Ana Sayfa
Ana Sayfa
 
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email

Hizb-ut Tahrir - Danimarka Tarafından Yayınlanan Bir Basın Açıklaması

Adalet Bakanlığı’nın Hizbi Yasaklamaması Kararı Hakkında

Kopenhag - 21 Ocak 2004

 15 Ocak Perşembe günü (Danimarka) Adalet Bakanlığı, Genel Savcının Hizbin Danimarka Anayasasına göre yasaklanma olasılığı hakkındaki raporundan sonra, Hizb-ut Tahrir’in yasaklanmasının mümkün olmadığını belirten bir karar yayınladı.

Genel Savcının raporu, dahili ve harici araştırmalar dahil yaklaşık bir buçuk yıl süren kapsamlı ve uzun bir çalışma ve soruşturmalardan sonra anayasanın 78. maddesi uyarınca partinin yasaklanmasının mümkün olmadığına yönelik bir tavsiye ile birlikte sunuldu.

Bu bağlamda, raporda beyan edilen gerçeklerin, Hizbe ilişkin herhangi yeni şeyler eklemediğine dikkatleri çekmek istiyoruz. Bu, aşağıdaki nedenlerden ötürüdür:

Birincisi: Hizb-ut Tahrir’in gayesi, toplumda İslam’ın sistemlerini tatbik ederek Müslüman dünyada İslamî Hayatı yeniden başlatmaktır ki bu, Hilafet Devleti’nin yeniden kurulması yoluyla gerçekleşir. Bu amaçla Hizb, İslamî İdeoloji esasına dayanarak İslamî Ümmet’i fikren kalkındırmayı hedeflemektedir.

İkincisi: Hizb-ut Tahrir’in gayesini gerçekleştirme yolu, İslam’ın ideolojisi ve fikirleri hakkında ve İslam’ın toplumdaki siyasî, ekonomik, finansal, eğitimsel ve sosyal problemler ile nasıl başa çıktığı ve bunları nasıl çözümlediği hakkında genel bir uyanıklık oluşturmak için fikrî ve siyasî çalışma üzerine kuruludur.

Üçüncüsü: Hizb-ut Tahrir, kendisini fikrî ve siyasî çalışma ile sınırlandırmış olan siyasî bir partidir. Bunun en göze çarpanı; İslam’ın hükümlerine göre Müslümanların işlerini gözetmesinde ve bunlarla uğraşmasında, Müslümanların İslam mefhumları ve hükümleri ile eğitilmesinde, Müslüman memleketlerdeki yöneticilerin İslamî Ümmete karşı görevlerini gerçekleştirmelerindeki ihmâlkârlıklarını, onların Ümmete yönelik entrikalarını ve Müslümanların maslahatlarına karşı sömürgeci devletlerle kurdukları işbirliklerini yargılamada açığa çıkmaktadır.

Dördüncüsü: Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir, gayesine ulaşmak için maddi, silahlı çalışmalara yönelmez. Bu nedenle ne faaliyeti ne de yöntemleri bu çeşit bir çalışma içerir. Bunun sebebi Hizbin izlediği yolun, bunu gerektirmesidir. Zira o, Rasul Muhammed [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in Arap Yarımadası’ndaki toplumu değiştirme yaklaşımında ve orada İslamî toplumu kurma çalışmasında attığı adımları takip etmektedir.

