
kokuşmuş demokrasiden, Kerimov ve onun gibi olan fasid
uşaklarından kurtaracaktır. Hilafet küffarı, Müslüman
beldeleri işgâl edemez kılacak, onları rezil edecek,
servetlerine el koyacak ve onları muhtaçlık ve borçların
derin çukuruna atacaktır. Sizin vazifeniz, işte bu Hilafet’i
kurmak üzere tüm gücünüz ile çalışmanızdır. Öyleyse
kendisini bu meseleye hasretmiş bulunan Hizb-ut Tahrir
ile birlikte onu kurmak için çalışın! Hilafet’te, Allah
[Subhanehu ve Te'âlâ]’nın Ahiretteki hoşnutluğuna
ilaveten, zilletten izzete ve hezimetten zafere Allah’ın
izniyle yükselmeniz vardır. Allah [Subhanehu ve Te'âlâ] şöyle
buyurdu:
Eğer
Allah size zafer verirse (yardım ederse, artık) size ğalib
(gelebilecek) yoktur. [Âl-i İmran 160]
Allah
indinden (gelenden) başka, hiçbir zafer (yardım) yoktur.
[âl-Ânfâl 10] İNDİR:
[WORD]
[PDF]
|