Birleşmiş Milletler Genel Kurulu,
10.12.1948'de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni
yayınladı ve sonra tüm üyelerinden “Bildiri metnine
davet etmeyi ve özellikle okullarda ve diğer eğitim
kurumlarında onun yayınlanması, yayılması, okunması ve açıklanması
için çalışılmasını” talep etti.
Bu sistem ile Ürdün'deki Müslümanlar
belaya düştü; ona girilmeksiniz hiçbir sapıklık kapısı
bırakılmadı ve o yükseltilmeksizin batıl şiarlardan hiçbir
şiar kalmadı. Bu bildirinin vaktinde kutlanması kaçırılmadı.
O kendisini Kâfir Batı'nın borazanlardan bir borazan olarak
ve onun mefhumlarının ve çürük değerlerinin bir
propagandacısı olarak tayin ettiği zaman nasıl kaçırılabilirdi!
Okullara gönderilen genelge şöyledir:
“Talim ve Terbiye Bakanı
ekselanslarının 68152353 numaralı ve Hicri 13.10.1424, Miladi
07.12.2003 tarihli mektubuna istinaden, Yüce Kraliçe Râniya
el-Abdullah'ın sponsorluğunda 10.12.2003 Çarşamba günü,
temel özgürlükler, adalet ve barış temeli üzerine insan
haklarını tanımlayan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Günü,
Suveylih'deki Kemaliye kız lisesinde kutlanacaktır. Lütfen
ekteki belgeyi, yukarıda belirtilen günde 12:30'da öğrencilere
okuyunuz, okul yayınında açıklayınız ve kendi
aracılığınız ile önemini tarif ediniz. Lütfen konuya
son derece alâka gösteriniz.”
Bu beyannamenin bazı maddeleri Kraliçe
tarafından belirtilen okulda okundu ve ayrıca sözkonusu
genelgeye göre, beyannamenin önsözünde yazılanlar yürürlüğe
konularak diğer okullarda da okundu ki bu, tüm ülkelere ve
halklara yönelik karşılıklı bir standarttır. Ta ki
toplumdaki her fert ve organizasyon, gözlerinin önüne bu
beyannameyi koyarak bu haklara ve özgürlüklere eğitim ve
kültür yoluyla duyulan saygıyı kuvvetlendirmek için
çalışsın.
Bu sistemin üstlendiği propagandacı
kampanya ve İslam'a kesin muhalefetinin örtük olmasına
karşın Kraliçenin bu beyannameyi bizzat halka okuması göstermektedir
ki, sistem Kâfir Batı'nın değerlerini ve mefhumlarını
kabul etmek üzere Müslümanların nefislerini ve zihinlerini
hazırlamanın adımlarını hızlandırmaktadır. Dolayısıyla
kalplerine zehirlerini zerk etmeyi kolaylaştırmak için genç
okul öğrencileri ile başladılar ve gelecek nesli de Batılı
değerler üzerine yetiştirmeye başlamaktadırlar. Kraliçe
Râniya, CNBC'de 16.10.2003'de yaptığı röportajda bu amacı
gerçekleştirmek için şeytani sistemin metotlarını
özetledi. Namus cürümleri hakkındaki bir soruya verdiği
cevapta şöyle dedi: “Sanıyorum ki, bu şeyler
değiştirilmelidir. Bazı yasaları değiştirmemiz gerekiyor.
Diğer taraftan şu daha önemlidir ki, bizim bazı
tartışılmaz maddeleri ve sosyal tutumları değiştirmemiz lâzımdır
ve bunların gerçekleşmesi uzun zaman alacaktır. Tabandan
tavana başlamanız gerekiyor ve eğitici bilinç kampanyalarına
ihtiyaç duyuyorsunuz. Toplumun liderlerinin bu amaçlar hakkında
halka konuşması için toplanmasına gerek duyuyorsunuz.”
