Peygamber Efendimiz [SallAllahu
Aleyhi ve Sellem] Medine'ye gittiği zaman, orada iki günün
bayram olarak kutlandığını görmüştü. Bunun üzerine şöyle
dedi: Allah bunları sizin için daha hayırlı olanlar ile
değiştirdi: (Bunlar) Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı'dır.
Muhakkak ki, bu iki
bayram Allah'ın müslümanlara bir ikramıdır. Bayramda müslümanlar
sevinirler, birbirleriyle yardımlaşırlar, kucaklaşırlar;
hastalar, akrabalar ve komşular ziyaret edilir, ikramlarda
bulunulur, dargınlar barışırlar, fakirler ve muhtaçlar hatırlanarak
gönülleri alınır. Bu bayramların her ikisinin de çok özel
ve yüce anlamları vardır.
Kurban kesilmesi,
sadece bir hayvanın kesilmesi değildir. Çünkü mezbahalarda
her gün birçok hayvan kesilmektedir. Aksine kurban kesmek,
Allah adına ve Allah'ın rızası için Allah'ın belirlediği
günde uygun bir hayvanı kesmek demektir. Peygamber Efendimiz [
SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurdu: “ Kurban
kesin! Çünkü kurban, babanız İbrahim’in sünnetidir.”
Allahu Teâlâ,
İbrahim [ Aleyhi’s Selam]'a rüya yoluyla oğlu İsmail'i
Allah için kesmesini emretmişti. İbrahim [ Aleyhi’s Selam]
gördüğü rüyayı oğlu İsmail'e anlatınca, İsmail [
Aleyhi’s Selam] şöyle cevap verdi: Babacığım! Sana
emredileni yap. InşaAllah beni sabredenlerden göreceksin.
[Saffat 102]
Bunun üzerine
İbrahim [ Aleyhi’s Selam] oğlu İsmail'i Allah'ın emrine
itaat ederek kurban etmek üzereyken Allah, İbrahim [ Aleyhi’s
Selam]'a şöyle buyurdu: Ey İbrahim! Sen rüyayı gerçekleştirdin.
Biz muhsinleri (Allah'ın emrine itaat edenleri) böyle
mükâfatlandırırız. [Saffat 104-105] Biz, oğluna
karşılık büyük bir kurban verdik. [Saffat 107] Böylece
İbrahim [ Aleyhi’s Selam] ve İsmail [ Aleyhi’s Selam]'a,
bu itaat ve teslimiyetleri sebebiyle bir kurban hediye etti.
Allahu Teala şöyle
buyurmuştur: Şimdi Rabbine kulluk et ve kurban kes. [Kevser
2]
Kurban kesmenin yüce
anlamı, işte böylece ortaya çıkıyor. Görüyoruz ki,
Allahu Teala kurban kesmeyi, kulluk etmeye bağlamıştır.
İbrahim [Aleyhi’s Selam]'a hediye edilen kurban da Allah'a
itaatinin karşılığıydı. Öyleyse kurban kesmek sadece bir
hayvanı boğazlamak değil, Allah'a itaatin göstergesidir.
Müslümanlar kurban keserek işlerine gelmese de, zorlarına
gitse de, kendileri için kolay olmasa da Allah'ın her emrine
itaat edeceklerini ilan etmiş olmaktadırlar.
Ama ne yazık ki, bugün
yaşadığımız hayatta ve içerisinde bulunduğumuz toplumda
ve bizi yöneten devlette, bu itaat ve teslimiyeti göremiyoruz.
Müslümanların Islam'ı hakkıyla anlamadıklarını,
gereklerini -hiç kimseden korkmaksızın- yerine
getirmediklerini ve her durumda Allah'ın emrine teslim
olmadıklarını görüyoruz. Içinde yaşadığımız toplumda,
Allah'ın haram kıldığı her ne varsa yapıldığını,
kadınların utançlarını kaybettiklerini, gençlerin Batılılara
hayran olduklarını ve büyüklerin geçim derdine düştüklerini
görüyoruz. Başımızdaki devlette Islam hükümlerinin
hiçbir şekilde bulunmadığını, Müslümanların asla
korunmadığını, izlenen politikaların tamamen Amerika ve
Ingiltere gibi -her tarafta Müslümanları öldüren-
kâfirlere göre yürütüldüğünü görüyoruz. Bizi yöneten
devlet adamlarının; kâfirlerle işbirliği yaptığını,
onlara köle gibi bağlandıklarını, hiçbir şekilde
Allah'tan
korkmadıklarını,
insanları yalan sözlerle kandırdıklarını ve halkın da
onlara safça inandığını görüyoruz.
