Mübârek Ramazan ayının başlaması ve Iraklı Müslümanların bu
fâziletli ayı kutlamaya hazırlanmalarıyla birlikte, Amerikan işgâl
kuvvetleri de en-Necef’ten başlayıp Irak’ın tüm büyük kentlerini
kuşatacak şekilde yaydıkları saldırılarını genişlettiler. Sâmira’
kentini savaş uçakları ve tanklar ile talan ettikleri gibi, aynı
şeyi el-Latîfiyye, el-Kâim, Heyt, es-Sadr, el-Musul ve er-Ramadî’de
de yaptılar. Böylece Müslümanların hissiyatlarına meydan okudukları
gibi Akideleri ile de alay ettiler. Mescidlere zorla girerek
kirlettiler. Mushafları (Kur’an-ı Kerim’leri) yere attılar ve
yırtarak parçaladılar. Tüm bunları da Irak Vatanî Muhâfızlarından
bazıları işledikleri bu cürümlere bekçilik ederlerken yaptılar. Aynı
şekilde yine bu kuvvetler Irak’ın değişik bölgelerinde yoğun bir
askerî faaliyet içerisine girmişlerdir. Bilhassa el-Felluce ve
Tel’afer kentlerini kuşatmış durumdadırlar. Hedeflerine ulaşmak için
ise Irak’ın diğer bölgelerindeki askerî birliklerinden bazılarını
istihdam etmek üzere çağırmışlardır. Yetersiz kuvvet eksikliğini
telâfi etmek için de müttefikleri olan küfrün başı İngiltere’nin
desteğini talep etmişlerdir. İşte bunların tamamı onların, değişik
bölgelerde ve özellikle Mescidlerin, Şehidlerin ve Kahramanların
şehri olan el-Felluce’de korkunç ve vahşi bir cürüm işlemeyi
plânladıklarına işâret etmektedir.
El-Felluce halkı ile ‘Allâvî Hükümeti’nin temsilcileri arasındaki
müzâkerelerde hakikaten ilginç olan, Irak kuvvetlerinin el-Felluce’ye
girmesine imkân veren bir anlaşmaya varılmak üzere olunmasıydı. Ne
var ki işgâl kuvvetlerinin liderliği, son anda ‘Allâvi Hükümeti’ne
müzâkereleri derhal durdurmasını emretti. Gerekçe olarak da el-Felluce
halkı arasında saklandığını iddia ettiği terörist (!) unsurların
varlığını gösterdi. Onların teslim edilmesini, aksi takdirde kenti
istila edeceğini bildirdi. Aynı senaryo, Muvâfık er-Rabîi’
müzâkereleri iptal edip Bağdad’a dönmekle emrolduğunda en-Necef’te
de sergilenmişti.
El-Felluce’de teröristlerin bulunduğu veya hükümetin el-Felluce’de
otorite sahibi olacağı şeklindeki iddialar delilden mahrum ve göz
boyamaya yönelik aldatıcı mâzeretlerden başka bir şey değildir. Zîra
el-Felluce güvenliydi ve geçen bahardaki hâdiselerden sonra
sakinleşmişti. Savaş uçakları ile tankların üşüşmelerinden başka
rahatsız edici bir şey yoktu. Üstelik onun âlimleri, aşîret şeyhleri
ve halkı, yüksek disiplin ve mes’uliyet sahibi olduklarını
kanıtlamışlardır. İşlerini güzel hatta seçkin bir şekilde
yapıyorlar, herkes de buna şâhit oluyordu.
Onlara hâkimiyet verileceği sözlerine gelince, bunların tümü
temelden yalan sözlerdir. ‘Allâvî Hükümeti’nin hiçbir hâkimiyeti
yoktur. Karar ve hâkimiyet sahibi ancak işgâlcidir! Onun kuvvetleri
Irak’ın her tarafında serbestçe dolaşmaktadır. Başta İsrail
istihbarat servisi Mossad ajanları olmak üzere değişik
milliyetlerden ülkeye birçok ajanlar girmektedir. Ülkedeki kaosu
artıran işte onlardır. Irak’taki hayatın farklı boyutlarına ilişkin
bilgiler toplamakta ve âlimleri, düşünürleri ve profesörleri
katletmektedirler. Bunların tamamı gözler önündedir. Meselâ Amerikan
Savunma Bakanı Irak’a Amerikan hava üslerinden biri üzerinden ülkeye
girdi ama ne ‘Allâvî’den veya hükümetinden izin aldı ne de onları
haberdar etti! İngiliz Dışişleri Bakanı Jack Straw da aynı şeyi
yaptı. Iraklıların hâkimiyetini ve ‘Allâvî Hükümeti’ni küçümseyen,
rencide eden nice açıklamalar yaptı. Şâyet onlarda herhangi bir
şeref yahut itibar hissi varsa!..