İşte sistemin şu anda yapmakta olduğu şey tam olarak budur
ve hızlı adımlarla İslamî değerleri ve tutumları
yozlaştırmaya doğru gitmektedir. Bu ise eğitim müfredatında,
eğitici aile programlarında ve konferanslarında,
toplantılarında, medya seminerlerinde, tam bir kurnazlık ve
sinsilikle çalışılan adımlarda apaçıktır. Müslümanlar
ise kendi etraflarında dönenlerden habersizdirler.
Ey Müslümanlar!
İnsan Hakları Beyannamesi, kapitalist
ilkeler ve kapitalist ideoloji yani dini hayattan koparıp atma
temeli üzerine inşa edilmiştir. Bu ise Yaratıcı olan
Allah'ın, insanların işlerini yürütmede herhangi bir şey
yapmaya hakkı yoktur, demektir. Fakat diledikleri sistemi
kendileri için seçen insanlardır. Özgürlüklere saygı
denilen bakış açısına göre bu; İnanç özgürlüğü, Düşünce
özgürlüğü, Mülkiyet özgürlüğü ve Şahsî özgürlük
şeklinde kendini gösterir. Tüm bunlar İslam'a muhaliftir ve
İnsan Hakları adı altında sergilenen bu özgürlüklerin bir
Küfür inancından alınmış olması ve Amerika'nın yaymak ve
Müslümanlar üzerine empoze etmek için çalıştığı
kapitalist ilkelerin bir ifadesi olması dolayısıyla İslam
Akidesi'ne terstir. Bundan ötürü bizim cüce
yöneticilerimizin Amerikalı efendilerinin ihtiraslarını ve
memnuniyetlerini gerçekleştirmek için yarışmaları ve
koşuşturmaları acayip değildir. Allah [Subhanehu ve Te’alâ]
şöyle buyurmaktadır:
Sen onların dinlerine tâbi olmadıkça
yahudiler de nasraniler (hristiyanlar) da asla senden razı
olmayacaklardır. De ki: Hudâ (dosdoğru yol) ancak Allah'ın
Hudâsıdır. Eğer sen, sana gelen ilimden sonra onların hevâlarına
(arzularına) uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir
dost ne de bir yardımcı vardır. [Bakara 120]
Bu beyannameyi dinleyen çocuklarınızın
karşı karşı olduğu tehlikeyi idrak etmeniz için Ey
Müslümanlar, onun maddelerinden iki maddenin metnini size
aktaracağız.
16. maddede şöyle deniliyor: “Evlenme çağındaki
erkekler ile kadınların, ırk, uyrukluk ya da din bakımından
sınırlamalar yapılmaksızın evlenmeye ve bir aile kurmaya
hakkı vardır. Evlenirken, evlilik sırasında ve evliliğin
bozulmasına ilişkin hakları eşittir.”
18. maddede ise
şöyle deniliyor: “Herkesin düşünce, vicdan ve din
özgürlüğü vardır. Bu hak, din inancını değiştirme
özgürlüğünü ve din veya inancını, tek başına veya
topluca ve açık veya özel olarak öğretme, uygulama, tören
ve ibadet yoluyla açıklama özgürlüğünü içerir.”
Dolayısıyla Ürdün'deki sistem tarafından tasdik edilmiş,
kendisiyle Müslümanların aldatılması amaçlanan ve aralarında
dolaştırılan bu beyanname, Kur'an-ı Kerim'e açıkça zıtlaşarak,
İslam Akidesi'ni terk ettirerek, Müslüman ülkelerde müşrikliğe
davet ederek din sebebiyle erkek ve kadın arasında evliliğin
yasaklanmasına dair herhangi bir sınırlandırmaya izin
vermemekte, Müslüman bir kadının bir Kâfir ile ve
Müslüman bir erkeğin bir müşrik ile evlenmesine izin
vermektedir ki bu, söz konusu beyannamede garanti edilmiş ve tüm
bunlara “bu, tüm ülkelere ve halklara yönelik karşılıklı
bir standarttır” denilerek çağrıda bulunulmakta ve tüm
bunlar oğullarınızın ve kızlarınızın duyması için
okunmaktadır!...
