Bu Perşembe 25.03.2004’te, iki yıldan
fazladır tutuklu bulunan Hizb-ut Tahrir üyeleri,
nihayet haklarındaki hükümleri aldılar. Onlardan 12’si 5
yıl, 7’si 3 yıl ve bir diğer de 7’si 1 yıl ceza
aldılar. Hükümler şu şekilde verildi:
Mahkeme: Yüksek Devlet Güvenlik Mahkemesi,
dolayısıyla sıradan bir mahkeme değil.
Hâkim: Efendisi olan Mısır yöneticisi
gibi, Allah ve Rasulü’ne karşı savaşıyla tanınan bir
adam.
Suçlama: Mısır’da Hizb-ut Tahrir’i
ihya etmek! Ve İslamî Hilâfet’i ikame etmek için
çalışmak.
Suç araçları: Mısır’da İslamî araştırmalar
merkezine sunulmuş kitaplar ve beyannameler ki Şer’i ahkâma
muhalif herhangi bir şey barındırmamaktadır.
Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]
şu kavliyle ne kadar da doğru söyledi:"Haya
etmiyorsan, dilediğini yap."
Suçlama metninde “Mısır’da Hizb-ut
Tahrir’i ihya etmek” deniliyor. Mısır devlet başkanı
ve çetesi farkında değil midir ki, Hizb-ut Tahrir o ve
onun Amerikalı efendilerinin gece uyuyamadığı derecede
Mısır’da canlıdır. Bu devlet başkanı Amerika uğruna,
Allah’a ve Dîni’ne ihanet etti. Bölgede onun politikalarını
pazarlayarak ve ona karşı duran herkesle mücadele ederek onun
kölesi haline gelmesine ilaveten, Filistin halkına karşı
işlenen vahşi katliamlara rağmen yahudilerle görüşerek
Filistin topraklarının çoğu üzerinde, mukaddes beldeler
üzerinde Yahudi varlığını kabul etti. Birçok Hizb-ut
Tahrir üyesinin tutuklanmasından sonra, artık onların
üstesinden geldiğini düşünürken, onların ancak çoğaldıklarını
fark etmedi mi? Hizb-ut Tahrir’in Mısır’da ihya
olmasına suç demek, Allah’tan utanmayan ve Allah’a kulluk
etmeyenden başka kimin sözü olabilir?
Bundan daha kötü ve daha trajik olan şey
şu ki, ikinci suçlama Hizb-ut Tahrir üyelerinin İslamî
Hilafet’i kurmak için çalışmalarıdır. Nerede?
Şer’î hükümler ile yönetmemizi emreden Allah [Subhanehu
ve Te’alâ]’nın ayetleriyle dolu mukaddes Kitâbı okuyan Müslümanların
ikâmet ettiği İslamî beldeler üzerinde...
"Hayır! Rabbine andolsun ki onlar
aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp sonra
da verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın
tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş
olmazlar." [Nîsa 65]
Ve şu ayeti okurlar:
"Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse,
işte onlar kâfirlerin ta kendileridir." [Mâ’ide
44]
"Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse,
işte onlar zalimlerin ta kendileridir." [Mâ’ide 45]
"Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse,
işte onlar fâsıkların ta kendileridir." [Mâ’ide
47]
Allah’ın kurulmasını üzerimize farz kıldığı
bir devleti kurmak için çalışmak ve kurulmasına davet etmek
bir suç mudur? Öyle bir devlet ki, tek bir bayrak gölgesinde,
Allah’ın Kitâbı ve Rasulü’nün Sünneti’ni takip eden
tek bir lider ile tüm Müslümanları birleştirecek ve düşmanlarına
karşı onlarla birlikte savaşacaktır. Bu bir suç mudur ki,
bir Müslümana Müslüman beldeler üzerinde dava açılmaktadır?!
Sonra üçüncü esefli şey, Allah’ın
kullarına farz kıldığı şer'î ahkâmı içeren kitapların
ve beyannamelerin “suç araçları” olarak
tanımlanmasıdır. Öyleyse şimdi Mısır lideri ve
zebanilerine göre "Rabbimiz Allah’tır"
denilmesi de suç mudur? Onun İslam’a ve insanları ona davet
eden İslam’ın bahadırlarına dava açması garip ve acayip
değil midir? Nerede? El-Kenâne [Mısır, Filistin civarını
kuşatan bölgenin eski adı] topraklarında, el-Ezher’in
ülkesinde, azametli İslamî belde...
