Bangladeş halkının
şu yozlaşmış yöneticilerin elinden çekmeleri daha ne kadar
sürecek? Dört partinin ittifakından oluşmuş iki buçuk yıllık
BNP hükümeti, önceki Awami Birliği rejimi gibi, halkın
akıbeti hakkında hiçbir değişiklik getirmedi. Devletteki
hadsiz yozlaşma, kanunsuzluk, can ve mal emniyetinin
bulunmaması ve temel ihtiyaçlardaki zamlar vb. Bangladeş’teki
sözde "demokratik yönetim"in son 12 yılının
meyveleridir.
Awami Birliği,
iktidara yeniden ulaşmak için ajitasyon (heyecanlandırma)
siyasetini zaten başlatmıştır. Bu arada BNP hükümeti ise,
halk kitleleri üzerinde ileriye yönelik yozlaşma fitnesinden
başka bir şey olmayan, parlamentodaki koltukların sayısını
450'ye yükseltmekten bahsetmektedir. Bu partiler arasındaki
para, iktidar ve sabit ajitasyon politikaları, milletin
ızdırabını olabilecek en kötü seviyeye getirdi. B.
Chowdhury ve Dr. Kemâl gibi bunun merkezinde olanlar da, bu beşer
ürünü çürük demokratik sistemde "üçüncü bir
kuvvet"ten bahsederek kitleleri aldatmaya çalışmaktadırlar.
Şimdiye kadar on
yıllardır bu politikacılar ve sözde "aydınlar", -ilahiymişçesine(!)-
güzel yönetim ve demokrasi büyüsünü püskürtedurdular.
Bununla birlikte gerçek şu ki; Bangladeş siyaseti, insanlar
üzerine darlık ve zulümden başka bir şey getirmeyen bir
gelişme ve refah vaadindeki elit bir grubun kontrolündedir.
Demokrasi dönemi ancak, ülkeyi cürüm ve fesadın
derinliklerine fırlatma pahasına sadece kendi menfaatlerinin
peşinde olan rejimler türetti. Aynı yönetim elitleri, devamlı
olarak, insanları hep aynı akıbete uğratmak üzere iktidara
gelmektedirler. İnsanlar için hayırlı bir değişim getiren
tek bir hükümet dahi yoktur! 30 yıldan beridir milyonlarca
insan hala aç ve milyonlarcası işsiz! Hiçbir iş güvencesine
sahip değiller! Hiçbir düzgün eğitim veya sağlık
hizmetleri yok! Bu ülkenin yöneticileri konforlu evlerde
oturuyorlarken, lüks otomobiller sürüyorlarken ve çocuklarını
yurtdışı eğitimlerine gönderiyorlarken, sıradan
insanların hali, vakıası işte budur!
İnsanlar şimdilerde
bu yöneticiler ve ülkenin politik sistemi yüzünden hayal kırıklığına
uğramışlar ve umutlarını tamamen yitirme noktasına
gelmişlerdir. Yazıktır ki, mevcut politik sistemin böylesi
problemlerinin sebebi hakkındaki hitaplarda kimileri, bu
politik sistemi türeten insan yapımı mevcut çürük
kapitalizm bünyesinde "üçüncü bir kuvvet"e davet
etmektedirler. Bu sözde "üçüncü kuvvet", milleti
mevcut yönetim sisteminin bozukluğunun gerçek nedenlerinden
saptırmaktan başka hiçbir anlama gelmemektedir. Zaman
gerçekten yeni şahıslar veya yeni partiler arama zamanı
değildir. Bilakis bozukluğu üreten ve politik elitlerin tüm
ülkeyi cürüm, fesat ve zulüm bataklığına sürüklemesine
izin veren yönetim sistemine yönelmenin zamanıdır.
Mevcut yönetim sistemi,
beşer mahsulü (insan yapımı) kapitalist sistemdir. Bu
sistemin esası, para ve menfaattir. Bu sözde demokratik
sistemde seçimleri kazanan şey, para ve kas kuvvetidir. Bu sözde
demokratik sistem, birkaç yüz yozlaşmış politikacının tüm
millet için yasalar ve politikalar üretmelerinde tam bir
egemenlik tanımıştır. Doğal olarak onlar da kendilerine,
ailelerine ve onları iktidara taşıyan iş çevrelerine uygun
yasalar ve politikalar yapmaktadırlar. Menfaat ve özgürlüğün
temel olduğu bir sistemin doğal sonuçları elbette cürüm,
fesat ve zulüm olmaktadır. Dolayısıyla bu sistem dahilindeki
her parti ve politikacı, millet için aynı sonuçları
getirecektir. Menfaat, istifçilik, haksız vergilendirme ve
milletin servetinin birtakım zümrelerin elinde toplanmasını
sağlayan kayıt-dışı ekonomi yoluyla kapitalist ekonomik
sistemi tatbik edeceklerdir. Doğal olarak saplantı
derecesindeki para ve kuvvet ihtirasları gereği cürüm ve
fesada başvuracaklardır. Devletlerarası açıdan, "üçüncü
kuvvet" veya bu sistem bünyesindeki herhangi bir diğer
kuvvet ise ülkeyi ancak Amerika, İngiltere, Hindistan, IMF ve
Dünya Bankası'nın sömürgeci politikalarının diktasına
boyun büker halde tutacaktır. Başka bir ifadeyle, bozuk
kapitalist yönetim sistemi değişmedikçe ve değişinceye
kadar yalnızca politikacıların ve partilerin değiştirilmesi,
ülkenin problemlerine ferahlık ve dinginlik getirmeyecektir.