Ey Allah'ı Rab ve İslam'ı Din Kabul Eden
Sizler!
Allah [Subhanehu ve Te’alâ]'nın şu Kelâmını
okuyun:
Ey iman edenler! Mu'min kadınlar hicret
ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin. Allah onların
imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların mu'min
kadınlar olduklarını öğrenirseniz onları kâfirlere geri
göndermeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da
bunlara helâl olmazlar. [Mumtehine 10]
Bu açıklama tek bir anlamdan başka hiçbir
anlam taşımayan bir açıklamadır ki, “Müslüman kadınlar
kâfirlere helâl değildir, Kâfirler de Müslüman kadınlara
helâl değildir ve Müşrik erkekler, kendileri ile Müslüman
kadınlar arasında asla evlilik bağı kuramazlar”
demektir.
Ve Nebi [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]'nin
şu sözünü okuyun:
Her kim dinini değiştirirse onu öldürün!
[Buhari rivayet etti]
Ve şu sözünü:
Şu üç şeyden biri olması hariç, bir
Müslümanın kanının akıtılması helâl değildir: Müslüman
olduktan sonra inkâr eden (kâfir olan) adam veya evlendikten
sonra zina eden adam veya (başkasını öldürmemiş) bir cana
zulmen kıyan adam. [Nesaî rivayet etti]
Dolayısıyla İslam Dini'ni terk eden, terk
etmeye çağıran ve büyük bir munker olarak Müslümanlar
arasında küfrün reklamını yapan kişi muhakkak
öldürülür. Allah [Subhanehu ve Te’alâ] şöyle
buyurmaktadır:
Eğer inkâr ederseniz, şüphesiz Allah size
muhtaç değildir. Bununla beraber O, kullarının küfrüne razı
olmaz. [Zumer 7]
Öyleyse bu sistemin şimdiye kadar sizi
kendisine sürüklediği Küfür değerleri ve hükümleri nasıl
var olabilir?
Ey Müslümanlar!
Eğer siz Dininiz ve namusunuz için ateşli
olsaydınız, bu sistem aranızda imansızlığa ve ahlâksızlığa
çağıran bu beyannameyi benimsemeye cesaret edemezdi. Nasıl
olabilirdi ki? Bu şey için, çocuklarınızın kendisiyle
eğitildiği müfredat hazırlandığında, sizin için kanunlar
yayınlandığında, başınızın üzerine yağdırılan
aşamalı propagandacı kampanyalarda ve yüz kızartıcı
politik tavırlarda, siz tek bir hareket olmaksızın hep sessiz
kaldınız. Bu sistem de kendisini önceleri gizlediği şeyi
ilan edebilir buldu. Zira artık sizi hiç umursamamaktadır.
Öyleyse Ey Müslümanlar!
Ey Dinlerine biraz olsun ateşli kalan ve
namusları için kıskançlığı bulunan Sizler!
Zemine saplanalı uzun zaman oldu. Artık gözlerinizi
göğe yükseltmenin zamanıdır. Artık bu sistemin çevrenizi
sarmasıyla düştüğünüz zillet ve hezimetten; İslam
Ümmeti'nin bir parçası olarak bu azgın sistemi kökünden
söküp atmak ve Raşidi Hilafet Devleti'ni yeniden
kurmak üzere Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaktan
başka kurtuluş bulunmadığını idrak etmenizin zamanıdır.
Öyle ki ülkeniz; Dininizi ve şerefinizi koruyan ve sizinle
beraber iftihar yollarında yürüyecek olan İslamî Devlet'in
bir parçası olsun.
Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister.
Şehvetlerine uyanlar (kötü arzuların esiri olanlar) ise büsbütün
yoldan çıkmanızı isterler. [en-Nisâ 27]
|