Görünen o ki işgâl kuvvetleri, geçen bahar el-Felluce’de
yaptıklarından çok daha dehşetli ve vahşi olabilecek yeni bir
katliama hazırlanmaktadırlar. Bunun iki sebebi vardır:
Birincisi: Onlar başkanlık koltuğunu kaybetme riski bulunan
George W. Bush’un bir seçim zaferi kazanmasını istemektedirler.
Nitekim tamamen Irak’a karşı açtığı savaştan kaynaklanan vesileler
ile sahtekâr olduğu ve yalanlar söylediği açığa çıktı. Yönetiminin
palavraları, bizzat Amerika’nın değişik kesimlerince hazırlanan
raporların ifadelerinde ifşa edildi.
İkincisi: İşgâl kuvvetleri, bu operasyon ile gelecek yılın
başında yapılmasını öngördükleri göstermelik seçimlerin önündeki
engelleri kaldırmaya hazırlanmaktadırlar. Nitekim Irak Hükümeti’ne
böylece meşruiyet kazandırarak onunla kalıcı askerî üsler kurmaya
yönelik anlaşmalar imzalamak istemektedirler. Yine Irak’ın ekonomik
potansiyellerini yağmalamak ve tüm kuvvet faktörlerini söküp almak
arzusundadırlar. Öyle ki artık varlığını yitirsin de işgâl, meşru
görülen ve herkesçe boyun bükülen bir gerçek haline gelsin.
Muhakkak ki ‘Allâvî, onun hükümeti ve destekçileri, büyük bir düş
kırıklığına uğrayacaklardır. Çünkü Iraklı Müslümanlar, bilhassa el-Felluce’dekiler
işgâlin zilletine ve işgâlcilerin ajanlarına teslim olmayacaklardır.
Hele ki onlar İslam’ın izzetini ve onun gölgesinde yaşamanın
lezzetini tatmışlar iken... Irak’ın Müslümanları, hep olageldiği
gibi, İslam’ın muhâfızları olduklarını, dâima işgâlcilerden daha
güçlü olduklarını kanıtlayacaklardır. Velev işgâlciler ve uşakları
okumasa da, onların şanlı târihi bunu kanıtlamakta ve şâhitlik
etmektedir.
Ey Irak Vatanî Muhafızlarının Adamları!
Ey Irak Polisinin Adamları!
Bütün Müslümanlara, başka bir Müslümanın kanı, ırzı ve malı
haramdır. Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu
teslim etmez! Sizlere Allah katında fâziletli olan bu ayda
hatırlatırız ki, Dininiz ve İslamınız Müslümanın silahını Müslüman
kardeşine doğrultmasını haram kılmıştır. Rasulullah [SallAllahu
‘Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:
Kâbe’nin yıkılması Allah’a, tek bir Müslümanın kanının
akıtılmasından daha ehvendir.
Allah [Subhânehu ve Te’alâ] ise şöyle buyurmuştur:
Kim bir mü’mini kasten öldürürse, onun cezası içinde ebediyen
kalacağı cehennemdir. Allah ona ğazâb etmiş, onu lânetlemiş ve onun
için büyük bir azap hazırlamıştır. [en-Nîsa 93]
Ey Yeryüzüne Dağılmış Bulunan Müslüman Âlimler!
Eğer Müslümanların bir Halîfesi olsaydı, elbette ondan nusret talep
ederdik. Eğer o olsaydı, hiçbir kâfir herhangi bir Müslümanı
incitmeye elbette cesaret edemezdi. Öyleyse kuvvetle ve yüksek
sesle: “Müslümanların topraklarının işgâline Hayır! Hadleri
(İslam hükümlerini) ikâme etmeyen ve suğurları (İslam’ın
hendeklerini) korumayan hâin yöneticilerine binlerce kez Hayır!”
diye haykırın! Bu yöneticilerin hiçbir meşruiyete sahip
olmadıklarını ve dolayısıyla varlıklarının hiçbir gerekçesi
bulunmadığını açıkça ve belirgince seslendirin!
Ey İslâmî Beldelerdeki Orduların Komutanları!
Irak’taki kardeşleriniz ve bacılarınız sizi yardım çağırmaktadır.
Durum giderek kötüleşmekte ve kalpler en şiddetli acıları
hissetmektedir. Kendi gözlerinizle Irak’ta ve diğer bölgelerde
taşları neyin kımıldattığını gördünüz. Öyleyse Allah’tan yardım
isteyin, O’na tevekkül edin ve Nübüvvet Minhâcı [Peygamberlik
Metodu] üzere Râşidî Hilâfet’i îlan edin! Böylece siz Allah’a
sadık olduğunuz müddetçe O da sizi zaferiyle ödüllendirecektir.
Muhakkak ki Allah’ın vaadi ve zaferi haktır, apaçık bir gerçektir.
Bunda hiçbir şüphe yoktur.
O (düşman) topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin! Eğer siz
acı çekiyorsanız onlar da sizin çektiğiniz gibi acı çekmektedirler.
Üstelik siz Allah'tan onların ümit etmedikleri şeyleri umuyorsunuz.
[en-Nîsa 104]