Kerim, lider, imam, alim ve faziletli kardeşler.
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Muhakkak ki, size yönelttiğimiz bu
mektuptan maksadımız, size başörtüsünün farziyeti hakkında
bahsetmek değildir. Çünkü içinizde celil/büyük olan
alimler ve fakih olan imamlar vardır. Yine ondan
maksadımız, başörtüsü hamlesi ve onu yasaklayan irade
karşısında durmak üzere sizleri teşvik etmek değildir.
Kuşkusuz, yürekli kahraman erkeklerin duruşu gibi durdunuz
ve şecaatli/yiğit olan muhlis kimselerin savunması gibi
şer’i hükmü savundunuz. Bundan dolayı Allah sizden razı
olsun, bizi ve sizi hak üzerinde sebat eylesin.
Ey Faziletli kimseler!
Şüphesiz, bu mektuptan maksadımız; ilk
önce size teşekkür etmek, ikinci olarak da;
dikkati nazarınızı bir kaç hususa çekmektir.Teşekkür
hususunda; ihsanla yad olunasınız. Zira Dininizi ve Müslüman
kadınların tesettürünü savunmada kahramanların duruşu
gibi durdunuz. Ayrıca dine yardım etmek ve hükümlerini
savunmak amacıyla göstermiş olduğunuz şecaatli
duruşunuzda, bu minval/tarz üzerinde devam etme cesaretiniz
artsın. Hepimizin ne kadar da çok arzuları bilemeye ve
azimleri artırmaya ihtiyacımız var!
Hatırlatma ve nasihat kabilinden,
dikkatini nazarınızı çekmek istediğimiz hususlara gelince;
Birincisi: Ey faziletli kimseler!
Biliyorsunuz ki; İslam bir kulpdur ve bu sağlam kulp parçacıklarının
birbirine yapışkanlığı devam etmektedir. Şayet bu kulp
koparsa, aynen gerdanlık gibi darmadağın olur. Bir parçanın
dağılması ile de hepsi dağılır. Ebi Umame el-Bahiliden
rivayetle Rasulullah (s.a.v)’in şöyle dedi:
“Kesinlikle İslam’ın
kulpları, kulp kulp çözülecektir. Her ne zaman ondan bir
kulp çözülse, insanlar diğerine teşebbüs edeceklerdir.
Onlardan ilk çözülecek olan yönetim, sonu da namazdır.”
(Ahmed, Tabarani) Bugün, “Hicab” meselesi; bu
ülkelerde gerdanlığın ilk tanesini/parçasını temsil
etmektedir. Eğer biz bu konuda gevşeklik gösterir, onun
üzerinde pazarlık yapar ve kadınlarımız üzerine farz
olan tesettürün çekilip alınmasına rıza gösterirsek o
sağlam kulp kopacak, gerdanlığın hepsi dağılacaktır.
İkincisi: Bu Dine/İslam’a tuzak
kuran düşmanların olduğu, onların bu Dinin mensuplarına
felaketlerin gelmesini gözetip durdukları, onu akıllardan,
nefislerden söküp atmak, hayattan izale etmek için var
güçlerini harcadıkları artık size gizli değildir. Allah’ü
Teala şöyle buyurmaktadır:
“Eğer güç yetirirlerse, sizi
dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam
edeceklerdir.” (Bakara 217)
Bundan dolayı; eğer bizler imandan
kaynaklanan cesaretimizi bir kenara bırakıp onlara karşı
zaaflığı/dayanamama, azimlerimizdeki kırılmayı,
nefislerimizdeki korkuyu ve düşüncelerimizden vazgeçme
gibi bir tavır sergilersek onlar, düşmanlıklarında ısrar
ederler, İslam’i şahsiyetimizi yıkmak ve kültürel
hassasiyetlerimizi silmek için fırsatı-ganimet bilirler.
Üçüncüsü: Ey Faziletli
kimseler!
Yine siz biliyorsunuz ki; Müslümanlar
kardeştir. Sanki onlar tek bir vücut gibidir: “Ondan
bir organ rahatsızlandığı zaman, diğer organlarda ateş
ve uykusuzluk ile ona katılırlar.” (Nu’man ibni
Beşir’in hadisinden.)
Ebi Musa’nın, Nebi (s.a.v) den şöyle
dediği rivayet edilmiştir: “Mü’min, mü’min
için birbirine kenetlenen bir bina gibidir. Sonra parmaklarını
birbirine geçirdi.” (Şeyhan rivayet etti)
11/09/2001 tarihinden itibaren, bu
ülkelerde Müslümanlara karşı bazı okulların
kapatılmasına, bazı partilerin
aktivitesinin/etkinliklerinin yasaklanmasına, bazı hayır
cemiyetlerinin bürolarının kapatılmasına, mal
varlıklarına el konulmasına ve İslam ideolojisi üzerine
kaim olan bir siyasi partiye mensup olmanın dışında
herhangi bir günahı veya suçu olmayan bazı Müslümanları,
zorla ülkelerine geri gönderme gibi utanç verici icraatlar
ittihaz etmişlerdir. Bu utanç verici icraatlar,
Müslümanlar gaflet içerisindeyken ve birbirleriyle meşgul
iken gerçekleşmektedir. Yani; her bir kimsenin önce
nefsim/canım, nefsim dediği bir ortamda. İşte bunun içindir
ki; biz nasihat kabilinden ve Müslümanlar aleyhine korkudan
dolayı, müslümanları: “Kendilerine son
pişmanlığın fayda vermeyeceği” günün dehşetinden
sakındırıyoruz.
Ey kerim, lider, imam, alim ve
faziletli kardeşler!
İster şer, isterse hayır olsun, bu
ülkelerde cereyan eden husus, partisel mensupluluğumuza,
siyasi teveccühümüze ve fıkhi mezhebimize bakmaksızın,
hepimizin üzerinde cereyan ediyor. İşte bakın, başörtüsü
meselesi bunun en büyük şahididir. Bu bağlamda başörtüsü
meselesi; İslam dışında başka herhangi bir niteliğe
bakmaksızın, bütün Müslümanların kadınlarını
kapsamaktadır. Bundan dolayıdır ki; yöneticilerimizin bizi
terk ettiği bir durumda, ihtilafları aşarak birbirimize
kenetlenmek, birbirimizi desteklemek ve bu ülkelerde bu dinin
zaferi için düzgün bir şekilde çalışmanın ötesinde başka
hiç bir çözümümüz yoktur.
Muhakkak ki biz, sizi gayretleri birleştirmeye,
amelleri dizayn etmeye ve Allah’ın Kitab’ı ve Rasul’ünün
(s.a.v) Sünnetinden herhangi bir esası muvahhidî/birleyen
bir konum üzerinde sebat etmeye davet ediyoruz. Gelin şer’iatın
üzerimize vacip kıldığı bir görüş üzerinde toplanalım.
Dikkat edin! O da, kültürel özelliklerimize sarılmak ve
İslam’i hüviyetimizi korumaktır. Bundan asla vazgeçmeyelim.
Onda ihtilaf etmek kalplerimizin farklılaşmasına, görüşümüzün
ifsat olmasına ve işimizin, aleyhimize çözülmesine sebep
olur.
Allah, sevdiği ve razı olduğu sağlam
kulpa yapışmada ve metin ipe sarılmada hepimizi muvaffak
kılsın. Allah’ü Teala şöyle buyurdu:
“Hep birlikte Allah’ın ipine
sımsıkı sarılın, parçalanmayın. Allah’ın size olan
ni’metini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz
de O, kalplerinizi birleştirmiş ve O’nun ni’meti
sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.” (Al-i İmran
103)
|