Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

Bush’un Konuşması, Müslüman Ülkelere Kapsamlı Bir Saldırı İlanı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Yıkımının Başlangıcıdır

 Bush, 06.11.2003 Perşembe günü 20. yıldönümü münasebetiyle bir Amerikan kuruluşu olan “Demokrasi için Ulusal Bağış” [National Endowment for Democracy] önünde bir konuşma yaptı. Konuşmasında ülkesinin, Orta Doğu’da özgürlük ve demokrasi için yeni bir gelecek stratejisi benimsediğini söyledi ve şöyle dedi: “Demokrasi yükümlülüğümüz, bugün odaklanacağım Orta Doğu’da ayrıca test edilmektedir ve bu önümüzdeki on yıllar için Amerikan politikasının bir odağı olmalıdır. Büyük stratejik öneme sahip Orta Doğu ülkelerinin birçok milletlerinde, demokrasi henüz kök salmadı.” Sonra şöyle dedi: “Orta Doğu özgürlüğün gelişmediği bir yer olarak kaldığı müddetçe, ihraç edilmeye hazır bir durgunluk, kızgınlık ve şiddet yeri olarak kalacaktır. Ve silahların yayılmasıyla, ülkemiz ve dostlarımız için feci bir zarar gelebilecektir.” Ve şöyle dedi: “(Demokrasi yokluğu nedeniyle) bugün Orta Doğu’da (Amerika’ya karşı) halâ büyük bir meydan okuma vardır.” Kendine güvenle şunu vurguladı: “Demokrasi nihayetinde Arap ülkelerine ulaşacaktır”, “Global demokrasi dalgası, güç belâ Orta Doğu’ya ulaştı.” Bush ülkesinin dünyada özgürlük ve demokrasiye destek vermek amacıyla kurban vermeye hazır olduğunu ilan etti. “Çünkü demokrasinin yokluğu dünyayı tehdit etmektedir.

Bush konuşmasında Amerika’nın Orta Doğu’ya demokrasi getirmeyi benimseyeceğini ve bu dalganın bölge üzerinde yayılacağını ve bunun Orta Doğu’da Amerika için bir gelecek stratejisi olarak değerlendirildiğini ısrarla vurguladı. Yine bunu başarmak için kurbanlar vermeye hazır olduğunu da önemle belirtti. Zira bu, Amerika’nın ve onların ulusal bir çıkarıdır ve Müslüman ülkelere saldırmayı, İslam ile savaşmayı ve Müslümanlar arasında bozuk ve yanlış mefhumların yayılmasını, onların saptırılmasını ve dinlerinden uzaklaştırılmasını gerektirmektedir. Üstelik onlar bunu kendileri için hayat-memat meselesi olarak addetmektedirler. Nitekim konuşmasında belirttiği gibi bunlar Amerika için stratejik önemdedir. Birleşik Devletler İslam ile savaşmada ve topraklarını işgal etmede hiçbir çabasını esirgemiyorsa da, Irak’ta ve Afganistan’da görüldüğü gibi, Amerika halen her bir ülkeye yönelik özel faktörlerden dolayı önceden olduğu gibi Müslüman ülkeler ile bireysel olarak (teker teker) uğraşmaktadır. Şimdi yeni olan şey, genelde demokrasinin yayılması ve diktatörlüklerin yok edilmesi ve halk için temsilî yönetimler oluşturulması mazeretleri ile İslamî beldelere -Orta Doğu’ya- saldırmak için Bush’un konuşmasında ifade ettiği kapsamlı bir stratejidir.

Ve şimdi biz bu konuşmanın tehlikesini ve Bush tarafından ilan edilen bölgedeki bu yeni stratejinin arkasındaki gayeyi önceden gösteriyoruz. Bundan mutlaka bilinmesi gereken bir mesele olarak bahsediyoruz. Yani onu yaymak için ne kadar çaba harcarlarsa harcasınlar, onu yerleştirmek için ne kadar ajan toplarlarsa toplasınlar, Müslümanların mefhumlarıyla çarpışan şeyin onların zihinlerinde hiçbir yeri ve kalplerinde hiçbir canlılığı yoktur. Bush’un davet ve telkin ettiği demokrasinin temeli, neyin doğru neyin yanlış ve neyin hayır neyin şer ve neyin güzel neyin çirkin olduğuna karar vermeyi, insanların Rabbi olan Allah [Subhanehu ve Teâlâ] yerine insanlara vermektir. Ve bizler, Allahsız yasamanın, ve demokrasinin neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu analiz etmesinin bir Mü’min tarafından tasdik edilemez ve bir Müslüman tarafından kabul edilemez olduğundan eminiz.