Ey Müslümanlar!
Öyleyse Allah için
kendimize soralım: Nerede o Allah'a itaat? Nerede o Allah'a
teslimiyet? Nerede o Allah’a kulluk? Nerede?! Neden devletten,
polisten, ordudan, istihbarattan, kâfir devletlerden ve onların
televizyonlardaki ajanlarından, rızkımızın kesileceğinden,
eziyet göreceğimizden veya ailelerimize zarar geleceğinden
korkuyoruz? Allah dilerse bizi koruyamaz mı? Bize dilediği
kadar rızık gönderemez mi? Neden davranışlarımızda
tamamen, eksiksizce Islam'a göre hareket etmiyoruz? Neden
Allah'a tam bir teslimiyet ve itaat ile Dinimize sahip çıkmıyoruz?
Hesap Günü’nün geleceğine inanmıyor muyuz yoksa? Kıyamet
Günü tüm yaptıklarımızdan ve gördüklerimize karşı
susmamızdan sorulmayacak mıyız? Hepimiz Allah'ın rızasını
ve Cennetini istemiyor muyuz? Öyleyse neden kendi hayatımızda,
içinde yaşadığımız toplumda ve başımızda bulunan
devlette Islam’ı hakim kılmaya koşmuyoruz? Niçin Raşidi
Hilafet Devleti'nin kurulması için, Hizb-ut Tahrir
ile birlikte çalışmıyoruz? Yoksa Allah ve Rasulü’nün
müjdesine mi inanmıyoruz? Haşa!
Allah için kendimize
soralım: Hangimiz evladımızı Allah için kurban edebiliyoruz?
Hangimiz o derece ağır bir kulluğu, itaati ve teslimiyeti gösterebiliyoruz?
Hele bizler burada,
kurbanlar kesip ailelerimiz, akrabalarımız, komşularımız ve
ziyaretçilerimiz ile sevinç içerisinde bu mübarek bayramı
kutlarken ve Allah adına kesilmiş o mübarek kurban etlerini
tadarken; Irak'ta, Filistin'de, Çeçenistan'da, Doğu Türkistan'da
ve diğer birçok Islam topraklarında katledilen kardeşlerimiz
ve onların mazlum aileleri gözlerimizin önüne hiç
gelmeyecek mi? Biz burada koyunları, koçları, inekleri,
develeri Allah için kurban ederken, kâfirlerin ve zalimlerin
başka yerlerde şeytan için kardeşlerimizi kurbanlık hayvan
gibi kestiklerini hatırlamayacak mıyız?
Şüphesiz ki kurban,
Allah'a itaatin ve teslimiyetin göstergesidir. Allah'ın
emirlerine ve yasaklarına tam olarak uymazsak, başımızdaki küfür
sistemlerini Allah için yok etmezsek, dünyanın birçok
yerindeki kardeşlerimizin yardımına koşmazsak, bizlere
ihanet eden ve Amerika’ya hizmetçilik eden yöneticilerimizi
başımızdan kovmazsak, Islam'ı Raşidi Hilafet Devleti'ni
kurarak hayatımıza hakim kılmazsak, nasıl bir itaat ve
teslimiyet göstermiş oluruz? O kestiğimiz mübarek kurbanlar
nasıl gerçek değerlerine kavuşabilir?
Elbette Hizb-ut
Tahrir, -sürekli olarak- Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak ve
Islam'ı hayata hakim kılmak suretiyle sizi, Allah'a itaat
etmeye ve tam bir teslimiyetle teslim olmaya çağırıyor.
Çünkü Raşidi Hilafet; Allah'ın vaadi, Rasulullah [
SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesi ve Islam'ın zirvelere
yükselişidir.
Öyleyse bu
davetimize cevap verecek misiniz?
Ey Iman Edenler!
Allah ve Rasulü sizi, size hayat verecek şeye davet ettikleri
zaman icabet edin! Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına
girer ve siz şüphesiz O’nun huzurunda toplanacaksınız.
[Enfal 24]
|