Beşincisi: Hizb, kurulduğu 1953’ten şimdiye kadar, Müslüman dünyasında ve bilhassa Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya’da mevcut sistemlerin çok çeşitli zulümlerine maruz kalmıştır. Buna rağmen, bu zulüm şekilleri Hizbin; Komünist veya Demokratik Kapitalist ilkelerin değil, bilakis ancak ve tek başına sadece İslam’ın insanlığın tüm problemlerinin yegâne doğru çözümü olduğu şeklindeki kanaatini değiştirmemiştir. Bu sistemler, yasaklama, işkence, idamlar, takibat, sürgün, katliam ve hapsetme gibi çeşitli yolları ve vesileleri, yıllardır Hizbe ve şebâbına (gençlerine) karşı kullandılar ve halen kullanmaya devam etmektedirler. Tüm bunlara karşın Hizbin değişmesinde başarılı olamadılar ve onu, fikrî ve siyasî çalışma yolundan saptıramadılar. Bunun nedeni, şüphesiz Hizbin gayesini, meselesini ve hareket yolunu durumlara ve şartlara değil, tam aksine İslamî Şeriat’in nassları (kaynakları) üzerine bina etmiş olmasıdır.

Dolayısıyla, yukarıda belirtilen gerçeklere binaen, savcının Hizb-ut Tahrir’in vakıasına ilişkin raporunda yeni olan bir şey yoktur. O raporunda şöyle demektedir: “Yapılan araştırma binaen, Hizb-ut Tahrir’in yasa-dışı bir amaç taşıdığı hakkında gerekli deliller sunmak mümkün değildir.” [Rapor, Sayfa 6]

Benzer şekilde genel savcının ulaştığı, Hizbin faaliyeti ve çalışma yoluna ilişkin olarak, Hizbin yasa-dışı işler ve çalışmalar yaptığını kanıtlayan hiçbir delil bulunmadığını belirten netice de budur. Genel savcı raporunun 8. sayfasında şöyle demektedir: “Bunun içindir ki, Hizb-ut Tahrir’in çalışmasının doğal bir parçası olarak, yasa-dışı anlamına gelen veya yasa-dışı olan faaliyetler yaptığını kanıtlayan hiçbir delil yoktur.” Bunun yanında buna ilişkin hiçbir ipucunun bulunmadığını da şöyle diyerek belirtmektedir: “Yine işaret edilenlere binaen, Hizb-ut Tahrir’in yasa-dışı anlamına gelen veya yasa-dışı olan faaliyetlerde bulunduğuna dair gerekli (ve yeterli) kanıtlar vermek imkânsızdır.” [Rapor, Sayfa 8]

Genel Savcının, raporunun 8. sayfasında belirttiği bir mesele üzerinde durmak zorundayız. Şöyle demektedir: “Hizb-ut Tahrir, neşriyatlarındaki anlamlar gereği, içerisinde Hilafet Devleti’nin kurulması gereken bölgeleri sınırlandırmamış ve yönetime ulaşma meselesinde şiddet kullanılıp kullanılmayacağı sorusuna dair bir tutuma değinmemiştir.” Buna ilişkin olarak, Hizb-ut Tahrir’in neşriyatlarında Hilafet Devleti’ni kurmak için, yönetime ulaşmak üzere şiddete başvurmama meselesi de dahil, kullanılması gereken vesilelere dair tavrını sabitleştirdiğine atıfta bulunmalıyız. Bu konuda titizlikle açık olan neşriyatlar, özellikle iki kitapçık, “Hizb-ut Tahrir’in Değiştirme Metodu [Minhac]” ve “Hizb-ut Tahrir [Târif]” insanlar için yayınlanmış, duyurulmuş ve hazır hale getirilmiştir. Bunlar Danca’ya (Danimarka dili) ve İngilizce’ye de tercüme edilmiştir. Bu iki kitapçıktan daha fazlası, Genel Savcının raporunda bir referans olarak kullandığı Hizb-ut Tahrir’in resmî internet sitesinde [www.hizb-ut-tahrir.org] bulunabilir. Raporun 2. sayfasında şöyle denilmektedir: “Hizb-ut Tahrir’in amaçladığı gayeyi, -internetteki yayınlarında görüldüğü üzere- bizzat oldukça açık hale getirdiği, Genel Savcının raporunda belirgindir.” 4. sayfada da şöyle denilmektedir: “Bunun yanında önem vermek gerekmektedir ki, Hizb-ut Tahrir’in (Danimarka’da) internet üzerinde kendisine ait bir sitesi [www.hizb-ut-tahrir.dk] bulunmaktadır. Adresinden, tasarımından ve içeriğinden anlaşılmaktadır ki bu, örgütün asıl sitesine [www.hizb-ut-tahrir.org] benzemektedir.

