Muhakkak
ki Allah, emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar
arasında hükmettiğiniz zaman adalet ile hükmetmenizi
emreder. [ân-Nisa' 58]
Maliye
Bakanı Fuad âl-Senyura’nın %30.8’lik bir açıkla 2004’ün
muvazene (denge) projesini takdim etmesinden sonra, -Lübnan
Bank’ın yöneticisi Riyad Selame’ye göre- Lübnan’daki
toplam borcun bu yılın sonunda 33 milyar dolardan 35 milyar
dolara yükseleceği beklenmektedir.
Lübnan
Hükümeti, bir tefeci borcu olarak muazzam miktarda kredi aldı
ve nüfusa göre bu miktarlar Lübnan’ı dünyada en çok
borçlu ülkelerden biri olarak değerlendirilir hale getirdi.
Bu, her yıl 3 milyar doları aşan bir miktarla bir borç
servisi haline gelen Lübnan hazinesine yüklendi ve bu miktar
zayıf ekonomisi olan küçük bir ülkeye göre astronomik
olarak görülmektedir. Lübnan’daki devlet, fakir tabakayı
mahveden, orta tabakayı yıpratan, ekonomik süreci korkunç
bir yol üzerinde yavaşlatan, toplumda büyük bir gerilime
sebep olan, çok sayıda şirket ve kuruluşu felce uğratan ve
onlarca fabrikanın çalışmasını durduran ve çalışanlarını
işten attıran ve tarımsal ürünler pazarlanmamasına neden
olan halk üzerine harçlar ve vergilere işaret etti. Bu ise,
devletin halka dair görevlerini dondurmasından ve gelişme sürecini
durdurmasından başkadır.
Ülkeyi
bu krize sokan bu yetkililer kendilerini bundan kurtarmak için
ne yaptılar?
Onlar
bu durumda açık bir sorumsuzluk sergilemektedirler ve kendi
şahsi farklılıkları ile meşguldürler. Onlar, bir başkasından
önce kendilerini suçlu yapan mazeretlerle birbirlerini TV
ekranlarında suçladıkları ve birbirlerini dosyaları açmakla
tehdit ettikleri zaman halktan utanmadılar... Ve şimdi
soruyoruz: Bu politikacılar, kullanmaksızın söz ettikleri yağmalama
ve hortumlama ile yozlaşma dedikleri haksız komisyonlar ve rüşvetler
hakkındaki dosyalardan -en azından- bir tanesini neden açmıyorlar?
Ve neden hortumlanmış kamu parasını geri getirmiyorlar ve
hortumcuları cezaevine koymuyorlar? Bu politikacılar cürüm
sahnesinden uzak değildirler. Onlar bu tiyatronun
kahramanıdırlar ve bu iki cürüm ile, yozlaşma ve parayı
boşu boşuna harcama cürümleri ile sarmaş dolaştırlar.
Mevcudiyeti, Lübnan anayasasının ayrılmaz bir parçası
olarak addedilen bu siyasî tabaka, (kötü) şartların
hızlandırılmasında ve hali hazırdaki bu sefil duruma
ulaşılmasında esasî bir etkendir ve anayasa aslı olan âl-Şam
beldelerinden uzaklaştığı sürece, -bu anayasanın
doğasınca ortaya çıkan- bu siyasî tabaka, Lübnan halkını
germeye, onların kanını emmeye, servetlerini ve
tasarruflarını savurmaya, onları zelil ve daha da fakir
etmeye devam edecektir. Lübnan halkına hitap ediyoruz ve
diyoruz ki; Lübnan’ın ekonomik problemleri, diğer tüm
problemleri gibi köken itibariyle şu üç şeye dayanır:
Birincisi,
Lübnan’ın Düzeni: “Lübnan Devleti” denilen şey,
Suriye’den parçalar alınıp ilhak edildiği zaman kuruldu.
Bu ülke, ekonomik açıdan devlet temellerine sahip değildi.
Onun ilanı siyasiydi ve Fransa’nın menfaatineydi. Aynı
zamanda bu ilan ekonomik açıdan değerlendirilmedi, böylece
zayıf ekonomili uydurma bir varlık oldu. Bu meseleye kökenleri
itibariyle yaklaşmak için Lübnan’ı, Müslüman veya ğayri
muslim tüm halkın ekonomik güvenliğini gerçekleştirmeye
yeterli muazzam servetlerle zengin çevresine katmak ve onu
kredilere muhtaç olmaz yapmak ve ekonomik memnuniyeti, tatmini
gerçekleştirmek zorunludur. Sonra Lübnan toprakları İslam
topraklarındandır ve İslam Devleti’nin bir parçasıdır.
