Ana Sayfa
Ana Sayfa
 
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email

Hizb-ut Tahrir - Türkiye Vilayeti Tüm Müslümanları, Yıkılışının 80. Yıldönümünde Üzerlerine Farz Olan Hilafeti Yeniden Kurmaya Davet Ediyor

29220 gün önce, 3 Mart 1924 tarihinde Ankara'da toplanan Millet Meclisi'nde şöyle bir karar alındı: Halife halledilmiştir. Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet manâ ve mefhumunda esasen mündemiç (benzer) olduğundan Hilafet makamı mülgadır (kaldırılmıştır). Bu karar sıradan bir karar değildi. Aksine tarih değiştiren, katliamlar, sefaletler, zulümler, zilletler başlatan, memleketler parçalayan, kâfirlerin zincirlerini kopartan, Allah'ın kanunlarını yeryüzünden kaldıran şerir bir karardı. O karar, İslam Ümmeti'ni tarihi boyunca yaşadığı en büyük yıkıma götüren bir karardı. Çünkü o gün İslam'ın Yönetim Sistemi olan Hilafet kaldırılmıştı.

Raşidi Hilafet Devleti, İslam’ın şer’i hükümlerini uygulamak ve İslam’ı cihana taşımak üzere bütün dünya Müslümanlarının genel başkanlığıdır. O; Müslümanları bir araya getiren ve ülkelerini birleştirip tek bir ülke haline getiren siyasi bir varlıktır. Gerçek şu ki; Rasulullah [SallAllahu 'Aleyhi ve Sellem] Müslümanlara, İslam şeriatıyla hükmedecek tek bir halifelerinin olmasını emretmiştir. Nitekim Sahih-i Muslim’de Rasulullah [SallAllahu 'Aleyhi ve Sellem]’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "...Halifeler olacaktır ve sayıları da çok olacaktır." Denildi ki; "Bize ne yapmamızı emredersiniz?" Şöyle buyurdu: İlk biat ettiğinize vefa gösteriniz. Başka bir Hadis-i Şerif’te ise şöyle buyurmuşlardır: "İki halifeye biat edildiğinde, sonradan biat edileni öldürün!"

Kaldı ki Raşidi Hilafet Devleti, aynı zamanda tekrar kurulacağına dair Rasulullah [SallAllahu 'Aleyhi ve Sellem]’in bizi müjdelediği devlettir. Nitekim Efendimiz [SallAllahu 'Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur: "...Sonra da Nübüvvet metodu üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır."

Diğer taraftan Raşidi Hilafet Devleti, yargıda, iktisatta, toplumsal alanda, dış siyasette ve yönetim sisteminde Allah’ın Müslümanlara uygulanmasını farz kıldığı İslam’ın şer’i hükümlerini tatbik eden devlettir. Raşidi Hilafet; Allah’ın Müslümanlara farz kıldığı Cihadı, İslam Risaleti’nin bütün dünyaya taşınması, zimmet ehli dahil Müslümanların canlarını, mallarını, ırz ve namuslarını koruyarak ülkelerinin muhafaza edilmesi, toplumda baş gösteren münker ve fesadın bertaraf edilmesi ve İslam Akidesi’nin her türlü tahrif ve hurafeden korunması ve diğer bütün işleri yürütecek yegâne devlettir. Dahası Raşidi Hilafet Devleti, basın-yayın organlarıyla, eğitim-öğretim kurumlarıyla iman atmosferini toplumun her kesimine yayarak İslam’ın övgüye değer ahlâkını hayatın her alanına egemen kılacak varlıktır. İslam Devleti var iken, kız-erkek ümmetin tüm evlatlarının münker, fesad ve fıtrata aykırı düşünce ve yaşam biçimleriyle helak olmalarından endişe duyulmaz.

