Hizb-ut Tahrir.org Hizb-ut Tahrir.info Al-Ummah.org
Endonezya

Laiklik Çöktü!

Kalkınma Ancak Allah’ın İndirdikleriyle Yöneten Hilâfet’in Kurulması ve Şeriatin Tatbik Edilmesiyle Gerçekleşir



 

Dini devletten ayırmak olan Laik nizâmların çöktüğü artık açığa çıkmıştır. Ülke her yönden hezimete uğratılmıştır: Fakirlik, cehâlet, güvenlik endişeleri, işlenen suçlar, yüksek tedâvi masrafları, eğitim ve kötü niyetli taşımacılık araçları... Yiyecek, giyecek ve barınak gibi temel ihtiyaçlar, nüfusun büyük çoğunluğu için olanaksız hâle gelmiştir. Hal böyle iken insanların ikincil ihtiyaçlarını karşılaması nasıl mümkün olur? Dahası ülke, büyük borçlar yükü ve özellikle Batılı sömürgeci devletlerin hegemonyası altında ezilmektedir. Ülkemiz siyâsî, ekonomik, kültürel ve hatta askerî açıdan sömürgeleştirilmiş durumdadır. Hâl böyle iken Allah’ın rızâsını kazanabilir miyiz? Yada bağımsızlığımızı veya egemenliğimizi elde edebilir miyiz? Yada şerefli bir hayatın minimal gereksinimlerini dâhi karşılayabilir miyiz? Öyleyse bu mahrumiyeti, bu zilleti ve bu Allah’tan uzaklaşmışlığı kabul edecek miyiz?

Bazıları şunu diyebilir: Geri kalmışlığımızın ve fakirliğimizin sebebi laiklik değildir. Batılı ülkeler de laiktirler ama onlar fakir veya zelil durumda değildirler.

Bunu söyleyenlere şunu deriz: Bilakis sebep, esâsen laiklik ve insanların nefsiyetlerinin (psikolojilerinin) bir araya gelmesidir.

İslâmî nizâm ile laik nizâmı, tatbikattaki etkinlik açısından karşılaştırdığımızda aşağıda hususlar dikkatlerimizi çeker:

1. Müslüman fertlerin Allah’a karşı takvâlılıkları: Müslüman, üzerine Akidesinden kaynaklanan nizâm uygulandığında bu nizâma itaat eder ve onu korur. O kadar ki kendisini bu uğurda feda eder. Çünkü Müslüman böyle yaparak Allah’a itaat ettiğinin bilincindedir ve bunu kendisine büyük ecir kazandıracak bir ibâdet olarak görür. Bu nizâmın gereklerini yerine getirmesi için, peşine düşecek bir polise ihtiyaç duymaz. Çünkü bu nizâmın gereklerini yerine getirmesine yol açan temel unsur Allah’a olan ittikasıdır, takvâlı olmasıdır. Fakat Müslümanlar üzerine küfür yasaları olan -ki bunları ortaya koyanların istek ve arzularına göre yasalaştırılmaktadır- laik nizâmları uyguladığınızda ise, Müslüman bunlara karşı herhangi bir itaat veya koruma ihtiyacı duymaz. Aksine -peşlerine düşen polisler olmasa- bunların altını oymaya çalışacak ve tümünü reddedecektir. Hatta polisler bile bu yasalar için kendilerini yormazlar. Rüşvet vakıaları daha sık meydana gelir. Şu da var ki, her iki taraf da (halk ve güvenlik birimleri) bu yasaların çiğnenmesinde ittifak ederler. Bu da devletin en düşük görevlisinden devlet başkanına kadar görülür.

2. İslâmi Kamuoyunun Heybeti: Eğer herhangi bir Müslüman fertte Allah’a ittikâda (takvâlı olmada) zayıflık veya Şerîate aykırı davranışlar görülürse, bu İslâmî kamuoyu derhal onu hatasından döndürecektir. Kur’an-ı Kerîm’in ve Sünnet-i Mutahhara’nın yüzlerce nassında vurgulanan husus, İyiliği Emretme ve Kötülükten Sakındırma esasıdır. Her bir Müslüman [hatta ülkenin yöneticilerinden veya görevlilerinden olsa bile] devlette insanların gözetilmesi sorumluluğunu üzerlerinde taşırlar. Nitekim bu sorumluluk Allah’ın bir farzıdır. Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur: Sizden kim bir münker görürse onu elleriyle değiştirsin ama gücü yetmezse diliyle, ona da gücü yetmezse kalbiyle... Bu ise îmânın en zayıfıdır. [Muslim rivâyet etti]

Bunun içindir ki İslâmî kamuyonun heybeti, aykırılıkların çoğunu ortadan kaldıracaktır.

