Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

Allah'a ve Rasulü'ne itaat edin! (Birbirinizle) çekişmeyin! Sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz (devletiniz) gider. Ve sabredin. Şüphesiz Allah sabredenler ile beraberdir. [Enfâl 46]

1924’te İstanbul’da Hilafet’i yıktıktan sonra Kâfirin Müslümanlar ve memleketleri üzerine hakimiyetini zorla kabul ettirdiğinden bu yana, Küffarın (kâfirlerin) Ümmet üzerindeki çatışması hiç bitmedi. Küffarın Ümmet ile çatışması, Hilafet’i kurarak İslam’ın pratik hayata geri döndürülmesi hakkında ve küffarın Ümmet hususunda kendi aralarındaki çatışma ise, Ümmetin servetlerine ve kaynaklarına hakim olmak için daha fazla otorite kazanmak hakkındadır. Küffarın kendileri için kolay bir yem olarak kalsın diye Ümmet üzerindeki galibiyetini ve hakimiyetini kolaylaştıran şey; suni sınırlar, kokuşmuş milliyetçilik ve yüz kızartıcı vatancılık ile Ümmeti parça parça koparmalarıdır. Zira Müslüman memleketlerin yırtılarak koparılması ve Ümmetin halklarının bölünmesi ile kuvvet unsurları sona erdi, nüfuzu zayıfladı ve konumundan düştü.

Müslümanların yöneticileri, Ümmetin parçalanmışlığını koruyarak ve Müslüman halklar arasındaki mesafeyi derinleştirerek -bu çift yönlü çatışmada- Ümmete karşı kâfirlere yardım etmede korkunç mücrim bir rol üstlendiler. Yöneticilerinin eliyle, halkları saptırmak ve onları kâfirin plânlarına göre yürütmek için vatancı duygular yoluyla aralarında nefret ve düşmanlık uyandırdıkları zaman, Irak’taki ve Kuveyt’teki iki Müslüman halkın arasında vukuu bulan çatışmadan daha açık bir şekilde bunu gösteren hiçbir şey yoktur. Bir tarafta Saddam Irak’ın kapasitesini ve enerjisini İran ve Kuveyt gibi Ümmetin halklarına karşı yöneltirken, diğer tarafta Kuveyt’in yöneticisi, kendi halkı arasında yakın Müslüman halklara karşı düşmanlık hislerini körükledi. Öyle ki, Amerikan kâfirinin Körfez’i, Kuveyt’i ve Irak’ı top yekun işgalini kolaylaştırdılar. Bundan dolayı Kuveyt’in Irak petrollerini çaldığı iddiasıyla Saddam, genelde Körfez’e ve özelde Kuveyt’e Amerika’nın girmesini ve Saddam’ın bitirilmesi gerektiği iddiasıyla da Kuveyt’in yöneticisi, Amerika’nın Irak’ı işgalini kolaylaştırmış oldu. İşte bu, kâfir ile çatışmasında savunmasız kalsın ve Kâfirlerin kendi aralarındaki çatışmada kolay bir yem olsun diye kâfirin Ümmeti zayıflatma ve parçalanmışlığını muhafaza etme stratejisini gerçekleştirmede, aralarında Kuveyt ve Irak yöneticilerinin de bulunduğu Müslüman yöneticilerin rollerinden biridir.