Raşidi Hilafet; Allah’ın dünya Müslümanlarına, aralarını ıslah edip düzeltsin diye uygulamalarını emrettiği şer’i hükümleri tatbik edecek olan devlettir. O, milliyetçilik, ırkçılık ve vatancılıktan uzaktır. O bir grubun, bir mezhebin yada bir kavmin devleti değildir. Aksine o herkesi, hayat ile ilgili işlerini İslamî delillerin kuvvetine binaen Kitâb ve Sünnete göre idare edilecek tek bir bütün olarak görür. O, bir ırkın yada rengin devleti değildir. Nitekim Arabın aceme, beyazın siyaha hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır. Bütün Müslümanlar İslam hükümleri karşısında eşittir. Üstelik İslam hükümlerinin bir bütün olarak tatbik edilmesinden bütün Müslümanlar sorumludur. Çünkü her Müslüman, İslam’ın muhatabıdır. İslam’ın şer’i hükümlerinin yürürlük kazanmasına önem vermek ve bunun üzerine titremek her Müslüman’ın görevidir. Zira Allah [Subhanehu ve Te'alâ]"Müminler ancak kardeştirler.' [Hucurat 10] buyurmuştur. Rasulullah [SallAllahu 'Aleyhi ve Sellem] de şöyle buyurmuştur:"Mu’minler sevgide, şefkatte ve merhamette bir vücud gibidirler. O vücuttan bir organ acı çektiğinde diğer organlar uykusuzluk ve ateş ile onun imdadına koşarlar."

Muhakkak ki; Raşidi Hilafet bütün Müslümanların devletidir. Onun kurulması bütün Müslümanlardan istenmektedir. Bu her Müslüman’ın boynundaki bir görev ve yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Çünkü Rasulullah [SallAllahu 'Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmaktadır:"...Kim bir halifeye biat etmeden ölürse cahiliye ölümüyle ölmüştür." [Muslim rivayet etmiştir.]

Bu hususta Amerika’daki Müslüman ile Avrupa’daki Müslüman'ın arasında fark yoktur. Çin’deki Müslüman ile Endonezya’daki Müslüman’ın durumu aynıdır. Yine Türkiye’deki Müslüman ile Cezayir’deki Müslüman’ın sorumluluğu birdir. Zira İslam hükümlerinin gereğinin yerine getirilmesinde, bütün Müslümanlar memur kılınmışlardır. İşte bu nedenle Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulması bütün Müslümanlara farzdır. Bu bağlamda her Müslüman’ın zihninde, yalnızca İslam Ümmeti’ne mensup bir fert olduğuna ve Müslümanların bu şekilde zayıf bırakılmış olarak sömürgeci kâfirlerin kurduğu ayrı ayrı devletler halinde bölünmüş bir durumda kalmalarının haram olduğuna dair derin, köklü bir kanaatin bulunması gerekmektedir. Dahası bu gerçeği görüp, karton ve kukla varlıkları tek bir devlet bünyesinde toplamak için çalışmalıdırlar. Mesela; Türkiye’deki Müslümanların Raşidi Hilafet’in kurulmasına çağırmaları ve Türkiye’nin Hilafetin çekirdeği yada ondan bir parça olması için çalışmaları gerekmektedir. Özbekistan, Irak, İran, Lübnan, Mısır, Endonezya ve sair Müslüman ülkelerdeki Müslümanların da aynı şekilde çalışmaları kaçınılmazdır. Kaldı ki Raşidi Hilafet sadece Müslümanların işlerini yürüten bir devlet de değildir. Bilakis İslam Devleti’nin hüviyetini taşıyan her vatandaşının Müslüman olup olmamasına bakmaksızın hayat ile ilgili işlerini tam manasıyla yürütür. Her vatandaşın hakları ve hukuki yükümlülükleri vardır. Yargıda, işlerinin yürütülmesinde, can ve mal güvenliğinde, ırz ve namus emniyetinde Müslüman ile Müslüman olmayanın farkı yoktur.