Onu aslına geri döndürmek Müslümanların vazifesidir.
İkincisi,
Kapitalist Ekonomik Sistem: Lübnan’daki bu sistem,
serbest ticaret, tekelcilik ve tefecilik çalışması üzerine
kuruldu. Bu ise zenginlerin zenginliğinin, servetlerinin
artırılmasının, fakirlerin fakirliğinin ve orta tabakanın
fakir hale getirilmesinin üzerine yoğunlaşılmasına ve
insanlar namına ekonominin kapitalistlerin kontrolüne
girmesine, uluslararası kapitalist şirketlere devletin
kapılarının daha fazla açılmasına, özelleştirme ve
laiklik (dinsizlik) bahanesiyle ekonomik problemlerin ilave
olarak artmasına sebep oldu. Ayrıca arkasında açgözlü
kapitalist ülkelerin bulunduğu tefeci kredileri politikası,
Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası ile Devletlerarası
Para Fonu (IMF) gibi uluslararası kuruluşların büroları
yoluyla yürütüldü. Tüm bunlar Lübnan’ı, yerli ve
devletlerarası kapitalistlerin hırsları için siyasî ve
ekonomik bir av haline getirdi.
Bu
durumun tek bir çözümü vardır ki, o İslam’dır.
İslam, ekonomik yönün de kendisinden bir parça olduğu
hayatın tüm işlerini ele alan ve İslam Devleti’nin müslüman
ve ğayri müslim halkı için mutlu bir hayat sağlayan ve
Allah [Subhanehu ve Te'âlâ]’dan gelmiş devletlerarası,
evrensel bir sistemdir. Bu Dinin büyüklüğü, gerçekliği ve
hayatın sorunlarına dair başarısı için, tarihteki İslam’ın
tatbikine tek bir bakış yeterlidir. Onun muamelesi ve insan
yapımı sistemlerin muamelesiyle karşılaştırmasına tek bir
bakış için de, insan yapımı sistemler ile Allah’ın
sistemi arasındaki farkı göstermek yeterlidir. İslam’da
malî denge vardır. Zira Altın Esası üzerine kuruludur ve
İslam Devleti’nde tüm halk için muazzam bir tabiî servet
olan kamu mülkiyeti kanununu içermektedir. Yine içerisinde,
devletin kuşatıcı denetimi altında, tekeli ve tefeciliği
yasaklayan kanunlar ve tarımsal arazilerin her bir karışını
işleten kanunlar vardır. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
Biz,
Kur'ân'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için
şifa ve rahmettir. [âl-İsra' 82]
Yine
Yüce Allah buyurdu:
Yoksa
onlar cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? İyi anlayan bir
toplum için hükmü Allah'tan daha güzel olan kim vardır? [âl-Mâ'ide
50]
Ve
Allah [Subhanehu ve Te'âlâ] şöyle buyurdu:
Kim
de Benim Zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı
bir hayatı olacak ve biz onu, Kıyamet Günü kör olarak haşredeceğiz.
O; “Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben,
hakikaten görür idim!” der. (Allah da) der ki: “İşte
böyle! Çünkü sana âyetlerimiz geldi, ama sen onları
unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!”
[Ta-Hâ 124-126]
Üçüncüsü,
Siyasî Yönetim Tabakası: Kendisine fesatlık isabet
etmiş bu tabaka, halk hakkında Allah’tan korkmamaktadır.
Bunları daha da kötüleştiren şey, bu tabakanın ekonomi
cephesindeki varlığıdır. Bu, kamu malının, halkın
parasının harcanması, hiçbir denetim veya soruşturma
olmaksızın hortumlanması için yabancı şirketlere
ayrıcalık tanınmasını ve onların özel şirketlerine veya
onlar için çalışanlara ihaleler verilmesini
tekelleştirmektedir. Enerji Bakanı Eyub Hamid’in konuk
olduğu siyasî içerikli televizyon programlarından birinde
muhabir, âl-Bika’â bölgesinde bir elektrik direğinin
Devlet hazinesine 1,5 milyon dolara mâl olduğunu fakat, 1990’dan
beri yalnızca Lübnan Elektrik Şirketi’nin bunu Lübnan
Devlet Hazinesi’ne 10 milyar dolardan fazlaya mâl ettiğini söylediği
zaman bakanı hayrete düşürdü.
