Tâğut Bush, kuvvetli îman sahibi temiz ve sâkin insanların şehri
olan Felluce’nin vahşi bir şekilde geniş çaplı istilasına
hazırlanmaları için Irak’taki işgâl kuvvetlerine emirler gönderdi.
Onlar da bir ordu, savaş uçakları, füzeler, birçok geleneksel ve
modern silahlar hazırladılar. Suç ortakları olan İngiltere’yi de
yardıma çağırdılar. O kadar ki Felluce onlara, âdeta kuvvetli
ordulara sahip büyük bir devlet gibi göründü:
Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak
koşmaları sebebiyle, çok yakında kâfirlik edenlerin kalplerine korku
salacağız. [Âl-i İmran 151]
Bu esnâda tâğut Bush, kendisinin hayranı olan Bağdad Mücrimi İyâd
‘Allâvî’den hava sahasını dâhilî ve bölgesel olarak hazırlamasını
talep etti. Öyle ki bu istila, hem ülke içerisinde ve hem de Arap
olsun veya olmasın, yakın çevre üzerinden sürdürülebilsin. Ve
böylece o aşağılık korkak, hemen olağanüstü hâl îlan etti. Sonra
Ürdün ve Suriye sınırlarının kapatıldığını bugün yapılan bir
açıklama ile duyurdu. Ayrıca Bağdad Havaalanı’nı da iki tam gün
boyunca kapattı. Son olarak Felluce ve Ramâdî’de sokağa çıkma yasağı
uygulamaya başladı. Böylece çarpışmanın iç zeminini hazırlamış oldu.
Daha sonra yardımcılarını çevre ülkelerdeki makamdaşları olan
yöneticilere göndererek onları ne yapmaya niyetlendiği ve bunu nasıl
plânladığı konusunda bilgilendirdi. Daha sonra da Irak’ın Savunma
Bakanı, yeni Irak Ordusu’nun askerleri arasında dolaştı ve onları,
Felluce’de kendi halklarına karşı Amerikan bayrağı altında savaşmaya
teşvik etti. Kâfirleri ve münafıkları dehşete düşüren ve îmanlı
halkının kuvvetiyle gurur duyan o Felluce’de!..
Ey Müslümanlar!
Felluce tâğutların, zorbaların başlarını parçalayan bir duvardır.
Hangi entrikaya, hileye yahut şerirliğe başvururlarsa vursunlar, ne
kadar çok ordular ve uşaklar hazırlarlarsa hazırlasınlar, bu
böyledir. Kâfirler ve uşakları, askerler ve kokarcalar toparlayarak
geçen yıl Felluce’ye girmeye çalıştıkları sırada uğradıkları
yenilgilerini tersine çevirmeye uğraşmaktadırlar. Tüm güçlerini
harcadıkları halde ve Bağdad’daki mücrimlerin Amerika hesabına
casusluk yapmak için çokça yorulmalarına rağmen, yaklaşık iki yıldır
girmekten men edildikleri Felluce kalesinin kapılarında uzun süre
bekledikleri esnada ayaklar altına düşen kibir ve gururlarının
intikâmını almaya çabalamaktadırlar. Tüm bunlara karşı bu şehir,
Amerika’nın, askerlerinin ve uşaklarının ele geçirmekte çok
zorlandıkları bir yer olarak kaldı.
Ey Müslümanlar!
Ey Irak Askerleri!
Silahlarınızı Müslüman kardeşlerinize çevirmeniz İslam’da büyük bir
cürümdür. Hatta Allah [Subhânehu ve Te’alâ] öldürme olmadan bir
Müslümanı korkutmayı bile günah saymıştır. Öyleyse bir Müslümanı
kasten nasıl öldürürsünüz? Nitekim Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle
buyurmuştur:
Kim bir mü’mini kasten öldürürse, onun cezası içinde ebediyen
kalacağı cehennemdir. Allah ona ğazâb etmiş, onu lânetlemiş ve onun
için büyük bir azap hazırlamıştır. [en-Nîsa 93]
ve Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:
Dünyanın yok olması, Allah katında tek bir Müslüman adamın
öldürülmesinden daha ehvendir.