Müslüman şunu bilmelidir ki; Hak ile batıl birbiriyle uzlaşmaz. İman ile küfür bir araya gelmez. Yine bilmelidir ki; İslam hükümlerini uygulamak üzere Müslüman ülkeleri birleştirmeye çağırması halinde, kâfirlerin ve işbirlikçilerinin mukavemetiyle karşılaşacaktır. Nitekim Rasulullah [SallAllahu 'Aleyhi ve Sellem] ve beraberindeki Sahabeler [RadiyAllahu 'Anhum] insanları İslam’a davet ettiklerinde kabul görmedikleri gibi iyi de karşılanmadılar. Bilakis onlar kin, nefret ve kınından çıkarılmış kılıçlarla karşılandılar. Böylece İslam’ın mücadelesi çetin ve büyük oldu. Neticede zafer de İslam’ın oldu. Bu gerçeği Allah [Subhanehu ve Te'alâ] 'Aziz olan Kitabı’nda bize şöyle bildirmektedir:

"Onlardan sırf 'Aziz ve Hamid olan Allah’a iman ettikleri için onlardan intikam aldılar." [Buruc 8] "Şüphe yok ki kâfirler, insanları Allah’ın yolundan saptırmak için mallarını harcamaktadırlar." [Enfal 36] "Güçleri yeterse, sizi dininizden döndürene kadar sizinle savaşmaktan vazgeçmezler." [Bakara 217]

İşte Müslüman’ın imtihanı buradadır: Ya Müslüman Allah’ın emrettiği şekilde Allah’ın dinine davet edecek ve bundan dolayı karşılaşacağı eza ve cefaya katlanıp sabrederek davette ısrar edecek -ki bu halde Allah onun yardımcısıdır- yada Allah’ın ona farz kıldığı bu işi terk edecektir. O zaman da Allah’ın şiddetli nefretine ve azarlamasına maruz kalacaktır.

Gerçekten kâfirlerin durumu bu iken, Müslümanlar bu hal üzere kaldıkça kâfirlerin ve zalimlerin tuzaklarından kurtulmayacaklardır. İşte Irak ve Çeçenistan Müslümanlarını görüyorsunuz! Müslümanların varlığı onlara bir yarar sağlamadı. Aksine İslam toprakları üzerinde onlara karşı acımasız bir savaş ilan edildi. Aynı şekilde Filistin ve Afganistan’da, Özbekistan’da, Keşmir’de, Afrika’da ve Doğu Türkistan’da olanlar da canlı birer örnek olarak gözlerimizin önünde duruyor ve feryad, figanları yüreklerimizi parçalıyor! Kim bilir daha ne bela ve musibetler Müslümanları bekliyor?! Eğer Müslümanlar harekete geçip işlerinin yönetimini ellerine almazlarsa, bu gelecek bela ve musibetlere karşı elleri kolları bağlı kalmaya devam edecektir.

Ey Müslümanlar!

Hakikaten İslam Ümmeti, kurtuluşun bütünüyle İslam’da ve İslamî Yönetim’de olduğunu gayet iyi biliyor. Yöneticilerinin onları saptırıp bir başına ve yalnız bıraktıklarını da öğrendi. Bununla birlikte ümmetin coğrafi konumunun stratejik önemi oldukça yüksektir. İslam Ümmeti’nin zenginlik kaynakları pek çoktur ve yeryüzünde yaşayan insanların dörtte birini teşkil etmektedirler. Bu ümmet, Allah’ın emrettiği üzere Allah’a güvenerek ve O’na dayanarak, alçaltan ve yüceltenin yalnız Allah [Subhanehu ve Te'alâ] olduğunu düşünerek, artık hayatın işlerinin yürütülmesi ve problemlerinin çözülmesi hakkındaki inisiyatifi eline geçirmeye karar vermiştir. Bu hususta samimi evlatlarından ve ihlaslı askerlerinden nusret talep etmektedir. Bütün bunlar Allah [Subhanehu ve Te'alâ]’nın şu mübarek sözlerini ikrar ediyorlar:

