Hizb-ut Tahrir / Endonezya’dan Laik Devlet Başkanlığının Reddedilmesine Dâir
Açıklama
Allah [Subhânehu ve Te’alâ] Şeriati’ne
itaat etmeyi ve Allah’a itaatin bir sonucu ve gereği olarak
kişisel, toplumsal ve devletlerarası hayatının tüm yönlerini
onunla düzenlemesini her bir Müslümana farz kılmıştır. İslamî
İdeoloji’nin, Dîni devletten ayıran, beşerî yasaları
uygulayan ve Allah’ın Şeriatini açıkça ihlâl eden laik bir
devletin gölgesi altında tatbik edilmesi ise mümkün değildir.
Nitekim bugün Müslüman kimseler tarafından yerine getirilen
şeyler de sadece salâh, zekât, hacc ve benzeri ibadetlere,
yiyecek-giyeceklere ve ahlâki davranışlara ilişkin hükümlerdir.
Yönetimin şekline, ekonomiye, devletlerarası ilişkilere, cezâlara,
öğretim siyâsetine ve diğer birçok etkileşimlere dâir
hükümler ise İslamî Devlet [Hilâfet Devleti] olmaksızın gerçekleştirilmesi
mümkün olmayan hükümlerdir. Bu da İslamî Devlet’in ortaya çıkarılmasının
ne kadar elzem ve kaçınılmaz olduğunu ve İslamî Şeriatin
kişiler ve topluluklar üzerinde tümüyle tatbiki için infazcı
(yürütücü) bir varlığa ihtiyaç duyulması îtibariyle bu varlığı
meydana getirmenin farz olduğunu açıkça göstermektedir.
Devletin varlığı da başkanının
varlığıyla olur. Bundan dolayı İslam, İslâmî Şeriati tatbik
ederek başkanlık edecek kimseye Bey’at verilmesini emretmiştir.
Nitekim geçmişte böyle idi. Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve
Sellem] döneminden 1924 senesinde Osmanlı Hilâfeti’nin yıkılmasına
kadar hep böyle idi. O zamandan beri İslâmî Ümmet Halîfesini
kaybedip başsız kaldı. Bir kısmı devletçik olmak üzere elli
küsür devlete parçalandı. Bunların başına ise İslam
Şeriatini tatbik etmeyen ve hükümlerini yürürlüğe koymayan yöneticiler
getirildi.
Allah [Subhânehu ve Te’alâ] Kur’an-ı Kerim’de
Ulû’l Emr’e (İslam ile yöneten yöneticilere) itaat
edilmesini Nîsa Suresi’nin 59 uncu ayetinde emretmiş ve yine
âyetlerde Şeriati tatbik edecek bir Ulû’l Emr’in bulunmasına
açıklık getirmiştir. Ona itaat edilmesini Allah ve Rasulü’nün
emrine itaat ile bağlamıştır. Dolayısıyla onun ortaya çıkarılması
meselesi şer’i bir vecibedir. Diğer taraftan bu Şeriatin
tatbikini engelleyen ve laik hükümleri uygulayan kimse de, toplumu
ve devleti Allah’a ve Rasulü’ne itaatkâr hale getireceğine
kesinlikle isyankâr hale getirmektedir. Allah’a ve Rasulü’ne
itaat farz olduğuna göre Allah’a ve Rasulü’ne isyan haramdır.
İslam’da -Allah’ın vaad ettiği- Rahmet
ancak Müslüman, mü’min ve takvalı bir başkanın devlete ve
topluma İslamî Şeriati tastamam ve itaatkârlık üzere uygulamak
için liderlik edip İslâmî Şeriati sahih ve kâmil bir şekilde
tatbik etmesi halinde gerçekleşir. Yine böyle bir yönetici,
Müslümanları kulluğu titizlikle yerine getirmeye ve helâl
yiyecek ve giyecekleri tercih etmeye, avret yerlerini örtmeye,
sâlih ameller işlemeye ve hayatın ölçüsü olarak İslamî
hükümleri almaya teşvik eder. Yaşamın ahlâki açıdan düzelmesi
ve toplumda güvenlik, barış, istikrar ve refahın sağlanması için
de devlete başkanlık eder. Eğitim ve sağlık hizmetlerini
sağlamada, ulaşım, taşımacılık ve iletişimde kolaylık göstermede
ve insanların su ve elektrik gibi ihtiyaçlarını karşılamada,
işlerini dürüstlükle ve emânete hıyanet etmeyerek yapan yönetim
adamları sayesinde ve imkânlar dahilinde elinden geleni ardına
koymaz. Toplumun farklı ve çok-türlü sorunlarını ele alır. Müstehcen
yayınları, kumarı ve benzer pislikleri yasaklar. İhtilas
(zimmete para geçirme) ve benzeri suçları cezalandırır.
