Ana Sayfa
Ana Sayfa
 
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email

Ürdün’deki Sistem Ümmetin Gençlerini İfsad Etmek İçin Kampanyasını Sürdürüyor

Ürdün Tâlim ve Terbiye (Eğitim-Öğretim) Bakanı, Bakanlığın UNESCO’nun [Birleşmiş Milletler İnsanî Yardım Kuruluşu] işbirliğiyle hazırladığı “İnsan Hakları, Barış Kültürü ve Karşılıklı Evrensel Değerler mefhumları belgesi” projesi vasıtasıyla eğitim müfredatında birtakım tâdilatlar yapılacağını ilan etti. Bu tâdilatlar aynı zamanda, Amerika’nın emirlerini tatbik eden bölgedeki hain yönetim sistemleri tarafından -Amerika’nın İslam karşı başlattığı Haçlı Kampanyası’na destek olarak- eğitim müfredatı üzerinde yapılan bir tâdilatlar kampanyası ile birlikte gelmektedir. Yine Ürdün’deki sistem, -her zaman hep olageldiği gibi- Kuffarın (kâfirlerin) plânlarını uygulamada birincidir ve önceleri de adımlar atmışlardı. Tâlim ve Terbiye Bakanı, Ürdün Basın Ajansı’na şöyle demiştir: “Bakanlık, geçen yüzyılın doksanlarından (1990lardan) beri, eğitim müfredatına İnsan Hakları mefhumlarını yerleştirmeye başlamıştır.” [Er-Rai 13.01.2004] Ürdün’deki sistem emirler almayı beklememektedir, bilakis Kuffarın niyetlerini ve plânlarını -pek tabiî ki- önceden yürütmektedir: “Amerikan Yönetimi, Ürdünlülerin ekonomik ve sosyal gelişmelerdeki performansına hayran kalmakta ve Ürdün’e bölgede değişimin lideri olarak bakmaktadır.” [Washington’daki Ürdün büyükelçisinin açıklamasından, Er-Rai 21.09.2003]

Bu tâdilatlar, yalnızca Amerikan diktasının bir neticesi değildir, bilakis aynı zamanda Ürdün’deki sistemin; İslam’ın ve Müslümanların toprakları olan Filistin’i işgal etmiş Yahudi varlığının izlerinin silinmesini kabul ettiren, Cihad hükmünü iptal eden ve Barış Kültürü denilen şeyi yaymaya uğraşan, kendisiyle Yahudiler arasında imzalanmış hain Vâdi Arabe Anlaşması’na katılma cürümünün bir parçasıdır. Dolayısıyla Haçlılardan ve Yahudilerden olan kuffarı memnun etmek için sistem, kalplerinde kökleşmiş Batı Hadaratının mefhumlarını ekerek genç nesli zehirleyebilecek şeytanî adımlarla yürümektedir. Öyle ki, onlar Batı Hadaratı’na hürmet ve hayranlıkla büyüsünler, zihnen ve siyaseten onu takip etsinler. Böylece kuffarın menfaatleri, Müslümanların toprakları üzerinde güvence altına alınacak ve böylece arzuladıkları şeye ulaşacaklardır ki, o İslam’ın yıkılmasıdır. Allah onları ve onların izinde olanları kahretsin!

Ey Ürdün’deki Müslümanlar!

Ürdün’deki sistemin söz konusu belgesi, İnsan Hakları, Barış Kültürü ve Karşılıklı Evrensel Değerler’in yerleştirilmesi esasına kuruludur. Bu mefhumlar, bir Frenk (Haçlı) üslubu olup anlamları İslam’a terstir. İnsan hakları düşüncesi, Kapitalizm ideolojisinin akidesi olan Dini Hayattan Kovma (Laiklik, dinsizlik) fikrî kaidesi üzerine inşa edilmiştir. Ondaki esasi fikirlerden biri de Genel Özgürlüklerdir ki bunlar İnanç özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, mülkiyet özgürlüğü ve kişisel özgürlüktür. Bu ise tüm sınırlardan özgür olmak (ipini koparmak) demektir.