Genel Savcının, uzun süren detaylı araştırmalar neticesinde, Hizbin “içerisinde Hilafet Devleti’nin kurulması gereken bölgeleri sınırlandırmadığı ve yönetime ulaşma meselesinde şiddet kullanılıp kullanılmayacağı sorusuna dair bir tutuma değinmediğini“ söyleten bir bakışa sahip olduğu kesindir. Özel olarak bu meselenin metninin değiştirilmesi anlamlı olabilmektedir. Eğer böyle değilse, Genel Savcının Danimarka’daki Hizb-ut Tahrir ile irtibat kurmaya bizzat teşebbüs etmesi ve bu meseleleri anlatan yayınlara ilişkin sorular sorması gerekir. Fakat tam aksine Genel Savcı ve Adalet Bakanlığı, mevcut soruşturmalar hakkında Hizbin avukatı vasıtasıyla yaptığı bu yeniden irdelemeleri göz ardı etmeyi tercih etmiştir.

Ayrıca yukarıda izah edilen mesele ve Genel Savcının öne sürdüğü kuşkular hakkında, Hizb-ut Tahrir’in Danimarka’daki konuşmacısı tarafından düzenlenen basın toplantılarıyla, özelikle 4 Ekim 2001’de yayınlanan ve dağıtılan bir basın açıklamasıyla izahatlar yapılmıştı. Genel savcının bu basın açıklamasını gördüğü kesindir. Çünkü raporunun 3. sayfasında, Hilafet Devleti’nin kurulmasına ilişkin olarak buna atıfta bulunmaktadır: “Partinin izlediği ve uyguladığı bu yol; fikrî, kültürel ve siyasî çalışma üzerine kuruludur. Parti, hayırsever ve silahlı eylemlerle uğraşmamakta ve bunun sebebi İslamî Şeriat’ın kaynaklarıyla açıklanmaktadır.

Genel Savcı, bir diğer esasî meseleye ilişkin olarak da aynı üslubu kullanmaktadır. Raporun 8. sayfasında şöyle denilmektedir: “Yine buna rağmen söylemeliyiz ki, Hizb-ut Tahrir’in Hilafet’i kurmak için Danimarka’daki yönetimi ele geçirmeyi, pratik olarak mı yoksa teorik olarak mı amaçladığı büyük bir şüphe taşımaktadır.Hizb-ut Tahrir’in bu meseleyi izah eden neşriyatları yayınlanmış, duyurulmuş, insanlara dağıtılmış, Danca ve İngilizce’ye tercüme edilmiş, Hizbin internetteki resmî sitesinde yer alıyor ve Hizb-ut Tahrir’in Danimarka’daki şebâbıyla irtibat kurabilme imkânı bulunuyor iken, Genel Savcı burada da aynı bulanık ve yapıyı anlamaz görünen üslubu kullanmaktadır.

Hizbin neşriyatlarına ilaveten, yukarıda değinilen ve 4 Ekim 2001’de yayınlanan basın açıklaması da bu meseleyi gayet açık biçimde izah etmektedir. Basın açıklamasında şöyle denilmişti: “Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir, İslam esası üzerine kaim olmuş (kurulmuş) siyasî ve ideolojik bir partidir. Hizbin gayesi, İslamî topraklar üzerinde İslamî Devleti kurma yoluyla topluma İslam Nizamını iade etmektir.” Yine şöyle denilmişti: “Hizb-ut Tahrir, Danimarka’da veya Danimarka toplumunda siyasî bir parti olarak çalışmaz. Bunun sebebi, Hizbin çalışmasını İslamî toprak üzerindeki İslamî Ümmet ile sınırlandırmış olmasıdır. Hizb-ut Tahrir’in Danimarka’daki şebâbı; Müslümanların kimliklerine, kültürlerine ve (halkı) Müslüman ülkelerdeki toplumların işlerine bağımlı kültürel çalışma ile çalışmaktadır.