Diğer taraftan Bush sanki İslam’ın bu demokrasi küfrünü kabul etmeyeceğini biliyordu. Bu nedenle, İslam ve demokrasinin birbirine zıt olmadığını iddia ederek Müslümanları dinlerinde saptırmak ve onlara iftira etmek istedi. Bush adeta istediği laik, liberal, İslam ile hiçbir alâkası olmayan demokrasiye işaret edercesine, İslam ile savaşan ve Müslüman hanımların başlarını örtmelerini yasaklayan laik Türkiye’yi bir örnek olarak verdi.

Fakat Bush konuşmasında, halkın yöneticilerini seçmesi ve yöneticilerin halkı temsil etmesi anlamına gelen “Temsilî Yönetim” diyerek demokrasi eşleştirmesi yaptığında Müslümanların duygularını harekete geçirmeye çalıştı. İslam yöneticinin seçim ve rıza ile seçilmesini, otoriteyi eline geçirenlere karşı durmayı şart koştuğu için, Bush da demokrasiyi Müslümanların gözlerinde kıymetlendirmek için Müslümanlara bu yolla hitap etti ve onun temelinin Allahsız yasama olduğunu unutturmaya ve dikkatlerini, yöneticilerin halkı temsil ettiği ve halkın yöneticilerini seçtiği Temsilî Yönetim dediği şeye çekmeye çalıştı.

Peki gerçekten Bush İslamî bölgede, Orta Doğu’da temsilî yönetimler istiyor mu?

Devletlerarası siyaseti takip eden herkes farkındadır ki, genelde Batı ve özelde Amerika, İslamî bölgede halkın yöneticisini rıza ve seçim ile seçtikleri bir yönetim istememektedir. Yani Batı, Bush’un tabiriyle temsilî bir yönetimi kabul etmemektedir. Bunun sebebi şudur: Batı çok iyi farkındadır ki eğer bölgedeki insanlar yöneticilerini seçerse, İslam yönetime gelecektir ve yöneticiler dinlerine ve Ümmetlerine karşı sadık olacaklardır. Raşidî Hilafet yeniden geri gelecek, bu Batı tarafından kabul edilmeyecek ve onunla acımasızca savaşacaklardır. Silahlarını, ajanlarını, uşaklarını ve entrikalarını onu durdurmaya ve onun için çalışanları takip etmeye yönelteceklerdir. Nitekim Cezayir’de yaşananlar bize uzak değildir. Batı’nın denetimi altında olduğu halde bile, seçim sandıkları halkın İslam’ı istediğini gösterdi. Batı ve ajanları bunun üzerine dehşete düştü ve seçimi iptal etmeye karar verdiler. Askerler seçimlerin kabul edilmesine çağıran Müslümanları ezmeye başladı. Batı da yaptıkları şeyden ötürü askerleri kutladı ve meydana gelenlere sessiz kaldı.

Ayrıca genelde Batı ve özelde Amerika biliyor ki, eğer meselelerinde insanların görüşleri esas alınsaydı, Mısır’ın yöneticisi Camp David’de yahudi varlığı ile bir anlaşma imzalamaya ve Filistin’de gasp ettiklerinin onlara ait olduğunu kabul etmeye cesaret edemezdi. Yine Ürdün’ün yöneticisi yahudi varlığı ile Vâ’di Araba anlaşmasını imzalamaya ve İsrâ’ ve Mirâc topraklarını (Filistin’i) onlara bağışlamaya cesaret edemezdi. Ne Âbu ‘Ammar (Yasir ‘Arafat) ve Âbu Mâzin (Mahmud ‘Abbas) ne de onların adamları yahudilerle Oslo Anlaşması’nı imzalamaya ve mukaddes toprakları, Filistin’i yahudilere vermeye cesaret edebilirlerdi. Zira halk, Allah [Subhanehu ve Teâlâ] tarafından farz kılınmış tek bir çözümden başkasına yani yahudi varlığını yok etmekten ve Filistin’i bütünüyle İslam alemine geri döndürmekten başkasına razı olmazdı. Genelde Batı ve özelde Amerika, yahudi devletini üreten ve hain yöneticilere onunla anlaşmalar imzalamayı, onun varlığını ve güvenliğini korumayı telkin edendir. Çünkü Batı, yahudi devleti varlığını kendisinin menfaatine görmektedir. Öyleyse Amerika, insanları temsil eden ve nihayetinde Filistin işgalcisi yahudi devletinin yok olmasıyla sonuçlanacak olan bir yönetimin kurulmasını nasıl tasdik edebilir? Sonra insanların seçtiği ve insanları temsil eden yönetimin tasdikiyle, Irak’ta Amerika tarafından ve Filistin’de Amerika’nın desteklediği yahudiler tarafından işgal, katliamlar ve yıkımlar gerçekleştirilebilir mi?