Hayır! Onlar hayvanlar gibidir. Hatta (izledikleri) yol bakımından daha da sapıktırlar. [Furkan 44]

Kapitalist akide üzerine kurulu olması, Müslümanın bu insan hakları fikrini reddetmesi için yeterlidir. Onun uyanıklığı dile getirir ki bu, dini hayattan kovma inancı üzerine kuruludur, İslam Akidesi’ne tamamen terstir ve yine hayatın tüm işlerini İslam’ın yürütmesi lâzımdır ve her Müslüman eşyayı (şeyleri) ve işlerini yalnızca İslamî Akide üzerine kurulu Şer’i delillere göre yapmak zorundadır. Allah [Subhanehu ve Te’alâ] şöyle buyurmaktadır:

Hayır! Rabbine and olsun ki, onlar aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem tayin edip sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. [Nisa 65]

Yine herhangi bir Müslümanın, görüşlerini ve hükümlerini İslamî kaynaklardan başkasına götürmesi helâl değildir. Allah [Subhanehu ve Te’alâ] Kur’an ve Sünnet’ten başka referans (başvuru kaynağı) alınan şeylerin hepsini, Tâğut olarak isimlendirdi: Sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Tâğutu inkâr etmekle emrolundukları halde, Tâğutun önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan ise onları büsbütün saptırmak istiyor. [Nisa 60]

 

(Muhaddis) Ed-Darimî şöyle rivayet etti:

‘Umer bin el-Hattâb, Rasulullahi [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’e Tevrat’tan bir nüshayla geldi ve “Ya Rasul Allah! Bu, Tevrat’tan bir nüshadır” dedi ve sustu ve okumaya başladı. Rasulullah’ın yüzü değişti. Ebu Bekr (ona) “Ölesin! Rasulullahi [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in yüzünün ne hâl aldığını görmüyor musun?” dedi. ‘Umer de Rasulullahi [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in yüzüne doğru baktı ve “Allah’ın ğadabından (öfkesinden) ve Rasulullahi [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in ğadabından Allah’a sığınırım. Biz, Rab olarak Allah’tan ve Din olarak İslam’dan ve Nebi olarak Muhammed’den razıyız.” Ve Rasulullahi [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] dedi ki; Muhammed’in nefsini elinde tutana yemin olsun ki, Musa ortaya çıksaydı ve siz ona tâbi olsaydınız ve Beni terk etseydiniz, yoldan çıkmış olurdunuz. Velev ki (Musa) yaşasaydı ve benim Nübüvvetimi idrak etseydi (görseydi), elbette Bana tâbi olacaktı.

Dolayısıyla açıktır ki İslam, Müslümanın İslam’dan başkasından herhangi bir görüş almasını, -o görüşün içerdiği anlam her ne olursa olsun- kabul etmez. Zira biz Allah’ın Dini’nden başka hiçbir şeye muhtaç değiliz. Birçok insanın yanıldığı yer işte burasıdır. Onlar İslam’a uygun görünen ve ona ters düşmeyen bir şeyin alınabileceğine inanmaktadırlar. Oysa bu yanlıştır. Allah [Subhanehu ve Te’alâ] Kendisinden başkasına yönelilen şeyleri Tâğutlar olarak isimlendirdi ve hele hüküm konusunda ona yönelmek, ister İslam ile aynı olsun isterse olmasın, büsbütün sapıtmaktır. Çünkü bağlanılan hükmün (veya fikrin) kaynağı, Allah tarafından gönderilmiş değildir. Fizik, kimya ve icatlar (teknolojiler) gibi evrensel bilimlere gelince; onlar böyle değerlendirilmez. Çünkü bunlar insanların işlerine ilişkin hükümleri gerçekleştirecek şeyler değildir. Dolayısıyla Allah’ın Şeri’atinden kaynaklanmayan ve bugün yoğunlukla teşvik edilen İnsan Hakları, tümünde veya detayında kabul edilemez ve ona davet edilemez!

Belgenin kendisine çağrıda bulunduğu Barış Kültürü’ne gelince; o ancak tavizler ve teslimiyet kültürüdür. Ülkenin ve halkının Yahudilere satılması kültürüdür. Müslümanların topraklarının ve mukaddes mekânlarından vazgeçilmesi kültürüdür. Müslümanların nefislerinden izzet ve haysiyeti uzaklaştıran bir kültürdür. Etkisi, Amerika’nın Irak’taki Müslümanlara karşı giriştiği savaşında ve bizzat Iraklıların bu yönde eğitilmelerinde, Amerika’nın yerine Irak’taki çarpıcı direnişin önünü kesmek üzere, peygamberlerin ve masumların katilleri ve İsra ile Mi’rac topraklarının (Filistin’in) işgalcisi olan Yahudilerle kurulan yakın işbirliği ile Ürdün’ün üstlendiği rolde açığa çıkan bir kültürdür.