Ey Müslümanlar!
Bu kokuşmuş yönetim
sisteminin tek alternatifi, vahîd İslamî yönetim sistemi
olan Hilafet'tir.
Hilafet Sistemi, bu ülkedeki milyonlarca insanın
inancı olan İslamî Akide üzerine kuruludur. Bu
kuvvetli inanç; parti, sınıf veya bölge fark etmeksizin
herkese aittir.
İslamî Yönetim
Sistemi'nde hakimiyet Allah [Subhanehu
ve Te’alâ]'nındır. Bu demektir ki, tüm kanunlar Kur'an ve
Sünnet'ten fışkırmaktadır. Şeriat insanlara yöneticilerini
(Halifelerini) seçme hakkı tanır, fakat yönetici Allah'ın
kanunlarıyla kayıtlıdır ve böylece Kur'an'a ve Sünnet'e
ters olan herhangi bir kanunu, siyaseti veya kararı gerçekleştiremez
durumdadır. Bu ise, yöneticilerin iktidara gelir gelmez
dilediklerini yapabildikleri diktatoryal ve demokratik
sistemlere benzemez. İster muslim isterse ğayri-muslim olsun tüm
vatandaşlar, İslam'ın kendilerine haklarını verdiğini ve yöneticilerini
muhasebe edilebileceklerini bütünüyle bilirler. İslamî
Sistemde yöneticinin hiçbir özel ayrıcalığı
bulunmadığı gibi, mevcut yönetim sisteminde alışkanlık
haline geldiği biçimde, devletin kaynaklarını kendi şahsi
kullanımı için istismar etme hakkı da yoktur.
Her kim Allah’ın inzâl
ettikleri (indirdikleri) ile hükmetmezse, işte onlar
zalimlerin ta kendileridir. [Mâ’ide
45]
Şüphesiz hüküm
ancak Allah’a aittir. Hakkı O anlatır ve O (hakkı batıldan)
ayırt edenlerin en hayırlısıdır.
[En’am 57]
Ey Müslümanlar!
Allah [Subhanehu ve Te’alâ]'yı
bırakıp da kanunlar yapma hakkını insanlara tanıyan bu
çürük yönetim sistemini reddetmemizin zamanı artık
gelmiştir! Hangimiz, herhangi bir adamın veya partinin Allah [Subhanehu
ve Te’alâ] ve Rasulü [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]'den
daha iyi bir sistem getirebileceğini veya daha iyi kanunlar
koyabileceğini düşünürüz?
Şu kokuşmuş yönetim
sisteminde iyi bir şeyler arayacağımıza ülkede yeni bir
yönetim sistemi kurmak için çalışalım. Sadece Hilafet
Sistemi, toplumlarımız
arasındaki tüm parçalanmışlığa ve bölünmüşlüğe son
verebilir ve verecektir, ve bizlere, ülkeyi cürüm ve fesadın
uçurumdan kurtarmaya dair net bir bakış kazandıracak kesin
bir temele dayanarak birleştirebilir ve birleştirecektir de.
Hizb-ut Tahrir
üyeleri, mevcut yönetimin zulmüne karşı açıkça konuşarak
ve Allah [Subhanehu ve Te’alâ] ve Rasulü [SallAllahu ‘Aleyhi
ve Sellem]'in yönetimini kurmak üzere çalışarak, -herhangi
bir menfaat beklemeksizin- sorumluluğu yüklenmişlerdir.
Sizleri, Bangladeş’teki bu çok gerekli, kaçınılmaz
değişimi gerçekleştirmek üzere Hizb-ut
Tahrir'e katılmaya ve onu
desteklemeye teşvik ediyoruz.
Aralarında Allah’ın
inzâl ettikleri ile hükmet ve sana gelen Hakkı bırakıp da
onların hevâlarına (arzularına) tâbi olma!
[Mâ’ide 48]
|