Şüphesiz Mısır devlet başkanının kendi
seçimini uzun bir süre önce yapmış olduğunun bütünüyle
farkındayız. O, Dini’ni ve Ümmeti’ni silerek Amerika’nın
peşine düşmeyi, onun menfaatlerinin hizmetinde olmayı ve
onun politikasını icra etmeyi seçti. Bundan ötürü onun
yüksek sesle, açıkça, utanmaksızın veya sıkıntı
duymaksızın Hizb-ut Tahrir’in şebâbını (gençlerini)
sanık sandalyesine oturtması şaşırtıcı değildir. Zira
onlar Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in yolu
üzere yani herhangi bir maddî eyleme veya şiddet üslubuna başvurmaksızın
temiz sözler ve güzel öğüt ile, fikrî çatışma ve siyâsî
mücadele ile İslamî Hilâfet’i kurmak
istemektedirler.
Velâkin garip ve acayip olan şey, İslamî
halklardan biri olan Mısır’daki halkımızın sükut
etmesidir ki İslam namına Haçlıları kahreden ve Tatarları
hezimete uğratan Müslümanlar onlardı. Nasıl oluyor da aynı
halk, Allah’larına inanan mü’min gençleri kınayan ve
dinlerini yaydıkları için onları inciten böylesi bir
yönetim karşısında sessiz kalabilmektedir?! Nasıl oluyor da
kuvvet sahibi İslamî ordu (Mısır ordusu), yeryüzünde Hilâfet’i
ikame etmeye çabaladıkları için Müslüman gençlere dava
açtığını açıkça ilan eden bir sistem karşısında
sessiz kalabilmektedir?!
Bununla birlikte yalnızca akıl sahiplerinin
anlayabileceği iki hakikati vurgulamamız lâzım:
Birincisi: Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir,
hiç kimseden korkmaksızın ve bu barbar sistem onları ne
kadar korkutmaya çalışırsa çalışsın, ne kadar şiddetli
olursa olsun Mısır’daki çalışmasını Allah’ın izniyle
sürdürecektir. Dahası üyelerine giydirilmiş bu
mahkumiyetler ancak kuvvetini, bu dünyada görkemini ve iftiharını,
Ahirette ise ecrini ve Allah’ın hoşnutluğunu
artıracaktır. Allah’ın şu kelâmı onların lisân-ı hâllerinin
vesîkası olacaktır:
"(Bir kısım) insanlar, mu'minlere: “Düşmanlarınız
olan insanlar size karşı bir ordu topladılar. Aman onlardan
sakının!” dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat
daha arttırdı ve “Allah bize yeter. O ne güzel
vekîldir!” dediler." [Âl-i 'İmran 173]
İkincisi: Bizler mutmainiz ki, Hayr bu
Ümmet içerisinde asla kesintiye uğramaz ve Mısır’daki
kardeşlerimiz Müslümanlar arasında Hayrın öncüleridirler.
Bundan dolayı Mısır’daki zorba liderlerin rızası olsun
yada olmasın, Mısır halkı Hilâfet’in kurulmasında
öncü olacaktır. İmam Ahmed’in rivayet ettiği şu hadiste
Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in bizi müjdelediği
Hilâfet budur:
"Aranızda Allah’ın olmasını
dilediği kadar Nübüvvet olacaktır. Sonra Allah kaldırmayı
dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhâcı
üzere (Raşidî) Hilâfet olacaktır. Allah’ın olmasını
dilediği kadar olacak, sonra Allah kaldırmayı dilediğinde
onu kaldıracaktır. Sonra ısırıcı meliklik olacaktır.
Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra Allah
kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra zorba
diktatörlük olacaktır. Allah’ın olmasını dilediği kadar
olacak, sonra Allah kaldırmayı dilediğinde onu da
kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhâcı üzere (Raşidî)
Hilâfet olacaktır."
İşte bu iki hakikat sakın Mısır
zorbasının aklından çıkmasın! Gecesinde ve gündüzünde...
Otururken ve gezerken... Zira,
"Allah zaten yapılması gereken işi
yaptı." [Enfâl 42]
|