29220 gün önce, 3 Mart 1924 tarihinde
Ankara'da toplanan Millet Meclisi'nde şöyle bir karar alındı:
Halife halledilmiştir. Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet
manâ ve mefhumunda esasen mündemiç (benzer) olduğundan
Hilafet makamı mülgadır (kaldırılmıştır).
Bu karar sıradan bir karar değildi. Aksine tarih değiştiren,
katliamlar, sefaletler, zulümler, zilletler başlatan,
memleketler parçalayan, kâfirlerin zincirlerini kopartan,
Allah'ın kanunlarını yeryüzünden kaldıran şerir bir
karardı. O karar, İslam Ümmeti'ni tarihi boyunca yaşadığı
en büyük yıkıma götüren bir karardı. Çünkü o gün
İslam'ın Yönetim Sistemi olan Hilafet kaldırılmıştı.
Raşidi Hilafet Devleti, İslam’ın
şer’i hükümlerini uygulamak ve İslam’ı cihana taşımak
üzere bütün dünya Müslümanlarının genel
başkanlığıdır. O; Müslümanları bir araya getiren ve
ülkelerini birleştirip tek bir ülke haline getiren siyasi bir
varlıktır. Gerçek şu ki; Rasulullah [SallAllahu 'Aleyhi
ve Sellem] Müslümanlara, İslam şeriatıyla hükmedecek tek
bir halifelerinin olmasını emretmiştir. Nitekim Sahih-i
Muslim’de Rasulullah [SallAllahu 'Aleyhi ve Sellem]’in şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir: "...Halifeler
olacaktır ve sayıları da çok olacaktır."
Denildi ki; "Bize ne yapmamızı emredersiniz?" Şöyle
buyurdu: İlk biat ettiğinize vefa gösteriniz. Başka
bir Hadis-i Şerif’te ise şöyle buyurmuşlardır: "İki
halifeye biat edildiğinde, sonradan biat edileni öldürün!"
Kaldı ki Raşidi Hilafet Devleti,
aynı zamanda tekrar kurulacağına dair Rasulullah [SallAllahu
'Aleyhi ve Sellem]’in bizi müjdelediği devlettir. Nitekim
Efendimiz [SallAllahu 'Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:
"...Sonra da Nübüvvet metodu üzere (Raşidi)
Hilafet olacaktır."
Diğer taraftan Raşidi Hilafet Devleti,
yargıda, iktisatta, toplumsal alanda, dış siyasette ve yönetim
sisteminde Allah’ın Müslümanlara uygulanmasını farz
kıldığı İslam’ın şer’i hükümlerini tatbik eden
devlettir. Raşidi Hilafet; Allah’ın Müslümanlara
farz kıldığı Cihadı, İslam Risaleti’nin bütün dünyaya
taşınması, zimmet ehli dahil Müslümanların canlarını,
mallarını, ırz ve namuslarını koruyarak ülkelerinin
muhafaza edilmesi, toplumda baş gösteren münker ve fesadın
bertaraf edilmesi ve İslam Akidesi’nin her türlü tahrif ve
hurafeden korunması ve diğer bütün işleri yürütecek
yegâne devlettir. Dahası Raşidi Hilafet Devleti,
basın-yayın organlarıyla, eğitim-öğretim kurumlarıyla
iman atmosferini toplumun her kesimine yayarak İslam’ın
övgüye değer ahlâkını hayatın her alanına egemen
kılacak varlıktır. İslam Devleti var iken, kız-erkek
ümmetin tüm evlatlarının münker, fesad ve fıtrata aykırı
düşünce ve yaşam biçimleriyle helak olmalarından endişe
duyulmaz.