Çeşitli versiyonları ile küffar İslam’ın, Hilafet’in kurularak hayat vakıasına geri dönmesini engellemede ittifak halindedir. Bu yüzden aralarında Kuveyt ve Irak yöneticilerinin de bulunduğu Müslümanların yöneticilerini, kâfir efendilerinin İslam’a ve Müslümanlara karşı terörizmi bitirme (!) bahanesiyle bir Haçlı Savaşı üzerinde anlaşmalarının ardından Müslümanlara karşı birleşik bir tutum takınır halde bulmaktayız. Müslümanların yöneticileri İslam’a, mefhumlarına, nizamlarına ve onun için muhlisane bir şekilde çalışanlara karşı bir savaş açmışlardır. Bunun için aralarında tutumlar, bilgi değişimi (istihbarat alışverişi) ve ortak yasalar konusunda eşgüdüm sağlamaktadırlar. Onların bu eşgüdümü (koordinasyonu) İslam’a karşı savaşta efendilerinin tutumlarının homojenleştirilmesine yönelik bir reflekstir. Ne var ki küffarın Ümmetin servetleri üzerindeki çatışması, hakiki bir çatışmadır. Bunun içindir ki, Müslümanların yöneticilerini parçalanmış, kindar ve tutumlarında düşman görüyoruz. Çünkü bu, aynen Irak’a karşı savaş meselesinde hakarete varan boyutta farklılaşmalarında veya Irak’ın serveti üzerindeki çatışmalarından ötürü Güvenlik Konseyi’nde efendilerinin ihtilafa düşmesinde olduğu gibi, Ümmetin servetleri üzerinde çatışan efendilerinin tutumunu yansıtmaktadır.

Bütün Müslümanların, yöneticilerinin vakıasını ve tutumlarının gerçeğini idrak etmek için bu hakikatin farkında olmaları ve bunu gözlerinin önüne koymaları gerekir. Buna binaen şayet Körfez’deki çatışmanın tabiatını idrak ediyorsak, Kuveyt ve Irak’ın önceki ve şimdiki yöneticilerinin tutumlarının hakikatini anlayabiliyoruz. Irak-İran Savaşı ve Irak ordusunun Kuveyt’e girmesi ve Amerika’nın Irak ordusunu Kuveyt’ten çıkarması, Irak kuşatması ve ona Amerika’nın savaşı ve Saddam’ın otoritesinin sona erdirilmesi, tüm bunlar İslam’ın hayat vakıasına yeniden dönüşüne karşı, küffar ile Ümmetin çatışmasını gerçekleştirmekten başka bir şey için değildir. Fakat bu aynı zamanda, küffarın kendi aralarında Ümmet (ve petrolleri) üzerindeki çatışmasıdır. Bu nedenle Kuveyt ve Irak’ın önceki ve şimdiki yöneticilerinin tutumları halklarının veya İslam’ın veya Müslümanların maslahatını gerçekleştirmek için değildir. Bilakis onların tutumları başka bir şey için değil, doğrudan Kâfirin menfaatini gerçekleştirmek içindir.

Irak ve Kuveyt’in iki Müslüman halkı arasında nefret ve düşmanlığın körüklenmesine gelince; bu da hiçbir şey değil bilakis kâfirin Ümmetin servetlerini ele geçirmesini mümkün kılmanın bir vesilesidir ve bu tutumların neticesi, söylediklerimizin en kuvvetli delilidir.

Ey Müslümanlar!

Allah [Subhanehu ve Te'âlâ] Muhammed [SallAllahu Âleyhi ve Sellem]’i gönderdiğinde, Araplar arasında şiddetli bir düşmanlık, iğrençlik ve tefrika zirvedeydi. Allah [Subhanehu ve Te'âlâ] vichet-un nazarlarını (bakış açılarını), hissiyatlarını, hayat nizamlarını ve yaşam tarzlarını birleştiren vahid (tek) bir akide ile onları bir araya getirdi. Böylece Allah [Subhanehu ve Te'âlâ]’nın kulları ve birbirlerinin kardeşleri oldular. Allah [‘Azze ve Celle] şöyle buyurdu:

Hep birlikte Allah'ın ipine (İslam'a) sımsıkı yapışın ve tefrikaya düşmeyin! Allah'ın üzerinize olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, kalplerinizin arasını birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. [Âl-i İmran 103]

Ve böylece, nakliyatın develer ve iletişimin seyahatler ve seferler ile yapıldığı dönemden beri 12 asır boyunca, tek bir Halife’nin gölgesinde onları siper altına aldı. Bu akide ile ondan neşet eden ve insanlığın tüm problemleri için salih ve kapsamlı olan nizamları, bu Ümmet için izzet, medar-ı iftihar ve otorite gerçekleştirdi.