Genel Savcının raporunda yeni olan şey, rapor edilenleri etkisizleştiren sonuçlardan çıkarılan şeydir ki bu, son iki yıldır politikacılar ve medya tarafından İslam’a, Müslümanlara ve Hizb-ut Tahrir’e karşı yürütülen kampanyalarda tekrarlanan yanlış iddialar ve metinde yapılan değişikliklerdir. Aynı zamanda raporda tespit edilen sonuçlar, bu yanlış iddiaların ve varsayımların, bir inanç ve hayat nizamı olarak tam ve öznel bir İslam anlayışına dayalı olmadığı gibi Hizb-ut Tahrir’in, gayesinin, yolunun ve fikirlerinin anlaşılmasına dayalı olmadığını da kanıtlamaktadır.

Bu yanlış iddiaların ve varsayımların ardında, yalnızca birtakım politik amaçlar bulunduğuna inanmaktayız. Bu amaçlar içerisinde, insanlar arasında İslam hakkında ürkütücü bir tablo sergilemek ve psikolojik savaş, tehdit ve Müslümanların kimliklerini yok etmeye yönelik yasaları güçlendirme vasıtasıyla Müslümanları zorla asimile etmek (Batı hadaratına göre eritmek) vardır. Yine bu amaçlar arasında, bu ülkede Ariel Şaron’u destekleyen ve baskılar yapan grubu memnun etmek ve Müslümanlar ile Şaron’un Filistin’deki kadınlara ve çocuklara karşı gerçekleştirdiği katliamları eleştiren ğayri-muslimleri “suçlular” haline getirmek vardır. Bunu vurgulayan şey, Adalet Bakanı’nın 15 Ocak 2004’de basına yaptığı ilk yorumda söylediği şu sözüdür: “Hizb-ut Tahrir’e ilişkin bu kararın, yapılan anti-semitik (Yahudi aleyhtarı) beyannamelerin kabulünü ifade etmediğini vurgulamak istiyorum.” [Hizb-ut Tahrir’in Mart 2002’de Cenin katliamı hakkında yayınladığı [Onları Yakaladığınız Yerde Öldürün! Sizi Çıkardıkları Yerden Siz de Onları Çıkarın! (Bakara 191) başlıklı] beyannameye atıfta bulunmaktadır.] Ayrıca vurguladığı şey, Genel Savcının Hizb-ut Tahrir’in yasaklanmasının imkânsızlığı hakkında yayınlanan raporuna ve Adalet Bakanlığı’nın kararına rağmen, metin değiştirilmesi konusunun ve birtakım medyanın uyguladığı İslam düşmanlığının sürdürülmesidir. Bir örnek olarak, 17 Ocak 2004’de Danimarka Haber Ajansı Raitzwo tarafından yayınlanan ve Brelngsk Tethenh gazetesi tarafından haber yapılan şu ifadedir: “Silahlı Hizb-ut Tahrir örgütü...

Hiç şüphesiz bizler, İslam İdeolojisi’nin ve hükümlerinin insanlara er veya geç ulaşacağına daha önce inandık, halâ inanıyoruz ve her zaman inanmaya devam edeceğiz. İşte bunlar Hizbin, İslamî Ümmet’in Hayat, Devlet ve Toplum için bir nizam olarak İslam esası üzerine kalkındırılması gayesiyle yaymayı hedeflediği mefhumlar ve hükümlerdir.

Hizb-ut Tahrir

Danimarka Temsilcisi

Fâdî ‘AbdulLatîf

E-mail: fadi_abdullatif@yahoo.dk

Telefon: (+45) 66 90 59 50