Raşidi Hilafet; Allah’ın dünya
Müslümanlarına, aralarını ıslah edip düzeltsin diye
uygulamalarını emrettiği şer’i hükümleri tatbik edecek
olan devlettir. O, milliyetçilik, ırkçılık ve
vatancılıktan uzaktır. O bir grubun, bir mezhebin yada bir
kavmin devleti değildir. Aksine o herkesi, hayat ile ilgili
işlerini İslamî delillerin kuvvetine binaen Kitâb ve
Sünnete göre idare edilecek tek bir bütün olarak görür. O,
bir ırkın yada rengin devleti değildir. Nitekim Arabın aceme,
beyazın siyaha hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak
takvadadır. Bütün Müslümanlar İslam hükümleri karşısında
eşittir. Üstelik İslam hükümlerinin bir bütün olarak
tatbik edilmesinden bütün Müslümanlar sorumludur. Çünkü
her Müslüman, İslam’ın muhatabıdır. İslam’ın şer’i
hükümlerinin yürürlük kazanmasına önem vermek ve bunun
üzerine titremek her Müslüman’ın görevidir. Zira Allah [Subhanehu
ve Te'alâ]"Müminler ancak kardeştirler.' [Hucurat
10] buyurmuştur. Rasulullah [SallAllahu 'Aleyhi ve Sellem] de
şöyle buyurmuştur:"Mu’minler sevgide, şefkatte ve
merhamette bir vücud gibidirler. O vücuttan bir organ acı
çektiğinde diğer organlar uykusuzluk ve ateş ile onun
imdadına koşarlar."
Muhakkak ki; Raşidi Hilafet bütün
Müslümanların devletidir. Onun kurulması bütün
Müslümanlardan istenmektedir. Bu her Müslüman’ın
boynundaki bir görev ve yerine getirilmesi gereken bir farzdır.
Çünkü Rasulullah [SallAllahu 'Aleyhi ve Sellem] şöyle
buyurmaktadır:"...Kim bir halifeye biat etmeden
ölürse cahiliye ölümüyle ölmüştür." [Muslim
rivayet etmiştir.]
Bu hususta Amerika’daki Müslüman ile
Avrupa’daki Müslüman'ın arasında fark yoktur. Çin’deki
Müslüman ile Endonezya’daki Müslüman’ın durumu
aynıdır. Yine Türkiye’deki Müslüman ile Cezayir’deki
Müslüman’ın sorumluluğu birdir. Zira İslam hükümlerinin
gereğinin yerine getirilmesinde, bütün Müslümanlar memur kılınmışlardır.
İşte bu nedenle Raşidi Hilafet Devleti’nin
kurulması bütün Müslümanlara farzdır. Bu bağlamda her Müslüman’ın
zihninde, yalnızca İslam Ümmeti’ne mensup bir fert olduğuna
ve Müslümanların bu şekilde zayıf bırakılmış olarak sömürgeci
kâfirlerin kurduğu ayrı ayrı devletler halinde bölünmüş
bir durumda kalmalarının haram olduğuna dair derin, köklü
bir kanaatin bulunması gerekmektedir. Dahası bu gerçeği görüp,
karton ve kukla varlıkları tek bir devlet bünyesinde toplamak
için çalışmalıdırlar. Mesela; Türkiye’deki
Müslümanların Raşidi Hilafet’in kurulmasına çağırmaları
ve Türkiye’nin Hilafetin çekirdeği yada ondan bir parça
olması için çalışmaları gerekmektedir. Özbekistan, Irak,
İran, Lübnan, Mısır, Endonezya ve sair Müslüman
ülkelerdeki Müslümanların da aynı şekilde çalışmaları
kaçınılmazdır. Kaldı ki Raşidi Hilafet sadece Müslümanların
işlerini yürüten bir devlet de değildir. Bilakis İslam
Devleti’nin hüviyetini taşıyan her vatandaşının Müslüman
olup olmamasına bakmaksızın hayat ile ilgili işlerini tam
manasıyla yürütür. Her vatandaşın hakları ve hukuki yükümlülükleri
vardır. Yargıda, işlerinin yürütülmesinde, can ve mal
güvenliğinde, ırz ve namus emniyetinde Müslüman ile
Müslüman olmayanın farkı yoktur.
Müslüman şunu bilmelidir ki; Hak ile
batıl birbiriyle uzlaşmaz. İman ile küfür bir araya gelmez.