Bush’un konuşması, Orta Doğu’da insanların yöneticilerini seçmeleriyle temsilî yönetimlerin kurulacağı hakkındaki iddiası açısından bizatihi onun yalancı olduğunu göstermektedir. Bush’un konuşması tamamen, kabulleri ve tasdikleri olmaksızın, halkı temsilleri olsun veya olmasın, Ümmete empoze edilen yöneticilere kompliman yapmaktır.

Buna binaen soruyoruz: Bush’un bölge için ilan ettiği, bünyesinde demokrasiyi yayan ve temsilî yönetimler icad eden yeni stratejisi de nedir? İslamî bölgede insanların yöneticilerini rıza ve seçim ile seçmelerini kabul etmediğini kesinlikle bilmekte, fakat aynı zamanda Müslümanlar için topraklarındaki herhangi bir temsilî yönetim ile savaşmaktadır. Çünkü o İslam’ın yönetime geleceğinden korkmaktadır. Bu onu uyanık tutmakta ve onu güvende tutmayacak şekilde sersemlemesine yol açmaktadır!

Bush’un konuşmasına derin aydın bir bakış göstermektedir ki, o konuşmasında şu üç meseleyi kast etmektedir:

Birincisi: O (Bush) demokrasi adına ilan ettiği azminde, o dönemde “Şer İmparatorluğu” olarak adlandırdığı Sovyetleri yok etmek için 1982’de Westminster’de bu “Demokrasi için Ulusal Bağış” kuruluşunun açılışında Sovyetler Birliği’nin nihayetinde yıkılacağını, çünkü onun ülkesine saygı duymadığını, demokrasiyi takip etmediğini ve bir diktatörlük sistemi icra ettiğini ilan eden Reagan’ı taklit etmektedir. Sonra Birleşik Devletler bunu başarmak için siyasî, iktisadî, istihbarî ve malî yönlerden elinden gelen her şeyi yaptı ve sonunda Sovyetler Birliği dahilî ve haricî sebeplerden ötürü dağıldı. İşte Bush, 06.11.2003 Perşembe günü aynı kuruluşun 20. yıldönümündeki konuşmasına geldi ve İslamî bölgeyi (Orta Doğu’yu) tamamen Amerika’nın ellerine geçirme ve onu Birleşik Devletler’in arzusuna göre yeniden şekillendirme niyetini açıkça ilan etti. Bu sadece yöneticileri, ajanları olmalarının yeni bir üslubu ile eğitmeye yönelik yeni bir formulasyon değil, bilakis Bush tarafından dinî bir tavsiye aksanı ile ilan edilen yeni bir strateji konularak yapılacak fikrî ve akidevî bir formulasyondur. Nitekim konuşmasında şöyle dedi: “Özgürlük, hem insanlık için Cennet plânı hem de buradaki ilerleme için yeryüzündeki en iyi umuttur.

Bush tüm konuşması boyunca, adeta bütünüyle Reagan gibi yapıyormuş göründü. Hatta şunu söylemek için konuşmasına döndüğünde bile Amerikalıların duygularını tahrik etmeye çalıştı: “...ve sizi têmin edebilirim ki, daha fazlası yolda. Westminster’deki konuşmasından sonra gerçekleşenler ile Ronald Reagan memnun olacak ve şaşırmayacaktır.

