Cumhuriyetin
yıkılışı ve yerine Hilafetin kurulması bazıları için
ütopya, rüya, bir kabus olarak görülebilir. Gerçekte ise;
bu başlıkta geçen Hilafeti milyonlarca ve hatta yüz
milyonlarca Müslüman’ın yegane kurtuluş olarak gördüğü,
acılarla dolu hayatlarına çare, ekonomik sosyal ve psikolojik
krizlerle dolu yaşamdan kurtuluşun umudu olarak hasretle
beklemektedirler. Bu gibi başlıklar çok yakın zamanda Türkiye
dahil tüm dünya basın-yayın kuruluşlarında büyük manşetlerle
verilecek İnşallah…
Zira
zafer çok yakın… Karanlığın en koyu anı aydınlığa en
yakın olan anı olduğu gibi…
Zulüm
ve küfür ebedi olmayıp sadece geçici bulaşık hastalılar
gibidir. İşte Cumhuriyet de böyle bir bulaşıcı hastalık
ve küfür-sistemi olup yıkılmaya, yok olmaya mahkumdur. Zira
cumhuriyet doğarken sakat doğmuştur, büyürken yamuk
büyümüştür, ölümü de çok çabuk ve şiddetli
olacaktır. Saddam’ın bir aylık küfür-rejiminin dirençsiz
kısa ömrü buna en güzel örnektir!
Evet,
aziz Müslümanlar!
Bizler
ve sizler böyle bir gündem beklerken gel gör ki; son
cephelerinde -bitiş noktalarında- savaşan, hezimeti kesin
olan cumhuriyet taraftarları, 14-15-16 Mayıs´ta,
Türkiye´de Hizb-ut Tahrir üyelerine kapsamlı bir gözaltına
alma operasyonu düzenlemiş
ve 12 ilde 237 üyesi gözaltına alınmıştır. Bu
gözaltılar yeni
olmadığı gibi basının bunu gündeme taşıması -hürriyet
ve diğer basın-yayın organlarının da bunu zikretmesi- yeni
değildir. Aynı gözaltı operasyonu ve
tutuklamaları sene 1967’
de, 80 ve 81’ de, sonra 86’ da, 90’ larda ve 2001- 2002 ve
en son olarak 2003 mayısta olmuştur! Her seferinde bu
zavallı, beyni yıkanmış, kandırılmış emniyet -güçleri
ve istihbarat-ekipleri ve sözde terörle mücadele şubesi
elemanları basına; “Hizb-ut Tahrir çökertildi,
çözüldü ve yıkıldı” demiştir!
Şair
diyor ki: “Ey sizi ahmaklar! Kafa kesmekle baş ezmekle
fikri-hürriyet olur sanıyorlar.”
Hz.
Muhammed (sav) diyor ki:
"Öyle
bir zaman gelecek ki o zamanda Allah’ın kitabı
hayattan uzaklaştırılacak ve Benim Sünnetim öldürülecek!
İşte o zamanda bir cemaat oluşacak ve onların bir tanesinin
sevabı sizden 40 kişinin sevabına bedel ve bir şehidi sizden
40 şehide bedel!” Ya Resulullah onlar kimdir? diye
soran ashaba Hz.Muhammed (sav)’in cevabı şöyle olur:
"Onlar
öyle insanlar ki Allah’ın kitabını tekrar
hakim kılmaya çalışacaklar ve Benim Sünnetimi tekrar
diriltip onu yaşamaya, anlatmaya, yaşatmaya uğraşacaklar ve
onların bu konuda Allah’tan başka hiçbir yardımcıları
yoktur. Halbuki size en büyük yardımcı benim. Onlara ne
dostları nede düşmanları Allah’ın dinini hakim kılmaya
engel olamayacaktır. Sizler benim ashabım onlar ise
sevgililerimdir, yaşasın o Garipler!” (Kütübü-sitteden
hadis imamları sahihlemiştir.)
Aziz
Müslümanlar!