Yine bilmelidir ki; İslam hükümlerini uygulamak üzere
Müslüman ülkeleri birleştirmeye çağırması halinde, kâfirlerin
ve işbirlikçilerinin mukavemetiyle karşılaşacaktır.
Nitekim Rasulullah [SallAllahu 'Aleyhi ve Sellem] ve
beraberindeki Sahabeler [RadiyAllahu 'Anhum] insanları İslam’a
davet ettiklerinde kabul görmedikleri gibi iyi de karşılanmadılar.
Bilakis onlar kin, nefret ve kınından çıkarılmış kılıçlarla
karşılandılar. Böylece İslam’ın mücadelesi çetin ve
büyük oldu. Neticede zafer de İslam’ın oldu. Bu gerçeği
Allah [Subhanehu ve Te'alâ] 'Aziz olan Kitabı’nda bize şöyle
bildirmektedir:
"Onlardan sırf 'Aziz ve Hamid olan
Allah’a iman ettikleri için onlardan intikam aldılar." [Buruc
8] "Şüphe yok ki kâfirler, insanları Allah’ın
yolundan saptırmak için mallarını harcamaktadırlar."
[Enfal 36] "Güçleri yeterse, sizi dininizden
döndürene kadar sizinle savaşmaktan vazgeçmezler."
[Bakara 217]
İşte Müslüman’ın imtihanı buradadır:
Ya Müslüman Allah’ın emrettiği şekilde Allah’ın dinine
davet edecek ve bundan dolayı karşılaşacağı eza ve cefaya
katlanıp sabrederek davette ısrar edecek -ki bu halde Allah
onun yardımcısıdır- yada Allah’ın ona farz kıldığı bu
işi terk edecektir. O zaman da Allah’ın şiddetli nefretine
ve azarlamasına maruz kalacaktır.
Gerçekten kâfirlerin durumu bu iken,
Müslümanlar bu hal üzere kaldıkça kâfirlerin ve zalimlerin
tuzaklarından kurtulmayacaklardır. İşte Irak ve Çeçenistan
Müslümanlarını görüyorsunuz! Müslümanların varlığı
onlara bir yarar sağlamadı. Aksine İslam toprakları
üzerinde onlara karşı acımasız bir savaş ilan edildi.
Aynı şekilde Filistin ve Afganistan’da, Özbekistan’da, Keşmir’de,
Afrika’da ve Doğu Türkistan’da olanlar da canlı birer
örnek olarak gözlerimizin önünde duruyor ve feryad, figanları
yüreklerimizi parçalıyor! Kim bilir daha ne bela ve
musibetler Müslümanları bekliyor?! Eğer Müslümanlar
harekete geçip işlerinin yönetimini ellerine almazlarsa, bu
gelecek bela ve musibetlere karşı elleri kolları bağlı
kalmaya devam edecektir.
Ey Müslümanlar!
Hakikaten İslam Ümmeti, kurtuluşun bütünüyle
İslam’da ve İslamî Yönetim’de olduğunu gayet iyi
biliyor. Yöneticilerinin onları saptırıp bir başına ve
yalnız bıraktıklarını da öğrendi. Bununla birlikte
ümmetin coğrafi konumunun stratejik önemi oldukça yüksektir.