Karşılıklı Evrensel Değerler denilen şeye gelince; bunlar pratikte varolmayan bir şeylerdir. Bu, benimsedikleri Akidelerin farklılığı gereğince insanların değerlerinin farklı olması sebebiyledir. Nitekim Batı Hadaratı’nın değerleri, İslamî Hadarat’ın değerlerinden tamamen farklıdır. Bununla birlikte karşılıklı değerler olarak dünyada propagandası yapılan şey, ancak ve sadece Batı Hadaratı’nın değerleridir. Çünkü Amerika Batı’nın efendisidir ve tüm insanlığa, özellikle Müslümanlara bu değerleri zorla kabul ettirmek için çalışmaktadır. Zira onların kendi tabiatında kendilerine has bir hadaratları vardır. O tek başına tüm Batı ile karşılaşabilir ve bununla sadece Batı Hadaratı’nın yanlışlığı deşifre olur. Bundan dolayıdır ki, İslam’a karşı Haçlı saldırıları eş zamanlıdır ve Müslümanlar onların şuursuzluğundan uyanık değildirler.

Lâkin bu, Ürdün’deki eğitim müfredatının bu tâdilatlardan önce iyi olduğu anlamına gelmez. Aksine o zamanda bozuktu ama bu tâdilatlar ile daha da bozuk hale gelmiştir. Ürdün’deki eğitim siyaseti, Dini hayattan kovmak içindir ve Batı Hadaratı’nın mefhumları ile alabildiğine kirletilmiştir.

Ey Ürdün’deki Müslümanlar!

Ey Milletvekilleri!

Ey Eğitimden Sorumlu Olanlar!

Sizler, evlatlarınıza karşı tuzaklar hazırlayan Ürdün’deki sistemi durdurmaya muktedirsiniz. Milletvekilleri, hükümete olan güvenlerini (güvenoylarını) geri çekebilirler. Uzun bir süredir bu cürümden sorumlu olan bakana güven vermeyebilirler. Bu en azından yapılması gerekendir. Böyle yapmazsanız, onların ortağı olursunuz. Hiçbir kaçışın olmadığı zamanda onların karşılaşacaklarıyla siz de karşılaşırsınız. Öğretmenler, müfettişler ve okul yöneticileri ise, bu fikirlerin öğretimini reddedebilirler, öğretimini durdurabilirler, öğrencileri bundan sakındırabilirler ve bunların yanlışlıklarını ve İslam’a olan zıtlıklarını göstermelidirler. Yine öğrenciler ve onların velileri, bunları reddedebilir ve geri çevirebilirler. Ta ki kâfirlerin peşinden gidenler, bundan daha kötüsünü yapmaya cesaret edemesinler.

Ey Ürdün’deki Müslümanlar!

Muhakkak ki, Ürdün’deki sistemin eğitim müfredatında yaptığı tâdilatlar, başkası değil ancak yıllardır başlatılmış birçok çalışmadan bir çalışma ve birbiri ardına atılan birçok adımdan bir adımdır. Zira sizin suskunluğunuz çok uzun sürdü ve sistem artık sizi umursamamaktadır. Bunu, Allah’ın sizden talep ettiği şekilde, Nebî Muhammed [SallAlahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in vaad ettiği İslamî Hilafet Devleti’ni, Râşidî Hilafet Devleti’ni kurmak için bir Hizb vasıtasıyla değiştirmeye yönelik olarak çalışmadığınız ve halen olduğunuz gibi durduğunuz müddetçe, böyle kalmaya devam edeceksiniz. Öyleyse Hizb-ut Tahrir ile çalışmak için acele edin. Çünkü Allah’ın izniyle kurtuluşunuz ve izzetiniz ondadır.

Şüphesiz ki inkâr (kâfirlik) edenler mallarını, (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklardır. Ama sonunda bu, onlara hasret (yürek acısı) olacak ve sonra nihayet mağlub olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme toplanacaklardır. [Enfâl 36]

 

Hizb-ut Tahrir

Ürdün Vilayeti

H. 22 Zilka’de 1424

M. 15 Ocak 2004