Hizb-ut
Tahrir 1953´ten beri İslam dünyasında, 1950´nin sonlarından
itibaren de Türkiye’de çalışan İslamî ideolojik,
siyasi bir parti olarak daima ümmetin duygu ve düşüncelerinin
gerçek tercümanı olmuştur. Devamlı olarak ümmeti uyarmış,
yol göstermiş ve liderlik etmiştir. Başarabildiği ölçüde
de, tüm bölgelerde cumhuriyetlere, krallıklara ve bunlar gibi
diğer küfür-sistemlerine karşı taviz vermeden, çekinmeden
hakkı ortaya koyup çalışmasını sürdürmüştür. Hizbin
bu çalışması küfür rejimlerce tehdit olarak algılanmış
ve elemanları, saptırılmış propagandalara, yalan, iftira
kampanyaları, tutuklama, işkence ve öldürmelere maruz bırakılmıştır.
Bütün bunlara rağmen Hizb-ut Tahrir hiç bir zaman
çizgisinden, metodundan vazgeçmemiş, taviz vermemiştir ve
vermez de! Hiç bir zaman için Kuran ve Sünnetten sapmamıştır,
Resulün gösterdiği çizgiden kıl payı kadar
uzaklaşmamıştır. Hiç bir zaman zalim idarecilere yağcılık
ve dalkavukluk yapmamış veya ümmete tutuklandık ve ezildik
diye şikayette ve sitemde bulunmamıştır. Zira onun gücünün
kaynağı tüm güçlerin yaratıcısı ve kaynağı, alemlerin
Rabbi olan Allah’tır, ve biz O’ndan geldik, sadece O’na güveniriz,
sadece O’ndan yardım dileriz, sadece O’na döneceğiz!
Özbekistan’da,
Suriye’de, Irak’ta, Türkiye’de, Mısır’da, Ortadoğu’nun
ve Orta Asya’nın diğer memleketlerinde yüzlerce-binlerce
üyesi hapishanelerde hapsedilmiş, eziyetlere-işkencelere
çarptırılmış, bazıları hunharca öldürülmüştür. Bu
ümmetin salih, zeki, temiz, fedakar, cesur ve lider evlatları
gerçek manada Akif’in bahsettiği Asımın nesli ve o altın
nesildeki özellikler onların asıl karakterlerinde mevcuttur.
Akif diyor ki: “Tarihten alacağımız bir kaç ders…”
Bazı
insanlar; “tarih tekerrürden ibarettir” demişlerdir.
Bu söz doğru da olabilir yanlışta. Ama bizim konumuz bu
değildir. Fakat tarihten gelen bazı ortak noktalara işaret
etmektedir. Zira tarihten ders alınmazsa elbette tekerrür
eder.
Tarihe
baktığımızda; küfrün bozuk psikolojisinin daima aynı
olduğunu, küfür ile İslam mücadelesinin ezelden ebede kadar
devam edeceğini, küfrün mantığının her ne kadar
vasıtalar ve şekiller değişse de değişmeyeceğini görmekteyiz!
Küfrün psikoloji ve mantığında devamlı olarak fikir ve
ideolojiye karşı silah, vurma-kırma, yakma-yıkma, yok etme
ve işkence etme hastalıkları vardır. Bu vasıtaların küfür
ehli tarafından kullanılması, onların güç ve iktidara,
dolayısıyla daha çok maddi vasıta, güce sahip olup,
kullanmaları bazı yüzeysel düşünen insanlar, zayıf
imanlılar tarafından güç alameti olarak gözükse de, derin
düşünenler bunun bir zaaf, hezimet psikolojisi ürünü ve
buna yeltenenlerin yenilgilerinin er yada geç mutlak olduğunu
hemen kavrar. Zira fikir, tartışma ve delil göstermenin bittiği
veya fayda vermediği yerde güç kullanımı başlar.
İşte,
cumhuriyetin yöneticileri ve savunucularına kaç kere meydan
okumamıza rağmen hala hiçbir tanesi karşımıza çıkıp düzen
ve sistemi tartışma cesaretini ve özgüvenini gösterememiştir.
Ancak tutuklama, hapise atma, işkence etme, öldürmek veya
iftira-yalan kampanyaları ile yıldırma politikası güdüyorlar.
Soruyorum
size?! Kendine ve fikrine güvenen yalana, dolana, işkence,
zulme başvurur mu?