İkincisi: Şüphesiz Bush idrak etmiştir ki, konuşmasında yeni stratejisinin merkezinde olacağını söylediği bu bölgedeki İslamî Ümmet, İslam’ının tatbik edilmesini sabırsızlıkla beklemekte ve bunu gerçekleştirmek için süratle hareket etmektedir. Dolayısıyla demokrasinin yayılması bahanesiyle müdahale etmek için öncelikle bir gerekçe bulmak istedi. Pearl Harbor’da Roosevelt’in yaptığı gibi, Afganistan’a ve sonra Irak’a karşı vahşi saldırısını gerçekleştirmek için 11 Eylül olaylarından sonra (savaştan önce) bunu ilan etti. Bush bu (önceki) bahaneye konuşmasında şöyle diyerek işaret etti: “Demokrasi dalgası bölgeyi istila edecektir.

Üçüncüsü: Konuşma, bununla beraber bir seçim amacı taşıyordu. Çünkü Bush, İslamî bölgeyi istila etmek için olan yeni stratejisi ile, genel bir kamuoyu elde etti. Zira o, dünyanın hayatî bir bölgesine Amerika’nın elini uzatmak ve Amerika’yı daha kuvvetli kılmak için çalışmaktadır. Çünkü saldırının zamanlamasının sebebi onlar için, Amerikan yönetiminin siyasetçilerinin iftirasından türeyen ve medyadan yaydığı kitle imha silahlarından daha farklı bir parıltıya sahiptir.

Lâkin Bush, elinde tutarak İslamî bölgeyi zaafa uğratan yeni stratejisinde başarılı olacak mıdır? Ve konuşmasında kast ettiği gibi onu bütünüyle sarabilecek ve hakimiyeti altına alabilecek midir?

Bush, Komünizm diktatörlüğünü ve Reagan’ın o zaman Şer İmparatorluğu olarak adlandırdığı Sovyet Devleti’ni yıkmak üzere siyasî, iktisadî, malî ve istihbarî hazırlık yapmak için 1982’deki konuşmasında Amerikalıları uyandıran Reagan’ı taklit etmede hata etti. Nitekim söz konusu konuşmasında Amerikalıları uyandırması; İslamî bölgeyi avuçları arasında ve Müslümanları, hilekârlıkla güzelleştirdikten sonra onların aralarında yaydıkları aldatıcı mefhumlarla dinlerinden saptırarak siyasî, iktisadî, malî ve istihbarî olarak zaafa düşürmek içindi.

Bush kıyasladığı şeylerde de hata etti. Sovyetler Birliği’ne hakim olan kokuşmuş komünizm ile İslam Ümmeti’nin kalplerine ve zihinlerine kazınmış olan İslam’ı karşılaştırdı. İslamî Ümmet, Allah’ıyla ve Diniyle kuvvetlidir. Ona saldırma niyetini ilan eden hiçbir zorbanın yıkımının başlangıcı ilansız olmadı. Bush’tan önce Haçlılar ve Tatarlar da onunla aynı yolu takip ettiler ve akıbetleri yıkım oldu! Ve eğer Amerika, bazı Müslüman ülkelerde (Irak ve Afganistan’da) bir kurtuluş ipi olmaksızın boğulmak üzere ise, İslamî bölgelere saldırı temelli bir strateji hazırladığında nasıl olacaktır?

Kezâ Bush bölgeyi anlayışında da hata etti. İslamî bölgeyi, kendisini takip eden veya kendisine tapan yöneticiler ile dışarıda kalarak şekillendirebileceğini ve yöneticileri koruduğu sürece bunun kendisine işgali kolaylaştıracağını zannetti.

Onun zihninden silindi ki, hiç bitmez olarak düşündüğü şey, hiç şüphesiz, Allah’ın izniyle çabucak bitecek ve Müslüman ülkeler, er veya geç tek bir devlet, Raşidi Hilafet bünyesinde yeniden birleşecektir. Çünkü İslam, onun içinde derindir ve Allah [Subhanehu ve Teâlâ]’nın vaâdi ve Rasul [SallAllahu Âleyhi ve Sellem]’in müjdesi ile gerçekleşeceğinden şüphe etmeksizin onu beklemekte ve onun için çalışmaktadır.

Bush’un bölgeye dair yeni stratejisini ilan ettiği bu konuşması, çeşitli anlamlarda Müslüman ülkelere bir saldırının bildirisi olmakla birlikte, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin Müslüman topraklarındaki yıkımının ilk adımının da ilanıdır.

Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur. [ât-Talak 3]

  Hizb-ut Tahrir

H. 14 Ramazan 1424

M. 08 Kasım 2003

 

Yukarı