Ey Kerim Kardeşlerimiz, size yönelik
nîdâmıza Allah Te’alâ’nın şu kavli ile başlıyoruz:
Kullarından ancak alimler Allah’tan
(hakkıyla) korkarlar. [Fatır 28]
Ve Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve
Sellem]’in şu kavli ile:
Şüphesiz alimler Enbiyanın (Nebilerin)
varisleridir.
El-Ezher’in şeyhi (Tantavi) Allah’ın
Dini’ne karşı cesaretlendi ve onun bu cüreti, yukarıdaki tüm
vasıflara rağmen şiddetlendi. O haramları helâl, helâlleri
haram kılmakta; Allah’ın Dini’ne yönelik cüreti de
günden güne artmaktadır. Daha önce ribâyı (faizi) helâl kılmış,
Amerikalı ve yahudi politikacıları hoşça karşılamıştı.
Bundan önce de el-Ezher Fetva Komitesi’nin; “Irak’taki
Yönetim Konseyi’nin tanınmasının, onun Amerikan işgalcisi
tarafından tayin edilmiş olmasından ötürü, haram olduğunu
açıklayan” fetvasını şiddetle reddetmişti. Ayrıca
onun, Filistin’de bir yahudi devletinin tanınmasının caiz
olduğu ve onlarla bir uzlaşma, barış yapılmasının mümkün
olduğu şeklindeki görüşleri de sizden saklı değildir. Bugün
ise, Allah [Subhanehu ve Te’alâ]’nın ayetlerinde apaçık
beyan buyurduğu, Müslüman hanımların meşru libaslarına
(giysilerine) karşı cüretlenmektedir:
Himarlarını (başörtülerini) cuyubları
(yakaları) üzerine örtsünler. [en-Nûr 31]
Cilbâblarını (dış elbiselerini)
üstlerine alsınlar. [el-Ahzâb 59]
Bugün, 31 Aralık’ta da Fransız İçişleri
Bakanı’nı karşıladı ve onun önünde; Fransa’nın, Müslüman
kızların İslam tarafından emredilmiş himarları (örtüleri)
ile başlarını örtmelerini yasaklamaya ve başlarını
örtenleri yasalara göre cezalandırmaya hakkı olduğunu ilan
etti. Sonra Şeyh müslüman hanımların Fransa’da yasalara
uygun olarak yaşaması gerekliliğinden ötürü başlarını açmalarına
cevaz verdi.
Ey Faziletli Alimler!
Bizim gibi siz de biliyorsunuz ki, Müslüman
hanımların meşru libasları onlar için, ne olursa olsun başlarından
çıkarmaya ve örtmemeye haklarının bulunmadığı bir
farzdır. Kezâ biliyorsunuz ki, Müslümanların muhterem
şiarlarına karşı Batıyı yüreklendiren şey; İslam Ahkâmı’na
hiçbir değer vermeyen Müslüman ülkelerdeki yöneticiler ile
hakkın bulunduğu tarafa yönelmeyen Sultanların (güç
sahiplerinin) şeyhleridir. Üstelik onlar, sultanların görüşleri
tarafına gitmek amacıyla nassların (şer’î metinlerin)
manâları ile oynamaktadırlar. Öyle ki onların fetvaları
meşru değil aksine sultancı olmaktadır.
Şüphesiz biliyoruz ki, Ey Kardeşler,
el-Ezher’in şeyhi kanunlarını çıkarmaması için Fransa’yı
zorlayamaz. Velâkin Ezher’in şeyhi sesini de çıkaramaz
mı?! Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in dediği
gibi, hayırlı bir şeyler söyleyemiyorsa, (en azından)
susması kendisi için daha hayırlı olmaz mıydı?
Şeyh Muhammed Tantavi’yi el-Ezher’in
şeyhlerinden biri olarak bırakmak, el-Ezher için bir utanç
ve rezalettir! Ve siz de ona karşı sessiz kalarak ve onu
cezalandırmayarak bu utanç ve rezaletin ortakları
olmaktasınız! Zira el-Ezher daha önceleri bir aydınlık
noktasıydı ve yine İslam tarihinde parlak bir yer edinmişti.