Ekonomiyi geliştirerek, istihdam ve yatırım alanlarını harekete
geçirerek iş fırsatları oluşturur. İnsanlar arasında elit bir
zümre (mutlu azınlık) bulunmasın ve ekonomide refah yönünde
süreklilik sağlansın diye her çeşit tefeciliği yasaklar ve
servetlerin biriktirilmesini engeller.
Tüm bunlara binaen her ikisi de insanların seçimiyle
başa gelmelerine rağmen, İslam’daki başkanlık ile Batılı
demokratik ideolojideki başkanlık arasında apaçık bir fark
vardır. Bununla birlikte Batılı sistemde başkan, insanların
arzularına göre kabul edilmiş yasaları tatbik eder. Çünkü o
sistemde insanlar yasaları oluşturma yetkisine sahiptirler. Böylece
devlet başkanı, Şeriate aykırı olsa bile, milletvekillerinin
mecliste kendi istek ve arzularına göre çıkardıkları yasaları
uygulamak mecburiyetindedir. Bir başka ifadeyle demokratik sistemde
devlet başkanı devlete başkanlık eder ve bu esnâda insanların
işlerini laik küfür yasalarıyla yürütür, İslamî Şeriatin hükümleriyle
değil!
İslam’a gelince; Siyâde Şeriatindir. Yâni
yüce ve mutlak hâkimiyet Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’ya
aittir. Neyin helâl neyin haram olduğuna, neyin hak neyin bâtıl
olduğuna, neyin iyi neyin kötü olduğuna, neyin güzel neyin
çirkin olduğuna karar veren, hükmeden ancak ve sadece Allah
[Subhânehu ve Te’alâ]’dır.
Hiç Yaratan bilmez mi? O Latîf [Her şeyi inceden inceye
bilen]’dir, Habîr [Her şeyden haberdar olan]’dır.
[el-Mulk 14]
O, ‘Alîm [Her şeyi bilen] ve Hakîm [Hikmet
sahibi olan]’dır. Nelerin olduğunu, neleri oluyor bulunduğunu
ve nelerin olacağını bilendir. Allah [Subhânehu ve Te’alâ]
Muhammed [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’e tastamam Şeriatini göndermiş
ve nîmetini tamamlamıştır:
İşte bugün, sizin
için Dîninizi ikmâl ettim (kemâle erdirdim) ve üzerinize olan
nîmetimi tamamladım ve sizin için dîn olarak (yalnızca) İslam’a
râzı oldum. [el-Mâide 3]
Allah’ın indirdiği hükümlerden ibaret olan
bu Şeriatte, ibâdete, mîrasa, ahlâka ve menatı (konusu)
değişmeyen diğer işlere ilişkin birçok tafsilat vardır.
Ayrıca menatı değişen işlere ilişkin genel hükümler ve
külli (kapsamlı) kâideler vardır. Hükümler istinbât eden (çıkaran)
müctehidler de tüm zamanlarda ve mekânlarda bu hükümleri
gerçekleşen olaylar üzerine indirgeyebilir, işleri düzenleyebilir
ve olası tüm problemleri böylece çözebilirler.