Lübnan’ın
Fransa tarafından üzerine kurulduğu sekteriyan (fırkalığa
dayalı) yapısı, siyasî tabakanın yozlaşmasında pay sahibi
oldu ve Lübnan’ı bir çiftlik haline getirdi. Temsilciler
Meclisi’nin Başkan Yardımcısı İyli âl-Ferzeli,
âl-Ânvar gazetesine verdiği demeçte şöyle demektedir: “...
ve kanun devleti kurulmadı ve köylü mantığı halâ varlığını
sürdürüyor. Bu siyasî icraat, ekonomik, toplumsal ve malî
krizlere sebep olmaktadır. Ve bu, her evde gördüğümüz acı
ve ızdırabı üreten, insanlara yüksek bedeller ödeten
şeydir.” Lübnan’daki yöneticilerin ve politikacıların
zihniyeti, sekteriyan kısımlara göre şekillenmiştir. Böylece
her yetkili, yaptığı her ne olursa olsun, kendi taifesi
tarafından korunur hale geldi. İşte bu, Lübnan’daki
siyasî durumu daha da kötüleştiren ve ta ki bu duruma
eriştiren şeydir. İslam’da, sadece diğerleriyle alay
edercesine yüceltilen bir şiar değil de gerçekten icra
edilen “Bunu nereden buldun?” kanununu buluyoruz. Hatta
yöneticilere veya memurlara veya benzerlerine verilen hediyeler
dahi İslam’da haram kılınmıştır. Buhari, Âbu Hamîd
âl-Saîdî’den şöyle rivayet etti: Nebi [SallAllahu
Âleyhi ve Sellem] İbn âl-Letebiyye’ye Benî Suleym’in
sadakalarını (zekâtlarını) toplama işini vermişti. Hesap
vermek için Rasulullah [SallAllahu
Âleyhi ve Sellem]’e geldiğinde, “Bu sizindir,
bunlar da bana hediye edilenlerdir” dedi. Rasulullah [SallAllahu
Âleyhi ve Sellem] ise şöyle dedi: Babanın ve
annenin evinde otursaydın da hediyen sana gelseydi ya, eğer
sadıklardan isen!
Sonra
bir hutbe verdi, Allah’a hamd etti ve şöyle dedi: Âmma
bâ’d! Ben sizden bir adamı, Allah’ın bana verdiği
üzerinde çalışsın diye çalıştırıyorum ve bana gelip:
“bu sizindir, bu da bana verilendir” diyor. Ebeveyninin
evinde otursaydı da hediyesi ona gelseydi ya! Vallahi, sizden
her kim haksızlıkla bir şey alırsa, muhakkak ki Kıyamet Günü,
onu taşır halde Allah ile karşılaşacaktır.
Tüm
kesimleriyle Lübnan halkına şöyle diyerek müracaat
ediyoruz:
Lübnan’ın
problemleri için kalıcı çözüm; diğer İslamî beldeleri
de kapsayan İslamî Hilafet Devleti’ne geri dönecek bir
dönüşle onun aslı olan âl-Şam beldelerine geri
verilmesinden sonra İslam ile yönetilmesidir.
Kendi
kuvvet unsurlarına sahip ve bünyesinde İslam beldelerinin
muazzam servetlerinin toplandığı Hilafet Devleti, müslüman
ve ğayri müslimlerden oluşan halkını ekonomik sistemin de içerisinde
olduğu ilahî İslam Nizamı’nın adaleti ile yönetecek olan
devlettir ki, onda yönetici veya yönetim için hiçbir koruma,
ayrıcalık yoktur. Müslümanların Halifesi, Mezalim Mahkemesi
önünde aklanır ve hesap verir. O veya devlet ricalinden
herhangi bir yönetici, şayet herhangi bir zulümde veya şer’i
ahkâma muhalefette bulunursa, devletin üzerine kurulu olduğu
Allah’ın hükmü her şeyin üzerindedir. Dolayısıyla
herkesi bu kalıcı çözüme davet ediyoruz. Allah [Subhanehu
ve Te'âlâ] şöyle buyurdu:
Allah'ın
sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye
sana Kitab'ı hak ile indirdik. Hainlerden taraf olma! [ân-Nisa'
105]
[Bu beyanı
PDF olarak indir]
|