"Sayıca az olan nice topluluklar, sayıca çok olan topluluklara Allah’ın izniyle galip gelmiştir. "[Bakara 249] "Şüphesiz Allah kendisine güvenenleri sever." [Âl-i 'İmran 159] "Kim izzet istiyorsa (bilsin ki) izzet tamamen Allah’a aittir." [Fâtır 10]

Allah’ın izniyle Raşidi Hilafet Devleti kurulduktan sonra Halife ile yetkililer, siyasetin ihlaslı simaları, stratejistler ve uzmanlar hep bir araya gelerek ümmetin istikbali için güçlerini birleştirirler. Böylece İslam Devleti sanayisini inşa ederek devletler arasında müstesna ve zirve konumuna yerleşecektir. Dünya devletleri arasında denge unsuru olacaktır. Ardından başarılarının devamını sağlayacak gerekli tedbirleri alacaktır. Güçlü Akidesi ve Ümmetin samimi evlatları ile, bütün düşmanlarına karşı koyacaktır. Onları, Allah’ın Dîni ve Müslüman ülkelerin muhafazası uğruna seferber edecektir. Böylece Allah’ın izniyle düşmanlarına galip gelecektir. İşte o gün Mu’minler Allah’ın nusretiyle sevinirler. Muhakkak ki, bu Allah’a zor değildir.

Ey Türkiye’deki ve Dünyanın Diğer Beldelerindeki Müslümanlar!

Tağutların ve kokuşmuş sistemlerinin kendi kendine yıkılarak başımızdan defolup gitmelerini beklemeyiniz! Aksine sabırlı, metanetli, Allah’a verdiği sözde duran yiğit Mu’minlerin, bu köhnemiş sistemleri temelinden sarsarak onları köklerinden söküp atmaları ve yerine 80 yıl önce kâfirlerin entrikaları ile yıkılan dünyanın tek sahih nizamı olan İslam Nizamı’nı, nam-ı diğer Raşidi Hilafet’i kurmaları gerekmektedir. İşte bu sistem İslam ülkelerini, halklarını ve ordularını tek bir devletin bünyesinde toplayıp birleştirecek ve tek bir güç olarak Mu’minlerin Emiri ve İmamı olan Halife’nin emrine verecektir.

Şüphesiz ki, Raşidi Hilafet -Allah’ın izniyle- çok yakında kurulacaktır. Onunla ilgili hazırlıklar yapılmıştır. Tatbik edeceği nizamlar ve bu nizamları tatbik edecek profesyonel insanlar mevcuttur. Kaldı ki Nijerya’dan Türkiye’ye, Özbekistan’dan Endonezya’ya kadar dünyanın her tarafından, onun yeniden kurulmasını isteyen sesler kuvvetle yükselmektedir. Kâfirlerin ve uşaklarının her türlü engellemelerine rağmen, Allah’ın izniyle o muhakkak kurulacaktır.

Ey Müslümanlar!

Bu anlayışla İslam’a daveti, ihlaslı bir şekilde omuzlarına alan kardeşlerinizle birlikte çalışın! Raşidi Hilafet’in tekrar kurulması için gayret gösterin! Ta ki Allah’ın vaad ettiği yardım bize ulaşsın. Zira Allah [Subhanehu ve Te'alâ] şöyle buyurmaktadır:

"Allah, sizlerden iman edip salih amellerde bulunanlara, kendilerinden öncekileri yeryüzünde halife kıldığı gibi onları da halife kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dîni (İslam’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaâd etti. Çünkü onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar fasıkların ta kendileridir. [Nur 55] "..Kâfirler istemese de Allah nurunu şüphesiz tamamlayacaktır." [Saff 8]

 

H. 12 Muharrem 1425

Hizb-ut Tahrir

Türkiye Vilayeti 

 

M. 03 Mart 2004