Eğer siz silahlarınızı Amerika’ya ve işbirlikçilerine karşı çevirir,
Felluce’de ve Irak’ta halkınız ile omuz omuza olursanız,
sayfalarınızı Allah, Rasulü ve mü’minler nezdinde ebediyyen
hatırlanacağınız ak nişanlarla ile doldurmuş olursunuz. Böylece iki
hayırdan birini ulaşmış olursunuz.
Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onları cezalandırsın,
onları rezil etsin, sizi onlara karşı muzaffer kılsın ve mü’min
toplumun gönüllerine şifâ versin. [Tevbe 14]
Ey Müslümanlar!
Ey Müslümanların Her Yerdeki Askerleri!
Haydi, Allah’ın görmekten hoşlanacağı Cihâdı O’nun rızası ve azîz
kullarının zaferi için başlatın! Felluce’deki kardeşlerinizi
kurtarmaya koşun! Yolunuzu kesen yöneticileri ortadan kaldırın!
Muhakkak ki Allah rızası uğrunda ölmek, bu hayattan ve içindekilerin
hepsinden daha hayırlıdır.
Ey Müslümanlar!
Ey Kuvvet Sahipleri!
Amerika’nın Irak’ta işlediği cürümler, hâlâ sizi tahrik etmedi mi?
Felluce’ye ve Irak’ın diğer bölgelerine karşı giriştikleri vahşi
hareketleri hâlâ canınızı acıtmadı mı? Bağdad’daki mücrimlerin
apaçık ve fütursuz ihânetlerine karşı nasıl harekete geçmezsiniz?
Bush tâğutu ile, vahşi ormanlarda bile görülmemiş en şerir cürümleri
işleyen ajanı Allâvî’nin söz ve tavırlarını sürekli duyup
izlediğiniz halde, yöneticilerinizin sizi Irak’taki kardeşlerinize
yardım etmekten alıkoymasına nasıl sessiz kalıyorsunuz?
Şüphesiz ki sizler canlı bir Ümmetsiniz. Ölmediniz ve Allah’ın
izniyle de ölmeyeceksiniz. Tâ ki Allah [Subhânehu ve Te’alâ] vaad
ettiğini size ihsan edinceye kadar!.. Düşmanlarınız maddi kuvvete
sahip olsalar da, onların kalpleri darmadağınık ve korkuyla doludur.
Savaş meydanlarında korkak ve zayıftırlar. Bunun delilleri ve
örnekleri, Afganistan’da, Irak’ta ve bulundukları her yerde açıkça
görülmektedir. Eğer onların, Müslümanlardan olmadıkları halde
Müslümanların isimlerini taşıyan ve Müslümanların elbiselerini giyen
ajanları ve uşakları olmasaydı, muhakkak ki girdikleri hiçbir yerde
hiçbir başarı elde edemezlerdi. Bununla birlikte o düşmanlar
herhangi bir yerde uzun süre de kalamadılar ve her defasında
hezimete uğrayarak çekilmeye mecbur oldular.
Ey Müslümanlar!
Ey Kuvvet Sahipleri!
İslam’ı geri getirmenizin, Müslümanlara izzetlerini iade etmenizin
ve Amerika, İngiltere ve onların müttefikleri ile uşaklarını
Müslümanların topraklarından def etmenizin vakti artık gelmiştir.
Hizb-ut Tahrir, Ümmeti, özellikle kuvvet sahiplerini yeryüzünde
Allah’ın yönetimini, Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurmak üzere
çalışmaya ve tüm gücünü harcamaya dâvet etmektedir. Böylece İslam’ın
ve Müslümanların izzeti geri dönsün ve Ümmet düşmanlarına İslam’ın
yüceliğini ve azametini gururla göstersin. Küfrün ve kâfirlerin
zayıflık ve çürüklüğünü açığa çıkarsın. Hiçbir kâfir tek bir
Müslüman beldesine dahi saldırmaya cesâret edemesin. Hatta ülkeleri
fetheden ve tüm dünyaya hayrı yayan Müslümanların ordusundan,
ülkesinin ismini gizlemekle meşgul olsun da bunu aklından bile
geçiremesin.
Hizb-ut Tahrir, siz Müslümanları size hayat verecek şeye dâvet
etmektedir. Öyleyse icâbet edecek misiniz?
Ey îman edenler! Allah ve Rasulü sizi, size hayat verecek şeye dâvet
ettikleri an icâbet edin! [Enfâl 24]