Dolayısıyla bu şeyhin onu çok karanlık bir noktaya sürüklemesine
izin vermeyin! Gecikme kabul etmeyen zorunluluk, bu şeyhi
derhal el-Ezher’in başından def etmektir. Ta ki el-Ezher,
kuvvetli ittika (takva) sahibi alimlerin liderliğindeki günlerinde
ulaştığı parlaklık ve berraklığını yeniden elde etsin.
Neden sizi onu def etmeye çağırdığımızı
sorabilirsiniz. Zira bu sizin salahiyetinizden (yetkilerinizden)
değildir. Onu tayin eden ve aynı şekilde onu azletmesi
gereken kişi Mısır’ın yöneticisidir. Bunun farkındayız.
Fakat Mısır’ın yöneticisinin onu değiştirmesine dair hiçbir
umudumuzun olmadığının da farkındayız. Zira el-Ezher
şeyhi, Mısır’ın yöneticisinin yardakçılarından
biridir. İstediği ölçülere göre dilediği siyasî fetvaları
onun aracılığı ile yayınlatabilsin diye onu el-Ezher’in
başına getiren odur!
Siz, ey ilmin üstadları, onu def
edebilirsiniz. Eğer siz, değiştirilinceye kadar Şeyh Tantavi’ye
karşı kuvvetli ve şiddetli bir tepki gösterseydiniz, Mısır’ın
yöneticisi onu koruyamazdı. Ve böylece günlüğünüzdeki
sahifelerin beyaz satırlarını nurdan mürekkep ile yazardınız;
Allah’ın izniyle Firdevs Cenneti’nde âlâ (yüce) bir
dereceniz olurdu ve Ekber (en büyük) olan Allah’tan yüksek
bir rıdvanınız (O’nun hoşnutluğu) bulunurdu.
Ey İlmin Üstadları!
Alimlerin liderliğinde Müslümanlar
üzerindeki vaciblerin vacibi her şeyden önce, Allah’ın Kitâbı
ve Rasulü [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in Sünneti üzere
bir Halifeye bey’at vererek dünyamızda Raşidî Hilafet’i
vücuda getirmektir. Sonra her şey dosdoğru yoluna girecek,
işler hak edene verilecek ve dinlerini az bir dünya menfaatine
satan hiçbir şeyh Müslümanların merkezlerine
gelemeyecektir! Bu şuurla vazifenizin; bu şeyhi el-Ezher’in
başından kovmak olduğunu ve onun İslam adına hiçbir şey söyleme
yetkisinin bulunmadığını açık ve kesin bir beyanat ile
beyan etmeniz olduğunu idrak ediyoruz. Öyle ki Fransa ve
Fransa’nın dışındakiler, İslam’ın nefislerde ve
zihinlerde halâ canlı olduğunun ve Müslümanların
yaşadıkları sürece ister erkek isterse kadın olsunlar,
bulundukları her yerde İslamlarından ayrılmayacaklarının
farkına varsınlar.
Öyleyse icabet edecek misiniz, Ey Kardeşler?
Hasen (güzel) bir sünneti ve azim bir farzı gerçekleştirecek
misiniz? Hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmaksızın,
Allah’tan korkan bir kimse dışında hiç kimsenin
el-Ezherin başına geçmemesini sağlayacak ve sonra insanları
gerçekten doğruluğa iletecek doğrulukta olacak mısınız?
Biz biliyoruz ki sizler faziletli ve alim insanlarsınız ve
azim farzı eda etmeniz halinde erişeceğiniz akıbeti beyan
etmek için Allah [Subhanehu ve Te’alâ]’ın daha fazla
ayetine ve Rasulü [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in
hadislerine muhtaç değilsiniz, (zaten hepsini biliyorsunuz).
Nitekim bildiğiniz gibi bu, hem dünyada izzet hem de Ahirette
izzettir.
Mu’minleri müjdele! [Tevbe 112]
Ve’s Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve
Berakâtuh.