Türkiye
İçin Gerçek Tehdit İslam Değil, İslam’ın Emirlerine Karşı
Çıkmaktır
İslam’a
olan düşmanlığı kronikleşmiş olup bunu her fırsatta dile
getirmekten çekinmeyen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmet
Necdet Sezer; “Hüküm ancak Allah’a aittir” ayetine yüz
çevirenlerin doldurduğu ve kâfirlere ülkeyi ve servetlerini peşkeş
çekmeye yönelik yasaları çıkarmaktan ve İslam’ın hayata hâkimiyetini
geciktirmek için çalışmalar yapmaktan başka hiçbir işe
yaramayan TBMM’nin 1 Ekim 2004’teki 22. dönem 3. yasama yılı
açılışında yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Din
sömürüsünü temel araç olarak kullanan ve Türk toplumunun
Cumhuriyet döneminde elde ettiği tüm çağdaş kazanımları yok
etmeyi hedefleyen irticai hareket, demokratik, laik ve sosyal bir
hukuk devletini öngören anayasal düzenimiz için öncelikli
tehdit olma niteliğini sürdürmektedir. Din istismarcılığı,
bir yandan anayasal düzenimize ve demokratik gelişimimize, diğer
yandan İslam dinine büyük zarar vermektedir. Çağdaş bir ulus
olmanın bilinci içinde, irticanın ülke gündeminden çıkarılması
için savaşım kararlılıkla sürdürülmelidir.”
Ve
şöyle dedi: “İster ‘ılımlı’ ister ‘köktenci’
olsun, din devleti ile demokrasinin bağdaşması olanaksızdır.”
Şimdi
soruyoruz: Cumhuriyet, demokrasi ve laikliğin İslam’a tamamen
muhalif ve düşman olduğu apaçık ortada iken ve Cumhurbaşkanı
bu fikirlere içtenlikle sahip çıkarken, İslam’a hangi zararın
verilmesinden bahsetmektedir? Cumhuriyet, laiklik ve demokrasi gibi
küfür fikirleri, İslam’a gerçek zararı vermek ve kökünü
kazımak için Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli haline getirilmemiş
midir? Türkiye halkı bunlarla hangi “çağdaş kazanımlar”
elde etmiştir? Her geçen gün İslam’dan saptırılmaları,
iğrenç ve hayasız Batılı yaşam tarzına hayran
bırakılmaları, açlığa, sefâlete, işsizliğe mahkum
edilmeleri, Avrupalı kâfirlerin kapısında dilenci konumuna düşürülmeleri,
Müslüman kardeşlerimize karşı savaşan Amerikalı kâfirlerle
yapılmış “stratejik işbirliği” ve kurulmuş “sıcak
dostluklar”, yahudiye verilen destekler ve hediye edilen
ihalelerden başka ne elde edilmiştir?
Ayrıca
Sezer, irticanın ülke için en büyük tehdit olduğunu ve onunla
savaşılması gerektiğini söyledi ki “irtica” ile
kastettikleri, bizâtihi İslam değilse nedir? Halkın İslam’a
karşı duyarlılığı olmasa, Türkçe kelimeleri kullanmaya özen
gösteren Cumhurbaşkanı “irtica” gibi Arapça bir kelimeyi ne
diye kullanıyor olacaktı? İrticanın kapsamına giren ve “terörizmin
ilham kaynağı” olarak yansıtılan konular, Allah [Subhânehu
ve Te’alâ]’nın emrettiği ve Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi
ve Sellem]’in bizzat tatbik ettiği “İslam Devleti”, “Cihad”,
“Cizye”, “Zekat” gibi fikirler veya recm, kısas ve benzeri
gibi İslâmî cezalar veya mîrasa, evliliğe ve ticarete ilişkin
hükümler değil midir?
Hâl
böyle iken, Türkiye ve Türkiye halkı için gerçek tehdit, laik
zorbaların “irtica” diye sayıkladıkları İslam değil,
bilakis İslam’ın hükümlerinden yüz çevirmektir. Allah ve
Rasulü’nün emrine karşı gelenler, İslam’dan ve İslam
Devleti olan Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulmasından
değil, bilakis İslam’a aykırı davranmaktan ve İslam Devleti’nin
kurulmasını engellemekten korkmalıdırlar. Allah [Subhânehu ve
Te’alâ] şöyle buyurmuştur:
Öyleyse
O’nun (Rasulullah’ın) emrine aykırı davrananlar, başlarına
bir fitnenin (belânın) gelmesinden veya kendilerine çok acıklı
bir azâbın isâbet etmesinden sakınsınlar. [Nûr 63]