Hâkimiyeti, mutlak ve üstün olarak Şeriate
veren İslam, aynı zamanda Sulta’yı (otoriteyi) ise Ümmete
vermiştir. Bu da Ümmetin başkanını yâni Halîfesi’ni
seçmesini, ona bey’at vermesini, onu muhasebe etmesini ve gerektiğinde
onu azletmesini sağlamaktadır. Çünkü İslam’da başkanlık
(Hilâfet) görevi beşerî bir görevdir ve Hâlife mâsum (günahsız,
yanlışsız) değildir. Nitekim diğer tüm insanlarda olduğu gibi
isabet etme ve hata etme niteliği vardır. İşte bunun içindir ki
Ümmet, şer’i şartları üzerinde taşıyan bir başkan seçer.
Buna göre, aşağıdaki hususları dikkate
alarak başkanı seçmek zorundayız:
1. Yalnızca in’ikad şartlarını
üzerinde taşıyan kimse başkan seçilir ki bunlar; Müslüman
olması (kâfirin başkan olması haramdır), erkek olması
(kadının başkan olması haramdır), bâliğ (ergenlik çağına
girmiş) olması, âkil olması (deli olmaması), âdil
(adâletli) olması ve hür olması (köle olmaması)dır.
Ayrıca devlet başkanlığı olarak kendisine verilen bu emâneti
taşımaya muktedir olması da gerekir. Bununla beraber, efdâliyet
şartlarını üzerinde taşıması halinde seçilmesi daha
evlâ olur ki bunlar; müctehid olması, şecaatli (cesur)
olması, siyâsi mahârete (uyanıklığa) sahip olması ve
Kureyşî olması gibi şartlardır.
2. Başkan seçilecek kişi devleti kâfirlerden,
onların nüfuzlarından ve etkilerinden koruyabilmeli, ülkenin
güvenliğini kâfirlere bağımlı hale getirmemeli ve
aldığı kararlarda kâfirlerin nüfuzundan etkilenmemelidir.
Bir başka ifadeyle başkan, sahtesini değil gerçek bağımsızlığı
oluşturmaya muktedir olmalı ve ister toplumsal, siyâsî,
ekonomik, kültürel veya güvenlik bakımından olsun isterse
diğer bakımlardan olsun, ülkeyi yabancı güçlerin nüfuzuna
ve hegemonyasına bırakmamalıdır.
3. Başkan evvelâ ve dâima İslâmî
Şeriati bütüncül ve devamlı bir şekilde derhal uygulamalı
ve sadece ondan râzı olmalıdır. Nitekim tedricen (hemen ve
tamamen değil de aşamalı olarak uygulamaya), têcile
(ertelemeye) veya benzer bir şeye mâzeret bulamasın diye hükümleri
tamamen ve derhal uygulaması için gereken tüm yetki kendisine
verilmiştir.
Sonuç olarak, mesele Ümmete kalmıştır. İslâmî
Şeriati hiçe sayarak kaosun sürmesi için ülkeyi zâlim uşakların
ellerine bırakıp laik küfür sistemlerinin nüfuzuna terk mi
edecek, yoksa İslâmî Devleti kurup Allah’ın indirdikleriyle yöneten
ve Şeriati tamamıyla tatbik eden takvalı bir Müslüman yönetici
mi seçecek?
Bunun içindir ki otoritenin sahipleri olmaları
itibariyle Endonezya’daki Müslümanların bu konuya fazlaca
ehemmiyet göstermeleri gerekir. Zîra başkanlık seçiminin zamanı
oldukça yakındır. Üstelik yukarıda belirtilen şartları
tamamen üzerinde taşıyan bir başkana sahip olmak ve onu da laik
küfür sistemleri yerine İslâmî Şeriati kurmak ve ülkeyi İslâmî
Hilâfet Devleti gölgesinde birleştirmek üzere hazırlamak,
seçmek ve bey’at vermek için uğraşmaya hırs göstermeleri
gerekir.
Ey Müslümanlar!
İşte seçim zamanı! Öyleyse laikliği
reddederek hayrı seçin ve İslâmî Şeriati tercih edin!
Adres: Gedung Fuyinto-Sentra-Mampang Lt. 2
Jl. Mampang Prapatan Raya No 28
Jakarta Selatan 12790, Indonesia
Cep telefonu: 0811119796
Telefon/Faks:
(62-21) 79191263
E-mail:
ismaily@telkom.net
info@al-islam.or.id
Web:
www.al-islam.or.id