3. Polis faktörü ve yasaların adâleti: Eğer kişinin takvası zayıf ve kamuoyuna muhalefeti gizli değil ise burada otoritenin işi başlar. Nitekim ‘Usman İbn Affan’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Muhakkak ki Allah, Kur’an ile zaptetmediklerini Sulta (Otorite) ile zapteder.

Bu durumda muhâlife muhâlefeti nispetinde ceza düşer. Bu cezalar önleyici ve kısıtlayıcıdır. Yâni cezânın tekrarından uzaklaştırıcıdır. Bu da cezâlandıran hâkimden veya yöneticiden kaynaklanmaz. Çünkü Hududun (hadlerin, şer’i cezaların) Allah’tan olduğunu ve cezâsını bu dünyada çekmesinin kendisini Âhirette temizleyeceğini bilir. Allah’ın hükmü haksızlık içermez ve âdildir. Yönetici Allah’ın âdil Şeriatini infâz eder ve art niyetle hareket etmez.

İslâmî Şeriatten başka yeryüzünde, bu iki özelliğe yâni insanların Allah’tan korkusu ve kamuoyu heybetine sâhip hiçbir yönetim nizâmı yoktur. Nitekim bunlar yalnızca İslam’da vardır. Batılı laik yasamalarda olduğu gibi insanların yaptıkları yasamalar ise yalnızca polis kuvveti ve kanun şiddeti ile uygulanabilmektedir. Çünkü insanlar bu yasalara değer vermemekte ve onları koruma ihtiyacı hissetmemektedirler. Tam aksine bu yasalar üzerinde açık kapılar bulup çıkarlarına âlet etmek üzere değerlendirmek için ellerinden geleni yapmaya çalışmaktadırlar.

Müslümanların psikolojilerine gelince; bu psikoloji büyük bir düşüş ile düşmüştür. Müslümanlar, ilâhî risâleti beşeriyete taşımaları ve insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet konumuna yükselmeleri gerektiği şuurunda olacaklarına, kâfir sömürgecilerin peşinden gitme dürtüsüne ve bu kâfirlerin evrensel risâletin sahipleri, dünyanın efendileri ve liderleri haline geldikleri vehmine kapılmışlardır. Bu aşağılık psikolojisi ve bu şuur onları, kölelerin hayatını kabullenmeleri gerektiği hissine yöneltmiştir.

Ey Endonezya’daki Müslümanlar!

Şimdi siz devlet başkanını seçmeye gidiyorsunuz. Laik küfür nizâmlarına bağlanan kimseleri ve bizâtihi bu küfür nizâmlarını reddedin! Hilâfet’i kurmak ve İslâmî Şeriati tatbik etmek isteyen kimseleri seçmeye çalışın!

Ey Müslümanlar!

Sizler, Allah tarafından size ve tüm insanlığa gönderilmiş bir nizâma sahipsiniz. İnsanların isteklerine ve arzularına göre tarafından hazırlanmış beşerî nizâmlar da bulunmaktadır. Oysa bunlar onların âciz ve sınırlı akıllarından ve görüşlerinden çıkmıştır. Öyleyse Hakîm [Hikmet sahibi] ve Habîr [Her şeyden haberdar] olan Allah’ın size bir Rahmet olarak gönderdiği bu nizâmı nasıl terk edersiniz? Nasıl olur da size ancak zillet, sefalet ve musibetten başka bir şey getirmeyen bu bâtıl ve çürük yasaları söküp atmazsınız?

Daha hayırlı olanı daha kötü (aşağılık) olan ile mi değiştiriyorsunuz? [Bakara 61]

Batı kültürünün etkisinden çıkamayan laiklerden olan sapıklar Bat’nın nizâmlarını istemektedirler. Peki siz buna boyun büküp rızâ mı göstereceksiniz? Öyleyse Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’nın şu kavlini dinleyiniz:

Allah ve Rasulü bir işe hükmettikleri zaman, mü’min bir erkek ve mü’mine bir kadın için o işlerinde hiçbir serbestlik yoktur. Her kim Allah’a ve Rasulü’ne isyân ederse, apaçık bir sapıklıkla sapıtmış olur. [Ahzâb 36]

ve şu kavlini

Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Rasulü’ne davet edildiklerinde, Mü’minlerin sözü ancak “İşittik ve İtaat Ettik” demeleridir. İşte onlar felâha (kurtuluşa) çıkanların ta kendileridir. [51] Her kim Allah’a ve Rasulü’ne itaat eder, Allah’tan korkar ve O’na ittika ederse (O’na karşı takvâlı olursa) işte onlar kazananların ta kendileridir. [Nûr 51-52]

ve şu kavlini:

Haydi Rabbinizden bir mağfirete ve muttakiler (takvâ sâhipleri) için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan Cennete koşun! [Âl-i İmran 133]

 

H. 05 Şa'bân 1425
 HİZB-UT TAHRİR
 Endonezya
M. 19 Eylül 2004

| ANASAYFA | BEYANLAR | KİTAPLAR | YENİ SAYI |