İşte,
bu ders tarihte tüm peygamberlerin ve salih dava adamlarının
muhatap olduğu İslam ile küfür mücadelesinde küfrün mantığı
ve bozuk psikolojisini gösteren müşterek bir derstir. Musa
(as) ile firavundan tut da İbrahim (as.) ile Nemrut, Hz.
Muhammed (sav) ile Abu Cehil, günümüz cumhuriyet taraftarları
ile Türkiye’deki Hizb-ut Tahrir üyelerine kadar bu böyle
devam ede gelmiştir. Bu böyle de kalacaktır.
Küfrün
psikolojisi değişmez. Ama biz yine de özgüvenimizi,
cesaretimizi gösterip küfrün psikolojisinin bozukluğunu,
zayıflığını, alçaklığını, yüzeysel konumunu
göstermek istiyoruz. Bunu ümmet görsün, zayıf imanlılar da
görsünler cesaret bulsunlar istiyoruz. Gösterilen her türlü
zorluklara rağmen, yine de sesimizi yükseltip onlara çağrımızı
tekrar ediyoruz:
Ey
Cumhuriyetin savunucuları!
Başbakan,
bakanlar, siyasiler ve askerler, laikler, demokratlar,
cumhuriyetçiler; “Hepinize hodri meydan! Aranızda kendine
ve fikrine güvenen yiğit, delikanlı, zeki, kültürlü biri
varsa çıkın Hizb-ut Tahrir’in karşısına. Fikir, delil
tartışmayla cevap verme gücünüz varsa buyurun ümmetin
önünde, basının karşısında açık tartışmaya… Maddi güç,
tutulama, işkence ile değil. Zira yürek sahibi yiğit ve mert
insanlar ancak aynı silahla çarpışmayı kabul eder! Mekan ve
zamanı siz tayin edin. Biz Hizb-ut Tahririn üyeleri her zaman
ve mekanda ciddi ve samimi bir havada gerçekleştirilen
tartışma ve münazaralara açık insanlarız.” Ama
nerede buna Türkiye’de cesaret gösterecek cumhuriyet
taraftarı… 40 senedir buna cesaret gösteremiyorlar, ancak
zorbalık ve cellatlık yapıyorlar!
Tarihten
alacağımız ikinci ders ise şudur: Hilafet Devleti İttihat
Terakki ve benzeri düşman kuruluşlar tarafından
dışarıdan ve içeriden (özellikle Paris, Berlin, Selanik
üçgeni merkezli ülke ve şehirlerden desteklenen
hareketlerle) yıkmışlardır. Bunu yaparken de 1890’larda düşüncelerinin
uzantısı olan Ahbar Gazetesini Hilafetin merkezi İstanbul’a
gizlice sokmuşlar ve ümmetin arasına pislik yaymışlardır.
Küfrün temsilcileri şunu bilmeliler ki; ümmetin arasına
ektiğiniz ayrılık kokan bütün küfür kokan tortular eninde
sonunda atılacaktır. Bu gün ümmet bunu seve seve yaptığını
ispatlamaya çalışıyor. Ümmetin evlatlarının arasından
sivrilen, o içeri alıp tıktığınız şerefli kişilerin
arkasını kesmeye sizin gücünüz yetmeyecektir.
Biz
bugün Türkiye’nin her köyü ve köşesinde Hizb-ut-tahrir’in
görüş ve düşünceleri konuşulur olmuştur. Generaller,
siyasiler, basın ve üniversitelerdeki uzmanlar sağlarına,
sollarına, önlerine, arkalarına bir baksınlar ve kulak
versinler her tarafta Hizb-ut Tahrir’i göreceklerdir ve
duyacaklar. İslam devleti düşüncesi halkta kök salmıştır.
Bunu söküp atmaya kudretleri yetmeyecektir.
Ey
zavallı cumhuriyet savunucuları!
İstanbul’da
30-40, ve Ankara’da 15-20 ve diğer şehirlerde onlarca, yüzlerce
Hizb-ut Tahrir üyesini yakalamakla Hizb-ut Tahririn çökeceğini
mi sanıyorsunuz!? Ne kadar da zavallı ve hezimete mahkum
zayıf varlıklarsınız! Daha önce kaç defa; “bu şarkı
burada biter dediğinizi” kendiniz de unuttunuz herhalde. “Bu
şarkı burada bitmez” ve “bitmeyecek.”