İslam Ümmeti’nin zenginlik kaynakları pek çoktur ve
yeryüzünde yaşayan insanların dörtte birini teşkil
etmektedirler. Bu ümmet, Allah’ın emrettiği üzere Allah’a
güvenerek ve O’na dayanarak, alçaltan ve yüceltenin yalnız
Allah [Subhanehu ve Te'alâ] olduğunu düşünerek, artık
hayatın işlerinin yürütülmesi ve problemlerinin
çözülmesi hakkındaki inisiyatifi eline geçirmeye karar
vermiştir. Bu hususta samimi evlatlarından ve ihlaslı
askerlerinden nusret talep etmektedir. Bütün bunlar Allah [Subhanehu
ve Te'alâ]’nın şu mübarek sözlerini ikrar ediyorlar:
"Sayıca az olan nice topluluklar,
sayıca çok olan topluluklara Allah’ın izniyle galip
gelmiştir. "[Bakara 249] "Şüphesiz Allah
kendisine güvenenleri sever." [Âl-i 'İmran 159]
"Kim izzet istiyorsa (bilsin ki) izzet tamamen Allah’a
aittir." [Fâtır 10]
Allah’ın izniyle Raşidi Hilafet
Devleti kurulduktan sonra Halife ile yetkililer, siyasetin
ihlaslı simaları, stratejistler ve uzmanlar hep bir araya
gelerek ümmetin istikbali için güçlerini birleştirirler. Böylece
İslam Devleti sanayisini inşa ederek devletler arasında müstesna
ve zirve konumuna yerleşecektir. Dünya devletleri arasında
denge unsuru olacaktır. Ardından başarılarının devamını
sağlayacak gerekli tedbirleri alacaktır. Güçlü Akidesi ve
Ümmetin samimi evlatları ile, bütün düşmanlarına karşı
koyacaktır. Onları, Allah’ın Dîni ve Müslüman ülkelerin
muhafazası uğruna seferber edecektir. Böylece Allah’ın
izniyle düşmanlarına galip gelecektir. İşte o gün Mu’minler
Allah’ın nusretiyle sevinirler. Muhakkak ki, bu Allah’a zor
değildir.
Ey Türkiye’deki ve Dünyanın Diğer
Beldelerindeki Müslümanlar!
Tağutların ve kokuşmuş sistemlerinin
kendi kendine yıkılarak başımızdan defolup gitmelerini
beklemeyiniz! Aksine sabırlı, metanetli, Allah’a verdiği sözde
duran yiğit Mu’minlerin, bu köhnemiş sistemleri temelinden
sarsarak onları köklerinden söküp atmaları ve yerine 80
yıl önce kâfirlerin entrikaları ile yıkılan dünyanın tek
sahih nizamı olan İslam Nizamı’nı, nam-ı diğer Raşidi
Hilafet’i kurmaları gerekmektedir. İşte bu sistem
İslam ülkelerini, halklarını ve ordularını tek bir
devletin bünyesinde toplayıp birleştirecek ve tek bir güç
olarak Mu’minlerin Emiri ve İmamı olan Halife’nin emrine
verecektir.
Şüphesiz ki, Raşidi Hilafet -Allah’ın
izniyle- çok yakında kurulacaktır. Onunla ilgili
hazırlıklar yapılmıştır. Tatbik edeceği nizamlar ve bu
nizamları tatbik edecek profesyonel insanlar mevcuttur. Kaldı
ki Nijerya’dan Türkiye’ye, Özbekistan’dan Endonezya’ya
kadar dünyanın her tarafından, onun yeniden kurulmasını
isteyen sesler kuvvetle yükselmektedir. Kâfirlerin ve uşaklarının
her türlü engellemelerine rağmen, Allah’ın izniyle o
muhakkak kurulacaktır.
Ey Müslümanlar!
Bu anlayışla İslam’a daveti, ihlaslı
bir şekilde omuzlarına alan kardeşlerinizle birlikte çalışın!
Raşidi Hilafet’in tekrar kurulması için gayret
gösterin! Ta ki Allah’ın vaad ettiği yardım bize ulaşsın.
Zira Allah [Subhanehu ve Te'alâ] şöyle buyurmaktadır:
"Allah, sizlerden iman edip salih
amellerde bulunanlara, kendilerinden öncekileri yeryüzünde
halife kıldığı gibi onları da halife kılacağını, onlar
için beğenip seçtiği dîni (İslam’ı) onların iyiliğine
yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden
sonra bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaâd etti.
Çünkü onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana
ortak tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte
bunlar fasıkların ta kendileridir. [Nur 55] "..Kâfirler
istemese de Allah nurunu şüphesiz tamamlayacaktır." [Saff
8]
|