Kuveyt ve Irak yöneticileri ile Müslümanların diğer tüm yöneticilerinin politikalarına gelince; bunların Müslüman halklar arasındaki bölünmüşlüğü daha fazla artırmaktan ve kâfir için Müslüman memleketlerde daha fazla uygulama alanı açmaktan başka ürettiği yoktur ve bunlar bizim iman edip gereğince hareket ettiklerimize muhaliftir. Allah [‘Azze ve Celle] şöyle buyurdu:

Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'a ittika edin (takvalı olun) ki rahmet edilesiniz. [Hucurat 10]

Ve Rasulullah [SallAllahu Âleyhi ve Sellem] şöyle buyurdu:

Tüm Müslümanların kanı, malı ve ırzı, Müslümana Haramdır. [Muslim rivayet etti]

ve Rasulullah [SallAllahu Âleyhi ve Sellem]’in Medine’de ortaya koyduğu sahifede şöyle geçti:

Ve Mü’minler (diğer) insanlardan ayrı tek bir ümmettirler. Onlar en düşüklerinin zimmetine uyarlar ve diğerlerine karşı savaşırlar.

İşte bu, İslam’ın izinde olduğumuz davetidir. Bu sırat âl-müstakim ve sapasağlam bir yoldur. Her kim onu izlerse Allah’ın azabından emin olur. Fakat bir Müslümanın kanına, şerefine veya malına saldırılmasına veya onun küçük düşürülmesine veya Kâfire teslim edilmesine kabul etme, tâbi olma veya izin verme yoluyla yöneticilerin çağrısına icabet edenler, Kavi, Aziz, Şedid-ul İkab ve Kuvvet sahibi olan Allah tarafından hesaba çekileceklerdir.

Ey Müslümanlar!

İslam, Müslümanların bölünmüşlüğünü, vatancılığa davet etmeyi ve bu bayrak altında mücadele etmeyi haram kılmıştır. Nitekim bu cahiliyye davasıdır. Rasulullah [SallAllahu Âleyhi ve Sellem] dedi ki;

Her kim cahiliyye davasına davet ederse, o cehennem yakıtıdır. Bir adam dedi ki; "Ya Rasul Allah! Saim (oruç tutan) ve salli (namaz kılan) olsa da mı?" Dedi ki; Evet! Saim ve salli olsa da. Velâkin sizi Müslümanlar ve Mü'minler olarak tesmiye eden (isimlendiren) Allah'ın davetiyle (İslam davasına) davet edin. [Ahmed (b. Hanbel) rivayet etti]

İslam, Müslümanların tek bir Halife’nin gölgesi altında tek bir varlık (devlet) bünyesinde yaşayarak vahdet ve kuvvet sahibi olmaları dışında başka bir şeyi kabul etmedi. Rasulullah [SallAllahu Âleyhi ve Sellem] dedi ki;

İki Halifeye biat edilirse, onlardan sonrakini (ikincisini) öldürün. [Muslim rivayet etti]

Ve onların Kâfir karşısında kuvvetli bir bina gibi sağlam bir set olarak durmaları emretti. Rasulullah [SallAllahu Âleyhi ve Sellem] dedi ki;

Mü’min, mü’min için parçaları birbirlerini kuvvetlendiren bir bina gibidir, (dedi) ve parmaklarını birleştirdi. [Buhari rivayet etti]

Ve bu ancak, bu zayıf varlıkların (devletlerin) yıkılması ve Minhac-in Nübüvveh (Peygamberlik Metodu) üzere Raşidi Hilafet’in kurulmasıyla tahakkuk eder. İslam ve ona tâbi olanlar, onunla izzetlenecek, Küfür ve ona tâbi olanlar ise onunla zillete düşeceklerdir.

İşte bu size yönelik bir nidâdır, Ey Müslümanlar!

Ey İman Edenler! Allah ve Rasulü sizi, size hayat verecek şeye davet ettikleri zaman icabet edin! [Enfâl 24]

 

  Hizb-ut Tahrir

H. 13 Mubarek Ramazan 1424

Kuveyt Vilayeti 

M. 07 Kasım 2003

 

Yukarı