Çünkü bu şarkı yeni başladı!
Evet,
tekrar ediyorum ve diyorum ki; Hizb-ut Tahrir çökmez ve
çökertilemez. Müslüman Türk halkının kalbinde Hizb-ut
Tahririn taşıdığı, temsil ettiği İslam ideolojisi ve
bunun pratik örneği Hz.Muhammed (sav) olduğu müddetçe
ortadan kaldıramayacaksınız.
Hizb-ut
Tahrir Kuran ve Sünnetten aldığı düşünce ve metotla
Müslüman Türk halkının kalbinde olacaktır. Türküyle,
kürdüyle, lazı ve çerkeziyle herkes Hizb-ut Tahriri kalbinde
taşıdığı müddetçe siz yenilmeye mahkumsunuz. Hizb-ut
Tahrir ise Allah’ın izni ile galibiyete ulaşacak, ümmeti
tekrar İslam Devleti Hilafet etrafında toplamayı
başaracaktır. Zafer Hizbut-tahririn, hezimet ise Kemalistler
ve Cumhuriyetçilerin olacaktır.
Aziz
kardeşlerim,
Her
değişim hareketi; değişimi gerçekleştirmek uğrunda halis
bir samimiyet duygusu gereğince fedakarlık yapmak zorundadır Bu, ister İslamî
olsun isterse gayri İslamî bir değişim hareketi olsun fark etmez! Bakın, kapitalist düşünürlerin
tarihlerine; Onların Avrupa’yı karanlıktan kurtarmak için
çektikleri acı, eziyet ve işkencelere. Bakın, komünist düşünürlere
ve onların çektikleri işkence ve eziyetlere. Karl Marx Londra’da
öldüğünde cenazesinde 13 kişi vardı. Ama 50 sene sonra tüm
dünyanın yarısı onun fikirleri ve anlayışı ile yönetildi.
Dünya hala kısmen onun fikirlerinin etkisi altında. Hizb-ut
Tahririn aziz kurucusu Seyh Takiyyuddin de vefat ettiğinde
cenazesine çok az sayıda kişi katılabilmişti. Hizb-ut
Tahririn yakında vefat eden aziz emiri Abdul-kadim Zellum da dünyada
fazlaca bahsedilmeden Allah’ın rahmetine kavuşmuştur.
(Allah rahmet eylesin.) Ama çok yakında bu iki muhterem müçtehid,
düşünür ve siyasi liderlerin hazırladıkları Hizb-ut
Tahririn İslam kültürü ile ilk basta İslam alemi ve sonra
da dünya yöneltilecek. İnşallah.
Hz.
Muhammed (sav) diyor ki: “İman çarkı ebediyete kadar
dönecektir… Sizde nerede bulunursanız onu döndürün.
İyice bilin ki; Allah’ın kitabı Kuran devletten
ayrılacaktır; Dikkat edin! Sakın ha siz Kur’andan
ayrılmayın. Ve başınıza öyle (zalim) idareciler gelecek
ki, onlara itaat ederseniz sizi küfre götürürler, onlara başkaldırırsanız
sizi öldürürler.” Orada bulunan Müslümanlar hemen
sordular; “Ne yapmamızı önerirsiniz Ya Resulullah?
dediklerinde Allah’ın Resulü şöyle cevap verdi: "İsa´nın
ümmetinin yaptığı gibi yapın. Zira onlar testereyle kesilme
ve işkence pahasına dinden dönmediler ve (taviz vermediler).
Allah’a
isyan içinde yaşamaktansa Allah’a itaat halinde ölmek daha
hayırlıdır. (Ibn-Hacer Askalani, Sahih Hadis)
Evet,
aziz Dava erleri ve muhterem Müslümanlar!
Ölüme
gülümsemek şuuruna erdiğimiz zaman zafer Allah katından
yağmur gibi inecek ve Müslümanlar işte o gün Hilafetin
Türkiye’de kurulacağına şahid olacaklar. İşte o gün
Müslümanların kalbi sevgi ve fedakarlıklarla dolacaktır…
İnşallah o günler çok yakındır.
|